Connect with us

İklim Krizi

AB Yeşil Mutabakatı İlerliyor: Bu Bir İrade Meselesidir

Yeşil Düşünce Derneği Avrupa Yeşil Mutabakat

Avrupa Komisyonu Net Sıfır Sanayi Yasası (NZIA) ve Kritik Hammaddeler Yasası (CRMA) olmak üzere iki yasa teklifi sundu. Her ikisi de AB’nin yeşil sanayi devrimine öncülük etmesi için önerilen AB Yeşil Mutabakat Sanayi Planı’nın (GDIP) temel taşlarıdır. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, iklim, yatırımlar ve büyümeyi ele alan her iki stratejiye atıfta bulunarak “Dünyanın en büyük ve en gelişmiş iki ekonomisi artık aynı yönde ilerliyor” dedi.

K2 HABER | Son birkaç yıldır AB, Ursula von der Leyen’in Avrupa Komisyonu Başkanlığının ve AB’nin iklim ve büyüme stratejisinin amiral gemisi olan Yeşil Mutabakat hedefini ileriye taşıdı. AB Yeşil Mutabakatı, bloğun Covid, Ukrayna ve hayat pahalılığı krizlerine verdiği yanıtta etkili oldu.

Uzmanlar, AB Yeşil Mutabakat mimarisinin,  ABD Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA)’dan bağımsız olarak, yeni dünyada başarılı olmak için sağlam ve dayanıklı bir temel oluşturduğunu ve geçmişe bakıldığında “aslında AB’ye büyük bir iyilik yapmış olabileceğini” savundu. Yeşil Mutabakat Sanayi Planı kısmen NextGenerationEU (AB’nin 800 milyar Avroluk COVID kurtarma fonu) ve REPowerEU (AB’yi Rusya’dan doğal gaz ithalatından bağımsız hale getirmeyi amaçlayan acil müdahale paketi) gibi mevcut blokların yanı sıra Global Gateway (AB’nin küresel yatırım stratejisi) üzerine inşa edildi.

Net-Sıfır Sanayi Yasası

Şubat ayında Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avrupa’yı net sıfıra giden yolda temiz teknoloji ve endüstriyel inovasyonun evi haline getirme” planlarını açıkladı. Bu yasa teklifi, AB’nin Avrupa’nın emisyonlarını azaltmasına ve karbonsuz enerji üretimine geçmesine yardımcı olacak kilit teknolojilere yönelik desteği arttırma planının temelini oluşturuyor.

  • Yeni ve geliştirilmiş yerli üretim hedefleri: Yasa, 2030 yılına kadar temiz teknolojilerin en az %40’ının AB’de üretilmesini amaçlıyor.
  • Bürokrasi azaltılıyor: Komisyon özellikle güneş, rüzgar, batarya ve daha fazlası dahil olmak üzere “stratejik teknolojiler” için izin ve finansmana erişimi iyileştirmeyi amaçlıyor. Bu, başarılı başvuru sahiplerinin son derece kısaltılmış zaman çizelgelerinden yararlanmasını sağlayacak olan “Net Sıfır Esneklik Projeleri” etiketlerinin verilmesi yoluyla gerçekleşecek.
  • Net Sıfır Sanayi Vadileri: Yasa, Üye Devletlerin, Net Sıfır Dayanıklılık Projelerine ev sahipliği yapabilecek ve net sıfır sanayi için Avrupa merkezleri olabilecek net sıfır sanayi tedarik zincirinin üretim tesislerinin inşası veya genişletilmesi için arazi üzerinde özellikle uygun alanları belirlemelerine izin verecek.

Türkiye İklim İktisadı Çalıştayı: Türkiye’nin Yeşil Dönüşümü

Kritik Hammaddeler Yasası

Avrupa Birliği, AB ekonomisi için stratejik olarak kabul edilen ve yüksek tedarik riski taşıyan, çoğu mineral olmak üzere 30 kritik hammaddeden oluşan bir liste oluşturdu; von der Leyen’in Komisyonu bu yasa ile malzemelerin kaynağını çeşitlendirerek bağımlılığın üstesinden gelmeyi amaçlıyor.

  • AB içerisinde madencilik ve geri dönüşüm: 2030 yılına kadar AB’nin stratejik hammadde tüketiminin %10’u AB’de çıkarılmalı ve Birliğin her bir kritik hammadde için yıllık tüketiminin %15’i kesinlikle geri dönüşümden sağlanmalıdır.
  • Çeşitlendirme: Komisyon, “2030 yılına kadar, Birliğin ilgili herhangi bir işleme aşamasındaki her bir stratejik hammaddeye ilişkin yıllık tüketiminin %65’inden fazlasının tek bir üçüncü ülke menşeli olmamasını” öneriyor.
  • AB malı hammaddeler: Yasa teklifine göre AB, değer zinciri boyunca işleme kapasitesini arttırmalı ve yıllık stratejik hammadde tüketiminin en az %40’ını üretebilmelidir.
  • Stratejik projeler: Komisyon ve henüz kurulmamış olan Avrupa Kritik Hammaddeler Kurulu, daha kolaylaştırılmış ve öngörülebilir bir izin sürecinden faydalanacak “stratejik projeleri” belirleyecektir. Bunlar Devlet yardımı şeklinde kamu desteği alabilecektir.
  • Üçüncü ülkelerin desteklenmesi: Komisyon, Çin’in “Kuşak ve Yol” girişimine karşı 300 milyar Euro’luk büyük bir girişim olan Küresel Geçit Stratejisinin mali gücüne dayanarak üçüncü ülkelerde de “stratejik projeleri” tespit etmeyi ve desteklemeyi amaçlamaktadır. AB, ortaklarına değer katan, sürdürülebilir kalkınmalarını geliştiren, ekonomik kalkınmanın yanı sıra sürdürülebilir yönetişim, insan hakları, çatışma çözümü ve bölgesel istikrarı teşvik eden tedarik zincirleri oluşturmayı amaçlıyor.

Yeşil Yükseliş Senaryosu ile 1 Buçuk Derece Hedefi Daha Ulaşılabilir

İş Dünyası İddialı Bir Yeşil Müdahaleyi Destekliyor

Avrupa’nın dört bir yanından gelen sesler Komisyon’un planındaki ana hatları selamladı. İş dünyası  bu yanıtı, AB’nin oyununu hızlandırması ve temiz teknoloji dağıtımında mükemmellik yarışının bir parçası olarak Avrupalı şirketlerin rekabet gücünü arttırmaya yardımcı olması için bir fırsat olarak görüyor.

Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Bruegel’in analistleri, ABD’nin IRA’sına yanıt verirken AB’nin sadece ABD’ye kıyasla rekabet gücünü korumaya çalışmaması, genel olarak rekabet gücü, hızlı karbonsuzlaştırma ve geniş dış politika ve kalkınma politikası hedefleri de dahil olmak üzere daha geniş amaçlar gütmesi gerektiğini savunuyor.

Uzmanlar, AB’nin Washington ile bir sübvansiyon yarışına girmemesi, bunun yerine güçlü yönlerini iki katına çıkarması gerektiği konusunda uyarıyor: enerji fiyatlarını düşürmek için yenilenebilir enerji alımını artırmak, yeşil kamu alımlarını güçlendirmek, finansmanı iyileştirmek ve yeşil ürünlere olan talebi teşvik etmek, tüm bunları yaparken de iklim, insan hakları ve biyoçeşitlilik açısından standart belirleme hedefine saygı göstermek.

Brüksel’in Girişimleri Hızlı Bir Şekilde Hayata Geçirmesi

Geçtiğimiz hafta Komisyon, yeşil teknolojiye yönelik devlet yardımı kurallarının, yerel oyun alanını eşitleyecek koşullar ve üye devletlerin temiz teknoloji sektörleri için üçüncü ülkeler tarafından sunulan sübvansiyonları ‘eşleştirmesine’ izin veren bir madde ile geniş ölçüde gevşetildiğini duyurdu.

14 Mart Salı günü, Avrupa Komisyonu’nun elektrik piyasası reformu önerisi (aynı zamanda Yeşil Anlaşma Endüstriyel Planının bir parçası) yayınlandı.

Sonraki Adımlar

Önümüzdeki Salı günü Komisyon Üyeleri daha fazla ayrıntıyı ekleyecek. 23-24 Mart tarihlerinde Brüksel’de yapılacak olan Avrupa Konseyi toplantısında teklifler görüşülecek ve AB’nin iklim konusundaki kararlılığını belirleyici bir altı ay öncesinde teşvik etmeyi amaçlayan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres de bu toplantıya katılacak.

Avrupa Konseyi’nin 23-24 Mart tarihlerinde Brüksel’de yapacağı toplantıda tekliflerin görüşülmesi planlanıyor.

Uzman Görüşleri

Ursula Woodburn, Direktör, Kurumsal Liderler Grubu – CLG Avrupa:

“Avrupa’nın geleceğine karar vermede kritik bir andayız ve Avrupalı işletmelerin enerji dönüşümüne öncülük etmelerini ve rekabet güçlerini arttırmalarını sağlamanın zamanı geldi. Karar alıcılar Fit for 55 paketine ilişkin kilit müzakereleri tamamlarken ve Yeşil Anlaşma Sanayi Planı tartışmalarına bakarken, neyin tehlikede olduğunu hatırlamalıdırlar. Enerji güvenliği ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması hızlandırılarak, enerji talebi azaltılarak ve temiz çözümler geliştirilerek garanti altına alınabilir. AB, küresel zirve yarışı tarafından sınanmaktadır, ancak rekabetçi sürdürülebilirlik stratejisini güçlendirmek için işletmelerin gerekli desteğine sahiptir. Dolayısıyla bu bir araç meselesi değil, bir irade meselesidir.”

Sabine Nallinger, Stiftung KlimaWirtschaft – İklim ve Ekonomi için Alman CEO İttifakı Genel Müdürü

“Almanya’daki ve Avrupa genelindeki işletmelerin mesajı nettir: yenilenebilir enerji ve net sıfır teknolojileri rekabet gücümüzün, enerji güvenliğimizin ve iklim politikamızın temel taşıdır. Bu nedenle kararlılığımızı sürdürmeli ve yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasını hızlandırmalıyız. Yenilenebilir enerjiye rekabetçi fiyatlarla erişim ve sanayinin hızlı bir şekilde karbonsuzlaştırılması için finansman ve altyapı uzun zamandır önemli bir konum faktörü olmuştur. Burada gevşek davranırsak, sanayimizin rekabet gücünü riske atmış oluruz.

Avrupa Birliği, Yeşil Mutabakat Sanayi Planını başarıya ulaştırmak için kolektif, kararlı ve pragmatik bir şekilde hareket etmelidir. Ancak o zaman Avrupa’nın sürdürülebilir rekabetçiliğini güçlendirebiliriz. Yalın izin prosedürleri, iklim dostu teknolojilere ve endüstriyel süreçlere öncelik verilmesi ve yeşil ürünler için talep tarafının güçlendirilmesi kilit öneme sahip olacaktır.”

Justin Wilkes, İcra Direktörü, Standartlar Üzerine Çevre Koalisyonu (ECOS):

“Net Sıfır Sanayi Yasası, temiz teknoloji yarışını kazanmak ve Avrupa’yı karbonsuzlaştırmak için güçlü bir araç olarak yeşil standartlar için hedef belirlemede kilit rol oynayabilir. Dünyanın en büyük pazarı olarak AB, çevre konusunda zirveye ulaşma yarışında ön saflarda yer almalıdır – küresel temiz teknoloji standartlarının belirleyicisi olma zamanı gelmiştir. Enerji verimli ısı pompaları, temiz bataryalar, yenilenebilir enerji şebekeleri… Aklınıza ne gelirse, AB bunu yapabilir ve yapmalıdır da!”

Ekoloji

Biyolojik Çeşitlilik Kaybını Durdurmak İçin Tarihi Anlaşma

-

cop15 biyoçeşitlilik

Montreal’de gerçekleşen BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı (COP15), biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için tarihi bir anlaşmaya imza attı.

K2 HABER | Anlaşma, 2030 yılına kadar doğanın kritik eşikten dönmesini ve 1,5 derece hedefinin hayatta kalmasını sağlayacak bir rota çiziyor:

  • 2030 yılına kadar kara ve denizlerin %30’unun korunacak,
  • 2030 yılına kadar her yıl 30 milyar ABD Doları finansman sağlanacak.

Anlaşmada şu konular ön plana çıkarıyor:

Doğa Pozitif ve Net Sıfır ekonomiler: COP15, doğanın düşüşünü nasıl durduracağımız ve tersine çevireceğimiz konusunda net bir hedef, finansman ve yol haritasına işaret ediyor. Net sıfır ve doğa pozitif ekonomilere ulaşma arzusu artık uluslararası hukukta kabul gördü; eylemsizlik için hiçbir mazeret yok. Bunun sonucunda hükümetlerin planlama ve yasama yapması bekleniyor.

İklim / Gıda / Ekonomik güvenlik: Doğa kaybı iklim sorununun üçte birini oluşturuyor ancak doğa çözümün üçte birine de katkıda bulunabilir. Doğayı korumak ve restore etmek için harekete geçmeden Paris anlaşmasına ulaşamayız; bu anlaşma iklim, ekonomi ve gıda güvenliğimiz için hayati önem taşıyor.

Hükümetler ve şirketler hesap verebilir olmalı: Doğa için yeni küresel anlaşma, büyük ölçüde göz ardı edilen önceki Aichi hedeflerinden tamamen farklı. COP15, güçlü hükümet planlarını ve iş dünyasının hesap verebilirliğini merkeze koyuyor; ekonomilerin her sektörü işin içinde ve hiç kimse muaf değil.

Masada büyük finansman var: Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yılda 30 milyar ABD doları tutarında uluslararası kamu finansmanı, gelişmekte olan ülkeleri destekleyecek ve doğayı korumak ve restore etmek için harekete geçilmesini sağlayacak.

Daha Fazla Yenilenebilir Enerji, Tüketicileri Yüksek Yakıt Faturalarından Koruyabilir

Uzman Görüşleri

Unilever İcra Kurulu Başkanı Alan Jope, “COP15 sona ererken, özel sektöre verilen mesaj açıktır: 2030 yılına kadar doğa kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için dünyanın her yerinden ve tüm sektörlerden işletmelerin şimdi büyük ölçekli adımlar atması gerekecektir. Küresel Biyolojik Çeşitlilik Çerçeve Anlaşması, tüm büyük işletmelerin ve finans kuruluşlarının doğa üzerindeki risk ve etkilerini değerlendirmeleri ve açıklamaları için gerekli siyasi kesinliği sağlayacaktır. Bunun sonucunda daha güçlü bir hesap verebilirlik ve yatırımcılar, hükümetler, tüketiciler ve işletmelerin kendileri tarafından daha iyi bilgilendirilmiş kararlar alınacaktır” dedi.

Schroders Sürdürülebilir Yatırım Küresel Başkanı Andy Howard, “CBD COP15’in sonuçları finansal düzenleyicilerin oturup dinlemesini sağlamalıdır. Doğa riski, yatırım riski ve getirileri için ayrılmaz bir faktördür ve finansal akışları doğaya olumlu hedefler doğrultusunda hizalamak için açık bir fırsat vardır. Yapılacak daha çok iş var, ancak doğa için COP15 küresel anlaşması finans camiasının görmezden gelemeyeceği bir sinyaldir” dedi.

Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu Dekanı, Dünya Bankası eski Başkan Yardımcısı ve İklim Değişikliği Özel Elçisi Rachel Kyte, “Ekonomimiz doğanın içinde işlemek zorundadır. Doğa, toplumların bilançosunda yer alan bir kalem değildir. Uluslararası Finans Kuruluşları (UFK’lar) onlarca yıldır doğal sermayeyi ve doğanın kalkınma üzerindeki kısıtlamalarını analiz etmektedir. UFK’ların artık biyoçeşitlilik kaybı, iklim, kirlilik ve atık krizleriyle mücadelenin temel bir bileşeni olarak refah ve zenginliği yönetme şeklimizin dönüşümüne öncülük etmesi gerekiyor” dedi.

Kraliyet Kuşları Koruma Derneği (RSPB) Kıdemli Uluslararası Politika Danışmanı Georgina Chandler, “Dünya Kupası’nın aksine, COP15’in tek bir kazananı yok. Montreal’de varılan anlaşma sayesinde hem insanlar hem de doğa daha iyi durumda olacak. Artık her şey bittiğine göre, hükümetlerin, şirketlerin ve toplumların bu taahhütlerin hayata geçirilmesine nasıl yardımcı olacaklarını bulmaları gerekiyor. Nihai hedefe ulaşmanın tek yolu budur: hepimiz için sağlıklı bir gezegen” dedi.

Küresel Biyolojik Çeşitlilik Çerçeve Anlaşmasını burada bulabilirsiniz.

Okumak için tıklayın

İklim Krizi

Daha Fazla Yenilenebilir Enerji, Tüketicileri Yüksek Yakıt Faturalarından Koruyabilir

-

elektrik üretimi Cambridge Econometrics yenilenebilir enerji

Ekonomik modelleme uzmanı Cambridge Econometrics tarafından hazırlanan ve değişken enerji kaynaklarının hane halkları ve işletmeler üzerindeki etkilerini ortaya koyan yeni bir rapora göre, fosil yakıtlar Türkiye’nin Mayıs ayından bu yana yaşadığı, şu anda %80’in üzerindeki enflasyonun yaklaşık beşte birinden sorumlu.

K2 HABER | Rapor, enerji fiyatlarının genel tüketici fiyatlarından iki kat daha değişken olduğunu ortaya koydu. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle tetiklenen küresel enerji krizi ve değer kaybeden Türk lirasının enerji ithalatını daha pahalı hale getirmesiyle birlikte, son 12 ayda elektrik fiyatları %102, gaz %145 ve ulaşım yakıtları %182 oranında arttı.

Bu kriz, yoksul hanelerin geçen yıla kıyasla enerji için yaklaşık %95 daha fazla harcama yapmasına neden oldu; bu da kabaca yılda 820 TL daha fazla harcamaya denk geliyor. Ortalama bir hane, yüksek perakende enerji fiyatları nedeniyle 2021’e kıyasla 2022’de yaklaşık 1550 TL daha kötü durumda.

Türkiye, hane halkını bu yükselen enerji fiyatlarından korumak için hazineye 300 milyar TL maliyeti olan, GSYH’nin %2’si tutarında tedbirler aldı. Bu tedbirler 2023 yılında arttırılacak.

Raporun yazarı Carl Heinemann, Türkiye’nin fosil yakıt ithalatına bağımlılıktan rüzgar ve güneş enerjisine geçişini hızlandırmanın, hane halklarını, sanayiyi ve Türk ekonomisini değişken enerji fiyatlarından korumak için doğru politika tercihi olduğunu söyledi.

REN21 Raporu Yayımlandı: Yenilenebilir Enerjide %17 Artışla Bir Rekor Kırıldı

Enerji Krizi ve Türkiye

Heinemann, “Enerji krizi, Türkiye’nin küresel fosil yakıt ithalatına bağımlılığının ülke ekonomisi üzerindeki etkilerini gözler önüne serdi” dedi.

“Yenilenebilir enerjinin halihazırda güçlü olan payının artırılması ve Türkiye’de elektrikli ulaşımın ve verimli ısınmanın yaygınlaştırılmasının hızlandırılması, enflasyonu düşürücü bir etkiye sahip olabilir ve ekonomi, hane halkları ve işletmeler üzerinde daha az yük oluşturarak ülke için enerji arz güvenliği yaratabilir.”

Heinemann, “Yeni kurulan rüzgâr ve güneş enerjisi kapasitesi, MWh başına gaz enerjisinin yarısı kadar pahalı olduğundan, rüzgâr ve güneş enerjisine yönelik desteğin devam etmesi ve genişletilmesi, uzun vadede elektrik fiyatlarını düşürme potansiyelinin yanı sıra, hane halkının fosil yakıtlar için değişken küresel piyasa fiyatlarına maruz kalmasını azaltacak ve küresel fiyatların yüksek olduğu zamanlarda pahalı hükümet müdahalelerine olan ihtiyacı sınırlayacaktır” dedi.

Okumak için tıklayın

İklim Krizi

BM Genel Sekreteri Guterres’ten İklim Krizinde Güveni Yeniden İnşa Etme Çağrısı

-

Mısır resmi haber ajansı MENA’ya göre, Dışişleri Bakanı Samih Şukri ve Guterres, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı’nın (COP27) gerçekleştirildiği Şarm el-Şeyh kentinde basın toplantısı düzenledi.

K2 HABER| Hem kuzey ve güney ülkeleri arasında hem de gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasında güvensizlik olduğuna işaret eden Guterres, bu güvensizliğin giderilmesi için hızlı davranmaya ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

Tüm taraflara ivedilikle güveni yeniden tesis etme çağrısı yapan BM Genel Sekreteri Guterres, “Güveni yeniden inşa etmenin en etkili yolu, gelişmekte olan ülkeler için zararlar ve mali destek konusunda iddialı ve güvenilir bir anlaşma bulmaktır. Aramızda güvensizlik krizini yaşadığımız halde iklim adaletinden söz edemeyiz.” dedi.

Guterres, emisyonların azaltılması ve yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırmak için hem finansal hem de teknik desteklerin tümünü seferber edecek bir insani dayanışma anlaşmasına ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.

Mısır Dışişleri Bakanı Şukri ise COP27 başkanlığını yapan Mısır’ın iklim kriziyle ilgili tüm sorunlara kesin çözüm için var olan gücüyle çalışacağını söyledi.

COP27 konferansına katılan birçok ülkenin iklim değişikliğiyle mücadeleye bağlılıklarını belirttiğini dile getiren Şukri, iklim değişikliğine bağlı yaşanan zararların karşılanması için finansal desteğe ihtiyaç olduğunu aktardı.

BM Genel Sekreteri: ‘İnsanlık Doğayı Yok Ederek İntihar Ediyor’

Okumak için tıklayın

İklim Krizi

Türkiye’nin Yeni İklim Hedefi Emisyonları Azaltmak Yerine Artırıyor

-

Türkiye’nin, iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonunu azaltmak amacıyla belirlediği 2030 iklim hedefi, Mısır’da devam eden 27. Taraflar Konferansı’nda açıklandı. Türkiye, 2030 yılı için açıkladığı yüzde 41 emisyon azaltım hedefi ile emisyonlarını bugüne göre yüzde 30’dan fazla artırmayı öngörüyor.

K2 HABER|Türkiye adına Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın sunduğu “yüzde 41 artıştan azaltım” hedefini değerlendiren sivil toplum ve düşünce kuruluşları ile gençlik hareketleri, açıklanan hedefin “artıştan azaltım” olması nedeniyle, sera gazı emisyonlarını azaltmak yerine artıracağına dikkat çekti. Yapılan açıklamaya göre bu hedef, Türkiye’nin enerji dönüşümünü geciktirecek ve 2021 yılında Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşmanın maliyetini artıracak.

Bakanlığın 2038’i emisyon tepe noktası (pik yıl) kabul ederek bu tarihe kadar emisyonlarını artırmayı öngördüğünü vurgulayan kuruluşlar, azaltımın bugünden başlaması gerektiğini dolayısıyla tepe noktasının bugün olması gerektiğini belirtti.

2030’a Kadar Yüzde 30’dan Fazla Artış

Sivil toplumun yaptığı açıklamada, Türkiye’nin en güncel emisyon verisinin 2020 yılına ait 523,9 MtCO2e (milyon ton karbondioksit eşdeğeri) olduğu hatırlatıldı. Bakanlığın 2030 için açıkladığı 500 MtCO2e indirme hedefi ile anlaşılanın, 2015’te verilen baz senaryodaki gibi Türkiye’nin emisyonlarının 1.175 MtCO2e’ye çıkacağının öngörüldüğü ve idarenin alacağı önlemlerle 700 MtCO2e civarına indirileceği olduğu belirtildi. Bakanlık açıklamasının bir azaltım hedefi olmadığına dikkat çeken kuruluşlar, aksine bu hedefin 2030’a kadar yüzde 30’dan fazla artışa neden olacağını ifade ediyor.

İklim alanında faaliyet gösteren sivil toplum ve düşünce kuruluşları, Mısır’daki müzakereler öncesinde Türkiye’nin güçlü bir 2030 iklim hedefi vermesi yönünde ortak bir çağrıda bulunmuş ve köklü değişikliklere gidilmeden, yüzde 35 mutlak azaltım ile emisyonların mevcut seviyesinden 340 MtCO2e seviyesine inebileceğini ortaya koymuştu.

Gerçekçi Bir Azaltım Hedeflenmeli

WWF-Türkiye İklim ve Enerji Programı Müdürü Tanyeli Sabuncu, konuya ilişkin “Bakanlığın 2030’da ulaşmayı hedeflediği emisyon seviyesi 700 MtCO2e civarında. Bu, iklim STK’ları olarak sunduğumuz öngörünün (340 MtCO2e) iki katı” diye konuştu. Türkiye’nin 2015 yılında sunduğu hedefin de aynı yaklaşımla yüzde 21 oranında artıştan azaltım hedefi vererek emisyonları iki kat arttırmayı öngördüğünü hatırlatan Sabuncu “2053 net sıfır vizyonuna planlı ve daha az maliyetli şekilde ulaşmak ancak bugünden gerçekçi bir azaltım hedeflenerek mümkün” dedi.

‘Kaçırılmış Tarihi Bir Fırsat’

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç, açıklanan hedefin günümüzün gerçekleri ve 2053 net-sıfır hedefi iddiasıyla uyuşmadığını vurgulayarak “Türkiye’nin son 30 yıldaki yıllık ortalama emisyon artışının yüzde üç olduğu düşünüldüğünde, azaltım senaryosunda öngörülen hedef basit bir şekilde tarihsel emisyon patikasından ayrılmayacağımız anlamına geliyor” dedi. Özenç, açıklanan ulusal katkı beyanının, Türkiye’nin geçtiğimiz yıl açıkladığı 2053 net sıfır hedefi ile küresel iklim diplomasisi içerisinde edindiği yeri koruyabilmesi açısından kaçırılmış tarihi bir fırsat olarak değerlendirdi.

‘Daha Önce Alınan Karar İle Uyumsuz’

Gerçek ve iddialı bir iklim hedefinin, mutlak emisyon azaltımı olması gerektiğini belirten İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği’nden Gülşah Deniz Atalar, “Emisyonları mutlak olarak, yani ‘bugünden itibaren’ azaltmayı hedeflememiz gerekiyor. Bunun için azaltım hedefi, en son ve en güncel veriden yola çıkarak hesaplanmalı. Bakanlığın hesaplamasına göre, 2030’a kadar hiçbir önlem almadan Türkiye’nin neden olacağı sera gazı emisyonları hesaplanıp, bu artan emisyon düzeyi üzerinden bir azaltım hedefi belirleniyor. Bu hedef geçtiğimiz Taraflar Toplantısı’nda alınan “daha güçlü 2030 hedefleri belirleme” kararı ile uyumsuz.” dedi.

‘Riskli İthal Seçeneklere Bağımlı Kılıyor’

Greenpeace Akdeniz Program Direktörü Sevil Turan, “Belirlenmiş bu emisyon azaltım projeksiyonu, 2053 için dile getirilen net sıfır hedefini tehlikeye atıyor ve ticari ve teknolojik yeterlilikleri sorgulanır olan karbon yakalama teknolojilerine ya da nükleer gibi ciddi güvenlik, çevre ve sağlık riskleri taşıyan ithal seçeneklere bağımlı kılıyor. Oysa, 2030 itibariyle kömürden çıkış ve iklim krizine karşı toplumsal direnci aktif olarak artıracak adil dönüşüm politikalarını üretme tercihi, somut bir çözüm olarak burada ve erişimimizde” dedi

Kamu Kaynakları Boşa Harcanacak

Kömürün Ötesinde Avrupa Kampanyacısı Duygu Kutluay’ın değerlendirmesi ise şöyle:

Enerji üretimi için kullandığı fosil yakıtların (petrol, gaz ve kömür) yüzde 78’ini ithal eden Türkiye’nin fosil yakıt ısrarı, bize enerjide dışa bağımlılık, yüksek faturalar, giderek kötüleşen hava, su ve toprak kirliliği ile artan sağlık sorunları olarak geri dönüyor. Türkiye’nin bu iç içe geçmiş krizlerden çıkabilmesi için bir an önce iklim için adım atması gerekiyor. ‘Artıştan azaltım’, bu sorunları çözmek yerine, daha değerli kamu kaynaklarının uzun süre bu şekilde boşa harcanmaya devam edeceğini gösteriyor.

İklim Konusunda Çalışan STK’lardan COP27 İçin Güçlü Hedef Çağrısı

Okumak için tıklayın

İklim Krizi

İklim Krizine Karşı 5 Büyük Sektörü İçeren Uluslararası Eylem Planı

-

Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentindeki BM iklim zirvesi kapsamında, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkeler enerji, ulaşım, çelik, hidrojen ve tarım sektörlerini ilgilendiren 25 öncelikten oluşan eylem planı hazırladı.

 

K2 HABER| COP26 ve COP27 Üst Düzey İklim Şampiyonları (COP26 and COP27 High-Level Climate Champions) tarafından yapılan yazılı açıklamaya göre, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı’nda (COP27) bir araya gelen ve gayrisafi yurt içi hasılalarının toplamı, küresel ekonominin yarısından fazlasını oluşturan ülkeler enerji, ulaşım ve çelik sektörlerinin karbonsuzlaştırılması, düşük emisyonlu hidrojen üretimi ve sürdürülebilir tarıma geçiş için gelecek yıl düzenlenecek COP28 zirvesine kadar hayata geçirilecek 25 öncelikli eylem belirledi.

Atılım Gündemi Ülkeleri

Geçen seneki COP26 zirvesi kapsamında oluşturulan, aralarında G7 ile Avrupa Komisyonu üyelerinin de yer aldığı, “Atılım Gündemi Ülkeleri” olarak adlandırılan ülkelerce hazırlanan ve küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 50’sinden fazlasını oluşturan 5 sektöre odaklanan eylem planı, enerji maliyetlerinin azaltılması ile gıda güvenliğinin artırılması açısından önem taşıyor.

Eylem Paketi

Ortak eylem paketi kapsamında Türkiye, çelik sektörüne yönelik öncelikli eylemleri destekleyen ülkeler arasında yer alıyor. Eylem paketinde, yatırımların tedarik ve ticarete yönlendirilmesine yardımcı olmak için düşük emisyonlu ve neredeyse sıfır emisyonlu çelik, hidrojen ve sürdürülebilir piller için ortak tanımlar geliştirilmesi ile temel altyapı projelerinin hızlandırılması gibi kararlar bulunuyor. Eylem paketinde yer alan kararlardan bazıları şöyle:

Paris Anlaşması ile uyumlu olarak, çevreyi kirleten taşıtların aşamalı olarak kaldırılması için ortak bir hedef tarih belirlenmesi, İklim Yatırım Fonları kapsamında, gelişmekte olan ülkelere yönelik finansal ve teknolojik yardımın sistematik olarak güçlendirilmesi, gıda güvensizliği ile iklim değişikliği ve çevresel bozulmanın getirdiği sorunlara çözümler üretmek için tarımsal araştırma ve geliştirmeye yönelik yatırımların teşvik edilmesi, inşaat ve çimento sektörlerindeki eylemlerin gelecek yıl gündeme eklenmesi planlanıyor.”

Okumak için tıklayın

İklim Krizi

‘İklim Krizi Değil İklim Felaketi’

-

Boğaziçi Zirvesi’nde konuşma yapan Mithat Rende, dünyanın içinde bulunduğu durumun iklim krizi değil, iklim felaketi olduğunu dile getirerek, kömürden vazgeçilmesi gerektiğini söyledi.

K2 HABER| Enerji Günlüğü – Boğaziçi Zirve’sinde konuşma yapan Mithat Rende, dünyanın küresel çapta bir enerji kriziyle karşı karşıya olduğunu belirterek, bu durumu iklim felaketi olarak ifade etti.

Uluslararası İşbirliği Platformu’nun (UIP) düzenlediği 13. Boğaziçi Zirvesi, bu yıl 10-11 Kasım tarihlerinde Conrad İstanbul’da gerçekleşti. “Önümüzdeki On yılda Enerji” başlıklı oturumun moderatörlüğünü yapan Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Yönetim Kurulu Üyesi ve Büyükelçi Mithat Rende, enerji felaketi olarak adlandırdığı bu süreçte kömürden uzaklaşmak gerektiğini söyledi.

Küresel boyutta bir enerji kriziyle karşı karşıya olduğumuzu dile getiren Rende, “Bir noktanın altını çizmek istiyorum. Bu kriz ilk başta Avrupa’da ortaya çıktı ve Ukrayna Savaşı’ndan sonra arttı” dedi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antaonio Guterres’in “Önlem almazsak hep birlikte cehenneme giden yola gidiyoruz” sözüne atıfta bulunan Büyükelçi, “Bu hususta önce enerjiyi ele almamız lazım. Çünkü karbon salımı en çok enerjide var.” diye konuştu.

“Nükleer Enerjide Kapasitenin Artırılması Gerekiyor”

Doğal gaz tüketiminin artış göstermesi ve daha öncesinde yeterli yatırımın yapılmamış olması konularına işaret eden Rende, “İnanılmaz bir enerji talebi patlaması oldu. Enerji geçişini sağlamalıyız. Bir yandan da kapasitenin artırılması gerekiyor nükleer enerjide. Daha fazla önlem alınması gerekir” ifadesini kullandı.

Türkiye’nin 2040’a Kadar Kömür Üretimini Azaltması Gerekiyor

 

“Kömürden Vazgeçmeliyiz”

Kömürün yeşile dönüştürülmesinin mümkün olup olmadığı sorusu yöneltilen Rende, dünyanın içinde olduğu konjonktürü şu şekilde yorumladı:

İklim krizi değil iklim felaketi diyebiliriz buna. Kömürden vazgeçmeliyiz. Bunun için de sermayeye ihtiyaç var enerji noktasında”.

Okumak için tıklayın

Genel

Norveç’te İklim Aktivistleri Ünlü ‘Çığlık’ Tablosuna Kendilerini Yapıştırdı

-

Norveç’te iklim aktivistleri ünlü ‘Çığlık’ tablosuna kendilerini yapıştırdı.

 

K2 HABER| Ülke basınındaki haberlere göre, iki aktivist ressam Edvard Much’ın 1893 tarihli ‘Çığlık’ adlı tablosuna kendilerini yapıştırdı. Tabloda herhangi bir zarar oluşmadı.

Norveç polisi, müzenin çağrısı üzerine 3 kişiyi gözaltına aldı. Üçüncü kişinin, tabloya kendilerini yapıştıranları kameraya aldığı belirtildi.

İngiltere’de 14 Ekim’de benzer bir olay yaşanmış, “Just Stop Oil ” (Sadece Petrolü Durdurun) adlı çevreci grubun iki üyesi, başkent Londra’daki National Gallery’de sergilenen Vincent Van Gogh’un “Ayçiçekleri” tablosuna domates çorbası fırlatmıştı.

İklim Aktivistlerinin Yeni Hedefi “İnci Küpeli Kız” Oldu

Okumak için tıklayın

Ekoloji

İklim Konusunda Çalışan STK’lardan COP27 İçin Güçlü Hedef Çağrısı

-

COP26 Nedir oxford

Mısır’da düzenlenen 27. Taraflar Konferansı öncesinde iklim konusunda çalışan sivil toplum kuruluşları, Türkiye’nin 2030’a kadar en az yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı yapması gerektiğini açıkladı.

K2 HABER | Sivil toplum kuruluşları, 6 Kasım Pazar günü Mısır’da başlayan ve 18 Kasım 2022’ye kadar devam edecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 27. Taraflar Konferansının (COP27) en önemli gündem maddelerinden birinin ülkelerin emisyon azaltım hedeflerini güncellemesi olduğunu hatırlattı. Paris Anlaşması’na resmen taraf olan Türkiye’nin de sera gazı emisyonu azaltım hedefini güncellemesinin beklendiğini vurguladı.

Yapılan açıklamaya göre, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefine ulaşabilmesi için 2030’da (2020 seviyesine oranla) en az yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemesi gerekiyor. Bu, Türkiye’nin emisyonlarını 2020 yılındaki 523,9 MtCO2(milyon ton karbondioksit eşdeğeri) seviyesinden 340 MtCO2e’ye indirmesi anlamına geliyor.

WWF-Türkiye İklim ve Enerji Koordinatörü Tanyeli Sabuncu: “Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan raporlar mevcut ülke hedeflerinin Paris Anlaşması’nda hedeflenen 1,5 derece eşiğiyle uyumlu olmadığını gösteriyor. Halbuki 1,5 derece eşiğini geçmemek için küresel ölçekte emisyonların 2050 yılında net sıfıra ulaşması, 2030 yılında ise (2019 seviyesine oranla) yüzde 43 oranında azaltılması gerekiyor. Türkiye dahil çok sayıda ülkenin net sıfır emisyon hedefi bulunuyor. Ancak bu hedefe ulaşmak için izlenecek patikalar hedefle tutarlı değil”

İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği (IDPAD) Yönetim Kurulu Üyesi Gülşah Deniz Atalar: “2030 yılına yönelik mevcut hedeflerin eksiksiz olarak yerine getirildiği durumda bile dünyayı 2,5 derecelik bir ısınmanın beklediğine işaret etti ve şöyle devam etti: “Türkiye dahil tüm ülkelerin, net sıfır hedefine ulaşabilmek için hedeflerini iyileştirmeleri, daha iddalı hale getirmeleri gerekiyor. Türkiye yüzde 35 azaltım gibi gerçekçi bir mutlak azaltım hedefi vererek önemli bir adım atacaktır.”

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFIA) Direktörü Bengisu Özenç: “Türkiye’nin COP27’de açıklayacağı iddialı bir emisyon azaltım hedefinin faydalarına değindi: “Türkiye’nin bu yıl vereceği güçlü iklim hedefi her şeyden önce Türkiye’nin 2053 net-sıfır hedefi konusundaki iddiasını korumasını ve küresel iklim diplomasisi içerisinde kendine daha güçlü bir yer edinmesini sağlayacaktır. Ayrıca, iddialı iklim hedefleriyle birlikte hızlanacak enerji dönüşümü yoluyla Türkiye’nin dış ticaret açığında önemli bir yeri olan enerji kaynakları ithalatının azaltılması, enerji maliyetlerinin düşürülmesi ve böylelikle enflasyonla mücadelede de mesafe kat edilmesi mümkün. Enerji kriziyle mücadele eden merkez ekonomilerin bu yönde adım attığını, enerji dönüşümünü enflasyonla mücadelenin de merkezine aldığını görüyoruz. Türkiye bu alandaki fırsatları yakalamakta geç kalmamalı.”

Birinci Uluslararası Ekokırım Konferansı Sonuç Bildirgesi Açıklandı

Türkiye İçin Öneriler

Türkiye’nin 2030’da yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedefine ulaşabilmesinin gerçekçi ve mümkün olduğunu belirten sivil toplum kuruluşları, bunun için önerilerini sıraladılar:

  • 2030 yılı itibariyle kömürden elektrik üretimine son verilmesi,
  • Elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payının yüzde 75’e çıkarılması,
  • Elektrikli araçların payının binek araçlarda en az yüzde 20’ye, yolcu ve yük taşıma araçlarında en az yüzde 10’a çıkarılması,
  • Demiryolu yatırımlarının artırılarak binek araçlarda yüzde 5, karayolu toplu ulaşım ve yük taşımada yüzde 10 raylı sisteme geçiş sağlanması,
  • Sanayide, hizmet sektöründe ve tarım uygulamalarında enerji verimliliği, elektrifikasyon ve doğrudan yenilenebilir enerji kullanımının artırılması,
  • Binalarda ise kömür ve sıvı fosil yakıt kullanımının sonlandırılması, büyük ölçüde elektrikle ısınmaya geçilmesi.

Mısır’ın Sharm El-Sheikh Kentinde Düzenlenen COP27 Başladı

Açıklamayı Yapan Kuruluşlar

Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye), Ege Orman Vakfı, Ekosfer Derneği, Greenpeace Akdeniz, İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği (İDPAD), İklim İçin 350 Derneği, Sağlık ve Çevre Birliği HEAL, Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA), Yeşil Düşünce Derneği, YUVA, Yuvam Dünya, Kömürün Ötesinde Avrupa (Europe Beyond Coal), Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe), İklim Öncüleri, İklim için Türkiye

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Mısır’ın Sharm El-Sheikh Kentinde Düzenlenen COP27 Başladı

-

cop27 mısır iklim zirvesi

Birleşmiş Milletler tarafından Mısır’ın Sharm El-Sheikh kentinde düzenlenen İklim Değişikliği Zirvesi (COP27) başladı. Yaklaşık 120’den fazla dünya lideri ile 40 binden fazla katılımcının yer almasının beklendiği zirve, 18 Kasım’a kadar sürecek.

K2 HABER | COP26’nın başkanlığını üstlenen Alok Sharma, açılış konuşmasının ardından başkanlığı Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri’ye devretti. Konuşmasında dünya liderlerine seslenen Sharma, “Kömürü ve emisyonu azaltma taahhüdünde bulundunuz. Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere daha fazla mali destekte bulunma sözü verildi. Bunu yapmak zorundayız. Tüm bunlar, sürecin güvenilirliği ile ilgili. Ve tüm bu çok taraflı süreç, sözlerin yerine getirilmesiyle devam edecek” dedi.

Rusya-Ukrayna savaşı, enflasyon, yaşam maliyetleri ve enerji krizi nedeniyle iklim değişikliği sorununa gerekli önemin verilmediğinden bahseden Sharma, “dikkatlerin dağılması” konusunda hayal kırıklığına uğradığını ifade etti.

COP27, yarın devlet ve hükümet liderleri tarafından düzenlenecek toplantıların ardından yapılan kısa konuşmaların yer alacağı “Dünya Liderleri Zirvesi” ile devam edecek.

Birinci Uluslararası Ekokırım Konferansı Sonuç Bildirgesi Açıklandı

Zirve’nin Ana Gündeminin ‘Kayıp ve Zarar’ Mekanizması Olması Bekleniyor

Gelişmekte olan ülkelerin iklim krizi nedeniyle uğradığı ekonomik kayıpların, iklim krizinin ortaya çıkmasında tarihsel sorumluluğu en yüksek olan Batı ülkeleri tarafından tazmin edilmesi anlamına gelen ‘Kayıp ve Zarar Mekanizması’nın zirvenin ana gündem maddesi olması bekleniyor.

COP27’de 7-8 Kasım tarihlerindeki Liderler Zirvesi’nin ardından finans, bilim, gençlik ve gelecek nesiller, karbonsuzlaşma, adaptasyon ve tarım, cinsiyet, su, sivil toplum, enerji, biyoçeşitlilik ve çözümler başlıkları altında tematik oturumlar düzenlenecek.

Zirveye Kimler Katılıyor?

Zirveye 200’den fazla ülkenin lideri davet edildi. İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, “güvenli ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etme mirasını yerine getirmek için” zirveye katılacağını açıkladı. Sunak daha önce zirveye katılmayacağını açıklamıştı.

Rusya lideri Vladimir Putin’in de katılması beklenmiyor ancak Putin’in yerine Rus delegeler zirvede hazır bulunacak.

Zirve’ye davet edilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da zirveye katılmayacağı ve Türkiye’yi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un temsil edeceği belirtiliyor.

Greta Thunberg Katılmıyor

Genç iklim aktivisti Greta Thunberg, COP27‘ye katılmayacağını açıklamıştı. Thunberg, “COP’lar, liderler ve iktidardaki insanlar tarafından yeşil yıkama yöntemi kullanılarak, dikkat çekmek için bir fırsat olarak kullanılıyor.” ifadeleri ile zirveyi eleştirmişti.

Küresel Sıcaklık Artışını 1,5 Derece ile Sınırlamak için Ne Gerekir?

COP Nedir?

COP, Türkçe’ye “Taraflar Konferansı” olarak çevrilebilecek “Conference of the Parties” ifadesinin kısaltmasıdır. Her yıl düzenlenen zirve, 197 ülkeyi bir araya getirerek, iklim değişikliğinin ve ülkelerin bununla nasıl mücadele edeceğinin tartışıldığı bir platform yaratıyor.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Birinci Uluslararası Ekokırım Konferansı Sonuç Bildirgesi Açıklandı

-

ekokırım konferansı

Ekokırım bir suç olarak iç hukukta ve uluslararası hukukta yer almasını amaçlayan konferans, Türkiye’de bu konuda uluslararası düzeyde düzenlenmiş ilk toplantı olmanın sorumluluğunu taşıdı.

K2 HABER | Ekokırım kavramı son dönemde birçok uluslararası platformda tartışılıyor. İklim Adaleti Koalisyonu ve bileşenleri iş birliğinde, ekokırım kavramı ilk Türkiye’de bir ilk olarak konferans çerçevesinde ele alındı. Detaylı tartışma ve değerlendirmelerin yapıldığı konferansın sonuç bildirgesi de yayımlandı.

Birinci Uluslararası Ekokırım Konferansı Sonuç Bildirgesi şu şekilde oluşturuldu:

“Stop Ecocide (Ekokırıma Dur De) vakfı tarafından oluşturulan “Çevreye ağır ve geniş çapta ya da ağır ve uzun vadeli bir biçimde zarara yol açmasının kuvvetle muhtemel olduğunun bilincinde, yasadışı veya keyfi olarak işlenen fiiller ekokırım suçunu oluşturur” tanımının ele alındığı konferansımızda tanımda yer alan kavramlar farklı bakış açılarından sorgulandı. Bu tartışmalar çerçevesinde özellikle; çevre korumasını, savaş suçundan barış zamanına genişletmek gerektiği söylenebilir.  

Ekokırım suçu, ihtiyatlılık ve öngörülebilirlik ilkeleri doğrultusunda da sorumlulukların olduğundan hareketle sadece yasadışı eylemleri kapsamaz, öngörü eksikliğinden veya tedbirsizlikten kaynaklanan, ihmal yoluyla kasıtlı olarak işlenen eylemleri de kapsar. Bu çerçevede fiilin potansiyel ekolojik yıkım tehlikesi barındırması, ceza yaptırımının oluşması için yeterlidir, bunun için zararın gerçekleşmesi beklenmez. Ekokırım suçunun karşılığı olan cezalar ise suçun oluştuğuna karar veren yapıların zamanla oluşturacağı bir süreçle tariflenebilir ve ülkeden ülkeye farklılık gösterebilir.

Ekokırım kavramı, doğaya verilen zararların gitgide artmasıyla, farklı ülkelerde farklı boyutlarda ele alınmaya, tartışılmaya başlandı. Aktivistler ve hukukçular, ekokırım suçunu kendi ülkelerinin yasalarına geçirmeye çalışıyorlar. Çabaları sadece iç hukukta tanımlama yapılmasına yönelik değil, ekokırımın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) baktığı 4 temel suça (insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım, savaş ve saldırı suçları) eklenerek, 5. suç olarak kabul edilmesi yönünde. Ekokırımı gençlerin meselesi yapmak ve kamuoyu desteği alarak kampanyaların organize edilmesi de önemli. Çünkü hukuk mücadelesi, öznelerin katılımı ve aktif rol almaları ile başarıya ulaşabilir.

Küresel kurumlarla sermaye ise COP 27’ye sayılı günler kalmışken aynı retorikleri tekrarlıyorlar ve var olan sistemi korumaya yönelik olan mevcut hukukun devamlılığını sağlıyorlar. Oysa ki sistemin bu şekilde devam edebilmesi mümkün değil. Üstelik hukuk, durağan ve değişmez de değil, ihtiyaçlara göre şekilleniyor. İki tür yıkım var; savaş sonucu oluşan ekolojik yıkımlar ve savaş oluşturan ekolojik yıkımlar. Hızla artan enerji, inşaat, madencilik faaliyetleri başlı başına yıkım oluşturuyorlar ve bunlar hukuktaki boşluklardan yararlanarak, daha büyük felaketlere yol açmak üzere faaliyetlerine devam ediyorlar.  Bu nedenle mutlaka doğaya karşı insanın yıkıcı faaliyetlerini engellemek için önlemler almalıyız.

Diğer taraftan, yasaların normatif gücü, davaların çok daha ötesine ulaşabiliyor. Doğanın haklarını korumak, doğaya zarar verilmesini önlemek, doğayı kendinde değer olarak görmek ve doğaya karşı işlenen suçları cezalandırmak için ekokırımın suç olarak tüm yasal süreçlere dahil edilmesi gerekiyor.”

Ekokırım Suçunun Hukuki Tanım Önerisi Türkçeye Çevrildi

Ülkelerin İç Hukuklarında ve Uluslararası Hukukta Ekokırım 

“İklim ve ekoloji suçları ulusal, bölgesel ve uluslararası olmak üzere 3 ayrı başlıkta toplanabilir.  Dünyanın farklı ülkelerinde, yerel halkların uzun yıllar süren azimli çabaları sonuç veriyor ve ekosistemler özne olarak tanınarak, yasal haklar kazanıyorlar. 

İspanya’daki Mar Menor Lagünü için uzun yıllar süren ekolojik yıkımlardan sonra tonlarca balığın ölümünün insanları harekete geçirmesiyle gölün kenarında 70 km’lik bir alanda insan zinciri eylemi yapıldı ve 650 bin ıslak imza toplandı. İspanya Parlamentosu’nun bu eylemlilik üzerine aldığı kararla Mar Menor Lagünü ve havzası, doğal olarak korunma ve evrilme, eski sağlığına kavuşma, ekosistem olarak insan kaynaklı baskılardan korunma haklarına kavuştu. Bu hakların takibi için de oluşturularak, eylemleri gerçekleştiren idare, onları kontrol eden izleme komisyonu ve bilimsel komisyondan oluşan üçlü bir yapı kuruldu.  

Ekokırım suçunu etkin hale getirmek için anayasalara ve yasalara ekolojik temelli eklemeler yapmak ve/veya ekolojik temelli yasa ve anayasaları yeniden yazmak gerekiyor. Bu bağlamda doğa haklarının tanındığı Ekvator anayasasından ve Bolivya kanunları iyi örnekler olarak önümüzde duruyorlar. Ayrıca, ekokırımın bir suç olması konusunda aynı görüşü paylaşan parlamenterleri uluslararası düzeyde bir araya getiren “Ecocide Alliance”, parlamentolarda soru önergelerinin verilmesi, kanun önergeleri sunulması ve kabul edilmelerinin sağlanması açısından faydalı olabilir. 

Belçika, ekokırımı parlamentosunda tartışmaya açan ilk ülke oldu; ekokırım suçunun geçerlilik alanı genişletilerek, kişiler sadece Belçika’da işlenen ekokırım suçlarından değil, ülke dışında işledikleri ekokırım suçlarından da yargılanabilecekler. Bu yasal değişiklikteki amaç, insanları cezalandırmaktan öte çevreye verilen tahribata karşı caydırıcı olmak ve bir toplumsal paradigma değişikliği yaratmak. Ekokırımın uluslararası mahkemede suç olarak tanınması da bizlere iç hukuk açısından temel bir dayanak sağlayacak ve doğaya verilen zararlara karşı ülkelerdeki yasaları güçlendirecektir.

“Nicel birikimler, nitel değişimlere yol açar” prensibinden yola çıkarak ekokırım kavramının kümülatif (birikimli) etkileri içerecek şekilde de ele alınması gerekmektedir.”

İklime Karşı İşlenen Suçlarda Suç Mahali Küreseldir 

“Küresel iklim krizine neden olan tüm fosil yakıt, termik ve maden şirketlerinin yöneticileri UCM’de yargılanabilirler. Bu yargılama, iklim krizi çağında iklime etki eden bu şirketlerin eylemlerinin sonuçlarının sadece belli bir ülkeyle sınırlı kalmadığından, küresel düzeyde etki ettiğinden, yani suç mahalinin küresel olduğundan hareketle yapılabilir. Erzincan İliç’teki altın madeninin varlığı ve en son siyanür sızıntısıyla verdiği zararların Fırat’ın Basra Körfezi’ne kadar uzanması, sadece yöre halkına değil, tüm Ortadoğu halklarına karşı işlenmiş bir ekokırım suçudur. Aynı gerekçeyle, Adana’da termik santrallerin yarattığı yıkım nedeniyle termik santral yöneticileri, Kazdağları’ndaki yıkımı nedeniyle Alamos Gold, Kapadokya’daki yıkımı nedeniyle Centerra Gold, Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcılık Ofisi’ne insanlığa karşı suç işledikleri gerekçesiyle şikâyet edildiler. Bergama Altın Madeni ile ilgili başvurularda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin özel ve aile hayatının korunmasına ilişkin 8. madde gereğince ihlal kararı çıkmıştı. Sözleşmenin tüm ekokırım suçları için geniş yorumlanmasını sağlamak, ek protokolle ekokırım suçunun sözleşmeye girmesini sağlamak da bir hukuksal mücadele alanı olarak önümüzde duruyor.”

Türkiye’deki Ekolojik Mücadele ve Ekolojik Suçlar 

“Konferansımızın ekoloji hareketlerinin ve Türkiye’de hukuk mücadelelerinin konuşulduğu oturumu, Rize Fındıklı’da yeşil yola karşı mücadele ederken katledilen avukat Cihan Eren, Artvin Hopa’da HES’lere karşı verilen mücadelede polisin gaz bombası saldırısı sonucu katledilen Metin Lokumcu ve Antalya Finike’de mermer ocağına karşı yaşam alanlarını ve Sedir ağaçlarını korumak için verdikleri mücadelede katledilen Aysin Büyüknohutçu ve Ali Ulvi Büyüknohutçu anısına gerçekleştirilmiştir. Adaleti yalnız ekolojik yıkım alanları için değil, aramızdan alınan mücadele arkadaşlarımız için, “Gezi’yi savunuyoruz” diyerek kent ve doğa savunma mücadelesi vermeleri nedeniyle tutuklanan dostlarımız için de arıyoruz. 

Gönüllü hak savunuculuğu yapan ekoloji aktivistleri Türkiye’nin özüdür. Bu özü, çeşitli mücadele alanlarından konferansımıza aktararak, ekokırım tartışmalarına katkı sunmaya çalıştık; JES’lere karşı Mezeköy’de, termik santrale karşı İkizköy’de, taş ocağına karşı İkizdere’de, çimento fabrikasına karşı Deştin’de süren direnişleri selamlıyoruz. ODTÜ ormanı rant yolu ile bölünüyor, ekosistem ve kent hakları savunması mücadelesi ise ODTÜ bileşenlerince devam ediyor. Kent içinde ekosistem çeşitliliği olarak önemli bir yaşam alanı olan Validebağ korusu, millet bahçesi yapılmak isteniyor. Güvenlik gerekçesiyle ormanların yakıldığı Munzur’da 145 maden ruhsatı ve orman kıyımı, yerel halkı topraklarını terk etmeye zorluyor. Kanal İstanbul projesi hayata geçerse tüm bir coğrafyayı hem karasal hem de sucul ekosistemleri etkileyen tam bir yıkım gerçekleşecek ve İstanbul bir ekokırım alanına dönüşecek. Kazdağları’nda madencilik, tarihi dokunun yok edilmesi, uranyum aranması, JES, RES, taş ocakları ve deniz kirliliği gibi çok yönlü saldırılar yöreyi yok etmek üzere. Malatya’da altın, toryum, uranyum gibi madenler ve HES’lere ilişkin 1050 ihale söz konusu. Madra Dağı, madencilik tehdidi altında. Bursa’da Uludağ Milli Parkı’nın yok edilmesine ve sucul sistemlerin aşırı kirliliklerinin teşhirine yönelik düzenli eylemler yapılıyor. Karadeniz sahil yolunun yapıldığı 90’lı yıllardan bugüne yola karşı mücadele, HES’lere karşı direniş sürüyor. Bergama’daki altın madenine karşı başlayan doğa savunma mücadelesi, Ege’de Aliağa’daki yıkımlar, Çeşme’deki büyük proje, Gaziemir’de radyoaktif atıklar gibi saymakla bitiremediğimiz saldırılarla devam ediyor. Şırnak’taki ağaç kesimleri ve madencilik faaliyetleriyle sınırlı kalmayan doğa katliamı, güvenlik politikaları ile iç içe geçmiş halde ve son dönemde buna rant politikaları da eklendi. Güvenlik barajları oluşturulan tüm bölgede, yetkili mercilerin kapısı kapalı, ekokırım mahallerine halkın ulaşımı mümkün değil, güvenlik politikaları nedeniyle doğa mücadelesi verenler engelleniyor. Biyoyakıtlar Türkiye’nin her yerinde yaygınlaşıyor. Oysa ki orman ürünlerini, araba lastiklerini ve çöpleri yakmak yenilenebilir enerji olarak nitelenemez. Maraş Elbistan’da 2 adet termik santralin ve linyit ocaklarının verdiği zararlar, Türkiye’deki diğer tüm termik santral alanlarında olduğu gibi uzun yıllardır hem doğaya hem de insan sağlığına ağır bedeller ödetiyor. Zonguldak Filyos’ta gübre fabrikası, Karadeniz Ereğlisi’nde demir çelik fabrikası ve buradan yayılan hava kirliliği yaşamı tehdit ediyor. Sucul ekosistemlere yönelen tehlikeler, buralardaki canlı yaşamını yok etmek üzere; kapalı bir ekosistem olan Salda Gölü, millet bahçesi yapılarak yok edilmek isteniyor, yine güvenlik gerekçesiyle doğa savunucularının girişimlerinin engellenmeye çalıştığı Van’da Van Gölü (Denizi) havzası kuraklık ve kirlilikle boğuşuyor. Marmara, son yaşanan müsilajla açığa çıkmış olduğu üzere aşırı kirlilik nedeniyle can çekişir durumda. Marmara’nın yaşadığı bu durum aslında epey eskiye dayanıyor; Marmara’da ilk ekokırım, Küçükçekmece’de oluştu ve bu İspanya’da gerçek kişi statüsüne kavuşan Mar Menor’un yaşadıklarına çok benziyor; Marmara’nın yaşam mücadelesi ile Mar Menor’un mücadelesini ortaklaştırmalıyız.  

Yukarıda sıralanan ülkenin farklı coğrafyalarından deneyimler, bizlere birlikte mücadelenin olanaklarını gösteriyor. Bilimden teoriyi, sahadan mücadeleyi öğreniyoruz, mücadele ettiğimiz tüm yaşam alanlarımızı, müştereklerimizi savunuyoruz.”  

İklim Adaleti Koalisyonu: Pakistan’da Yaşananlar Bizim De Gerçeğimiz Olacaktır!

Ekokırım Türkiye’de Suç Olmalı! 

“82 anayasasındaki demokratik haklar ve özgürlükler ekokırımın cezalandırılmasına izin veriyor mu” sorusunu şöyle irdelemek mümkün: Anayasa kamu yararını ön planda tutmakta ve anayasaya göre; çevresel demokrasi için devletin ‘önlemek, korumak, geliştirmek’ şeklinde 3 görevi bulunuyor. Örneğin ÇED süreçleri devlet için pozitif bir yükümlülük. Devletin bu görevlerini ihlal etmesi bireyin devlete karşı öznel hakkını doğurmaktadır. Açıkça dile getirilmese de ekokırım suçu, örtülü olarak anayasada tanımlanmıştır. 

Türk Ceza Kanunu’nda ise ekokırım suçunun yer almasına katkısı olabilecek maddeler mevcut. Ayrıca, 2006’de ceza kanuna eklenen iki yeni suç olan soykırım ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar da ekokırımla ilişkilendirilebilir ve ekokırımla ilgili yeni maddeler eklenebilir.  

Bununla birlikte ekokırım suçunu işlemeye devam eden tesislerin günümüzde bir şekilde elde ettikleri yasal dokunulmazlık kılıfını ortadan kaldıran, bunları yargılama süreçlerine dahil eden maddelerle, denetlemeyen bu sonucun oluşmasına göz yuman hükümet ve bakanlıklara yönelik yargı yolunu da açan maddeler yasalara dahil edilmelidir.

Ekokırımın suç olarak tanınması ve TBMM’den geçmesi için bir yasa tasarısı hazırlığı çalışmalarına başlayacağız. Bu çalışmalar, ekoloji aktivistleri, yerel halk, hukukçular ve disiplinler arası alanlardan uzmanların katılımıyla ve yürütülecek kitlesel kampanyalarla gerçekleştirilecek.”

Gezegenin Kendi Kaderini Tayin Hakkı 

“Yeni bir kavram olarak gündeme gelen “sınır aşan sözleşmeler”e göre taraf olmayan ülkeler artık yaptırımları reddedemiyorlar. Gezegeni ilgilendiren sözleşmeler tüm insanlığı ilgilendiriyor ve bağlayıcılığı var.  

Ekokırımlarda tüm gezegen zarar görüyor. Bu nedenle gezegenin kendi kaderini tayin hakkına sahip olması hukuksal süreçlerde tanınmalıdır. Uluslararası bir ekokırım mahkemesi ve doğa hakları için evrensel beyanname oluşturmalıyız. 

Yeryüzünde o kadar uzun süreli ve ağır tahribatlara yol açtık ki, süreç artık doğanın inisiyatifinde. Buna bağlı olarak, hukuksal süreç de artık doğanın verdiği uyarılara ve bunlara önem veren gezegen halklarının mücadelesine göre şekillenecek. Bu şekilleniş, ekokırımın suç olarak ülkeler tarafından kabul edilmesiyle ve doğa savunucularının bu kanunun uygulanmasını azimli takipleriyle mümkün olacaktır.”

İklim Adaleti Koalisyonu

Cop26 Koalisyonu olarak yapılan çalıştay sonucu kapitalist ekonomi-politiğin neden olduğu iklim krizine karşı iklim adaletini savunmak ve bu doğrultuda uluslararası hareketlerin bir parçası olarak mücadeleyi büyütmek, geliştirmek ve sürdürmek amacıyla 25 Aralık 2021 basın toplantısından bu yana  “İklim Adaleti Koalisyonu” olarak yoluna devam ediyor.

Koalisyonun 75 bileşeni var, bireysel ve kurumsal katılımlara açıktır. K2 TV de İklim Adaleti Koalisyonu’nun bir bileşenidir.

Katılımcılar listesine buradan ulaşabilirsiniz:

https://www.iklimadaletikoalisyonu.org/katilimcilar

Okumak için tıklayın

Öne Çıkan Haberler