Ekoloji
Enflasyonun İlacı Yenilenebilir Enerjide
By
Barış Tınay
APLUS Enerji ve Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından hazırlanan yeni bir rapor yenilenebilir enerji kurulu gücündeki artışın elektrik faturalarını düşürerek tüketici enflasyonunu iyileştireceğini ortaya koyuyor.
K2 HABER | ‘Artan Elektrik Fiyatları ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Piyasaya Etkisi’ başlıklı rapor, Türkiye’de yenilenebilir enerji santrallerinin ve bu santrallere verilen teşviklerin piyasaya etkilerini değerlendiriyor. Rapor, yenilenebilir enerji kapasitesindeki artışın enflasyonda yaratacağı düşürücü etkisinin yanında, ithal yakıt maliyetlerini ve karbon emisyonlarını da önemli ölçüde azaltacağını gösteriyor.
Çalışmada, YEKDEM (Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması) veya YEKA (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları) kapsamında geliştirilen projelerin ve daha çok lisanssız santralin hayata geçmesi durumunda, 2021 yılı tamamı ve 2022 yılının ilk yarısında serbest piyasadaki elektrik fiyatlarının ne olacağının ölçülmesi amaçlandı. Bugünküne kıyasla daha çok rüzgâr ve güneş enerjisi kullanılacağının varsayıldığı çalışmada (2021 başında toplam rüzgâr ve güneş kapasitesi 29,3 GW, 2022 Haziran ayı itibarıyla ise 35,9 GW) piyasa takas fiyatı ve YEKDEM birim maliyetinin nasıl değişeceği, enflasyonun nasıl seyredebileceği, gaz ve ithal kömür maliyetlerinin ne kadar azaltılabileceği ve karbon emisyonlarında ne kadar azaltım yapılmış olacağı analiz edildi.
Bugün 19 GW Olan Güneş ve Rüzgâr Kurulu Gücümüz 36 GW olsaydı:
Elektriğin serbest piyasadaki fiyatı daha düşük olacaktı. Toplam sistem maliyetlerinin gerçekleşen rakamlara kıyasla daha düşük olduğu hesaplanmıştır. Serbest piyasadaki elektrik fiyatı, artan YEKDEM maliyetlerine rağmen, 2021 yılı için gerçekleşen değerlere kıyasla %3,5, 2022 yılının ilk altı ayı için ise %11,8 daha düşük olmaktadır.
Enflasyon daha düşük olacaktı. Yenilenebilir enerji üretiminin daha yüksek olduğu bir senaryoda, Temmuz 2022 itibarıyla %144,61 olarak gerçekleşen yıllık ÜFE enflasyonunun %129,22, aynı dönemde %79,60 olarak gerçekleşen yıllık TÜFE enflasyonunun ise %72,39 olacağı öngörülmüştür.
Daha az enerji ithalatı yapılacaktı. Artan yenilenebilir enerji üretimi, öncelikle yüksek maliyetli gaz ve ithal kömür üretimini ikame etmektedir. 2021 yılı için ülkenin ithal yakıt faturasının 3,1 milyar USD, enerji krizinin derinleştiği 2022 yılının ilk altı ayı için ise 3,3 milyar USD miktarında düşeceği hesaplanmıştır.
Karbon emisyonu azalacaktı. Özellikle karbon yoğun kaynakların ikame edilmesi yoluyla 2021 yılında 22,9 milyon ton CO2 eşdeğeri, 2022 yılında ise 13,4 milyon ton CO2 eşdeğeri karbon azaltımı yapılacağı görülmüştür. Çalışmada 18 ay için hesaplanan toplam azaltım miktarı 2020 yılı için açıklanan elektrik üretimi kaynaklı karbon emisyonlarının yaklaşık %28’ine denk gelmektedir.
Daha Fazla Yenilenebilir Enerji, Tüketicileri Yüksek Yakıt Faturalarından Koruyabilir
Küresel enerji krizinden korunmak için en uygun alternatif rüzgâr ve güneş
APLUS Enerji Ortağı Volkan Yiğit şöyle konuştu: “Çalışma, küresel enerji krizi baş gösterdiği sıralarda eğer daha yüksek yenilenebilir enerji kurulu gücü yapılabilmiş olsaydı ülkedeki serbest piyasa elektrik fiyatlarının daha düşük olacağını göstermiştir. Eski YEKDEM santrallerinin alım garantisi süreleri sona erdikçe, yenilenebilir enerji üretiminin maliyetler üzerindeki düşürücü etkisi daha da gözle görülür olacaktır. Bu katkının yanı sıra yenilenebilir enerjinin ithal yakıt bağımlılığının azaltılması, arz güvenliğinin sağlanması ve karbon emisyonlarının düşürülmesi gibi çok yönlü faydaları getireceği görülmektedir. Bu açılardan piyasada hem maliyetlerin düşürülmesi hem de çok yönlü faydalardan yararlanılabilmesi için atılması gereken adım, kapsamlı bir yenilenebilir enerji strateji ve hedeflerinin oluşturulmasıdır.”
SEFiA’nın Direktörü Bengisu Özenç ise, “Küresel olarak yüksek enflasyonun hâkim olduğu bir ortamda, yenilenebilir enerji üretiminin payının artırılması özellikle küresel emtia fiyatlarının arttığı dönemlerde enflasyonu kontrol etmede etkili olduğundan önemli bir strateji olarak göze çarpıyor. Bu yaklaşımın ipuçlarını zaten yakın zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nde devreye giren ve enerji dönüşümünü merkeze alan Enflasyonla Mücadele Paketi’nde gördük. Çalışmamızda da kronik olarak yüksek enflasyonla mücadele etmekte olan Türkiye’de güneş ve rüzgârın payının artması durumunda enflasyonun 7 puan daha düşük gerçekleşebileceğini ortaya koyduk. Ayrıca, güneş ve rüzgâra dönüşle enerji bağımsızlığının güçlenmesi sayesinde döviz kurunun olumsuz etkilerinin sınırlanacağı ve kamu bütçesi dinamiklerinin rahatlayacağı düşünüldüğünde, uzun vadede vergi yükünün azalacağı ve alım gücü üzerindeki dolaylı artırıcı etkilerin toplum refahını yükselteceği de söylenebilir” dedi.
İlginizi çekebilir
-
Daha Fazla Yenilenebilir Enerji, Tüketicileri Yüksek Yakıt Faturalarından Koruyabilir
-
Türkiye’nin Yeni İklim Hedefi Emisyonları Azaltmak Yerine Artırıyor
-
İklim Konusunda Çalışan STK’lardan COP27 İçin Güçlü Hedef Çağrısı
-
Oxford Üniversitesi: Fosil Yakıtlardan Çıkış, 12 Trilyon Dolar Tasarruf Sağlayacak
-
REN21 Raporu Yayımlandı: Yenilenebilir Enerjide %17 Artışla Bir Rekor Kırıldı
-
Rusya – Ukrayna Savaşı: AB Ülkeleri Hızla Yenilenebilir Enerjiye Yöneliyor
Ekoloji
Biyolojik Çeşitlilik Kaybını Durdurmak İçin Tarihi Anlaşma
11 dakika önce
-
11 Ocak 2023By
Barış Tınay
Montreal’de gerçekleşen BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı (COP15), biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için tarihi bir anlaşmaya imza attı.
K2 HABER | Anlaşma, 2030 yılına kadar doğanın kritik eşikten dönmesini ve 1,5 derece hedefinin hayatta kalmasını sağlayacak bir rota çiziyor:
- 2030 yılına kadar kara ve denizlerin %30’unun korunacak,
- 2030 yılına kadar her yıl 30 milyar ABD Doları finansman sağlanacak.
Anlaşmada şu konular ön plana çıkarıyor:
Doğa Pozitif ve Net Sıfır ekonomiler: COP15, doğanın düşüşünü nasıl durduracağımız ve tersine çevireceğimiz konusunda net bir hedef, finansman ve yol haritasına işaret ediyor. Net sıfır ve doğa pozitif ekonomilere ulaşma arzusu artık uluslararası hukukta kabul gördü; eylemsizlik için hiçbir mazeret yok. Bunun sonucunda hükümetlerin planlama ve yasama yapması bekleniyor.
İklim / Gıda / Ekonomik güvenlik: Doğa kaybı iklim sorununun üçte birini oluşturuyor ancak doğa çözümün üçte birine de katkıda bulunabilir. Doğayı korumak ve restore etmek için harekete geçmeden Paris anlaşmasına ulaşamayız; bu anlaşma iklim, ekonomi ve gıda güvenliğimiz için hayati önem taşıyor.
Hükümetler ve şirketler hesap verebilir olmalı: Doğa için yeni küresel anlaşma, büyük ölçüde göz ardı edilen önceki Aichi hedeflerinden tamamen farklı. COP15, güçlü hükümet planlarını ve iş dünyasının hesap verebilirliğini merkeze koyuyor; ekonomilerin her sektörü işin içinde ve hiç kimse muaf değil.
Masada büyük finansman var: Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yılda 30 milyar ABD doları tutarında uluslararası kamu finansmanı, gelişmekte olan ülkeleri destekleyecek ve doğayı korumak ve restore etmek için harekete geçilmesini sağlayacak.
Daha Fazla Yenilenebilir Enerji, Tüketicileri Yüksek Yakıt Faturalarından Koruyabilir
Uzman Görüşleri
Unilever İcra Kurulu Başkanı Alan Jope, “COP15 sona ererken, özel sektöre verilen mesaj açıktır: 2030 yılına kadar doğa kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için dünyanın her yerinden ve tüm sektörlerden işletmelerin şimdi büyük ölçekli adımlar atması gerekecektir. Küresel Biyolojik Çeşitlilik Çerçeve Anlaşması, tüm büyük işletmelerin ve finans kuruluşlarının doğa üzerindeki risk ve etkilerini değerlendirmeleri ve açıklamaları için gerekli siyasi kesinliği sağlayacaktır. Bunun sonucunda daha güçlü bir hesap verebilirlik ve yatırımcılar, hükümetler, tüketiciler ve işletmelerin kendileri tarafından daha iyi bilgilendirilmiş kararlar alınacaktır” dedi.
Schroders Sürdürülebilir Yatırım Küresel Başkanı Andy Howard, “CBD COP15’in sonuçları finansal düzenleyicilerin oturup dinlemesini sağlamalıdır. Doğa riski, yatırım riski ve getirileri için ayrılmaz bir faktördür ve finansal akışları doğaya olumlu hedefler doğrultusunda hizalamak için açık bir fırsat vardır. Yapılacak daha çok iş var, ancak doğa için COP15 küresel anlaşması finans camiasının görmezden gelemeyeceği bir sinyaldir” dedi.
Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu Dekanı, Dünya Bankası eski Başkan Yardımcısı ve İklim Değişikliği Özel Elçisi Rachel Kyte, “Ekonomimiz doğanın içinde işlemek zorundadır. Doğa, toplumların bilançosunda yer alan bir kalem değildir. Uluslararası Finans Kuruluşları (UFK’lar) onlarca yıldır doğal sermayeyi ve doğanın kalkınma üzerindeki kısıtlamalarını analiz etmektedir. UFK’ların artık biyoçeşitlilik kaybı, iklim, kirlilik ve atık krizleriyle mücadelenin temel bir bileşeni olarak refah ve zenginliği yönetme şeklimizin dönüşümüne öncülük etmesi gerekiyor” dedi.
Kraliyet Kuşları Koruma Derneği (RSPB) Kıdemli Uluslararası Politika Danışmanı Georgina Chandler, “Dünya Kupası’nın aksine, COP15’in tek bir kazananı yok. Montreal’de varılan anlaşma sayesinde hem insanlar hem de doğa daha iyi durumda olacak. Artık her şey bittiğine göre, hükümetlerin, şirketlerin ve toplumların bu taahhütlerin hayata geçirilmesine nasıl yardımcı olacaklarını bulmaları gerekiyor. Nihai hedefe ulaşmanın tek yolu budur: hepimiz için sağlıklı bir gezegen” dedi.
Küresel Biyolojik Çeşitlilik Çerçeve Anlaşmasını burada bulabilirsiniz.
Ekoloji
Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar

2 hafta önce
-
25 Aralık 2022By
Cengiz Erdil
“Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” demiş ya atalarımız Kuzey Ege’nin başına gelen odur. Bir bölgeyi turizm alanı ilan edip sonra maden aramalarına, santral inşaatlarına açmak saçmalığı olsa olsa bizde olur herhalde…
CENGİZ ERDİL | Aydın’ın ovalarında tarımı tehdit eden jeotermal santraller Kuzey Ege’nin de başını belaya sokacak. Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Büyükhusun köyünde bir süre önce JES inşaatıyla ilgili proje mahkeme kararıyla iptal edilmişti. Ancak şirket yeni bir ÇED raporu hazırlayarak çalışmalara başladı.
Köylüler elbette yine arazilerini korumanın kavgasını veriyorlar. Adalet arıyorlar. Nasıl ki Karadeniz’de yeterli sayıda HES (Hidroelektrik santral) varken, masa başı projelerle yeni HES’ler için dereler yağma ediliyorsa, Kuzey Ege’de de halen faaliyete olan dört JES’e ek olarak daha fazlası isteniyor.
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği açıklamasında şöyle diyor; “Ayvacık ilçemiz bir süredir jeotermal kaynak arama ve jeotermal enerji santralleri projeleri ile gündemde. Tuzla yakınlarında halen çalışmakta olan dört adet JES var. Bu projelerin tarımsal üretim, yeraltı ve yerüstü sularımıza verdikleri zararları görmekteyiz. Bölgemizin tarımsal, turistik ve kültürel değerlerine zarar verecek yeni jeotermal enerji santralı istemiyoruz. Ayvacık ilçemizin bazı şirketlerin kar hırsı için gözden çıkarılmasına izin verilemez.”
Cengiz Erdil yazdı: Patara’nın Kumları Nereye Gitti?
Bilirkişi Raporuna Dikkat!
Mahkeme daha önce projeyi iptal ederken bilirkişi keşif raporunu dikkate almıştı. Bu raporda, projenin tarım arazileri içinde kaldığı belirtiliyor, sondaj noktasına en yakın yerin topu topu bir kilometre uzaklıkta olduğuna işaret ediyordu.
Ve asıl önemlisi yöre antik alanların varlığı nedeniyle koruma altında ve devlet de burada turizm yatırımlarına öncelik verilmesini istemiş. Gelin görün ki; herhalde ‘Ayağına Sıkmak’ buna denir, şimdi bu alanda enerji yatırımlarına öncelik veriliyor. ‘Elveda turizm, hoş geldin baca gazları’ demek lazım.
Proje sahasının hemen yakınında UNESCO Dünya Mirası geçici listesinde yer alan Assos Antik Kenti, Lamponia Antik Kenti ve Dolmen adı verilen antik dönem mezarları var.
Şirket burada 40 bin dönümlük bir ruhsat alanında JES kaynak arama yapmak istiyor. Oysa 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’na göre, tarım arazisi içerisinde yer alan yöre, aynı zamanda “Türkiye Turizm Stratejisi”ne göre sağlık ve jeotermal turizm gelişim alanı ve zeytin koridoru olarak da biliniyor.
Zeytin koridoru denince aklımıza geldi, meraklıları hatırlar. Meclis’teki torba yasaya yine çaktırmadan ve aceleyle ‘zeytinliklerde maden araması yapılabilir’ maddesi konulmuştu. Son anda iptal edildi.
Bilindiği gibi Zeytin Kanunu gereği zeytinliklere 3 km mesafede enerji ve madencilik projeleri yapılamıyor.
Zeytin Kanunu’nun değişmesinde ısrarlı olan gizli bir el var! Zeytinlikleri faile meçhule götürmek istiyor.
* Bu yazı 24.12.2022 tarihinde Gazete Pencere’de yayımlanmıştır.
Ekoloji
CHP’li Gökan Zeybek: Çevreyi, Çevre Bakanlığı’ndan Koruyoruz!
1 ay önce
-
5 Aralık 2022By
Barış Tınay
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İstanbul’un Beykoz ilçesindeki doğal sit alanını plan değişikliğiyle imara açtı. İmar kararına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin itiraz etmesinin ardından mahkeme, imar planı değişikliğini nesnellikten uzak ve hukuka aykırı bularak iptal edilmesine karar verdi.
K2 HABER | Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İstanbul Beykoz’da doğal sit alanını plan değişikliğiyle imara açmasına İstanbul Büyükşehir Belediyesi itiraz etti. İtirazın ardından mahkeme, değişikliği hukuka aykırı bularak iptal etti. CHP İstanbul Milletvekili Gökan Zeybek mahkemenin iptal kararını sosyal medya hesabından duyurarak, çok değerli bir yeşil alanın rant odaklarının elinden kurtulduğunu açıkladı.
Zeybek’in açıklamaları şu şekilde:
“Çevreyi ve doğayı, temel görevi çevreyi ve doğayı korumak olan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan koruyoruz! Beykoz Dereseki Mahallesi’ndeki yemyeşil ‘doğal sit alanı’ Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılaşmaya açıldı.
Yaşanılabilir bir İstanbul için var gücüyle çalışmalarını sürdüren İstanbul Büyükşehir Belediyemiz yeşili, doğayı, yaşamı korumak için konuyu mahkemeye taşıdı, haklı davasını açtı ve kazandı. Böylece çok değerli bir yeşil alan rant odaklarının elinden kurtuldu.
Mahkeme tarafından yapılan inceleme sonucunda Bakanlık tarafından yapılan değişikliğin nesnellikten uzak olduğu ve bölgenin doğal dokusu ve topografik koşullarını yansıtmadığı tespit edildi. Mahkeme bu nedenle hukuka aykırı plan değişikliğinin iptaline karar verdi.
Başta Sn. Başkan Ekrem İmamoğlu olmak üzere; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin değerli yöneticilerini kutluyor, bu kararın 16 milyon İstanbullunun zaferi olarak nitelendiriyorum.”
2️⃣ Yaşanılabilir bir İstanbul için var gücüyle çalışmalarını sürdüren İstanbul Büyükşehir Belediyemiz yeşili, doğayı, yaşamı korumak için konuyu mahkemeye taşıdı, haklı davasını açtı ve kazandı.
Böylece çok değerli bir yeşil alan rant odaklarının elinden kurtuldu.⤵️
— Gökan ZEYBEK (@gokanzeybekCHP) December 5, 2022
CHP’li Zeybek’ten Meclis’e Kanun Teklifi: ‘Su Hakkı, İnsan Hakkıdır’
Ne Olmuştu?
Beykoz Dereseki mahallesinde doğal sit alanı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan plan değişikliği ile yapılaşmaya konu edilerek, ticari olarak değerlendirilmişti. Bunun üzerine karar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından mahkemeye taşınmıştı.
Ekoloji
ODTÜ’lülerden Kılıçdaroğlu’na ‘Rant Yolu’ Mektubu: Doğaya Sahip Çıkın!
2 ay önce
-
18 Kasım 2022By
Barış Tınay
ODTÜ’lüler, ‘Rant yolu’ ile ilgili CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na mektup gönderdi. Mektupta Kılıçdaroğlu, ‘doğaya sahip çıkmaya’ davet edildi.
K2 HABER | Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) eski Başkanı Melih Gökçek döneminde yapımına başlanan ‘Bilkent İncek Bulvarı Çevre Yolu Bağlantı Projesi’, mevcut Cumhuriyet Halk Partili (CHP) Başkan Mansur Yavaş yönetiminde sürdürülüyor olmasına tepkiler devam ediyor. ODTÜ’lüler, Kemal Kılıçdaroğlu’nun soruya verdiği yanıtlar üzerine kendisine 46 imzalı açık bir mektup gönderdi.
Birinci Uluslararası Ekokırım Konferansı Sonuç Bildirgesi Açıklandı
CHP’lilerin Karşı Çıktığı Plan
Yavaş’ın planının Gökçek döneminde (2017) tüm CHP’lilerin karşı çıktığı, mahkemelik olan ‘Bakanlık İmar Planı’ olduğu belirtilen Mektupta, şunlara yer verildi: “Bilkent Üniversitesi’nde katıldığınız etkinlikte sorulan soru üzerine, ODTÜ yolu hakkında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın size ne aktardığından ilk kez haberdar olduk. Konuşmanızda, ‘bu yol daha önce planlanmış’ diyorsunuz. Bu doğru değil. Keşke sayın Yavaş’tan ulaşım planını isteyip, planda yolun yerini sorsaydınız; Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında Başkent Ankara’nın bir ulaşım ana planı olmadığını öğrenmiş olacaktınız. Başkent, ulaşım ana planından yoksun olduğu gibi, Belediyenin internet sitesindeki nazım imar planında da bu yol bulunmamaktadır.”
İhale Dökümanlarını İnceleyin
CHP’nin planlama vaadiyle oy topladığını ancak eleştirdiği plansızlığa devam ettiği vurgulanan mektupta, Gökçek’in ‘2038 Ankara Çevre Düzeni Planı’nın yargı tarafından iptal edildiği, ABB’nin ise yeni planlar için 3 buçuk yıldır çaba gösterdiğinin altı çizildi. Yavaş’ın yanlış bilgi verdiği kaydedilen mektupta, “Sayın Yavaş sizi doğru bilgilendirse, ABB’nin Büyükşehir kanunu ve yönetmeliklerin verdiği görevleri yerine getirmediğini de anlatmak zorunda kalacaktı. Konuşmanızda, ‘arazinin altından geçen tünel yolu bitirmek istiyor’ diyorsunuz. Yolun 100 hektar alanı ODTÜ ormanından ayıran, 4 buçuk km uzunluğundaki kısmının 700 metresine yapılacağı söylenen ancak projesi ve bütçesi olmayan, sadece bir görselden ibaret olan alt geçidin ormanı koruması hiçbir şekilde mümkün değildir. Aksine Gökçek döneminde bozulan, milletvekillerinizin de katıldığı eylemler sonucu proje durunca beş yıldır kendini yenilemeye başlayan ormanın üzerine asfalt dökmek isteyen ABB, 2020’de imar planı, 2021’de ihale yapmıştır. Ortada böyle bir ihale ve şartname varken, halk takip etmiyor düşüncesiyle size yanlış bilgilerin iletilmesi, bizi kaygılandırmaktadır. Lütfen Kamu İhale Kurumu 2021/425266 numaralı ihale dokümanını uzmanlarınıza inceletiniz” ifadelerine yer verildi.
Yavaş’ın söz konusu yolun rant olmadığına dair iddiasına ilişkin mektupta, şunlar belirtildi: “Önemle rica ediyoruz, odanızdan ODTÜ’ye bakınız, göreceğiniz kulelerin sahiplerini sorunuz, belediyenin mühürlü dediği bu binalardaki dairelerin fiyatlarına bakınız. Ayrıca ABB’nin son 3 yılda İncek bölgesi imar kararlarını, satılan arazileri sorunuz. Aracınızla İncek’ten geçip, Mogan-Gölbaşı tarım arazilerini inceleyiniz, yapılacak 8 şeritli yolun etkilerini lütfen sorgulayınız. Anladığımız kadarıyla, bunları da sizden saklamışlar.”
CHP’li Bekaroğlu’ndan Tepki Çeken Paylaşım: ‘ODTÜ Ormanlarını Halka Açın’
ODTÜ Ormanı’nı Da Kaybetmek İstemiyoruz
Söz konusu çalışmanın Ankaralılar ile çözülmesi için yürütülen yasal çabanın ve Belediye Meclisi’ni izleme talebinin ABB tarafından engellendiği hatırlatılan mektupta, Ankaralıların imzaladığı bin 731 dilekçenin işleme alınmadığına dikkat çekilerek, şu ifadelere yer verildi: “Dilekçenin bir kopyasını, 4 Kasım 2022/7595 numarası ile CHP Genel Merkezine teslim ettik, ona da cevap alamadık. Sizden isteğimiz, bu evrakı istemeniz ve işleme alınmasını sağlamanız. Biz, bu ülkede belediyelere verilen yasal sorumlulukların yerine getirilmesini istiyoruz. ABB’nin kamuoyu ile paylaştığı diğer bilgileri de sorgulamak isterseniz, size hepsi hakkında detaylı bilgi sunmaya ve anlatmaya hazırız. AOÇ’yi kaybettik, ODTÜ Ormanını kaybetmek istemiyoruz. Sizleri ranta ve plansız, faydasız yollara değil, bilime, doğaya ve başkente sahip çıkmaya davet ediyoruz.”
Ekoloji
İklim Konusunda Çalışan STK’lardan COP27 İçin Güçlü Hedef Çağrısı
2 ay önce
-
7 Kasım 2022By
Barış Tınay
Mısır’da düzenlenen 27. Taraflar Konferansı öncesinde iklim konusunda çalışan sivil toplum kuruluşları, Türkiye’nin 2030’a kadar en az yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı yapması gerektiğini açıkladı.
K2 HABER | Sivil toplum kuruluşları, 6 Kasım Pazar günü Mısır’da başlayan ve 18 Kasım 2022’ye kadar devam edecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 27. Taraflar Konferansının (COP27) en önemli gündem maddelerinden birinin ülkelerin emisyon azaltım hedeflerini güncellemesi olduğunu hatırlattı. Paris Anlaşması’na resmen taraf olan Türkiye’nin de sera gazı emisyonu azaltım hedefini güncellemesinin beklendiğini vurguladı.
Yapılan açıklamaya göre, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefine ulaşabilmesi için 2030’da (2020 seviyesine oranla) en az yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemesi gerekiyor. Bu, Türkiye’nin emisyonlarını 2020 yılındaki 523,9 MtCO2e (milyon ton karbondioksit eşdeğeri) seviyesinden 340 MtCO2e’ye indirmesi anlamına geliyor.
WWF-Türkiye İklim ve Enerji Koordinatörü Tanyeli Sabuncu: “Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan raporlar mevcut ülke hedeflerinin Paris Anlaşması’nda hedeflenen 1,5 derece eşiğiyle uyumlu olmadığını gösteriyor. Halbuki 1,5 derece eşiğini geçmemek için küresel ölçekte emisyonların 2050 yılında net sıfıra ulaşması, 2030 yılında ise (2019 seviyesine oranla) yüzde 43 oranında azaltılması gerekiyor. Türkiye dahil çok sayıda ülkenin net sıfır emisyon hedefi bulunuyor. Ancak bu hedefe ulaşmak için izlenecek patikalar hedefle tutarlı değil”
İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği (IDPAD) Yönetim Kurulu Üyesi Gülşah Deniz Atalar: “2030 yılına yönelik mevcut hedeflerin eksiksiz olarak yerine getirildiği durumda bile dünyayı 2,5 derecelik bir ısınmanın beklediğine işaret etti ve şöyle devam etti: “Türkiye dahil tüm ülkelerin, net sıfır hedefine ulaşabilmek için hedeflerini iyileştirmeleri, daha iddalı hale getirmeleri gerekiyor. Türkiye yüzde 35 azaltım gibi gerçekçi bir mutlak azaltım hedefi vererek önemli bir adım atacaktır.”
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFIA) Direktörü Bengisu Özenç: “Türkiye’nin COP27’de açıklayacağı iddialı bir emisyon azaltım hedefinin faydalarına değindi: “Türkiye’nin bu yıl vereceği güçlü iklim hedefi her şeyden önce Türkiye’nin 2053 net-sıfır hedefi konusundaki iddiasını korumasını ve küresel iklim diplomasisi içerisinde kendine daha güçlü bir yer edinmesini sağlayacaktır. Ayrıca, iddialı iklim hedefleriyle birlikte hızlanacak enerji dönüşümü yoluyla Türkiye’nin dış ticaret açığında önemli bir yeri olan enerji kaynakları ithalatının azaltılması, enerji maliyetlerinin düşürülmesi ve böylelikle enflasyonla mücadelede de mesafe kat edilmesi mümkün. Enerji kriziyle mücadele eden merkez ekonomilerin bu yönde adım attığını, enerji dönüşümünü enflasyonla mücadelenin de merkezine aldığını görüyoruz. Türkiye bu alandaki fırsatları yakalamakta geç kalmamalı.”
Birinci Uluslararası Ekokırım Konferansı Sonuç Bildirgesi Açıklandı
Türkiye İçin Öneriler
Türkiye’nin 2030’da yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedefine ulaşabilmesinin gerçekçi ve mümkün olduğunu belirten sivil toplum kuruluşları, bunun için önerilerini sıraladılar:
- 2030 yılı itibariyle kömürden elektrik üretimine son verilmesi,
- Elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payının yüzde 75’e çıkarılması,
- Elektrikli araçların payının binek araçlarda en az yüzde 20’ye, yolcu ve yük taşıma araçlarında en az yüzde 10’a çıkarılması,
- Demiryolu yatırımlarının artırılarak binek araçlarda yüzde 5, karayolu toplu ulaşım ve yük taşımada yüzde 10 raylı sisteme geçiş sağlanması,
- Sanayide, hizmet sektöründe ve tarım uygulamalarında enerji verimliliği, elektrifikasyon ve doğrudan yenilenebilir enerji kullanımının artırılması,
- Binalarda ise kömür ve sıvı fosil yakıt kullanımının sonlandırılması, büyük ölçüde elektrikle ısınmaya geçilmesi.
Mısır’ın Sharm El-Sheikh Kentinde Düzenlenen COP27 Başladı
Açıklamayı Yapan Kuruluşlar
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye), Ege Orman Vakfı, Ekosfer Derneği, Greenpeace Akdeniz, İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği (İDPAD), İklim İçin 350 Derneği, Sağlık ve Çevre Birliği HEAL, Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA), Yeşil Düşünce Derneği, YUVA, Yuvam Dünya, Kömürün Ötesinde Avrupa (Europe Beyond Coal), Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe), İklim Öncüleri, İklim için Türkiye
Ekoloji
Mısır’ın Sharm El-Sheikh Kentinde Düzenlenen COP27 Başladı
2 ay önce
-
7 Kasım 2022By
Barış Tınay
Birleşmiş Milletler tarafından Mısır’ın Sharm El-Sheikh kentinde düzenlenen İklim Değişikliği Zirvesi (COP27) başladı. Yaklaşık 120’den fazla dünya lideri ile 40 binden fazla katılımcının yer almasının beklendiği zirve, 18 Kasım’a kadar sürecek.
K2 HABER | COP26’nın başkanlığını üstlenen Alok Sharma, açılış konuşmasının ardından başkanlığı Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri’ye devretti. Konuşmasında dünya liderlerine seslenen Sharma, “Kömürü ve emisyonu azaltma taahhüdünde bulundunuz. Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere daha fazla mali destekte bulunma sözü verildi. Bunu yapmak zorundayız. Tüm bunlar, sürecin güvenilirliği ile ilgili. Ve tüm bu çok taraflı süreç, sözlerin yerine getirilmesiyle devam edecek” dedi.
Rusya-Ukrayna savaşı, enflasyon, yaşam maliyetleri ve enerji krizi nedeniyle iklim değişikliği sorununa gerekli önemin verilmediğinden bahseden Sharma, “dikkatlerin dağılması” konusunda hayal kırıklığına uğradığını ifade etti.
COP27, yarın devlet ve hükümet liderleri tarafından düzenlenecek toplantıların ardından yapılan kısa konuşmaların yer alacağı “Dünya Liderleri Zirvesi” ile devam edecek.
Birinci Uluslararası Ekokırım Konferansı Sonuç Bildirgesi Açıklandı
Zirve’nin Ana Gündeminin ‘Kayıp ve Zarar’ Mekanizması Olması Bekleniyor
Gelişmekte olan ülkelerin iklim krizi nedeniyle uğradığı ekonomik kayıpların, iklim krizinin ortaya çıkmasında tarihsel sorumluluğu en yüksek olan Batı ülkeleri tarafından tazmin edilmesi anlamına gelen ‘Kayıp ve Zarar Mekanizması’nın zirvenin ana gündem maddesi olması bekleniyor.
COP27’de 7-8 Kasım tarihlerindeki Liderler Zirvesi’nin ardından finans, bilim, gençlik ve gelecek nesiller, karbonsuzlaşma, adaptasyon ve tarım, cinsiyet, su, sivil toplum, enerji, biyoçeşitlilik ve çözümler başlıkları altında tematik oturumlar düzenlenecek.
Zirveye Kimler Katılıyor?
Zirveye 200’den fazla ülkenin lideri davet edildi. İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, “güvenli ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etme mirasını yerine getirmek için” zirveye katılacağını açıkladı. Sunak daha önce zirveye katılmayacağını açıklamıştı.
Rusya lideri Vladimir Putin’in de katılması beklenmiyor ancak Putin’in yerine Rus delegeler zirvede hazır bulunacak.
Zirve’ye davet edilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da zirveye katılmayacağı ve Türkiye’yi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un temsil edeceği belirtiliyor.
Greta Thunberg Katılmıyor
Genç iklim aktivisti Greta Thunberg, COP27‘ye katılmayacağını açıklamıştı. Thunberg, “COP’lar, liderler ve iktidardaki insanlar tarafından yeşil yıkama yöntemi kullanılarak, dikkat çekmek için bir fırsat olarak kullanılıyor.” ifadeleri ile zirveyi eleştirmişti.
Küresel Sıcaklık Artışını 1,5 Derece ile Sınırlamak için Ne Gerekir?
COP Nedir?
COP, Türkçe’ye “Taraflar Konferansı” olarak çevrilebilecek “Conference of the Parties” ifadesinin kısaltmasıdır. Her yıl düzenlenen zirve, 197 ülkeyi bir araya getirerek, iklim değişikliğinin ve ülkelerin bununla nasıl mücadele edeceğinin tartışıldığı bir platform yaratıyor.
Ekoloji
Birinci Uluslararası Ekokırım Konferansı Sonuç Bildirgesi Açıklandı
2 ay önce
-
7 Kasım 2022By
Barış Tınay
Ekokırım bir suç olarak iç hukukta ve uluslararası hukukta yer almasını amaçlayan konferans, Türkiye’de bu konuda uluslararası düzeyde düzenlenmiş ilk toplantı olmanın sorumluluğunu taşıdı.
K2 HABER | Ekokırım kavramı son dönemde birçok uluslararası platformda tartışılıyor. İklim Adaleti Koalisyonu ve bileşenleri iş birliğinde, ekokırım kavramı ilk Türkiye’de bir ilk olarak konferans çerçevesinde ele alındı. Detaylı tartışma ve değerlendirmelerin yapıldığı konferansın sonuç bildirgesi de yayımlandı.
Birinci Uluslararası Ekokırım Konferansı Sonuç Bildirgesi şu şekilde oluşturuldu:
“Stop Ecocide (Ekokırıma Dur De) vakfı tarafından oluşturulan “Çevreye ağır ve geniş çapta ya da ağır ve uzun vadeli bir biçimde zarara yol açmasının kuvvetle muhtemel olduğunun bilincinde, yasadışı veya keyfi olarak işlenen fiiller ekokırım suçunu oluşturur” tanımının ele alındığı konferansımızda tanımda yer alan kavramlar farklı bakış açılarından sorgulandı. Bu tartışmalar çerçevesinde özellikle; çevre korumasını, savaş suçundan barış zamanına genişletmek gerektiği söylenebilir.
Ekokırım suçu, ihtiyatlılık ve öngörülebilirlik ilkeleri doğrultusunda da sorumlulukların olduğundan hareketle sadece yasadışı eylemleri kapsamaz, öngörü eksikliğinden veya tedbirsizlikten kaynaklanan, ihmal yoluyla kasıtlı olarak işlenen eylemleri de kapsar. Bu çerçevede fiilin potansiyel ekolojik yıkım tehlikesi barındırması, ceza yaptırımının oluşması için yeterlidir, bunun için zararın gerçekleşmesi beklenmez. Ekokırım suçunun karşılığı olan cezalar ise suçun oluştuğuna karar veren yapıların zamanla oluşturacağı bir süreçle tariflenebilir ve ülkeden ülkeye farklılık gösterebilir.
Ekokırım kavramı, doğaya verilen zararların gitgide artmasıyla, farklı ülkelerde farklı boyutlarda ele alınmaya, tartışılmaya başlandı. Aktivistler ve hukukçular, ekokırım suçunu kendi ülkelerinin yasalarına geçirmeye çalışıyorlar. Çabaları sadece iç hukukta tanımlama yapılmasına yönelik değil, ekokırımın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) baktığı 4 temel suça (insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım, savaş ve saldırı suçları) eklenerek, 5. suç olarak kabul edilmesi yönünde. Ekokırımı gençlerin meselesi yapmak ve kamuoyu desteği alarak kampanyaların organize edilmesi de önemli. Çünkü hukuk mücadelesi, öznelerin katılımı ve aktif rol almaları ile başarıya ulaşabilir.
Küresel kurumlarla sermaye ise COP 27’ye sayılı günler kalmışken aynı retorikleri tekrarlıyorlar ve var olan sistemi korumaya yönelik olan mevcut hukukun devamlılığını sağlıyorlar. Oysa ki sistemin bu şekilde devam edebilmesi mümkün değil. Üstelik hukuk, durağan ve değişmez de değil, ihtiyaçlara göre şekilleniyor. İki tür yıkım var; savaş sonucu oluşan ekolojik yıkımlar ve savaş oluşturan ekolojik yıkımlar. Hızla artan enerji, inşaat, madencilik faaliyetleri başlı başına yıkım oluşturuyorlar ve bunlar hukuktaki boşluklardan yararlanarak, daha büyük felaketlere yol açmak üzere faaliyetlerine devam ediyorlar. Bu nedenle mutlaka doğaya karşı insanın yıkıcı faaliyetlerini engellemek için önlemler almalıyız.
Diğer taraftan, yasaların normatif gücü, davaların çok daha ötesine ulaşabiliyor. Doğanın haklarını korumak, doğaya zarar verilmesini önlemek, doğayı kendinde değer olarak görmek ve doğaya karşı işlenen suçları cezalandırmak için ekokırımın suç olarak tüm yasal süreçlere dahil edilmesi gerekiyor.”
Ekokırım Suçunun Hukuki Tanım Önerisi Türkçeye Çevrildi
Ülkelerin İç Hukuklarında ve Uluslararası Hukukta Ekokırım
“İklim ve ekoloji suçları ulusal, bölgesel ve uluslararası olmak üzere 3 ayrı başlıkta toplanabilir. Dünyanın farklı ülkelerinde, yerel halkların uzun yıllar süren azimli çabaları sonuç veriyor ve ekosistemler özne olarak tanınarak, yasal haklar kazanıyorlar.
İspanya’daki Mar Menor Lagünü için uzun yıllar süren ekolojik yıkımlardan sonra tonlarca balığın ölümünün insanları harekete geçirmesiyle gölün kenarında 70 km’lik bir alanda insan zinciri eylemi yapıldı ve 650 bin ıslak imza toplandı. İspanya Parlamentosu’nun bu eylemlilik üzerine aldığı kararla Mar Menor Lagünü ve havzası, doğal olarak korunma ve evrilme, eski sağlığına kavuşma, ekosistem olarak insan kaynaklı baskılardan korunma haklarına kavuştu. Bu hakların takibi için de oluşturularak, eylemleri gerçekleştiren idare, onları kontrol eden izleme komisyonu ve bilimsel komisyondan oluşan üçlü bir yapı kuruldu.
Ekokırım suçunu etkin hale getirmek için anayasalara ve yasalara ekolojik temelli eklemeler yapmak ve/veya ekolojik temelli yasa ve anayasaları yeniden yazmak gerekiyor. Bu bağlamda doğa haklarının tanındığı Ekvator anayasasından ve Bolivya kanunları iyi örnekler olarak önümüzde duruyorlar. Ayrıca, ekokırımın bir suç olması konusunda aynı görüşü paylaşan parlamenterleri uluslararası düzeyde bir araya getiren “Ecocide Alliance”, parlamentolarda soru önergelerinin verilmesi, kanun önergeleri sunulması ve kabul edilmelerinin sağlanması açısından faydalı olabilir.
Belçika, ekokırımı parlamentosunda tartışmaya açan ilk ülke oldu; ekokırım suçunun geçerlilik alanı genişletilerek, kişiler sadece Belçika’da işlenen ekokırım suçlarından değil, ülke dışında işledikleri ekokırım suçlarından da yargılanabilecekler. Bu yasal değişiklikteki amaç, insanları cezalandırmaktan öte çevreye verilen tahribata karşı caydırıcı olmak ve bir toplumsal paradigma değişikliği yaratmak. Ekokırımın uluslararası mahkemede suç olarak tanınması da bizlere iç hukuk açısından temel bir dayanak sağlayacak ve doğaya verilen zararlara karşı ülkelerdeki yasaları güçlendirecektir.
“Nicel birikimler, nitel değişimlere yol açar” prensibinden yola çıkarak ekokırım kavramının kümülatif (birikimli) etkileri içerecek şekilde de ele alınması gerekmektedir.”
İklime Karşı İşlenen Suçlarda Suç Mahali Küreseldir
“Küresel iklim krizine neden olan tüm fosil yakıt, termik ve maden şirketlerinin yöneticileri UCM’de yargılanabilirler. Bu yargılama, iklim krizi çağında iklime etki eden bu şirketlerin eylemlerinin sonuçlarının sadece belli bir ülkeyle sınırlı kalmadığından, küresel düzeyde etki ettiğinden, yani suç mahalinin küresel olduğundan hareketle yapılabilir. Erzincan İliç’teki altın madeninin varlığı ve en son siyanür sızıntısıyla verdiği zararların Fırat’ın Basra Körfezi’ne kadar uzanması, sadece yöre halkına değil, tüm Ortadoğu halklarına karşı işlenmiş bir ekokırım suçudur. Aynı gerekçeyle, Adana’da termik santrallerin yarattığı yıkım nedeniyle termik santral yöneticileri, Kazdağları’ndaki yıkımı nedeniyle Alamos Gold, Kapadokya’daki yıkımı nedeniyle Centerra Gold, Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcılık Ofisi’ne insanlığa karşı suç işledikleri gerekçesiyle şikâyet edildiler. Bergama Altın Madeni ile ilgili başvurularda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin özel ve aile hayatının korunmasına ilişkin 8. madde gereğince ihlal kararı çıkmıştı. Sözleşmenin tüm ekokırım suçları için geniş yorumlanmasını sağlamak, ek protokolle ekokırım suçunun sözleşmeye girmesini sağlamak da bir hukuksal mücadele alanı olarak önümüzde duruyor.”
Türkiye’deki Ekolojik Mücadele ve Ekolojik Suçlar
“Konferansımızın ekoloji hareketlerinin ve Türkiye’de hukuk mücadelelerinin konuşulduğu oturumu, Rize Fındıklı’da yeşil yola karşı mücadele ederken katledilen avukat Cihan Eren, Artvin Hopa’da HES’lere karşı verilen mücadelede polisin gaz bombası saldırısı sonucu katledilen Metin Lokumcu ve Antalya Finike’de mermer ocağına karşı yaşam alanlarını ve Sedir ağaçlarını korumak için verdikleri mücadelede katledilen Aysin Büyüknohutçu ve Ali Ulvi Büyüknohutçu anısına gerçekleştirilmiştir. Adaleti yalnız ekolojik yıkım alanları için değil, aramızdan alınan mücadele arkadaşlarımız için, “Gezi’yi savunuyoruz” diyerek kent ve doğa savunma mücadelesi vermeleri nedeniyle tutuklanan dostlarımız için de arıyoruz.
Gönüllü hak savunuculuğu yapan ekoloji aktivistleri Türkiye’nin özüdür. Bu özü, çeşitli mücadele alanlarından konferansımıza aktararak, ekokırım tartışmalarına katkı sunmaya çalıştık; JES’lere karşı Mezeköy’de, termik santrale karşı İkizköy’de, taş ocağına karşı İkizdere’de, çimento fabrikasına karşı Deştin’de süren direnişleri selamlıyoruz. ODTÜ ormanı rant yolu ile bölünüyor, ekosistem ve kent hakları savunması mücadelesi ise ODTÜ bileşenlerince devam ediyor. Kent içinde ekosistem çeşitliliği olarak önemli bir yaşam alanı olan Validebağ korusu, millet bahçesi yapılmak isteniyor. Güvenlik gerekçesiyle ormanların yakıldığı Munzur’da 145 maden ruhsatı ve orman kıyımı, yerel halkı topraklarını terk etmeye zorluyor. Kanal İstanbul projesi hayata geçerse tüm bir coğrafyayı hem karasal hem de sucul ekosistemleri etkileyen tam bir yıkım gerçekleşecek ve İstanbul bir ekokırım alanına dönüşecek. Kazdağları’nda madencilik, tarihi dokunun yok edilmesi, uranyum aranması, JES, RES, taş ocakları ve deniz kirliliği gibi çok yönlü saldırılar yöreyi yok etmek üzere. Malatya’da altın, toryum, uranyum gibi madenler ve HES’lere ilişkin 1050 ihale söz konusu. Madra Dağı, madencilik tehdidi altında. Bursa’da Uludağ Milli Parkı’nın yok edilmesine ve sucul sistemlerin aşırı kirliliklerinin teşhirine yönelik düzenli eylemler yapılıyor. Karadeniz sahil yolunun yapıldığı 90’lı yıllardan bugüne yola karşı mücadele, HES’lere karşı direniş sürüyor. Bergama’daki altın madenine karşı başlayan doğa savunma mücadelesi, Ege’de Aliağa’daki yıkımlar, Çeşme’deki büyük proje, Gaziemir’de radyoaktif atıklar gibi saymakla bitiremediğimiz saldırılarla devam ediyor. Şırnak’taki ağaç kesimleri ve madencilik faaliyetleriyle sınırlı kalmayan doğa katliamı, güvenlik politikaları ile iç içe geçmiş halde ve son dönemde buna rant politikaları da eklendi. Güvenlik barajları oluşturulan tüm bölgede, yetkili mercilerin kapısı kapalı, ekokırım mahallerine halkın ulaşımı mümkün değil, güvenlik politikaları nedeniyle doğa mücadelesi verenler engelleniyor. Biyoyakıtlar Türkiye’nin her yerinde yaygınlaşıyor. Oysa ki orman ürünlerini, araba lastiklerini ve çöpleri yakmak yenilenebilir enerji olarak nitelenemez. Maraş Elbistan’da 2 adet termik santralin ve linyit ocaklarının verdiği zararlar, Türkiye’deki diğer tüm termik santral alanlarında olduğu gibi uzun yıllardır hem doğaya hem de insan sağlığına ağır bedeller ödetiyor. Zonguldak Filyos’ta gübre fabrikası, Karadeniz Ereğlisi’nde demir çelik fabrikası ve buradan yayılan hava kirliliği yaşamı tehdit ediyor. Sucul ekosistemlere yönelen tehlikeler, buralardaki canlı yaşamını yok etmek üzere; kapalı bir ekosistem olan Salda Gölü, millet bahçesi yapılarak yok edilmek isteniyor, yine güvenlik gerekçesiyle doğa savunucularının girişimlerinin engellenmeye çalıştığı Van’da Van Gölü (Denizi) havzası kuraklık ve kirlilikle boğuşuyor. Marmara, son yaşanan müsilajla açığa çıkmış olduğu üzere aşırı kirlilik nedeniyle can çekişir durumda. Marmara’nın yaşadığı bu durum aslında epey eskiye dayanıyor; Marmara’da ilk ekokırım, Küçükçekmece’de oluştu ve bu İspanya’da gerçek kişi statüsüne kavuşan Mar Menor’un yaşadıklarına çok benziyor; Marmara’nın yaşam mücadelesi ile Mar Menor’un mücadelesini ortaklaştırmalıyız.
Yukarıda sıralanan ülkenin farklı coğrafyalarından deneyimler, bizlere birlikte mücadelenin olanaklarını gösteriyor. Bilimden teoriyi, sahadan mücadeleyi öğreniyoruz, mücadele ettiğimiz tüm yaşam alanlarımızı, müştereklerimizi savunuyoruz.”
İklim Adaleti Koalisyonu: Pakistan’da Yaşananlar Bizim De Gerçeğimiz Olacaktır!
Ekokırım Türkiye’de Suç Olmalı!
“82 anayasasındaki demokratik haklar ve özgürlükler ekokırımın cezalandırılmasına izin veriyor mu” sorusunu şöyle irdelemek mümkün: Anayasa kamu yararını ön planda tutmakta ve anayasaya göre; çevresel demokrasi için devletin ‘önlemek, korumak, geliştirmek’ şeklinde 3 görevi bulunuyor. Örneğin ÇED süreçleri devlet için pozitif bir yükümlülük. Devletin bu görevlerini ihlal etmesi bireyin devlete karşı öznel hakkını doğurmaktadır. Açıkça dile getirilmese de ekokırım suçu, örtülü olarak anayasada tanımlanmıştır.
Türk Ceza Kanunu’nda ise ekokırım suçunun yer almasına katkısı olabilecek maddeler mevcut. Ayrıca, 2006’de ceza kanuna eklenen iki yeni suç olan soykırım ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar da ekokırımla ilişkilendirilebilir ve ekokırımla ilgili yeni maddeler eklenebilir.
Bununla birlikte ekokırım suçunu işlemeye devam eden tesislerin günümüzde bir şekilde elde ettikleri yasal dokunulmazlık kılıfını ortadan kaldıran, bunları yargılama süreçlerine dahil eden maddelerle, denetlemeyen bu sonucun oluşmasına göz yuman hükümet ve bakanlıklara yönelik yargı yolunu da açan maddeler yasalara dahil edilmelidir.
Ekokırımın suç olarak tanınması ve TBMM’den geçmesi için bir yasa tasarısı hazırlığı çalışmalarına başlayacağız. Bu çalışmalar, ekoloji aktivistleri, yerel halk, hukukçular ve disiplinler arası alanlardan uzmanların katılımıyla ve yürütülecek kitlesel kampanyalarla gerçekleştirilecek.”
Gezegenin Kendi Kaderini Tayin Hakkı
“Yeni bir kavram olarak gündeme gelen “sınır aşan sözleşmeler”e göre taraf olmayan ülkeler artık yaptırımları reddedemiyorlar. Gezegeni ilgilendiren sözleşmeler tüm insanlığı ilgilendiriyor ve bağlayıcılığı var.
Ekokırımlarda tüm gezegen zarar görüyor. Bu nedenle gezegenin kendi kaderini tayin hakkına sahip olması hukuksal süreçlerde tanınmalıdır. Uluslararası bir ekokırım mahkemesi ve doğa hakları için evrensel beyanname oluşturmalıyız.
Yeryüzünde o kadar uzun süreli ve ağır tahribatlara yol açtık ki, süreç artık doğanın inisiyatifinde. Buna bağlı olarak, hukuksal süreç de artık doğanın verdiği uyarılara ve bunlara önem veren gezegen halklarının mücadelesine göre şekillenecek. Bu şekilleniş, ekokırımın suç olarak ülkeler tarafından kabul edilmesiyle ve doğa savunucularının bu kanunun uygulanmasını azimli takipleriyle mümkün olacaktır.”
İklim Adaleti Koalisyonu
Cop26 Koalisyonu olarak yapılan çalıştay sonucu kapitalist ekonomi-politiğin neden olduğu iklim krizine karşı iklim adaletini savunmak ve bu doğrultuda uluslararası hareketlerin bir parçası olarak mücadeleyi büyütmek, geliştirmek ve sürdürmek amacıyla 25 Aralık 2021 basın toplantısından bu yana “İklim Adaleti Koalisyonu” olarak yoluna devam ediyor.
Koalisyonun 75 bileşeni var, bireysel ve kurumsal katılımlara açıktır. K2 TV de İklim Adaleti Koalisyonu’nun bir bileşenidir.
Katılımcılar listesine buradan ulaşabilirsiniz:
Ekoloji
Son 10 Yılda Çıkan Orman Yangınlarının Yüzde 47’sinin Sebebi Belirlenemedi
2 ay önce
-
3 Kasım 2022By
Nesrin Özbay
Çevre Komisyonu CHP Sözcüsü İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın orman yangınlarının çıkış nedenlerine ilişkin Meclis’e sunduğu soru önergesine yanıt veren Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, son 10 yılda çıkan orman yangınlarının yüzde 47’sinin sebebinin belirlenemediğini söyledi.
K2 HABER| Çevre Komisyonu CHP Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Murat Bakan, orman yangınlarının çıkış nedenlerine ilişkin Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’nin yanıtlaması talebiyle Meclis’e soru önergesi verdi.
Bakan’ın sorularını yanıtlayan Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, “Son 10 yılda çıkan orman yangınlarının; yüzde 31’i ihmal ve dikkatsizlik, yüzde 11’i yıldırım, yüzde 5’i kaza, yüzde 6’sı kasıt ve yüzde 47’si sebebi belirlenemeyen yangınlardır” yanıtını verdi. Bakan’ın “Farklı iklim senaryolarından ülkemizin ve ormanlarımızın nasıl etkileneceğine ilişkin bir çalışmanız var mı?” sorusuna ise Kirişçi, sadece “Orman yangınlarıyla mücadele organizasyonu iklim değişimine uyum sağlayacak şekilde güncellenmektedir” dedi.
Muhafaza ormanlarında ve milli parklarda ağaç kesiminin yapıldığını ifade eden Bakan, “Ormanlar madenlere feda ediliyor, ‘Cari açığı orman ürünlerini satarak kapatacağız’ diyen zihniyet hakim kılınıyor” dedi.
Sayıştay, CHP’li Erbay’ı Doğruladı: ‘Orman Yangınlarında Açık İhmal Var’
“Çocuklarımızın Alacağı Nefesi Yok Ediyorsunuz!”
Orman Genel Müdürlüğü’nün 2020 Yılı Faaliyet Raporu’na genel bütçeden 1 milyar lira aldıklarını kaydeden Bakan, şunları söyledi: Peki ormanların madenlere tahsis edilmesinden ne kadar alıyor? 2 milyar 600 milyon lira. Orman ürünlerinin satılmasından aldığı para ne kadar? 7 milyar lira. Genel bütçeden 1 milyar lira alıyor ama ormanların birilerine peşkeş çekilmesinden, ormanların yaralanmasından, bütünlüğünü kaybetmesinden 10 milyar lira gelir elde ediyor! Olur mu? Oldu. Yaptılar, oldu! Hala da oluyor! Ormanları, gelir getirici bir işletme olarak görenler ne ormansızlaşma hedeflerini gerçekleştirebilir ne de iklim kriziyle mücadele hedeflerine ulaşabilir. Gelecekteki iklim yıkımına ülkemizi hızla sürükleyerek hepimize en büyük kötülüğü yapanlar, iktidar eliyle sistematik bir ormansızlaştırma politikası yürütenlerdir. El birliğiyle vahşi bir rant alanı haline getirdikleri ormanlarımızı, her türlü para için bazen maden, bazen kereste, tomruk, odun, yonga kaynağı olarak sermayedarlara peşkeş çekenlerdir. Düşünün ki; ormanlarımızın yıllık artışını 47.2 milyon metreküp olarak hesaplıyorlar ama ormanlarımızın yaklaşık yüzde 40’ında 35 milyon metreküp odun üretimi yaparak, yani hektarda 4 metreküp ağaç keserek, artıştan fazla kereste üretimi yapıyorlar. Sadece geçen yılın, 2021’in, tamamında meydana gelen orman yangınlarında yok olan ormanlık alan 178 bin hektar civarında. Yani 1 milyar 780 milyon metrekare! Üstelik şimdi bir de Bakan’ın önergeme verdiği yanıttan öğreniyoruz ki; son 10 yılda meydana gelen orman yangınlarının yüzde 47’sinin yani yarısının sebebi tespit edilememiş. Bu kötülüğü nasıl ve neden yapıyorsunuz? Sadece bu ülkenin doğal kaynaklarını mı yok ediyorsunuz? Hayır! Bunları yaparak; çocuklarımızın, torunlarımız alacağı nefesi yok ediyorsunuz!
Kirişçi, Bakan’ın yangın söndürme çalışmalarında kullanılan arozözlerde bulunması gereken görevli sayısı ile bulunan görevli sayısıyla ilgili talep ettiği verileri paylaşmayarak bu soruyu yanıtsız bıraktı.
Ekoloji
Kemer Country’deki Yeşil Alana Polis Eşliğinde Yıkım Ekibi Girdi
2 ay önce
-
31 Ekim 2022By
Nesrin Özbay
Demirören Holding’in Ziraat Bankası’ndan aldığı 300 milyon dolar ve 1 milyar 118 milyon lira krediye karşılık ipotek ettirdiği Göktürk Mahallesi’ndeki Kemer Country’ye polis eşliğinde yıkım ekibi geldi.
K2 HABER| Eyüpsultan Kaymakamlığı, Kemer Country yönetimine yolladığı tebligat ile 31 Ekim Pazartesi günü, davaları devam eden Kemerköy’ün Site Yönetim Planı’nda özel spor alanı/ golf sahası olarak ortak kullanıma tahsis edilmiş olan alanlarına inşaat şirketinin gireceğini bildirdi.
Bu sabah mahalleye gelen polis ekipleri, yapılaşmaya açılacak yeşil alanı çevreleyerek vatandaşın girişine izin vermezken, kepçelerin de yıkım işlemlerin başladığı görüntülendi.
Yeşil alanın yapılaşmaya açılmasına karşı çıkan Kemerköylüler ise yapılanların hukuksuz olduğunu ve mülklerini alırken söz konusu yerin ortak yeşil alan olarak kaydedildiğine dikkat çekti. Yapılan açıklamada açılan davaların devam etttiği sırada yeşil alanının ihale yoluyla müteahitlere verildiği ifade edildi.
Kemerköylülerin de içinde bulunduğu Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi isimli oluşum, söz konusu süreçle ilgili yaptığı açıklamada şunları ifade etti:
‘Biz Kemerköylüler evlerimizi satın alırken yeşil alanlarımız ile birlikte satın aldık ve ortak yönetim planına yeşil alanları kaydettirdik. Demirören Kemer Yapı AŞ’yi yeşil alanlarımızın üzerinde yapılaşma izni olmadığını bilerek satın aldı. Demirören Doğan Medya’yı satın almak üzere Ziraat Bankası’ndan aldığı kredi karşılığında yeşil alanlarımızı ipotek gösterdi. Ziraat Bankası da yeşil alanlarımızın ipotek değeri olmadığını, herhangi bir imar izni olmadığını bilerek Demirören’e 750 milyon dolarlık kredi verdi. İpotekten kısa bir süre sonra yeşil alanlarımız Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eliyle imara açıldı. Kemerköylüler olarak bakanlığın kararına karşı çok sayıda dava açtık ve yargı kararlarıyla imar planlarını iptal ettirdik. Kazanılan davalar sonucunda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi imar planını yeşil alan olarak tasdik etti. Demirören Ziraat Bankasına olan borçlarını ödemedi, Ziraat Bankası da Demirören’in borcunu başka kaynaklardan tahsil etmedi. Sonunda Demirören finansal değeri olmayan yeşil alanlarımızı Ziraat Bankasına devrederek borçlarından sıyrılmayı başardı. Ziraat Bankası rant elde etmek için Cumhurbaşkanı kararı ile yeşil alanlarımızı “afet rezerv alanı” ilan ettirerek yapılaşmaya açtı ve Emlak Konut GYO ile anlaşarak inşaat projeleri yaptırdı. Bizler hukuksal mücadelemizi devam ettirdik ve ortak yönetim planında kayıtlı olan yeşil alanlarımıza sahip çıkmak üzere 68 dava açtık. İstanbul 6. Tüketici Mahkemesinde açtığımız davamızı kazanarak tedbir kararı aldırdık. Bizim hukuksal sürecimiz devam ederken Ziraat Bankası ve Emlak GYO, yeşil alanlarımızı yandaş müteahhitlere ihale etti. İhaleyi alan müteahhit şirket, Ziraat Bankası ve Emlak GYO yetkilileri davalarımız devam ederken hukuksuz olarak yeşil alanlarımız ele geçirilmeye çalışılıyor. Haklarımızı koruması gereken Kamu ve Emniyet güçleri bu hukuksuz süreçte bizim karşımızda yer alıyorlar. Biz hukuksuzluğa karşı direniyoruz.’
Teşvikiye Sakinleri: ‘Yeşil Alanımızı Aldılar, 10 Katlı Mega Site Yapılacak’
Ekoloji
Muğla Büyükşehir Belediyesi’nden İklim Değişikliği Çalıştayı
3 ay önce
-
28 Ekim 2022By
Nesrin Özbay
Muğla Büyükşehir Belediyesi ’Muğla İklim Değişikliğini Konuşuyor’ Çalıştayı düzenleyerek alanlarında uzman isimleri bir araya getirdi. Çalıştayda iklim değişikliğinin ülkelere, kentlere etkisi, sosyolojik, ekosistem, yangınlar ve tarım üzerindeki etkileri bilimsel açıdan incelenerek katılımcılara anlatıldı. Çalıştayda konuşan Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, Muğla’nın rant açısından bir saldırı altında olduğunu ve bunu önlemek için mücadele ettiklerini vurguladı.
K2 HABER| Dünya’nın en önemli gündem maddelerinden biri olan iklim değişikliği ve etkileri nedeniyle alanlarında uzman bilim insanları, gazeteci ve yazarlar Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği çalıştayda bir araya geldi. İklim değişikliği konusunda ortak akıl ve bilimsel yöntemlerle tüm paydaşların neler yapması gerektiği, iklim değişikliğinin ülkelere, kentlere etkisi, sosyolojik, ekosistem, yangınlar ve tarım üzerindeki etkileri katılımcılara anlatıldı. Çalıştayda Güven İslamoğlu ve Buket Uzuner Tuncay Mollaveisoğlu’nun moderatörlüğünde söyleşi düzenlerken, ünlü tarım yazarlarından Ali Ekber Yıldırım’da konuşma yaptı. Çalıştayda ayrıca Prof. Dr. B. Zeynep Zaimoğlu, Doç. Dr. Doğan Dursun, Dr. Nuran Talu, Prof. Dr. Mehmet Somuncu, Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Prof. Dr. Tuncay Kuleli, Tarım Orman iş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş sunum ve konuşma yaptılar.
Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün ev sahipliğinde düzenlenen ’Muğla İklim Değişikliğini Konuşuyor’ Çalıştayı’na siyasi parti temsilcileri, milletvekilleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Menteşe’deki Yeşil Alanlar
Doğan Dursun, Muğla’nın merkez İlçesi Menteşe’nin çok güzel korunduğunu vurgulayarak, “Muğla’nın merkez ilçesi muhteşem bir kentsel yapıya sahip. Ciddi şekilde korunması gerekiyor ve bu zamana kadar birçok özelliği korunmuş. Merkezde 2000’den sonra başka bir şehircilik başlıyor. 2000-2018 yılları arasında gelişmeyi haritada görebiliyoruz. Menteşe’de yapılan parklar ve yeşil alanlar çok önemli. Örneğin Bodrum’un büyümesi ile Menteşe’yi karşılaştırdık. Menteşe’deki yeşil alanların varlığı kenti rahatlatıyor. Fakat Bodrum’da aynı plan maalesef hiç yapılmamış” dedi.
Yerel Tohum Merkezi
Ünlü tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım ise, “Çalıştay için Muğla’ya geldiğimde Büyükşehir Belediyesi’nin kurduğu yerel tohum merkezini gezme fırsatı buldum. Türkiye genelinde yapılan tohum takas şenlikleri yerine Muğla’da ata tohumları yerel tohum merkezine getiriliyor ve kurulan Büyükşehir’in laboratuvarlarında inceleniyor. Tohumların genetiği incelenerek yerel tohum olup olmadığı tespit ediliyor ve halka dağıtılıyor. Örneğin bir domates tohumunun cinsini bilmediklerinden bir ninemizin sandığından aldıkları tohuma ’Sandık domatesi’ ismini koymuşlar. Bu çok kıymetli bir isim. Böyle bir Yerel Tohum Merkezi’ni ülkemize kazandıran Büyükşehir Belediye başkanımıza da teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Bir Talan Şehri Muğla: ‘Ne Yaka Yaka Ne Sata Sata Bitiremediler!’
‘Şehrin Yüzde 60’ına Maden Arama Ruhsatı Veriliyor’
İklim değişikliğinin çevresel, sosyal, ekonomik olarak birçok konuda insanlığı etkilediğini vurgulayan Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, iklim değişikliğinin yanı sıra Muğla’da talana karşı da mücadele ettiklerini ve birçok dava açtıklarını söyledi. Başkan Gürün; “İklim değişikliği dünyanın en büyük sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Değerli bilim insanları ile bu konuyu Muğla’mızda ele alıyor ve ortak akılla çözümler üreteceğimize inanıyoruz. Tüm kurumların birlikte, demokrasi, insan hakları, ortak akıl, bilimsel yöntemlerle hareket etmesi, yol haritası oluşturması gerekiyor. Muğlamız vahşi bir saldırı altında. Yüzde 68’i orman olan bir şehrin yüzde 60’ına maden arama ruhsatı veriliyor. Yerel yönetimlere sormadan imar, madencilik ile ilgili kararlar alınıyor. Biz de Muğla’mızı korumak için hukuk mücadelesi veriyor ve davalar açıyoruz. 1480 km kıyı uzunluğu olan, mavi yolculuğun başladığı Muğla’mızın eşsiz koylarına ticari gözle bakılıyor. Oysa bu koyların korunması, mavi yolculukla bilinen dantela kıyılarımızın güzelliğinin geleceğe taşınması gerekiyor. Muğla sadece bu şehirde yaşayanların değil, hepimizin ve bu şehri birlikte koruyarak geleceğe miras bırakmalıyız. İşte bu çalıştaylar, değerli bilim insanlarımızın katkısı, ortak akıl ve bilimsel yöntemlerle şehrimiz, ülkemize katkı sunacağız. Umutla, barış içerisinde, birlikte şehirlerimizi, ülkemizi daha yaşanır hale getireceğiz” dedi.
Yenilenebilir Enerji Kaynakları
Muğla’da yenilenebilir enerji kaynaklarının arttırılması ve bu kaynakların verimli kullanımı açısından yatırımlarını sürdürdüklerini vurgulayan Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, buna rağmen içme suyunun yüzde 75’ini yer altından çıkardıklarını ve büyük bir enerji harcayarak suyu pahalı temin ettiklerini söyledi. Baraj yapımı için Muğla’nın yatırım alamadığını söyleyen Başkan Gürün, “Enerji kaynaklarının verimli kullanılması açısından yenilenebilir enerji için çalışmalarımız sürüyor. Biz Muğla olarak suyun yüzde 75’ini yer altından çıkarıyoruz. Bu da enerji tüketimini arttırıyor ve suyu pahalıya temin etmiş oluyoruz. Birçok farklı noktada baraj yapılması ile ilgili önerilerimiz ve oldu ve bunların 3 tanesi ilgili kurumlar tarafından kabul gördü. Ancak yapımına yönelik herhangi bir adım atılmadı. İklim değişikliğinin etkileri nedeniyle su sıkıntısı tüm dünyada olduğu gibi bizde de hemen önümüzde gözüküyor. Tüm kurum ve kuruluşlarla ortak bir çözüm penceresinden bu soruna karşı mücadele etmeliyiz” ifadelerini kullandı.

Enflasyonun İlacı Yenilenebilir Enerjide

Biyolojik Çeşitlilik Kaybını Durdurmak İçin Tarihi Anlaşma

Daha Fazla Yenilenebilir Enerji, Tüketicileri Yüksek Yakıt Faturalarından Koruyabilir

Cezalar, Çevre Suçlarını Engelliyor Mu?

Beşiktaş’ta Konaklar Kent Parkı Hizmete Açıldı

Skandal: Konya’da Kürekle Köpek Katleden Sanıklar Tahliye Edildi

CHP’li Alaaddin Güncer’den Coşkulu Adaylık Açıklaması

Beşiktaş 2023’e Murat Boz İle Merhaba Diyecek

Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar

CHP’li 11 Büyükşehir Belediye Başkanı: Genel Başkanımıza Güveniyoruz

Marmaris’teki Esaret Parkında Yunuslar Ölmeye Devam Ediyor

200 Binden Fazla Vatandaş Saraçhane’yi Doldurdu, İmamoğlu’na Sahip Çıktı
Öne Çıkan Haberler
-
Hayvan Hakları3 hafta önce
Marmaris’teki Esaret Parkında Yunuslar Ölmeye Devam Ediyor
-
Ekoloji2 hafta önce
Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar
-
Politika2 hafta önce
CHP’li Alaaddin Güncer’den Coşkulu Adaylık Açıklaması
-
Politika4 hafta önce
İmamoğlu: Bizi Mahkum Etmeye Kalkanları Sandıkta Pişman Edeceğiz
-
Yerel2 hafta önce
Beşiktaş 2023’e Murat Boz İle Merhaba Diyecek
-
Yazarlar3 gün önce
Cezalar, Çevre Suçlarını Engelliyor Mu?
-
Politika4 hafta önce
200 Binden Fazla Vatandaş Saraçhane’yi Doldurdu, İmamoğlu’na Sahip Çıktı
-
Hayvan Hakları1 hafta önce
Skandal: Konya’da Kürekle Köpek Katleden Sanıklar Tahliye Edildi