K2 HABER |Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Avrupa Bölge Direktörü Dr. Hans Kluge, Kahramanmaraş depremleri sonrasında 3. Seviye Acil Durum ilan ettiklerini duyurdu. Bu, WHO’nun en yüksek acil durum seviyesi ve kurum çapındaki varlıkların seferber edilmesi anlamına geliyor.
Gündem
Dr. Selim Erdoğan: Sakarya Meydan Muharebesi Bir Dehanın Ürünüdür
By
Barış TınayK2 Haber olarak Sakarya Meydan Muharebesi’nin 98. yıl dönümünde Dr. Selim Erdoğan ile bir röportaj gerçekleştirdik. Savaşı yerinde inceleyen ve bugüne kadar 3.000’den fazla kayıp Sakarya şehidinin yerini belirleyen Erdoğan’a röportaj için teşekkür ederken; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi sevgi, saygı ve şükran ile anıyoruz.
Keyifli okumalar dileriz.
- Sakarya Meydan Muharebesi’ne Giden Süreci Biraz Anlatır Mısınız?
Öncelikle şunu vurgulamak lazım; Sakarya Meydan Muharebesi Milli Mücadele içerisinde münferit bir harp değildir. Sebep sonuç ilişkileri açısından Ege’de giderek büyüyen Kuvayı Milliye direnişine kadar sıkı sıkıya bağlıdır. Kuvayı Milliye direnişi bile Yunan işgal ordusunu yeterince hırpalarken bunun üstüne bir de Ankara’da düzenli ordu yapılanmasına geçiş Atina’yı fazlasıyla tedirgin eder. Bunun üzerine, 1919 Aralık’ta General Papoulas’ın Küçük Asya Ordusu Başkomutanı olarak göreve başlamasının ardından ilk icraatı 1920 Ocak ayında bir keşif taarruzuyla bu düzenli ordunun gücünü test etmek olur. Bu taarruz bizim “1. İnönü Muharebesi” dediğimiz süreçtir ve sonuçları Papoulas’ı ürkütür. Atina’ya gönderdiği rapor o sırada Londra Görüşmeleri için İngiltere’de bulunan Başbakan Galekeropoulos’a iletilir. Birleşik Krallık’ın Anadolu’daki yatırımlarının bekçisi rolündeki Yunan Ordusu’na aslında “derhal taarruz ederek bu sorunu büyümeden bitir” talimatı bizzat Lloyd George tarafından verilir. Bu sürecin ayrıntılarını “Ionian Vision” adlı kitabında Atina’da 13 sene görev yapmış olan İngiliz diplomat Michael Llewellyn Smith anlatmaktadır.
Bu sefer daha kapsamlı bir taarruz gerçekleştiren Papoulas’ın ordusu İnönü önünde üç ayda ikinci yenilgisini alır. Artık Batı Anadolu’daki Yunan varlığının önünde çok önemli ve giderek büyüyen bir tehdit olduğu açıktır. Dört aylık bir hazırlık sürecinin ardından bizim “üçüncü Yunan ileri harekatı” dediğimiz askeri harekat 10 Temmuz 1921’de başlar. Bu harekatta amaç yeni toprak işgal etmek değil, Türk Ordusu’nu ve arkasındaki siyasi dayanağı, yani Büyük Millet Meclisi’ni imha etmektir. Kısmen başarılı da olurlar. 13 günlük muharebelerin sonunda Kütahya Eskişehir Muharebeleri Türk Ordusu açısından bozgunla sonuçlanır. 30.000 asker silahıyla firar eder, zayiat çok ağırdır. Açıkçası Türk Ordusu hem silah hem asker bakımından muharip gücünün yarısını bu muharebelerde yitirir. Az önce Yunanlar için “kısmen başarılı olurlar” dememin nedeni, Türk Ordusu bu kadar ağır bir darbe almasına rağmen hala hayattadır, yani Yunanlar harekat başındaki hedeflerine ulaşamamışlardır.
İşte böyle bir durumda yapmaları gereken, bizim 1 sene sonra Dumlupınar’da Yunan Ordusu’nu yendikten sonra onları İzmir’e kadar kovalayarak yaptığımız olmalıdır; yani “takip harekatı”. Onlar da bunu yapar ama 1 ay gecikmeyle. Özellikle Ankara önüne kadar gidip ikmal noktalarından uzaklaşacak orduyu böyle bir maceraya sokmaya Papoulas tek başına cesaret edemez. Başbakan, Savaş Bakanı hatta Kral bile Kütahya’ya gelir, bir Savaş Meclisi toplarlar. Burada alınan siyasi karar uyarınca ordunun Ankara’ya yürümesine ve Türk Ordusu’nu, Ankara’daki dayanağını ve tüm lojistik noktaları ortadan kaldırmaya karar verirler. Tabii onlar bunu yapana kadar 1 ay içinde Türk Ordusu Polatlı – Haymana arasında Sakarya Nehri boyuna yerleşir, Mustafa Kemal Paşa Başkomutan olarak ordunun başına geçer, seferberlik ilan edilerek ordu yeniden savaşacak hale getirilir. Kütahya Eskişehir Muharebeleri sona erdikten tam 1 ay sonra da Sakarya Meydan Muharebesi başlar. Özetleyecek olursak, Sakarya aslında Kütahya Eskişehir Muharebeleri’nin takip harekatının ürünüdür.
Dr. Selim Erdoğan’dan Yeni Kitap: ‘Sakarya – Türk Bitti Demeden Bitmez’
Dr. Selim Erdoğan: Bu Ordunun Yenilmesi Demek Anadolu’daki Türk Varlığının Sona Ermesi Demek
- Bu savaşı “Yoksulluğun Zaferi” olarak tanımlıyorsunuz. Bu sözünüzü biraz açabilir misiniz?
1 ay içinde Tekalif-i Milliye kararlarının uygulanmasıyla mevcudu ve harp donanımı ancak düşmanının yarısı seviyesine getirilebilmiş bir ordumuz var. Bazı harp araçları açısından yarısından da az donanıma sahibiz; mesela uçak, mesela makinalı tüfek.
Ama bu ordunun yenilmesi demek Anadolu’daki Türk varlığının sona ermesi demek. Millet bunun bilincinde. Bırakın elindekinin %40’ını, neyi var neyi yoksa cepheye akıtıyor. Mesela bilir misiniz, muharebelerin en kanlı safhasının geçtiği Haymana’da Yaprakbayır, Evliyafakı ve birçok köyün elindeki tüm etlik hayvanı ve buğdayı asker aç kalmasın diye orduya verdiğini ve kendi açlığını gidermek için hayvan pisliklerinin içinden çiğnenmemiş arpayı, buğdayı ayıklayıp, temizleyip yediğini? Ya da muharebelerin sonuna doğru top mermisi tükenen tümenlerin diğer tümenleri tek tek gezip birer ikişer atımlık mermi topladığını?
İşte bu yüzden Sakarya yoksulluğun zaferidir. Bu yokluktan bir an evvel kurtulmak için bir milletin yoksulluğunu silah olarak kullandığı gerçek bir destandır.
-
Muharebe yeri olarak bu bölgenin seçilmesinin stratejik sebepleri nelerdir? Coğrafi olarak bilgi üstünlüğümüzü tam anlamıyla yansıtabildik mi?
İlk sorunuzda Yunan Ordusu’nun ileri harekatının amacının Türk Ordusu’nu topyekün imha etmek olduğunu söylemiştim. İşte bu yüzden biz nerede mevzilenirsek oraya gelmek zorundalardı. Mevzilerimizin yanından gelip geçmek gibi bir stratejileri olamazdı. Neredeysek oraya gelmek ve savaşıp ordumuzu yok etmek zorundalardı. Bu nedenle, muharebelerin geçeceği coğrafyayı biz seçtik. Ama bu hat uzun, neredeyse 200 km’yi bulan bir hat. Bu hattın hangi kesiminden, nasıl bir stratejiyle taarruz edeceklerini biz belirlemedik. Bu da onların inisiyatifinde olan kısmıydı.
Neden bu coğrafya seçildi sorusuna gelince; muharebeler için Mustafa Kemal Paşa Başkomutan olur olmaz ilk iş güvendiği iki kurmay subayı göndererek, Sakarya’dan Kızılırmak’a kadar çok geniş bir sahada olası direnekleri tespit ettirir. Bu ekip 4 savunma alanı belirler. Bunlardan ilki muharebelerin geçtiği, Sakarya boyundaki hattır. Eğer bu hat aşılacak olursa geride 3 savunma alanı daha vardır. Mesela sonuncusu Elmadağ’a yaslanan, Kızılırmak boyundaki hattır.
Sakarya boyunda ilk hattımızın oluşturulma sebebi bu hattın hemen kuzeyde sarp, taarruz eden için intikali zorlaştıran bir arazi yapısına sahip olması. Güney ise Yunanların “Tuz Çölü” dediği, bildiğimiz Tuz Gölü’nün kıraç, kuru, tuzlu düzlükleri. Bu kesim de özellikle süvari tacizine çok müsait. Zaten muharebeler başlayınca bu tuz çölü ve oradan gelecek süvariler bütün Yunan taarruz stratejisini allak bullak eder.
Bir ikinci sebep, Yunan Ordusu Eskişehir üzerinden Ankara’ya yaklaşık 250 km kuru bozkırda, Ağustos sıcağında yürüyerek gelecektir. Geldiği anda karşısında önce ancak 2-3 noktada geçit veren bir nehir, onu geçince de araziye hakim, kuzey-güney uzanımlı tepeler bulacaktır. Jeomorfolojik olarak olası bir Yunan taarruzu için en elverişsiz koşulları yaratan arazi kesimi burasıdır.
Mehmet Dilbaz: İstanbul’un Kültürel Kimliğini Kaybettik
Bu Savaş İle Bir Grup Milliyetçi Osmanlı Subayı’nın Başlattığı Hareketi Bütün Millet Sahiplenmiştir
- Bu muharebenin Türk tarihi açısından önemi nedir? Tarihsel olaylar olasılıklar üzerinden değerlendirilmez ama biz yine de sormak istiyoruz. Sakarya Meydan Muharebesi’ni kaybetseydik, nasıl bir tablo ile karşılaşırdık?
Aynen dediğiniz gibi, tarihi olaylar olasılıklarla değerlendirilmez. Ama Sakarya Meydan Muharebesi’nin kaybedilmesi demek, Türk Ordusu’nun ya tamamen yok edilmesi, ya da bir daha savaşamayacak hale gelinceye kadar kırılıp doğuya, mesela Sivas dolaylarına sürülmesi demek. Hatta Milli Mücadele’yi yapan kurmay kadrosunun, mesela Mustafa Kemal Paşa’nın ortadan kaldırılması demek.
Böyle bir durumda, mesela düşünün, ordu mevcudu ancak birkaç bine düşmüş ve tüm top gibi, makinalı tüfek gibi harp unsurlarını yitirmiş; kuzeyde Pontus çeteleri, güneyde Fransızların silahlandırdığı Ermeni lejyonları var. Tüm Anadolu’daki Türk varlığı daha kaç sene daha sürerdi? Bu soruyu cevaplarken Balkanlar’daki askeri gücümüzü yitirdikten sonra oradaki etnik yapının kaç yılda değiştiğini, Batı Trakya’dan nasıl silindiğimizi, nasıl bir etnik temizlik yapıldığını da düşünün.
Kısacası, hani Sakarya Marşı’nda Ahmet Celalettin Bey “Sakarya’da kurtuldu şan otağım” diye yazmıştır ya, aslında bu mısrayı ben “Sakarya’da kurtuldu son ocağım” şeklinde algılıyorum. Durum aynen böyledir; Türk’ün son ocağı Sakarya boyunda, Haymana ovasında kurtulmuştur.
Diğer bir önemi, Sakarya arefesinde Tekalif-i Milliye kararlarının uygulanışı ve halkın bu seferberlik çağrısına verdiği yanıt göstermiştir ki, başlangıçta bir grup Milliyetçi Osmanlı Subayı’nın başlattığı hareketi bütün millet sahiplenmiştir. Sakarya Meydan Muharebesi ile birlikte Türk Milleti’ni temsil eden tek yapının Ankara’daki BMM olduğu tescillenmiş, meşruiyeti sorgulanamaz hale gelmiştir.
Sakarya Meydan Muharebesi aynı zamanda ihtilaf devletleri blokundaki çatlakları derinleştirmiş, işgal gücünü parçalara ayırmıştır. Elbette Çukurova – Antep – Urfa direnişleri ve Suriye’deki isyanlar da Fransızların Anadolu’dan çekilme kararında çok etkilidir ama Sakarya bu süreci hızlandırmış, karşımızdaki düşman sayısını azaltmak, mücadele gücünü odaklamak adına çok büyük fayda sağlamıştır.
- Her savaşın kırılma anları vardır. Sakarya Meydan Muhaberesi’nde bizi zafere götüren kırılma anları sizce nedir?
Aslında çok fazla eşik var ama bence üç olay biraz daha öne çıkar;
İlki hemen muharebelerin 3. Gününde, 25 Ağustos günü yaşanan bir olay. Mangal Dağı gibi önemli bir direnek daha ilk gün elden çıkmış. Yunanlar bir kolorduyla güneyden kuşatma harekatı yapmaya, bir kolorduyla da yine güney kesimde Demirözü Vadisi’nden cepheyi yarmaya çalışıyor. Muharebelerde en kritik anlardan biri, Türbetepe de düşüyor, Demirözü Vadisi savunmasız şekilde Haymana’ya kadar düşman hareketine açık hale geliyor. Geride, ta Yamak’ta ihtiyatta bekletilen 3.Kafkas Tümeni’nin komutanı Miralay Halit (Dadaylı Halit, Halit Akmansü) Bey durumun ciddiyetinin farkında ve karşı taarruz için izin istiyor. Ancak Grup komutanlığından bir türlü yanıt alamayınca inisiyatif kullanarak, tıpkı 6 sene önce Başkomutanı’nın Çanakkale’de yaptığı gibi kendiliğinden harekete geçerek, Demirözü Vadisi’ne giren, ilerleyen Yunan tümenine taarruz ediyor. 3. Kafkas Tümeni’nin bu hamlesini gören sağındaki 9. Ve 15. Tümenler de onunla hareket ediyor ve süngüyle düşmanı Taburoğlu yaylasına kadar sürüp geri atıyorlar. Bu karşı taarruz orduya çok değerli 1 gün kazandırıyor.
İkinci kırılma noktası 30 Ağustos günü; Çal Dağı’na üç yönden taarruz eden Yunan birlikleri bir anda dağın batı yamacında genişçe bir açıklı fark ediyorlar. O geniş arazide nasılsa 2-3 km’lik bir kesim 5. Kafkas Tümeni ile 8. Tümen arasında boş kalmış. Burayı bir anda işgal ediyorlar ve cephe yarılma durumuna geliyor. Gazi Paşa’nın emriyle Sivri’de ihtiyatta bekleyen 190. Alay koskoca Yunan 10. Tümeni’ne süngüyle taarruz edip mevzileri geri alıyor. Sonra da gün boyu iki taraftaki tümenlerin dövüşe dövüşe kendisine yaklaşmasını, irtibat kurmayı bekliyor. Akşama doğru cephedeki boşluk kapatılıyor ve ihtiyatlar mevzileri 190. Alay’dan devralıyorlar. Mevzileri boşaltan gazi alayın mevcudu o can pazarının sonunda bir bölüğe (90 kişi) düşmüştür. Bu, General Papoulas’ı çileden çıkaran bir olaydır.
Son kırılma noktası ise 2 Eylül gecesi Yunanlar Çal Dağı’nı ele geçirmesine rağmen durur ve taarruzu keser. Bunun farklı nedenleri var ama iki tanesi öne çıkar; birincisi tüm ümitlerini Çal Dağı’nı almaya, bunu başardıkları anda Türk Ordusu’nun bozulacağına inanmalarına rağmen sabah 3 km doğuda yeni siper kazıp dövüşmeye hazırlanan Türkleri görmeleri. Bütün enerjilerini, bütün askeri güçlerini ve motivasyonlarını 2 Eylül’de Çal Dağı’na o kadar bağlamışlardır ki, dağı almanın onlara hiçbir şey kazandırmadığını görmek tam bir yıkım olur. Kaldı ki bu aşamaya gelmek için bile yaklaşık 15.000 ölü vermişlerdir. Ordunun neredeyse 1/3’ü elden çıkmıştır. İkinci neden de Türk Süvarisi’nin Yunanları bozkırın ortasında aç, susuz, cephanesiz bırakmasıdır. Çal Dağı’nı aldıklarında artık taarruzu ilerletecek güçleri, kaynakları kalmamıştır. Fahrettin Altay’ın süvarileri ve Ahmet Zeki Soydemir’in Mürettep Tümen’i sürekli ikmal kollarını, menzil noktalarını vurarak Papoulas’ın ordusunun damarlarını kurutur.
- Sakarya Meydan Muhaberesini yerinden inceleyen bir yer bilimci olarak, sizi en çok etkileyen yer neresiydi?
Beni en çok cephe hattındaki düz alanlar etkiler. İnsanlar cephe hattı deyince sadece Mangal Dağı’nı, Türbe Tepe’yi, yani yükseltileri düşünmesinler. Bu tepeleri birbirine bağlayan ve dümdüz tarlalardan geçen kesimleri de var hattın. Tepelerdeki sütrelerde savunmanın fazladan bir şansı var; tepeye kadar olan yamaç taarruz eden için ciddi bir fiziki engel teşkil ediyor. Hem piyadenin, hem topçunun ateşiyle mücadele ederken bir de bu fiziki engeli aşması lazım. Ama düzlüktekiler bu kadar şanslı değil. Düşman herhangi bir fiziki zorlukla karşılaşmadan karşıdan koşarak geliyor. İşte en zor şartlarda muharebe edenler bunlar. Bu tarz arazilerde bulduğum şehitlikler beni çok etkiler. O sahne gözümün önünde canlanır.
Sakarya Meydan Muharebesi Baştan Sona Bir Dehanın Ürünüdür
- Eklemek istediğiniz başka şeyler var mıdır?
Siz sormadınız ama ben bir hususu açıklamak istiyorum; Sakarya Meydan Muharebesi bu “yenilmez savaş makinasının” kendiliğinden pes ettiği, tesadüfen kazanılmış bir zafer değildir. Yunan Ordusu’nu “yenilmez savaş makinası” olarak tanımlayan, İngilizler’in muharebelerden önce sonuçtan emin olmak için görevlendirdiği askeri müfettiş Albay Hoare Nairne’dir. Harrington’a yazdığı raporda Yunan Ordusu’nu böyle tanımlar.
Ama Yunan Ordusu’nun gücünü, piyadesini, süvarisini, topçusunu nasıl kullandığını ve baskın taarruz stratejisine merakını iyi etüt etmiş olan Mustafa Kemal Paşa elindeki kısıtlı kuvvetle bu taarruzu nasıl boşa çıkaracağını iyi planlamıştır. Yarı kuvvetle Yunan Ordusu’nu yenmek ancak onun amacına ulaşamamasını sağlamakla, püskürtmekle mümkün olabilir. O da bunu yapmıştır. Yunan Ordusu’nu bir yandan Haymana Ovası’nın derinliğine çekerken bir yandan da beslenimini kesmiştir. Burada süvarileri Papoulas gibi cephede değil, Osmanlı’daki gibi akıncı kolu olarak kullanmış ve 100.000 kişilik Yunan Ordusu’nu bilmediği bozkırda aç, susuz, cephanesiz bırakmıştır. Sayısal üstünlüğünü kullanarak cepheyi uzatmaya, savunma derinliğimizi azaltmaya çalışan Yunanları bu çekilerek dövüşme taktiğiyle tam tersini yapmaya, cepheyi daraltmaya mecbur etmiştir. Muharebelerin başında ve sonundaki cephe yayılımına bakarsanız aslında Mustafa Kemal Paşa’nın Yunan Ordusu’nu gün be gün nasıl bir tuzağa çektiğini görebilirsiniz. Benim için Sakarya Meydan Muharebesi baştan sona bir dehanın ürünüdür.
Dr. Selim Erdoğan ‘a paylaştığı değerli bilgiler için teşekkür ediyoruz.
Dr. Selim Erdoğan Kimdir?
Dr. Selim Erdoğan, 1972 Ankara doğumludur. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Hidrojeoloji Mühendisliği bölümünde, doktorasını ise Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamlamıştır. Harp alanlarının jeoarkeolojik araştırmaları ve tarihi korunan alan yönetimi üzerine Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nde görev yapmaktadır. Halen Milli Savunma Üniversitesi Alpaslan Savunma Bilimleri Enstitüsü’nde harp tarihi üzerine de yüksek lisans yapmaktadır. Sakarya Meydan Muharebesi’nin geçtiği alanın 2015 yılında Milli Park olarak tescili ile sonuçlanan süreçte ve sonrasında saha araştırmalarını yürütmektedir. Bu süreçte 120 km’den fazla siper parçası haritalayan Dr. Selim Erdoğan, 3000’den fazla kayıp Sakarya şehidinin yerini belirlemiştir.
Röportaj kategorisindeki diğer içerikler için: http://k2haber.com.tr/category/roportaj/
İlginizi çekebilir
-
‘Yıllardır Bedava Su Alıp, Türkiye’nin En Pahalı Suyunu Bize İçirdiniz’
-
Milli Mücadele’nin 100. Yılına Yakışan Bir Monografi: ‘Büyük Taarruz’
-
Pandemiden Etkilenen Esnaf, Kardan Mezar Yaptı: ‘Esnaf Öldü’
-
Bakanlıktan Kalker Ocağına Onay: Bin Beş Yüz Ağaç Kesilecek
-
Sakarya’da Havai Fişek Fabrikasında Patlama: Çok Sayıda Yaralı Var
-
Dr. Selim Erdoğan’dan Yeni Kitap: ‘Sakarya – Türk Bitti Demeden Bitmez’
Gündem
Taksim’de 19 Mayıs Törenleri: Ekrem İmamoğlu’ndan Açıklamalar
2 yıl önce
-
19 Mayıs 2023By
Barış TınayİBB Başkanı ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 104’üncü yıl kutlamaları kapsamında Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda düzenlenen resmi törenin ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu.
“Ülkemizde 2011-12’den itibaren, milli bayramların düzeni noktasında, ne yazık ki aşağıya çekme, sıradanlaştırma konusunda bir süreç işletiliyor” diyen İmamoğlu, “O dönemde bu işin FETÖ’cü anlayışla devlete dayatıldığı konusunda net tespitler var” şeklinde konuştu. “Şu anda devletin Spor İl Müdürlüğü’nün çelenk töreni sonrasında, bizim koyduğumuz çelenklerin korsan olduğunu biliyor musunuz” diyen İmamoğlu, “Korsan çelenk töreni yapıyoruz. Yani devletin hiçbir görev talimatında yok. Biz bu töreni yaparken 3-4 sene hırpalandık. Çelenklerimiz koyulmadı. Sonra baktılar ki bunlar direniyor, vazgeçmiyor, şimdi korsan yapmamıza dönük bir hamle yapılmıyor. Sadece izleniliyor. Devletimizin bazı kurum görevleri de gördüğünüz gibi törenden sonra çekilip gidiyorlar, biz kalıp devam ediyoruz. Ayıptır. Yazıktır. Lafa gelince başka türlü, uygulamaya gelince başka türlü davranışı bu millet teraziye koyar ve tartar. Ama biz tartsın da istemiyoruz. Bu düzelsin istiyoruz. Ben; doya doya, gençlerle, evlatlarımızla milli bayramların bu şehirde, bu ülkede yaşamaya devam edilmesini istiyorum. İstanbul’da bunu yapıyoruz. Ama bu iş bir anlayışın, bir siyasi kavramın işi olmamalı. Devletin işi olmalı” ifadelerini kullandı.
K2 HABER | İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu, oğlu Semih İmamoğlu ile birlikte, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 104’üncü yıl kutlamaları kapsamında Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda düzenlenen resmi törene katıldı. Resmi tören, Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve tüm şehitler için saygı duruşunda bulunulması ve ardından İstiklal Marşı’nın okumasıyla başladı. Tören, İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürü Burhanettin Hacıcaferoğlu’nun anıta çelenk koymasıyla sona erdi. Resmi törenin bitiminden sonra, İBB’nin organize ettiği etkinliğe geçildi. İBB Başkanı İmamoğlu, siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, resmi törenin ardından Cumhuriyet Anıtı’na çelenk bıraktı.
“BU ANLARIN BİZİM İÇİN MANEVİYATI, KUTSALLIĞI ÇOK YÜKSEK”
İmamoğlu, çelenklerin bırakılmasının ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu. Milli bayramları, “Bizi bir araya getiren, milli duygularımızı en üst seviyeye taşıyan en özel anlar” olarak tanımlayan İmamoğlu, “29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız, 30 Ağustos Zafer Bayramımız… Bu anların bizim için maneviyatı, kutsallığı çok yüksek. Geçmişte bu ülkeye hizmet etmiş insanlarımızı anmak, şehitlerimizi, gazilerimizi anmak için büyük fırsat. Ama aynı zamanda ülkemizin kuruluş mücadelesinin, kurtuluş mücadelesinin nasıl verildiği noktasında bugünü aydınlatmak ve geleceğe de bu anlamda çağa yakışır bir şekilde ışık tutma günleri. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı veya Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, aslında çocuklara, gençlere dünyada emanet edilmiş ve onlara hediye edilmiş bayram noktasında da olmayan iki örnek” dedi.
“HAZIR BURADA SİZLERİ BULMUŞKEN…”
Mustafa Kemal Atatürk’ün, kurtuluş mücadelesine giden sürecin ilk adımını, henüz 38 yaşındayken 19 Mayıs 1919’da Samsun’da attığını hatırlatan İmamoğlu, şunları söyledi:
“Hazır burada sizleri bulmuşken, şunu ifade etmek isterim: Ülkemizde 2011-12’den itibaren, milli bayramların düzeni noktasında, ne yazık ki hani aşağıya çekme, sıradanlaştırma konusunda bir süreç işletiliyor. Defalarca söyledim bu meydanda, yine söylemeye devam edeceğim. Bayramların niteliği, bayramların güzelliği, coşkusu paylaştıkça güzelleşir ve artar. Ve böylesi bayramlar hissedilir, hissedilmek zorunda. Geleceğe dair ümitlerimizi, umutlarımızı büyütme konusunda ve gençlerimizi motive etme konusunda bunlar önemli fırsatlar. Tabii ki birçok kurum, kuruluşumuz, belediyelerimiz bunu değerlendirerek, insanlarımızı daha coşkulu bir araya getirmek, anlamlı bir şekilde törenleri yapma konusunda gayret içindeler. Ama devletimizin resmi törenlerinin akışı konusunda… Ben hiçbir kurumu, hiçbir makamı küçümsemiyorum asla. Elinden geleni yapan kurum yöneticileri var. İşte İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, bu bayramın hamisi. Olmaz. Yani İstanbul’da, İstanbul Gençlik Spor İl Müdürlüğü bu işin hamisi. Ya da Ankara merkezde, Gençlik ve Spor Bakanlığı bu işin hamisi olmaz. Olamaz. Yani bir ülke tepeden tırnağa bu bayramı hissetmiyor ve bunun anlamını yaşamıyorsa, burada büyük bir eksiklik vardır.”
“BU İŞİN FETÖ’CÜ ANLAYIŞLA DEVLETE DAYATILDIĞI KONUSUNDA NET TESPİTLER VAR”
“Bakın, o dönemde bu işin FETÖ’cü anlayışla devlete dayatıldığı konusunda net tespitler var. Ama sonrasında bu işi düzeltmek yerine, bayramların anlamlı bir biçimde yaşatılması konusunda insanlarımızın daha üst seviyede, devletin en tepesinden, hepimiz de içinde kol kola, omuz omuza olma duygusunu yaratma adına, statükocu bir kafayla, statükocu bir anlayışla bayramları kısırlaştırmak, sadeleştirmek, hatta neredeyse ‘Öylesine işte bir çelenk töreni yapalım, Spor il müdürü çelenk koysun, gidelim sonra bir yerde girelim bir salona, 3-4 okul gösteri yapsın ve kalkalım.’ Bu değil. Milli bayramlar, Diyarbakır’da da gençleri bir araya getirecek, Trabzon’da da bir araya getirecek. Adana’da da bir araya getirecek. Eskişehir’de, Aydın’da, Edirne’de herkes bunu hissedecek. Ama hissederken geçmişi yaşayacak, hissedecek. Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, hepimizin dedesini, ninesini, o kadınların mücadelesini hatırlayacak. Nasıl kurtuluş olduğunu hatırlayacak. 21. yüzyılda gereğini yapacak. Gençler ‘Bilimde, teknolojide, eğitimde, sanatta, sporda, en seviyede kabiliyetlerini nasıl ortaya koyarım’ diye moral motivasyon bulacak.”
“BİZİM KOYDUĞUMUZ ÇELENKLERİN KORSAN OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ?”
“Ama biz, bayramları sıradanlaştırıyoruz. Sırası geldiğinde duyguları en üst seviyede taşıyan birtakım hamleleri yaparken, hamasi cümlelerle süreci tanımlarken, en büyük varlığımız… Bakın bu milletin çok önemli iki dini bayramı vardır. Çok önemli dört milli bayramı vardır. Ve milletin neredeyse yüzde 90’ını, 99’unu kapsar. Böylesi kapsayıcı törenlerin, bu şekilde hala düzeltilmeden devam etmesini kasıtlı buluyorum, anlamsız buluyorum. Bu, pespaye bir düzendir. Bunun düzeltilmesi şarttır. O bakımdan ben yine burada bunu dile getireceğim. Defalarca dile getirdin mi? Yine dile getireceğim. Biz görevimizi yapıyoruz. Şu anda devletin Spor İl Müdürlüğü’nün çelenk töreni sonrasında, bizim koyduğumuz çelenklerin korsan olduğunu biliyor musunuz? Korsan çelenk töreni yapıyoruz. Yani devletin hiçbir görev talimatında yok. Sunucumuz, burada korsan duyuru yapıyor Büyükşehir Belediyesi olmamızdan dolayı. Daha önce bu da yoktu. Ondan sonra kurumlar, kendiliğinden getiriyor çelenklerini ama siyasi partiler ama sivil toplum kuruluşları; korsan tören yapıyoruz.”
“BU TÖRENİ YAPARKEN 3-4 SENE HIRPALANDIK”
“Biz bu töreni yaparken 3-4 sene hırpalandık. Çelenklerimiz koyulmadı. Sonra baktılar ki bunlar direniyor, vazgeçmiyor, şimdi korsan yapmamıza dönük bir hamle yapılmıyor. Sadece izleniliyor. Devletimizin bazı kurum görevleri de gördüğünüz gibi törenden sonra çekilip gidiyorlar, biz kalıp devam ediyoruz. Ayıptır. Yazıktır. Lafa gelince başka türlü, uygulamaya gelince başka türlü davranışı bu millet teraziye koyar ve tartar. Ama biz tartsın da istemiyoruz. Bu düzelsin istiyoruz. Ben doya doya gençlerle, evlatlarımızla, Çocuk Bayramı’nı, milli bayramların bu şehirde, bu ülkede yaşamaya devam edilmesini istiyorum. İstanbul’da bunu yapıyoruz. Ama bu iş bir anlayışın, bir siyasi kavramın işi olmamalı. Devletin işi olmalı. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’mız kutlu olsun.”
İBB Başkanı ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 103. Yıldönümünde Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda düzenlenen resmi törene katıldı.
K2 HABER | İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 103. Yıldönümünde Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda düzenlenen resmi törene katıldı. Törenin resmi bölümü, İl Milli Eğitim Müdürü Levent Yazıcı tarafından anıta çelenk konulması, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla son buldu. İmamoğlu, resmi törenin bitiminden sonra, zabıta mangası eşliğinde getirilen İBB çelengini Cumhuriyet Anıtı’na bıraktı. İmamoğlu’nun ardından siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının çelenkleri de anıt çevresindeki yerini aldı. Törende, Şehit Anıl Kaan Aybek Ortaokulu 7. öğrencisi Meyra Mendi de M. Necati Öngay’ın “Egemenliğin Tadı” adlı şiirini okudu.
İşte Kesinleşmiş CHP Milletvekili Aday Listesi: İl İl Tam Liste
“HER ÇOCUĞUMUZA, ÜLKEDEKİ HER FIRSATI VEREN BİR ÜLKE DİLİYORUM”
İmamoğlu, 23 Nisan değerlendirmesini de Cumhuriyet Anıtı önünde gerçekleştirdi. “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun” diyen İmamoğlu, şunları söyledi:
“Tabii daha güçlü, daha coşkulu ve daha hissedilir bir biçimde, devletimizin her kademesinden insanların katılım gösterdiği bir bayram olmasını diliyorum. Elbette dünyada çocuklara hediye edilmiş tek bayram. Ama bir o kadar da sorumluluğumuz çok büyük. Çünkü, milli egemenliğin tescillendiği TBMM’nin kuruluş gününde kutluyoruz bu bayramı. Aslında hangi makamda bulunuyorsanız, bu bayramın tescilinin içinde olduğu, o ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ anlayışından dolayı o makamlarda bulunuyoruz, bulunuyorlar. Onun için bu bayramlardaki kriterleri, böyle bölünmüşlüğü, parçalanmışlığı değil de bütüncül kutlamayı, halkla bütünleşmeyi çok istiyor ve diliyorum. Çocuklar adına, en güzel şekliyle eğitim diliyorum. Hiçbir çocuğumuzun eşitsizlik içinde değil, tümden eşitlik içinde var olduğu bir Türkiye diliyorum. Hiçbir çocuğumuzun birbirinden farklı yetiştiği değil, tam aksine Cumhuriyet’in bizlere verdiği fırsat gibi, her çocuğumuza bu ülkedeki her fırsatı veren bir ülke diliyorum. Çocuklarımızın bu güzel bayramı kutlu olsun.”
Alanda bulunan çocuklar ve velileriyle anı fotoğrafları çektiren İmamoğlu, İstanbul Valiliği’nin Taksim Atatürk Kültür Merkezi Tiyatro Salonu’nda düzenlediği 23 Nisan kutlama programına da katıldı.
Ekoloji
Övgün Ahmet Ercan: Deprem Bilimsel bir konudur, Kaderle İzah Edilemez
2 yıl önce
-
18 Mart 2023By
Barış Tınayİkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde konuşan jeofizik mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, İzmir’de her an deprem olabilir sözünün doğru olmadığını belirterek, “6 buçuk şiddetine kadar depremler İzmir’de yıkıcı olmaz. Hiçbir zaman İzmir’de Kahramanmaraş’taki gibi 7,5 ve üstü şiddette depremler olmaz. Ancak bu büyüklükte bir deprem olacakmış gibi kenti hazırlamamız gerekir” dedi.
K2 HABER | İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Yeniliğe Davet” sloganıyla tüm Türkiye’yi geleceği inşa etmeye çağıran İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dördüncü gününde İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan da bir sunum yaptı. Ercan, “Kahramanmaraş Depremi Işığında İzmir’in Deprem Çekincesi. Ne Yapmalı?” başlığı altında bazı önemli bilgiler verdi.
Hata Depremde Değil
Kahramanmaraş’ta gördüklerinin savaş alanını yansıttığını aktaran Ercan, “Türkiye bunun üstesinden mutlaka gelecektir ama yıllarını alacaktır. Türkiye deprem ülkesidir. Günün birinde depremler olmuyorsa yer diriliğini yitirmiş demektir. O zaman yaşam da yok demektir. Depremin hep korku boyutuyla ilgilendik. Depremin üç tane bileşeni vardır. Sarsıntı, ısı ve ışık. 60 yıldır bilimle uğraşıyorum. Toplu iğnenin başı kadar bir hata görmedim. Çünkü deprem olmasa Meles Ovası olmazdı, Gediz Irmağı olmazdı. Manisa’daki, Aydın’daki jeotermal alanlar olmazdı. Memba suları olmazdı. Maden yatakları, petrol yatakları, dağlar, ormanlar olmazdı. En güzel incirin çıktığı, zeytinin yetiştiği Ege olmazdı. Bunları hep depremler yapıyor, yeri biçimliyor. Depremleri bir öcü gibi görüyoruz. Hata depremde değil. İnsanoğlu olmadan da deprem vardı” dedi.
Tunç Soyer: İzmir’de Gelecek Yıl Koku Sorunu Yaşanmayacak
Doğa Asla Affetmez
Türkiye’nin yer dayanımı ile depremden etkilenme alanlarını harita üzerinde gösteren Ercan, “Bizler depremlerin nerelerde ve hangi büyüklükte olacağını biliriz ama zamanını henüz bilemiyoruz. Kahramanmaraş depremi tarım alanlarında en büyük yıkımı yaptı. Doğada öyle bir denge var ki siz imar barışından kendinizi affettirebilirsiniz, kaçak yaparsanız görmezden gelebilirler ama doğa asla affetmez. Tarım alanlarına yapılan yapıları doğa günün birinde mutlaka yıkar. Deprem teknik, bilimsel bir konudur. Bu dinle, kaderle izah edilemez, açıklanamaz” diye konuştu.
Gerçeklerle Yüzleşmemiz Gerekiyor
İzmir’deki olası bir depremde yolların kullanılamaz hale gelmesi durumunda kurtulma şansının çok aza düşeceğini vurgulayan Ercan, Kahramanmaraş ve 11 ilde etkisini gösteren yıkıma ilişkin “Gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor. Depremi afete dönüştüren üç konu var. Yeteneksiz yönetimler, ekonominin bozukluğu ve yoksulluk ile eğitim düzeyinin düşüklüğü. Eğer bunlardan bir tanesi ülkede gerçekleşmişse depremin adı afettir. Türkiye’de 6 Şubat’ta bunun bir tanesi değil üçü birden gerçekleşti” dedi.
Tunç Soyer: ‘Önceliğimiz İklim Krizi ve Kuraklığa Dirençli Bir İzmir Yaratmak’
İzmir’in Güneyinde Yer Sağlam
“Türkiye’yi yetenekli insanların yönetmesi gerekiyor” diyen Ercan, İzmir’in geçmişindeki depremlere ilişkin bilgi verdi. Ercan, “Depremin bir yasası vardır. Bir yerde belli büyüklükte bir deprem olmuşsa gelecekte o yerde en az o büyüklükte deprem olur. Buna depremin yasası denir. İzmir’de depremler çok sık oluşmuyor. Yaklaşık 200 ile 350 yılda bir oluşuyor. Her an 7,2’lik deprem olacakmış gibi İzmir’i hazırlamamız gerekir. Ama İzmir’de her an deprem olabilir sözü doğru değil. 6 buçuk şiddetine kadar depremler İzmir’de yıkıcı olmaz. 6 buçuktan sonra yıkıcı olmaya başlar. Hiçbir zaman İzmir’de Kahramanmaraş’taki gibi 7,5, 7,6, 7,9’luk depremler olmaz” dedi.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, deprem bölgesine yardım malzemesi ulaştırmak için ilk günden itibaren aralıksız çalışan Yenikapı’daki lojistik merkezini ziyaret etti.
K2 HABER | 15 binin üzerinde gönüllünün emeği, bağışçıların yardımları, İBB ve iştiraklerinin destekleriyle devam eden yardım kampanyası için 11 gündür aralıksız çalışan merkezdekilerle bir araya gelen, İmamoğlu, kurmaylarından da bilgi aldı. Gönüllülerle ve İBB çalışanlarıyla bir araya gelen İmamoğlu, basın mensuplarının da sorularını yanıtladı.
ARAMA KURTARMA EKİPLERİMİZ YOĞUN ÇALIŞMA GÖSTERİYOR AMA…
İBB’nin güçlü bir şekilde deprem bölgesinde olduğunu vurgulayan İmamoğlu, “3 binin üstünde personelimiz, 2 binin üzerinde aracımız var bölgede. Bunun içinde çok güçlü vinçlerimiz var. Çok güçlü diğer ekipman araçlarımızla sahada dolaşan araçlarımız var. Bu çok çeşitli bir ekip yolladık. Öncelikle olarak arama kurtarma ekibi çok yoğun bir çalışma sürdürüyor ki sayısı 1.000’e yakın. Hala devam ediyor ama ne yazık ki sonuna yaklaşıyoruz” dedi.
SAHADA İŞ BİRLİĞİNİ GELİŞTİRMELİYİZ
Bölgede devam eden sağlık ve sosyal hizmetler çalışmaları, İSKİ alt yapı onarım hizmetleri, mobil tuvalet ve duş, bölgede görev barınma ve tahliye imkanı sunan iki feribot, veteriner hizmetleri, mobil fırın ve mutfak gibi devam eden çalışmalar hakkında bilgi veren İmamoğlu, “Bir de şöyle koordine olduk. İstanbul’daki 14 Cumhuriyet Halk Parti’li belediye de bizimle beraber. Koordine olma konusunda adımlar attık. Onlarla yine Hatay’da birlikte hareket ediyoruz. Bununla da yetinmiyoruz açıkçası. Türkiye’nin diğer belediyeleriyle ki başta 11 büyükşehir belediyesi olmak üzere iş birliği içinde neler yapabiliriz çabası içerisindeyiz. Örneğin Hatay’ın koordinatör belediyesi biziz ki bu bizim belirlediğimiz bir şey değil. AFAD bizi en başta Hatay’dan sorumlu kılmıştı… Hayatını kaybeden insanlarımıza dönük sorumluluklarımızı yerine getirdikten sonra artık önümüzde sağlık, barınma, beslenme temelli ve birtakım fiziksel ihtiyaçlar ki çocukların eğitimine varıncaya kadar unsurları sahada geliştirmemiz gerekiyor. Sürdürülebilir bir hizmetten bahsediyorum aslında. Bunu minimum bir yıl olarak planlıyoruz” ifadelerini kullandı.
EN FAZLA DESTEĞİ İSTANBUL’DAN BEKLERLER
“Vatandaşların yardımlaşma duygusunu besleyerek ve anlamlı bir şekilde koordine ederek yardımlar ulaştırıyoruz” diyen İmamoğlu, “Yenikapı’da ve Kartal’da yerlerimiz var. Şu ana kadar 20 bin gönüllü görev aldı. Bunun sayısı artacak, artmalıdır da. Bu dayanışmayı büyütmeliyiz. Tabi kayıplarımızı geri getiremeyeceğiz. Ancak çok büyük sorumluluğumuz var o bölgeye dair. Ama bugünün ihtiyaçlarını sahada en güçlü şekilde karşılayıcı hizmetlerde İstanbullu olarak üzerine düşen vazifeyi ki İstanbul demek, Türkiye demek. En fazla ihtiyacı bizden beklerler. Bunun bilincinde bir kurum olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
İSTANBUL’LA İLGİLİ AY SONUNDA EYLEM PLANIMIZI AÇIKLAYACAĞIZ
Basın mensuplarının “Deprem bölgesinde CHP’li belediyelere hükümet tarafından zorluk çıkarılıyor mu” şeklindeki sorusunu İmamoğlu şöyle yanıtladı:
“Bugün kamuoyunun önünde tartışmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Şu anda bu işin koordinasyonunu sağlayan ve ana sorumlu olan AFAD diye bir kurumumuz var. Biz AFAD’a elimizden ne geliyorsa yardımcı olmak için cansiparane çalışıyoruz, çalışacağız. Elbette işleyiş eksiklikleri ya da daha iyi olması için neler yapmamız gerektiği hususunda önümüzdeki değerlendirme yapacağız. Çünkü bu afetin, şu acı ve sıkıntılı günleri geçtikten sonra artık hayatın akışındaki düzeni kurmaya başladığımız an itibariyle bizim başka afetlerde bu yaşananları yaşamamak adına konuşmaz isek ya da bir masaya gelmez isek ki ben o daveti yapacağım ya da kendimi davet ettireceğim. Yapmazsak yarınlarda bizi daha büyükleri bekler. Benim İstanbul halkının sorumluluğunu üstlenmiş bir belediye başkanı olarak buna tahammülüm olamaz. Onun için bunları doğru bir zamanda tartışmayı ve o zaman sizlerle de paylaşmayı daha doğru biliyorum. Şimdi tabii ilk akla gelen şey, depremin birçok atlatıldıktan sonra peki ya İstanbul sorusu… İstanbul Planlama Ajansı üzerinden ama kurumlarımızın başka birimleri üzerinden ve biz oluşturduğumuz bilim kurulunu genişleterek var olan bilgilerimizi, 4 yıla yakın bir süre yaptığımız çalışmaların ve daha önce yapılmış çalışmaların bütünleşik haliyle bu ayın sonunda kamuoyun huzuruna çıkacak ve hem eylem planımızı açıklayacağız.”
Büyükşehirler Hatay İçin Tek Yürek
ARTIK MİLLETİN TAHAMMÜLÜ YOK
Basın mensuplarından daha önceki İstanbul Valiliği ve bakanlıklar tarafından yapılan afet toplantılarına İBB’nin davet edilmediği yönündeki hatırlatma üzerine İmamoğlu şöyle konuştu:
“Artık milletin haksızlığa tahammül yok. Bu şehirlerin yüzde 45’i son 22-23 yılda inşa edilmiş. Yani deprem algısının yükseldiği dönemden sonra şu an yıkılan şehirlerin yüzde 45’i bu dönemde inşa edilmiş. Biz tabutlarımızı mı yaptık? Toplum işin yarısı. Toplumun duyarlılığı, toplumun sahip çıkması, toplumun bir işi sahiplenmesi… Üç beş insanın inadı ya da daha çok kazanacağı maruzdur. Bu da olamaz. Bu da olamaz yani. Biz bugün benim elde ettiğim veriler ve elde ettiğim bilgiler. Şehirlerin yüzde 50-60 ı yıkıldı ya yıkılmak üzere. Ekrem İmamoğlu toplantılara giremeyecekmiş falan. O kapıyı devirir gireriz içeri. Şimdi çok hızlı yapılması gereken bir şey var. O da depremzedelerin bir güvenli barınma ortamına kavuşturulması. Mart ayında hızlıca başlanacak denen mesele planlamanın olmadığı bir iştir. Hatay’a bu kötülüğü kim yapar? Hatay dediğiniz sizin binlerce yıllık insanlık tarihinde olduğu bir şehir ya da Adıyaman veya Kahramanmaraş. Yani burada bir planlamayı ortaya koymadan hemen beton bina dikeceğiz denen anlayış zaten bugün işte o binaların yüzde 50-60’ını yok etti. Önce planlama, önce tasarım, sosyoloji ve psikolojik insanları yaşam kültürü, tarihi, maneviyatı koruyan. Bugünden yarına taşıyan o izleri sürdürülebilir bir anlayış. Burası siyasi mesaj, siyasi rant ve bir seçim vaadi verilecek alanlar değil. Bunun farkına varsın herkes. Ben tam tersini öneriyorum. Ülkemizin ulusal ve uluslararası deneyimlerin bir araya geldiği masalar da acilen bir planlama kültürünün şehirler adına devreye alınması şarttır. Sözcükleri böyle kurun önce. Bunu başlatalım. Yapım işi kolay iş. Müteahhit işi kolay bulunur. Para da bulunur. Esas bulunamayan ve yapılamayan işler bunlar.”
İNTERNETİ KAPATAN HUKUKA HESAP VERMELİ
Yenikapı Lojistik Merkezi’nde günlerdir görev alan gönüllerle de bir araya gelen İmamoğlu, Türkiye adını taşıyan gönüllüyle sohbetinde önemli mesajlar verdi. Türkiye’nin arama kurtarma çalışmalarının yoğunlaşmaya başladığı dönemde internetin kesilmesi ve üniversitelerin online sisteme dönmesiyle ilgili serzenişini paylaşan İmamoğlu, şöyle konuştu:
“İnternetin yavaşlatılması meselesi, tam da o enkazın ağır anlarından birindeki o pozisyon çok acı bir karar. O kararı alan kimse, vesile olan kimlerse yargılanmalı. Kaldı ki internet meselesinin özellikle böyle bir afette ne kadar işe yaradığına birebir şahit oldum çünkü orada 5 günüm geçti başka bir acı şeyi söyleyeceğim. İnternetin var olması bir bölgede internet yokken bizim oraya mobil istasyonumuzun varmasıyla ve devreye alınmasıyla beraber enkazdan atılan mesaj yakının cebine tek tek düşmeye başladı. Anlaşıldı ki orada yaşayan biri var ve saatlerdir mesaj atıyormuş. Böylesi bir iletişim hattına düşmanlık edenin aklı kıt. Bu ülkeye ve insanına kötülük yapıyor. Mecraları kötüye kullananlarla ilgili yasal düzenlemeler var. Ama topyekün şarteli kapatmak kabul edilebilir bir şey değil. Bu can kaybına da sebep olmuştur. Afet anında iletişim anında iletişim sorunu yaşamayacağız diye bir iki yıl önce taahhüt verenler mutlaka kamuoyuna hesap vermeli. Hukuken de hesap vermeli.”
Bir Ekolojik Yıkım Belgeseli: Eko Eko Eko
YURTLARIMIZ AÇIK KALACAK
“Dünya en sıkıntılı anlarında var olmak ve ayağa kalkmak için eğitimle yola çıkmış. 2. Dünya Savaş’ında ayağa kalkamaz denilen Almanya, bizim üniversitelerimiz var diyerek ayağa kalkmıştır. Bütün üniversitelerin online sisteme geçmesi olacak iş değil, derhal açılmalı. Biz o bölgedeki gençleri Türkiye’nin başka yerlerine dağıtıp, onların da eğitimine devam etmesini sağlamamız lazım. Çünkü ‘İyi eğitim alın. Biz şu anda güvenli evlerde oturulmasını sağlayamadık. Biz yapamadık, sizin nesil yapsın. Asla taviz vermesin doğrulardan, disiplinlerden’ dememiz lazım. Prensiplerden taviz vermeyen nesiller yetiştireceğine, okullar kapatıldı, yurtları terk edin denildi. Biz kapatmayacağız yurtlarımızı. Gençlerimizi yurtlarımızdan çıkarmayacağız. Her gün üniversiteleri açın diye buradan çağrıda bulunacağız.”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Ankara, İzmir ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri’nin Hatay’daki Afet Koordinasyon Merkezleri ile barınma alanlarını gezdi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve kurum bürokratları, Kılıçdaroğlu ve beraberindeki heyeti, çalışmalar ve hizmetlerle ilgili bilgilendirdi.
K2 HABER | CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve kurmayları, MYK toplantısı öncesinde Ankara Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, toplantı sonrasında da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Antakya’da konumlandırılan Afet Koordinasyon Merkezleri ile barınma alanlarını gezdi.
Çalışanlara başarılar dileyen ve verdiği emeklerden dolayı teşekkürlerini ileten İmamoğlu, verilen hizmetlere yerinde tanıklık etti. Toplantı sonrasında İBB Afet Koordinasyon Merkezi’ni ziyaret eden Kılıçdaroğlu; İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB Genel Sekreter Yardımcıları Gürkan Alpay, Murat Yazıcı ve KİPTAŞ A.Ş. Genel Müdürü Ali Kurt tarafından çalışmalarla ve depremzedelere yönelik verilecek hizmetlerle ilgili bilgilendirildi.
İBB Başkan Danışmanı Yiğit Oğuz Duman da Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve beraberlerindeki heyete, İBB’nin başta AFAD tarafından eşleştirildiği Hatay olmak üzere, deprem felaketinden etkilenen bölgelere yaptığı katkılarla ilgili kısa bir sunum yaptı.
İBB ARAMA-KURTARMA EKİPLERİ 525 KİŞİYİ ENKAZLARDAN SAĞ KURTARDI
Duman’ın yaptığı sunuma göre, İBB tarafından bölgeye şu katkılar sunuldu:
İBB, AFAD tarafından koordine edilen arama-kurtarma ve insani yardım faaliyetlerine desteğini artırarak devam ediyor. İBB’nin bölgede görevli 2.326 personeli, 997 iş makinesi ve hizmet aracı bulunuyor. 964 kişilik teçhizatlı arama kurtarma, acil yardım ve cenaze hizmetleri takımı 78 araç ve iş makinesi ile afet noktasına yollandı. İBB ekipleri, 525 kişiyi enkazdan sağ kurtararak sağlık ekiplerine teslim etti. İBB yardım kampanyası ile 5 milyonun üzerinde ihtiyaç ürünü bağışı teslim alındı. Toplanan yardımlar, 272 tır ile bölgeye sevk edildi.
Depremde Can Kaybı 20 Bin’i Geçti
ALTYAPI, ARAÇ, MAKİNE, TEÇHİZAT ve MALZEME DESTEĞİ
– İBB farklı donanım ve yetkinlikte araç ve teçhizat sevkini sağladı.
– Hatay’da 1.500 metrekare barınma alanı, 1.500 metrekare lojistik depo alanı ve 300 metrekare koordinasyon merkezi kuruldu. Revirin kurulumu devam ediyor.
– 6000 kişi yemek kapasiteli yemek tırı, 15.000 ekmek/gün kapasiteli mobil fırın Antakya’da hizmet veriyor.
– 61 tır Hamidiye pet su bölgeye sevk edildi. Bölgeye; 2,8 milyon adet 0.5 litre, 161 bin adet 1,5 lt, 31bin adet 5 lt su gönderildi.
– 37 tır ile 3 milyon 600 bin adet 50 gr’lık Akdeniz tipi besleyici ekmek, 200 bin adet altın çörek, 61 bin adet bebe bisküvisi bölgeye sevk edildi.
– 140 kabin mobil tuvalet, 42 adet mobil duş, 5 mobil WC olmak üzere, toplam 26 konteyner kuruldu faaliyete alındı.
– 14 mobil şarj istasyonu, 7 kendinden enerjili aydınlatma direği kuruldu.
– 3 mobil 12 sabit uydu, İBB WiFi ile toplam 15 noktada yayın veriliyor.
– 11 kişilik bilgi işlem ve telekomünikasyon ekibi, Hatay’da çalışmalarına devam ediyor.
– 107 zabıta personeli ve 15 hizmet aracı bölgeye sevk edildi.
– 52 kişilik kent temizlik ekibi ve 13 adet İSTAÇ temizlik aracı bölgede hizmete başladı.
– 7 veteriner bölgede görevlendirildi.
– 35 mühendis ve tekniker Kahramanmaraş’a hasar tespiti çalışmaları yapmak için görevlendirildi.
– 72 kişilik Hızır Acil ve Sağlık Daire personeli, acil sağlık ekibi olarak sahada görev yapıyor.
– İSKİ, bölgenin su ve kanalizasyon altyapısını incelemek, hasar tespit çalışmalarını yapmak ve onarım ihtiyaçlarını belirlemek üzere, 7 kişilik teknik ekibi bölgeye görevlendirdi.
– Hatay Samandağ Suphi Güzey İlkokulu içerisinde depremzedeler için kurulan çadırların jeneratörleri kuruldu. Bağlantıları yapılarak çadır içlerine aydınlatma ve priz tesisatları çekildi.
İSTANBUL, BÖLGE İÇİN TEK YÜREK
İBB, 14 CHP’li ilçe belediyesi ile bölgeye yardım ulaştırılmasını koordine ediyor. Şu ana kadar İçerisinde battaniye, kışlık kıyafet, ısıtıcı, jeneratör, hijyen malzemesi barındıran 564 tır yola çıktı. 116 Araç ve iş makinası bölgeye yönlendirildi. 506 kişilik arama kurtarma ekibi ve teknik personel bölgeye gönderildi. 6 araç çöp kamyonu ilçelerden bölgeye sevk edildi. Toplam 10 aşevi Hatay’da farklı noktalarda açıldı. Bölgenin çadır, ısıtıcı, konserve gıda ürünleri, termal içlik, hijyen malzemeleri, yetişkin bezi, bebek bakım ve gıda malzemelerine olan ihtiyacı devam ediyor.
CHP’nin önceki dönem Genel Başkanı Deniz Baykal hayatını kaybetti. Antalya’da yaşayan Baykal’ın uzun süredir sağlık sorunları ile mücadele ettiği biliniyordu.
K2 HABER | CNN Türk muhabiri, 84 yaşındaki Deniz Baykal’ın uyurken yatağında yaşamını yitirdiği bilgisi edindiğini aktardı. Baykal’ın vefat haberini CHP kurmayları sosyal medya hesaplarından paylaştı.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu sosyal medya hesabından, “Genel Başkanımız, Türkiye ve Cumhuriyet Halk Partimizin sevdalısı, Antalya milletvekilimiz, kıymetli büyüğümüz Sayın Deniz Baykal’ın vefatını büyük bir üzüntü ile öğrendim. Bize mücadelelerle dolu bir hayat öyküsünü miras bıraktı. Milletimizin başı sağ olsun” diye yazdı.
Depremde Can Kaybı 20 Bin’i Geçti
Deniz Baykal kimdir?
Deniz Baykal, 20 Temmuz 1938’de Antalya’da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Doktorasını Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladı. ABD Colombia ve Berkeley Üniversiteleri’nde iki yıl süreyle doktora sonrası çalışmalarına devam etti. Siyasal Bilgiler Fakültesinde siyaset bilimi doçenti olarak öğretim üyeliği görevinde bulundu. Siyaset bilimi alanında kitap ve makaleleri yayınlandı.
15(IV), 16(V), 18, 19, 20, 22. ve 23 Dönemlerde Antalya Milletvekili seçildi. Türkiye Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu eş başkanlığını yürüttü.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyeliğine seçildi. 37. Hükümet’te Maliye Bakanlığı, 42. Hükümette Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 52. Hükümette Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı görevlerini üstlendi.
Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcılığı’na seçildi. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı görevinde bulundu.
Çok iyi düzeyde İngilizce bilen Baykal, evli ve 2 çocuk babası.
SON DAKİKA | Depremde can kaybı sayısı 20.213’e yükseldi.
SON DAKİKA | Depremde can kaybı sayısı 20.213’e yükseldi.
— K2 TV (@k2haber) February 10, 2023
Depremin En Net Görüntüleri…
Depremin en net görüntüleri…
📌 #Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7.8 şiddetindeki depremin etkileri, güvenlik kameralarına böyle yansıdı. pic.twitter.com/ipbSXiASS3
— K2 TV (@k2haber) February 9, 2023
CHP’den Suç Duyurusu
CHP, deprem sırasında insanların iletişimini kesmesi ve bu nedenle can kaybına neden olunması nedeniyle Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu ile İletişim Başkanı Fahrettin Altun hakkında suç duyurusunda bulundu.
Dünya Sağlık Örgütü deprem sonrasında en yüksek seviye acil durum ilan etti
OHAL İlan Edildi
Deprem yaşanan 10 ilde 3 ay süreyle OHAL ilan edildi.
📌 #Kahramanmaraş‘ta meydana gelen ikinci büyük #deprem anı araç kamerasına yansıdı. pic.twitter.com/HDp7XjrEH8
— K2 TV (@k2haber) February 7, 2023
Kılıçdaroğlu ve Büyükşehir Belediye Başkanları Hatay’da
Kahramanmaraş merkezli şiddetli depremin ardından İBB ekipleri AFAD’ın yönlendirmesiyle eşleştirildiği Hatay’da yaraları sarmaya devam ediyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun çok sayıda büyükşehir belediye başkanı bölgeye geçerek, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ile birlikte arama kurtarma çalışmalarını yerinde inceledi.
Kurum: Açta Açıkta Bırakmadık
Bakan Murat Kurum, “Sayın Cumhurbaşkanımız, devletimiz, tüm imkanlarıyla afet bölgesindedir. Biz hiçbir afet bölgesinde vatandaşımızı açta açıkta bırakmadık, yalnız bırakmadık.” ifadelerini kullandı.
Yeni Malatyaspor’un Acı Kaybı
Yeni Malatyaspor, depremde enkaz altında kalan kaleci Ahmet Eyüp Türkaslan’ın vefat ettiğini açıkladı.
Hatay, Maraş ve Adıyaman’a 48 saat süreyle araç girişi durduruldu
Yeni Bir Deprem Daha
Kahramanmaraş‘ın Elbistan ilçesinde saat 13.24’te 7,6 büyüklüğünde yeni bir deprem meydana geldi. Depremde yıkılan binalar oldu.
7.4 Büyüklüğünde Deprem Oldu
Kahramanmaraş‘ın Pazarcık ilçesinde saat 4.17’de 7,4 büyüklüğünde deprem olurken Gaziantep’te de büyüklükleri 6,4 ile 6,5 olan iki deprem meydana geldi.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre, deprem saat 4.17’de, Kahramanmaraş‘ın Pazarcık ilçesinde gerçekleşti.
7,4 büyüklüğündeki deprem, 7 kilometre derinlikte oldu.
Gaziantep’te 6,4 ve 6,5 büyüklüğünde deprem
Öte yandan AFAD’ın internet sitesinde yer alan bilgiye göre 04.26’da Gaziantep’in Nurdağı ilçesinde 6,4 büyüklüğünde ve saat 04.36’da Gaziantep’in İslahiye ilçesinde 6,5 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
6,5 büyüklüğündeki deprem, 9,77 kilometre derinlikte oldu.
Ekoloji
Son 10 Yılda Çıkan Orman Yangınlarının Yüzde 47’sinin Sebebi Belirlenemedi
2 yıl önce
-
3 Kasım 2022By
Nesrin ÖzbayÇevre Komisyonu CHP Sözcüsü İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın orman yangınlarının çıkış nedenlerine ilişkin Meclis’e sunduğu soru önergesine yanıt veren Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, son 10 yılda çıkan orman yangınlarının yüzde 47’sinin sebebinin belirlenemediğini söyledi.
K2 HABER| Çevre Komisyonu CHP Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Murat Bakan, orman yangınlarının çıkış nedenlerine ilişkin Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’nin yanıtlaması talebiyle Meclis’e soru önergesi verdi.
Bakan’ın sorularını yanıtlayan Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, “Son 10 yılda çıkan orman yangınlarının; yüzde 31’i ihmal ve dikkatsizlik, yüzde 11’i yıldırım, yüzde 5’i kaza, yüzde 6’sı kasıt ve yüzde 47’si sebebi belirlenemeyen yangınlardır” yanıtını verdi. Bakan’ın “Farklı iklim senaryolarından ülkemizin ve ormanlarımızın nasıl etkileneceğine ilişkin bir çalışmanız var mı?” sorusuna ise Kirişçi, sadece “Orman yangınlarıyla mücadele organizasyonu iklim değişimine uyum sağlayacak şekilde güncellenmektedir” dedi.
Muhafaza ormanlarında ve milli parklarda ağaç kesiminin yapıldığını ifade eden Bakan, “Ormanlar madenlere feda ediliyor, ‘Cari açığı orman ürünlerini satarak kapatacağız’ diyen zihniyet hakim kılınıyor” dedi.
Sayıştay, CHP’li Erbay’ı Doğruladı: ‘Orman Yangınlarında Açık İhmal Var’
“Çocuklarımızın Alacağı Nefesi Yok Ediyorsunuz!”
Orman Genel Müdürlüğü’nün 2020 Yılı Faaliyet Raporu’na genel bütçeden 1 milyar lira aldıklarını kaydeden Bakan, şunları söyledi: Peki ormanların madenlere tahsis edilmesinden ne kadar alıyor? 2 milyar 600 milyon lira. Orman ürünlerinin satılmasından aldığı para ne kadar? 7 milyar lira. Genel bütçeden 1 milyar lira alıyor ama ormanların birilerine peşkeş çekilmesinden, ormanların yaralanmasından, bütünlüğünü kaybetmesinden 10 milyar lira gelir elde ediyor! Olur mu? Oldu. Yaptılar, oldu! Hala da oluyor! Ormanları, gelir getirici bir işletme olarak görenler ne ormansızlaşma hedeflerini gerçekleştirebilir ne de iklim kriziyle mücadele hedeflerine ulaşabilir. Gelecekteki iklim yıkımına ülkemizi hızla sürükleyerek hepimize en büyük kötülüğü yapanlar, iktidar eliyle sistematik bir ormansızlaştırma politikası yürütenlerdir. El birliğiyle vahşi bir rant alanı haline getirdikleri ormanlarımızı, her türlü para için bazen maden, bazen kereste, tomruk, odun, yonga kaynağı olarak sermayedarlara peşkeş çekenlerdir. Düşünün ki; ormanlarımızın yıllık artışını 47.2 milyon metreküp olarak hesaplıyorlar ama ormanlarımızın yaklaşık yüzde 40’ında 35 milyon metreküp odun üretimi yaparak, yani hektarda 4 metreküp ağaç keserek, artıştan fazla kereste üretimi yapıyorlar. Sadece geçen yılın, 2021’in, tamamında meydana gelen orman yangınlarında yok olan ormanlık alan 178 bin hektar civarında. Yani 1 milyar 780 milyon metrekare! Üstelik şimdi bir de Bakan’ın önergeme verdiği yanıttan öğreniyoruz ki; son 10 yılda meydana gelen orman yangınlarının yüzde 47’sinin yani yarısının sebebi tespit edilememiş. Bu kötülüğü nasıl ve neden yapıyorsunuz? Sadece bu ülkenin doğal kaynaklarını mı yok ediyorsunuz? Hayır! Bunları yaparak; çocuklarımızın, torunlarımız alacağı nefesi yok ediyorsunuz!
Kirişçi, Bakan’ın yangın söndürme çalışmalarında kullanılan arozözlerde bulunması gereken görevli sayısı ile bulunan görevli sayısıyla ilgili talep ettiği verileri paylaşmayarak bu soruyu yanıtsız bıraktı.
CENGİZ ERDİL | Siz hiç maden ocağına girdiniz mi? Ben girdim. Gürültülü bir asansörle yerin 200, 300 metre altına inersiniz. Duvarları kurşuni bir tünelden geçip, havanın kurşun gibi ağır olduğu kömür alanına ulaşırsınız. “Halkın dertleri nedir ve dostları kimlerdir?” gibi sorularla meşgul bir muhabirseniz, bunu hayatınızda iki üç defa yapmış olabilirsiniz. Maden işçileri için ise rutin iş. Bazen sabah, bazen de gece vardiyasında yeraltına dalıyorlar. Bence; dünyanın en zor işi. Kaderinde veya fıtratında sadece bu var.
Bizde maden insanları, bir facia yaşanınca akla geliyor, medyanın da gündemine… Sonra unutulup gidiyor. Şimdi Bartın Amasra faciası gündemde. Dünyanın en büyük maden faciaları arasında gösterilen “Soma” unutuldu bile…
Manisa Soma’da 301 madenci yeraltından çıkamadı, onların ölümü üzerinden sekiz yıl geçti. 14 Mayıs 2014 günü Soma maden bölgesindeki kömür kokulu havayı yırtan ambulans haykırışlarına karışan cılız bir ses vardı: “Beni bu ambulansa koymayın, kirlenir… üstüm başım kömür” diyen o madenci unutulmaz bir ayrıntıydı.
Soma unutuldu, sonra Ermenek unutuldu, sırada Amasra var.
Soma’yı unutturmamak için hazırlanan iki rapor da unutuldu. İlki Maden Mühendisleri Odası’nın raporu, diğeri ise TBMM Araştırma Komisyonu Raporu. Tarihe bir şekilde kaydı düşen sonuçları bile sayfalarca olan o iki rapora bir bakalım.
Patara’nın Kumları Nereye Gitti?
Aşırı Kar Hırsı
Her iki raporda da Soma’daki kazanın başlıca nedeni olarak kar hırsı gösterildi. Facianın yaşandığı ocakta 2009 yılında 230 bin ton olan üretim, bir yılda 10 katına çıkarıldı. 2012 yılında üretim iki milyon 800 bin tona yükselmişti. İşçi sayısındaki artış da kaza riskini yükseltti. Yoğun üretim maden sahasının fiziksel dengesini bozdu, madende tehlike “rutin” hale gelmişti.
Maden Mühendisleri Odası’nın raporunda büyük maden kazalarının tümünün taşeron veya rödovans uygulamasının olduğu ocaklarda yaşandığına dikkat çekildi. 1992 yılında Zonguldak Kozlu maden ocağında 263 kişinin yaşamını yitirdiği facianın ardından tüm facialar kamu dışındaki madenlerde gerçekleşmişti.
Denetleme Parası Da Patrondan
Soma’daki ocakta denetim sorunu vardı. Raporda, teknik nezaretçi ve iş güvenliği uzmanlarının denetim elemanı olarak tanımlanmalarına rağmen, ücretlerini denetledikleri işverenden aldıkları vurgulandı. Böyle olunca personelin denetim yetkisini kullanmakta güçlük çektiği ortaya çıktı. Böylece Soma maden ocağı düzenli olarak denetlenmesine rağmen sorunsuz olarak nitelendirildi.
Maden Bitince Sorun Bitmiyor: ‘Giresun Kirlendi, Sırada Balıkesir Var’
Uygun Maske Yoktu
Madende kişisel donanım yetersizdi. Metan gazına karşı karbonmonoksit maskesi taşıma zorunlu ama sayıları yeterli değildi. Maskelerde uygun filtre sistemi de yoktu. Ölüm oranını çok olmasının bir nedeni de buydu.
Meclis Araştırma Komisyonu’nun 283 sayfalık raporunda da şu saptama ilginç…
“Soma faciası Türkiye Cumhuriyeti tarihinin karşılaştığı en büyük, meydan okuyan bir felakettir. Vakit geçirilmeden bilimsel çalışmalara başlanmalıdır. Soma’da yaşanan facianın tekrarlanmamasının tek koşulu; madencilik bilim ve teknolojisine uygun çalışmaktır.”
* Bu yazı 21.10.2022 tarihinde Gazete Pencere’de yayımlanmıştır.
Gündem
AB, Enerji Şirketlerine Ek Vergiler Getirilmesinde Uzlaştı
2 yıl önce
-
1 Ekim 2022By
Nesrin ÖzbayAvrupa Birliği (AB) enerji bakanları, olağanüstü enerji tedbirlerini devreye sokarak, çok yüksek kâr eden enerji şirketlerinden alınan vergilerin artırılmasına karar verdi.
K2 HABER | Bakanlar AB dönem başkanı Çekya’nın talebiyle, Avrupa’daki enerji krizini görüşmek üzere dün Brüksel’deki olağanüstü toplandı.
BBC Türkçe’nin haberine göre; devreye sokulacak tedbirler arasında, enerji fiyatlarının yükselmesiyle fosil yakıt şirketlerinin artan kârlarına ek vergiler getirmek bulunuyor. Vergiyle elde edilecek gelirin hane halklarına ve işletmelere aktarılması planlanıyor.
AB Bakanları, mevcut durum nedeniyle normalden çok fazla kâr elde eden doğalgaz dışı elektrik üreticileri ve tedarikçilerinden, yaklaşık 140 milyar euro ek vergi toplanabileceğini tahmin ediyor. Ayrıca elektrik kullanımında zorunlu kesintiler üzerinde de uzlaşıldı.
Ancak bakanlar, enerji fiyatlarına bir tavan fiyat belirlenmesi konusunda fikir birliğine varamadı. Bakanlar AB Komisyonu’ndan gaz fiyatları ile ilgili farklı seçenekleri değerlendirmek üzere uzmanlar grubu kurmasını istedi.
AB Komisyonu’nun enerjiden sorumlu üyesi Kadri Simson toplantı sonrası yaptığı açıklamada, doğalgaz fiyatlarına getirilecek topyekün bir üst sınırın çok ciddi finansal kaynak gerektirebileceğini ve beraberinde riskler getirdiğini vurguladı.
Simson “Bunun kesinlikle gaz fiyatlarında bir etkisi olacaktır, ama aynı zamanda AB’nin gaz piyasasının askıya alınmasına neden olacak ve arz güvenliğini riske atacaktır. Bu sertlikte bir adımı sorumlu şekilde atmak için, tartışmasız bir dizi ön koşul olması gerekir” dedi.
Polonya İklim bakanı Anna Moskwa ise masadaki öneride gaz fiyatları konusunda hiçbir şey olmamasının “büyük hayal kırıklığı yarattığını” söyledi.
Fransa ve İtalya’nın da aralarında bulunduğu birlik üyesi 15 ülke bu hafta başında AB’den enerji fiyatlarına tavan fiyat getirilmesini talep etmişti.
Avrupa Birliği’nde Tek Kullanımlık Plastik Ürünler Yasaklandı
AB’yi Bekleyen ‘Zorlu Kış’
Artan hayat pahalılığı ve enerji fiyatlarıyla Avrupa’yı bu yıl zorlu bir kış bekliyor. Ukrayna savaşı nedeniyle enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışan AB’ye, Rusya dışı kaynaklara yönelmek yüklü bir fatura getiriyor.
Enerji şirketleri, pandemi sonrası artan talep ve Rusya’nın Ukrayna işgalinin ortaya çıkardığı arz sorunlarından ötürü, petrol ve doğalgazın fiyatını artırdı. Alınacak ek vergiler, şirketlerin, kendilerinin sebep olmadığı bu durumlardan elde ettikleri “beklenmedik kazancı” hedefliyor.
AB Komisyonu başkan yardımcısı Frans Timmermans geçen ay yaptığı açıklamada, fosil yakıt çıkaran şirketlerden “fazla kârlarının yüzde 33’ünü geri vermelerinin” isteneceğini söylemişti.
Timmermans “Ucuz fosil yakıt devri sona erdi. Ucuz, temiz ve kendi üreteceğimiz yenilenebilir enerjilere ne kadar çabuk geçiş yaparsak, Rusya’nın enerji şantajına o kadar hızlı bağışıklık kazanırız” dedi.