Ekoloji
Mevzu Biraz ‘Pis’: Türkiye, Neden Avrupa’nın Çöpünü Topluyor?
By
Barış TınaySon yıllarda Türkiye’nin plastik atık ithalatı rakamlarındaki ürkütücü artış, ekoloji mücadelesinin önemli başlıklarından biri oldu. Doğaya oldukça zararlı etkilere sahip bu ticaret kolu kontrolsüzce büyümekte ve Avrupa’dan ülkemize her gün yüzlerce kamyon dolusu atık gelmekte…
Verilere bakıldığında Türkiye’nin 2020 yılında Avrupa’dan en çok plastik atık ithal eden ülke olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin bu performansı, Avrupa Birliği (AB) plastik atığının neredeyse üçte birini ithal ettiğini gösteriyor. İngiltere, Türkiye’ye en çok atık gönderen ülke olarak göze çarpıyor. Neredeyse İngiltere’nin atığının %40’ı Türkiye’ye getiriliyor. Ülkemizin ithal ettiği plastik atık miktarı son 15 yılda yaklaşık yüzde 200 seviyelerinde artış gösterdi. Geçen seneye oranla bile %13’lük bir artış söz konusu.
K2 HABER | ÖZEL HABER | DİLAN KARACAN | Her ne kadar ‘çöp değil atık’ denilse de dünyada ve ülkemizde denetim-yaptırım eksiklikleri sebebiyle oldukça illegal temellerde ilerleyen uluslararası çöp ticareti, ülkemizde artık ciddi boyutlara ulaştı. Geçtiğimiz günlerde Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum tarafından Adana’daki atık birikimi ve ülkenin genel plastik atık ithalatına dair yapılan açıklamalar konunun acil müdahale edilmesi gereken boyutlara ulaştığını gözler önüne serdi.
Gündem Plastik Atık İthalatı
Sedat Gündoğdu: ‘Kağıt Üzerinde Her Şey Kitabına Uygun Ama Gerçek Daha Başka’
Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Su Ürünleri Temel Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sedat Gündoğdu uluslararası alanda ‘çöp’ ticaretinin Çin’in aldığı yasaklama kararı ve Basel Konvansiyonu ile birlikte yeni bir boyut kazandığını ifade ediyor: “2018 yılında Çin’in aldığı yasaklama kararıyla gündemimize giren plastik çöp ticareti her geçen yıl artan bir oranda devam etmektedir. Bertarafı ya da yeniden kazanımı oldukça maliyetli olan çöp, özellikle çevre koruma yasalarının oldukça sıkı olduğu ülkelerden bu yasaların çoğunlukla göstermelik olduğu ülkelere gönderilmektedir. Bu konuda herhangi bir uluslararası sözleşme de 2021 yılının başına kadar yoktu. Ancak 1 Ocak 2021’de uygulamaya sokulan Basel Konvansiyonu’nun yeni plastik kısıtlamaları, 2020’nin sonlarında plastik çöp ticaretinde ciddi bir patlama meydana getirdi. Kısıtlamaya takılmak istemeyenler, anlaşılan ellerini çabuk tutmak istemişlerdir. Ekim 2020’de OECD üyesi olmayan ülkelere aylık olarak, en büyük ihracatçılar olan AB’den 84 milyon kg, Japonya’dan 82 milyon kg, ABD’den 33 milyon kg ve İngiltere’den de 9 milyon kg plastik çöp gönderildi. 2020 yılı boyunca Avrupa, İngiltere ve ABD’den Türkiye, Malezya, Vietnam, Tayland ve Meksika’ya yapılan plastik çöp ihracatı tarihin en yüksek seviyelerine ulaştı. Bunun yanında örneğin Hong Kong’a yapılan plastik çöp ihracatı, büyük olasılıkla yeni uygulamaya konulan maksimum % 0,5 kontaminasyon sınırı ve birkaç nakliye hattıyla sevkiyatlara getirilen kısıtlamalar nedeniyle düşüş gösterdi. Benzer bir durumun Türkiye için de gerçekleşmesi bekleniyor. Çünkü 2021 yılı itibariyle Türkiye plastik atık ithalatına bazı kısıtlamalar getirdi.”
‘Ülkemiz Dünyanın Atık Çöplüğü Olma Politikası Yürütmektedir’
‘İthal eden ülkelerdeki alıcı şirketlerin, bu işteki en önemli kazancı kolay yoldan para kazanmalarıdır’
Gönderici ülkelerin bu işi yaptıktan sonra gönderdikleri çöp miktarını da hanelerine geri dönüşüm oranı olarak yazdıklarını belirten Gündoğdu, bu durumun da haliyle ihracatçı ülkeleri atık yönetiminde üst sıralara yükselttiğini belirtiyor. Gündoğdu ülkelerin niçin çöplerini ihraç ettiğine değinirken oluşturulan sistemin illegal şekilde ilerlediğine vurgu yapıyor: “Burada ihracatçı ülkeler için şöyle bir avantaj ortaya çıkmaktadır. Normal şartlarda işlemden geçirmek için birçok masraf yapacakları ve hatta yakmak zorunda oldukları çöpleri çok güzel bir şekilde geri kazandıklarını beyan edebilmektedirler. Win-Win durumu yani. Çoğunlukla mükerrer etiketle, beyan edildiğinden farklı içerikle gönderilen bu çöpler eğer ki denetim de zayıfsa alıcı ülkelere kolayca girebilmektedir. Yani aslında kâğıt üzerinde her şey kitabına uygun gerçekleşmektedir ancak gerçek daha başkadır. İşte bu yüzden de beraberinde çok fazla illegal faaliyetin rapor edildiği plastik çöp ticareti, gelişmiş ülkelerin uğraşmak istemedikleri plastik çöplerinden kurtulmanın bir aracı olmaktadır. İthal eden ülkelerdeki alıcı şirketlerin ise bu işteki en önemli kazancı kolay yoldan para kazanmalarıdır.
Artık çöp ticaretinden bahsederken, yasadışı faaliyetlerden söz etmek zaruridir. Çünkü yasalara uygun olarak ithal edilen çöpler, Adana özelinde ortaya çıkan ancak ülke genelinde özellikle bu ithal plastik çöplerin varış noktaları olan şehirlerde de olması oldukça muhtemel olan görüntüler, bu durumun ispatı niteliğindedir.”
Çöp Değil Atık Algısı
‘Çöpün toplumsal bellekteki anlamının yaratacağı negatif algıdan uzaklaşmak’
Gündoğdu çeşitli çevrelerce tekrarlanan ‘Çöp değil atık’ jargonunun gerçekler ile nasıl çeliştiğine de dikkat çekiyor: “Burada özelikle çöp endüstrisinin algıyı yönetmek için kullandığı ‘atık’ kavramına da değinmek gerekiyor. Üstelik bu “çöp değil atık!” yaklaşımının Türkçeyi yeterince bilmemekle de ilgisi olduğunu söylemekte fayda var. Türk Dil Kurumu atık için “Hastane, ev, fabrika vb. yerlerde kullanılmış, artık işlenemez veya çevre için zarar oluşturan her türlü madde” tanımını vermektedir. Çöp için ise “Yararsız, pis veya zararlı olduğu için atılan ufak tefek şeylerin hepsi, gübür” tanımını vermektedir. Yani atık da olsa çöp de olsa zararlı olan ve işe yaramaz olan bir şeylerden bahsedildiği gayet açık! Yani gelen şeyin atık mı çöp mü tartışmasını yapmak, konuyu bağlamından koparmakla eşdeğer. Ayrıca burada yapılmaya çalışılan bir başka şey daha var; o da çöpün toplumsal bellekteki anlamının yaratacağı negatif algıdan uzaklaşmak. Öyle ya atık denilince akla çok da kötü bir anlam gelmiyor. Ancak çöp öyle değil. İşte bu nokta üzerinden Türkiye’nin çöp değil atık ithal ettiği sıkça tekrarlanıyor. O halde akla da madem çöp ithal edilmiyorsa, bu kadar yabancı çöpün ülkeye nasıl ve kimin tarafından sokulduğu geliyor. Öyle ya çöp ithal edilmiyor olsaydı, onlarca işletmeye milyonlarca ceza da kesilmemiş olurdu. O nedenle ithal edilen şey için çöp demek, son derece isabetli bir yaklaşım.”
Mikro Plastikler Şimdi Her Yerde: Sıfır Atık Mümkün Mü?
Ülkemizde Durum: Adana’da Yaşanan Çöp Skandalları
Gündoğdu son dönemde yabancı medyada da gündem olan Adana üzerinden ülkemizdeki durumu da değerlendiriyor: “İthal edilenin çöp olduğunu ilk olarak İzmir Kemalpaşa’da görmüştük. Ancak aynı tarihlerde bu durumun kimsenin fark etmediği bir yerde yani Adana’da ve hatta daha da vahşi bir şekilde sürdürüldüğünü anladık. İthal edilen çöpler tarım alanlarına, nehir ve kanal kenarlarına illegal olarak dökülüyor ve yakılıyordu. Öyle ki geçtiğimiz günlerde AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik tarafından bir basın açıklamasıyla gündeme getirilmeseydi, belki de hala tüm bu illegal faaliyetler birkaç twitter paylaşımı olarak kalacaktı. Bu basın açıklamasından sonra konu bir anda ülke gündemine bomba gibi düştü. Bu kadar tartışılmasının da nedeni, bu açıklamanın ardından gelen 8 milyon civarındaki para cezası ve onlarca tesisin de kapatılması kararıydı. Yaklaşık 3 yıldır aralıksız belgeleme ve duyurma faaliyetleri olmasına rağmen sadece çöpü gönderenlerin ilgi duyduğu, ancak çöpün alınıp getirilip yakıldığı yerde yani Türkiye’de pek gündem olmaması sonrası bir anda böyle bir gündem gelişmesi, olayın vahametinin kısmen de ola anlaşıldığının göstergesi. Ancak yeterli mi? Ya da bu iş çözüldü mü? Elbette, hayır! Sonuçta 2021 yılı için işletmelere kapasitelerinin %50’si oranında ithalat kotası konulmuş da olsa, karışık plastik çöp ithalatı tümden yasaklanmış da olsa İngiltere başta olmak üzere birçok ülkeden Türkiye’ye çöp gelmeye devam ediyor.”
‘İzmir, Bursa, Gaziantep, İstanbul, Kocaeli Samsun ve Sakarya da ithal edilen çöplerin diğer varış noktaları’
Gündoğdu Adana’daki tepkiler ve rapor edilmeler ile birlikte gündeme gelen bu durumun yalnızca Adana’da değil ülkemizin birçok noktasında yaşandığını belirtiyor: “Peki, hikaye neden dönüp dolaşıp Adana’ya dayanıyor. Türkiye’nin bu anlamdaki tek şehri Adana mı? Tabii ki hayır! Adana en önemlilerinden ancak tek değil. İzmir, Bursa, Gaziantep, İstanbul, Kocaeli Samsun ve Sakarya da ithal edilen çöplerin diğer varış noktaları. Oralarda da Adana’daki gibi yasadışı çöp döküm faaliyetinin olup olmadığı henüz tam olarak bilinmiyor. Belki oralarda da vicdanlı ve ahlaklı çevre korumacılar, gazeteciler, akademisyenler ya da vatandaşlar bu işin olup olmadığına dair bir girişimde bulunabilirlerse bunun doğrusunu öğrenebiliriz. Adana’daki durumun konunun merkezi haline gelmesi de işte bu sorundan rahatsız olan köylüsünden villada oturanına, işçisinden tarlada çalışanına kadar herkesin sıklıkla sosyal medyada duyurmasından kaynaklanıyor. Yani hem bu yasadışı faaliyetler çok sık gerçekleşiyor hem de ciddi anlamda rapor ediliyor. Üstelik geçtiğimiz haftaya kadar hakkında herhangi caydırıcı bir önlemin de alınmamış olması, bu durumun artarak devam etmesine de çanak tutuyor. Hali hazırda Adana’da Bakanlık ve Valilik nezdinde yürütülen denetimler sürüyor. Anlaşılan o ki bazı önemli adımlar da beraberinde atılacak.”
‘Çin bu işten ancak böyle kurtuldu’
Çöp ticaretinin illegal tarafına dikkat çeken Gündoğdu ülke olarak kendi çöpümüzü geri dönüştürmeye odaklanmamız gerektiğini belirtiyor: “Yapılması gereken şey çöp ithalatının ya da tüccarların deyimiyle atık ithalatının yasaklanmasıdır. Çin bu işten ancak böyle kurtuldu. Biz de ancak böyle kurtuluruz. Başka bir çözüm yolu ne yazık ki yok. Interpol’ün yayınladığı raporda, çöp ticaretinin legal alanda tutulması pek mümkün olmayan bir faaliyet olduğunu ve çoğunluğunun suç örgütlerince kontrol edildiğini belirtmektedir. Siz istediğiniz kadar denetim yapın sonuçta işin doğası gereği illegal faaliyetler gerçekleşecektir. O nedenle bizim yıllık olarak ürettiğimiz, kendi 3 milyon ton civarındaki plastik çöpümüzle ilgilenmemiz ve “bunu nasıl yönetebiliriz”e odaklanmamız gerekiyor. Aksi durumda hatalı bir tercih olan çöp ithalatı üzerinden ortaya çıkan sektörün nasıl besleneceğine odaklanılırsa, kaybeden doğa olacak, insan sağlığı olacaktır.”
Yeni İnsan Yayınevi, ‘Yeşil Kitaplar’ı Ücretsiz Erişime Açtı
‘Sular durulduğunda aynı faaliyetlerin yeniden yaşanmayacağının da garantisini ne yazık ki veremiyoruz’
Yasadışı şekilde yapılan ithal çöplerin döküm ve yakım işlemlerinin doğaya, tarımsal alanlara, su kaynaklarına ve gıda güvenliğine karşı yüksek tehlike arz ettiğini belirten Gündoğdu, konunun gündemden düşmesiyle daha tehlikeli boyutlara gelme endişesini belirtiyor: “Ortaya çıkan tüm bu çöp kapanının en önemli etkileneni tarımsal alanlar ve su kaynaklarıdır. Adana’da ayyuka çıkan ve sürekli artan şekilde devam eden yasadışı döküm ve yakma faaliyetleri yüzünden tarımsal alanlar plastik çöplerin neden olduğu son derece zehirli kimyasallarla zehirlenmektedir. Bu durum gıda güvenliği açısından da ciddi risk teşkil etmektedir. Benzer şekilde su kaynakları da başıboş ve merdiven altından hallice olan geri dönüşlüm tesislerinden kaynaklanan mikroplastikler ve diğer zehirli kimyasallarla dolu atık sular ve bu yasadışı döküm ve yakım faaliyetleri nedeniyle zehirlenmektedir. Ortaya çıkan bu durum yeraltı suyu da dâhil olmak üzere, içme ve kullanma suyunun kirlenmesine ve kalıcı sağlık riskleri oluşmasına neden olabilecektir. Bu konuda yaptığımız tespit çalışmalarıyla 30’dan fazla yasadışı döküm ve yakım faaliyetleri olduğunu ve çoğunluğunun da tarımsal alanlarda ve su kenarlarında olduğunu tespit ettik. Alınan önlemlerin bu durumda azalmanın yaşanmasına şüphesiz neden olacaktır. Ancak sular durulduğunda aynı faaliyetlerin yeniden yaşanmayacağının da garantisini ne yazık ki veremiyoruz.”
Nihan Temiz Ataş: ‘Türkiye Henüz Kendi Çöpüyle Baş Edemeyen Bir Ülke’
Greenpeace Akdeniz Biyoçeşitlilik Projeler Lideri Nihan Temiz Ataş, Türkiye’nin henüz kendi çöpüyle baş edemeyen bir ülke olduğuna vurgu yapıyor. Atık yönetiminin ciddi bir konu olduğunu, kapsamlı altyapı ve denetim mekanizmaları gerektirdiğini belirten Ataş şunları ifade ediyor: “Çin’in plastik atık ithalatı yasağının ardından Türkiye birdenbire gelişmiş ülkelerin çöplerinin yeni adresi oldu. 2019’da Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerinden en çok plastik atık ithal eden ülke oldu. Kontrolsüz, denetimsiz, şeffaf olmayan çöp ithalatı Türkiye’nin kendi geri dönüşüm sisteminde var olan sorunların daha da artmasına neden oluyor.”
‘Türkiye Plastik Çöplüğü Olmasın’
Ataş plastik atık ithalatı adına Greenpeace olarak başlattıkları kampanyaya değiniyor ve bu sayede uygulanan atık ithalatı kotasının hala yetersiz olduğuna dikkat çekiyor: “Greenpeace Akdeniz’in kampanyası sonucunda Ağustos 2020’de plastik atık ithalatı kotasını yüzde 80’den yüzde 50’ye düşürdü. Bu şu anlama geliyor, geri dönüşüm şirketleri dönüştürecekleri plastiğin en fazla yarısını ithal edebilirler, geri kalanını Türkiye’deki plastik atıklardan toplamak zorundalar. Bu güzel ancak yetersiz bir adım.”
‘Plastik atıkların gelişmiş zengin ülkelerden gelişmekte olan ülkelere “Geri Dönüşüm” adı altında gönderilmesi’
Ataş, tehlikeli atıkların sınırlar ötesi taşınımını düzenleyen uluslararası Basel sözleşmesinin 2021’de yürürlüğe giren yeni kısıtlamalarının plastik atık ithalatını düzene almak adına önemli bir adım olduğuna dikkat çekiyor fakat Türkiye’nin sözleşmeyi henüz onaylamadığını vurguluyor: “Basel Sözleşmesi ekine getirilen değişikliklerin benimsenmesi küresel plastik ticareti ve kirlilik krizini ele almak açısından büyük ve önemli bir adım. Çünkü plastik atıkların gelişmiş zengin ülkelerden gelişmekte olan ülkelere “geri dönüşüm” adı altında gönderilmesi devasa bir çevresel, ekonomik ve sosyal soruna neden oluyor. 1 Ocak 2021’de yürürlüğe giren değişiklikler gönderen ülkenin birbirine karışmış, kirlenmiş ya da geri dönüştürülemeyen plastik atıkları göndermeden önce alıcı ülkelerin ön muvafakatini almasını gerektiriyor. Bunun yanı sıra alıcı ülkeye istenmeyen ya da yönetilmesi mümkün olmayan plastik atıkları reddetme hakkı tanıyor.
Uluslararası ithalat ve ihracat verilerini dünya çapında görebilmek için verileri takip ediyoruz ancak yeni yasal değişikliklerin nasıl etki ettiğini anlamak için henüz erken. Türkiye Basel Sözleşmesi’ni onaylasa da 1 Ocak 2021’de yapılan yeni düzenlemeye göre hangi oranda kirli atığı ülkeye alacağına ilişkin bir düzey, yani kontaminasyon seviyesi belirlemedi. Bunun yerine kendi ulusal karışık kodlu yasağını uygulamaya koydu. Bunun uluslararası Basel Sözleşmesi’ne göre karşılığının ne olduğunun daha net bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmasına ihtiyaç var.”
‘Çekilen görüntüler Avrupa’dan gelen plastik çöplerin doğaya atıldığını ya da yakıldığını bir kez daha ortaya çıkardı’
Ataş son günlerde gündeme gelen Adana’daki plastik atık durumuna dikkat çekiyor: “Kasım 2020’de Greenpeace ekiplerince Adana’da çekilen görüntülerden ithal edilen plastiklerin bir kısmının doğaya atıldığını ya da yakıldığını görmüştük. Nisan 2021’de yeniden Adana’ya yapılan saha gezisinde durumun değişmediği ortaya çıktı. Çekilen görüntüler Avrupa’dan gelen plastik çöplerin doğaya atıldığını ya da yakıldığını bir kez daha ortaya çıkardı.”
Plastik Atık İthalatı Meclis Gündeminde: ‘Çevreden Bihaber, Çevre Bakanı Var’
‘Türkiye’nin farklı noktalarında benzer görüntülerin olduğundan şüphemiz yok’
Adana dışında ülkemizde görülen ithal plastik atık vakalarına dair görüşlerini belirten Ataş ülkenin birçok noktasında Adana’ya benzer durumların yaşandığını belirtiyor: “İlk olarak Greenpeace Eylül 2019’da aldığı bir ihbar üzerine İzmir Kemalpaşa’ya giderek yanında bir ev bulunan alanda ithal edilen plastik ambalaj atıklar olduğunu görüntüledi.
İzmir’de boş bir alandaki ithal plastik atıkların ‘çevre koşullarına uygun olmayan şekilde depolandığı’ gerekçesiyle ilgili kişiler hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Bakanlık harekete geçerek söz konusu yer hakkında ceza kesti.
Ancak ardından Adana’da gördüğümüz görüntüler ortaya çıktı. Bu sadece bize ulaşan ve yerinde inceleyebildiğimiz durumlar. Türkiye’nin farklı noktalarında benzer görüntülerin olduğundan şüphemiz yok.”
“Kirlenmiş su kaynakları, ekinlerin yok olması, solunum yolu hastalıkları..”
Ataş doğanın daha fazla plastiği kaldıracak durumda olmadığını söylüyor. Bugüne kadar üretilen plastiklerin sadece yüzde 9’unun geri dönüştürüldüğünü vurgulayan Ataş atık ithalatının geri dönüşüme eşit olmadığını ve geri dönüşmeyen ürünlerin çöp sahalarına, çevreye dağıldığını ya da yakıldığını belirtiyor.
Çin’in ithalatı kaldırmasından sonra Güneydoğu Asya’ya kayan ithalatın vahim sonuçlarına dikkat çeken Ataş durumun şimdi ve gelecek adına ne denli kritik olduğunu vurguluyor: “İster karada ister denizde olsun, plastik kirliliği tüm ekosistemlerin gıda zincirinin en üstünden altına kadar biyolojik çeşitliliği tehdit ediyor. Çin’in plastik atık ithalat yasağının ardından plastik atık ithalatı önce Güneydoğu Asya’ya kaydı ve oradaki etkileri sarsıcı oldu: Kirlenmiş su kaynakları, ekinlerin yok olması, aşırı plastik atığa maruz kalma ve bunları yakmaktan kaynaklı solunum yolu hastalıkları ve akışın en yoğun olduğu bölgelerde organize suç bolluğu. Buralarda yaşayanlar ve gelecek nesiller, tüm insanlığın yarattığı bu kirliliğin ekonomik, sosyal ve çevresel bedelini ödüyor. Aynı durumu Türkiye’nin de yaşamaması için acilen harekete geçmemiz lazım.”
‘Sıfır atık hedefini imkansızlaştırır’
Bazı çevrelerce “Karışık atık plastik ithalatının, geri dönüşüm tesislerinin ihtiyacının yurtiçinde karşılanacak seviyeye gelinceye kadar yasaklanmaması ve sınırlandırılmaması gerektiğini” savunan bir görüş hakim. Bu görüşe karşı düşüncelerini belirten Ataş atığın niteliğine dikkat çekiyor: “Karışık kodlu plastik atık geri dönüştürülebilir bir yapıda değil. Nitekim saha araştırmalarımızda da sürekli gördüğümüz, un ufak edilmiş, karışık geri dönüştürülmez plastiklerin doğaya terk edilerek suyu, toprağı havayı geri dönülmez bir biçimde kirlettiği. Yurtiçinde karşılanacak seviyeye gelinceye kadar herhangi bir atığın ithalatına devam edilmesi sadece Sıfır Atık hedefini imkansızlaştırır.”
İyi Bak Dünyana: ‘Atığın İhtimalleri: Biçim Ve Süreç’
‘167 bin kişinin desteğiyle bu talebimize kısa sürede karşılık aldığımızı görüyoruz’
Çevre ve Şehircilik bakanı Murat Kurum’un geçtiğimiz günlerde sosyal medyadan plastik atık ithalatı üzerine yaptığı açıklamalara değinen Ataş taleplerine kısa sürede yanıt bulmasının sevindirici olduğunu fakat hükümetten bu doğrultuda eylem planı beklediklerini söylüyor: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan talebimiz plastik atık ithalatının yasaklanması, denetim ve şeffaflık mekanizmalarının artması yönündeydi. 167 bin kişinin desteğiyle bu talebimize kısa sürede karşılık aldığımızı görüyoruz. Geçtiğimiz hafta Twitter’dan yaptığı açıklamalarda Sıfır Atık Hareketi gereği yerli atığa ağırlık verileceğini bildirmişti. Aralık 2020’de de bunu destekler şekilde sıfır atık plastik ithalatı hedefi olduğunu dile getirmişti. Bunun eylem planının açıklanmasını bekliyoruz. Bunun yanı sıra, denetimlerin sıkılaşarak sağlıklı atık yönetimi sistemi için devam etmesi ve ithal edilen atıkların gümrükten geri dönüşüm tesisine kadar online takip edileceği bir sistemin kurulması şeffaflık mekanizması adına önemli bir adım.”
Barış Çallı: ‘Ülkemizde Atık Ayrıştırma Alışkanlığının Kazanılması İçin Hiçbir Cezai Yaptırım, Vergi veya Teşvik Yok’
Marmara Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Barış Çallı, Avrupa Birliğinin aldığı karar ile geçtiğimiz dönemde “Çöp” ticareti yaptığını kanıtladığını vurguluyor: “AB, bu yılın başında bir karar almış ve plastik atıklarını artık sadece geri dönüşüm maksadıyla ihraç edeceğini duyurmuştur. Bu durum AB’nin, geçmiş yıllarda geri kazanıma uygun olmayan bazı plastik atıklarını da ihraç ettiğini göstermektedir.”
‘Gelişmiş ülkelerde, kentsel katı atıklar bizim ülkemizde olduğu gibi karışık değil kaynağında ayrı toplanmaktadır’
Çallı gelişmiş ülkelerdeki ve ülkemizdeki atık toplama farklarını vurguluyor: “Gelişmiş ülkelerde, kentsel katı atıklar bizim ülkemizde olduğu gibi karışık değil kaynağında ayrı toplanıyor. Kaynağında ayrı toplamanın en basit yolu ikili toplamadır. İkili toplamada geri dönüştürülebilir ambalaj atıkları ve organik atıklar birbiriyle karışmadan kaynağından yani evlerden ayrı toplanır. Daha gelişmiş toplama sistemlerinde atıklar 3, 4 veya daha fazla kategoriye (örneğin: kağıtlar, plastikler, metaller, camlar, organik atıklar) ayrılarak kaynağından ayrı toplanır. İkili veya çoklu toplamanın kendine göre avantaj ve dezavantajları vardır. İkili toplama sisteminde, kaynağında karışık toplanan ambalaj atıklarının geri dönüşüme gönderilmeden önce sahada birbirinden ayrılması gerekir. Çoklu toplamada ise, ayırma işlemi evlerde yapılacağı için sahada ayrıma daha kolay olur. Ancak çoklu toplamada çok sayıda toplama aracına (çöp kamyonu) ihtiyaç olduğu için yakıt sarfiyatı ve dolayısıyla sera gazı emisyonları daha yüksektir.”
‘AB ülkelerinin geri dönüştürülebilir atıklarını ülkemize göndermesinin başlıca nedeni, atık geri kazanım ve bertaraf maliyetlerinin kendi ülkelerinde ülkemize göre çok daha yüksek olmasıdır’
AB ülkelerinin atıklarını ihraç etmesindeki ana sebeplere değinen Çallı ülkemizin neden cazip bir adres olduğuna da değiniyor: “Ülkemizde son yıllarda, karışık ambalaj veya karışık plastik atıklarını birbirinden ayırmak için ileri teknolojilerin kullanıldığı ÇŞB’den lisans almış birçok ayırma ve geri kazanım tesisi kurulmuştur. Ülkemizin Avrupa’ya yakın mesafede bulunması, iş gücünün kur farkı sebebiyle AB ülkelerine nazaran daha ucuz olması, ülkemizdeki atık yönetimi mevzuat ve uygulamalarının AB’ye göre esnekliği, Çin’in atık ithalatını sınırlaması vb. nedenlerle AB’de kaynağında ayrı toplanan ambalaj atıkları için ülkemiz cazip hale gelmiştir. AB ülkelerinin geri dönüştürülebilir atıklarını ülkemize göndermesinin başlıca nedeni, atık geri kazanım ve bertaraf maliyetlerinin kendi ülkelerinde ülkemize göre çok daha yüksek olmasıdır. Bahsi geçen karışık ambalaj atıklarının önemli bir kısmı kaynak olarak geri kazanılabilir niteliktedir. Geri kalan kısım ise enerji geri kazanımı ile yakılarak bertaraf edilmelidir. AB ülkeleri atıkların düzenli depolanmasına önemli kısıtlamalar getirmiştir.”
Yeşil Düşünce Derneği ‘Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı Türkçe’ye Çevirdi
‘Anlaşılıyor ki karışık plastik atık ithalatı iyi denetlenmemiş ve kalitesiz, yani geri dönüştürülebilir plastik oranı düşük atıklar ithal edilmiş’
Geçtiğimiz günlerde Bakan Kurum tarafından yapılan açıklamaları değerlendiren Çallı ortaya çıkan durumun ithalat sürecindeki denetim ve takip eksikliğinden kaynaklandığını belirtiyor: “Haberlerden takip ettiğim kadarıyla geçtiğimiz sene AB ve İngiltere’den ithal ettiğimiz bazı karışık plastik atıkların içinde geri dönüşümü ekonomik olmayan plastikler bulunuyor. Basında, karışık plastik atıkların ton başına 100-600 Euro bedel ile ithal edildiğine dair bilgiler var. Fiyatlar muhtemelen atıkların kalitesine bağlı olarak değişiyor. Anlaşılıyor ki karışık plastik atık ithalatı iyi denetlenmemiş ve kalitesiz, yani geri dönüştürülebilir plastik oranı düşük atıklar ithal edilmiş. Bu durum gümrük denetimlerinin zayıf olduğunu ve hem atığı gönderen AB ülkelerinde hem de ülkemizde bu denetimsizlikten fayda sağlayan kişi ve şirketler olduğunu gösteriyor. Geri dönüştürülebilir kaliteli atıklar (plastik, metal, kağıt vb.) önemli bir kaynaktır ve bu atıkların ithalatı hem AB ülkelerinde hem de ülkemizde yasaldır ve uzun yıllardır yapılmaktadır. Önemli olan husus ithal edilen atıkların çok iyi şekilde denetlenmesidir. Bununla birlikte ülkemizdeki lisanslı geri dönüşüm firmalarının kapasite ve kabiliyetleri arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Düşük ve yetersiz teknolojiye sahip geri dönüşüm tesislerinde geri dönüşüm oranı düşük kalmakta ve bertaraf edilmesi gereken atık miktarı artmaktadır. Bu tesisler iyi denetlenmedikleri takdirde, bertarafa göndermeleri gereken düşük kalite plastik atıkları çevreye gelişi güzel atmakta ve önemli çevre sorunlarına yol açmaktadırlar. Bu bağlamda Bakan Kurum’un ithal edilen atıkların gümrükte daha ayrıntılı olarak denetlenmesi ve bu atıkları işleyen geri kazanım tesislerinin sıkı takip edilmesi yönündeki açıklamaları olumludur.”
‘Personel sayısı artırılarak veya on-line denetim sistemleri geliştirilerek’
Bu aşamadan sonra neler yapılması gerektiğine değinen Çallı sistematik şekilde uygulanacak yeni ve yenilikçi yöntemler ile sıkı denetim ve takip yapılması gerektiğini söylüyor: “Mevzuata uygun faaliyet göstermeyen ve çevreyi kirleten lisanslı geri dönüşüm firmalarına para cezası uygulanması, lisansız firmaların ise faaliyetine son verilmesi gerekir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve il müdürlükleri görev tanımı itibariyle şehircilik ve çevre birimlerinden oluşmaktadır. Çevre birimlerindeki personel sayısı şehircilik personeline göre daha azdır ve denetimler için yetersiz kalmaktadır. Personel sayısı artırılarak veya on-line denetim sistemleri geliştirilerek geri dönüşüm tesislerinin denetimleri daha işlevsel ve verimli hale getirilebilir. Aslında bu tesisleri, giren ve çıkan atık miktarı üzerinden denetlemek oldukça kolaydır. Bu işlem on-line hale getirildiğinde ve lisanssız kaçak tesislerin faaliyeti sona erdirildiğinde sorun çözüme ulaşır. Diğer önemli bir husus, bu tesislerden çıkan ve geri dönüştürülemeyen plastik atıkların ne şekilde berataraf edildiğidir. Bu atıklar, arazide düzenli depolanarak değil mümkün mertebe enerji geri kazanımı ile atık yakma lisansı olan çimento fabrikalarında yakılarak bertaraf edilmelidir. Ayrıca, haberlere konu olan, plastik atıkları ile kirletilmiş bölgelerin çevre il müdürlükleri ve valilikler tarafından bir an evvel temizlenmesi elzemdir. Bu sayede, yeni dönemde tesislerin denetimi çok daha kolay gerçekleştirilebilir.”
Türkiye Paris İklim Anlaşması’nı Neden Onaylamıyor?
‘Kültür eksikliğinden ziyade ülkemizde insanları atıklarını azaltmaya ve geri dönüştürmeye teşvik eden mekanizmaların sınırlı olmaması’
Çallı ülkemizde atık ayrıştırma alışkanlığının olmamasını bu hususta hiçbir cezai yaptırım, vergi veya teşvik olmadığından dolayı kaynaklandığını belirtiyor: “Sera gazı emisyonları dahil çevresel etki açısından en iyisi atıkların üretildikleri kaynağa mümkün olan en yakın mesafede yönetilmesidir. Bu nedenle, kaynak geri kazanımı maksadıyla uygulayacağımız geri dönüşüm faaliyetlerinde önceliğimiz kendi ülkemizde oluşan atıklar olmalıdır. Bunun için gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi kağıt, plastik, metal, cam, tekstil vb. geri dönüştürülebilir atıkları yaş organik atıklarla kontamine olmayacak şekilde kaynağında ayrı toplamamız gerekir. Bunun için ikili toplama, depozito iade sistemi, atık getirme merkezleri vb. uygulamalar ülkemizde bir an evvel yaygınlaşmalı ve geri dönüştürülebilir atıklar ekonomiye kazandırılmalıdır. Bunun önündeki en büyük engel kültür eksikliğinden ziyade ülkemizde insanları atıklarını azaltmaya ve geri dönüştürmeye teşvik eden mekanizmaların sınırlı olmamasıdır. Alışveriş poşetlerin ücretlendirilmesi ve 2022 yılında uygulamaya geçecek olan depozito-iade sistemi ender iki örnektir. Kentsel atıkları ayırmadan çöpe atmanın ülkemizde hiçbir cezası ilave vergisi vb. yoktur. Veya ayıranlar hiçbir şekilde teşvik edilmez. Gelişmiş ülkelerde vatandaşların atıkları kaynağında ayırmasını sadece kültür ve eğitim ile açıklayamazsınız. O ülkelerde ceza veya teşvik sistemleri mevcuttur ve çok sıkı şekilde uygulanır. Atık/çöp vergileri yüksektir. Atığınızı ayırmadan çöpe atarsanız yüksek vergi ödersiniz.”
İlginizi çekebilir
-
Avrupa’nın Çöpünü Yine Türkiye Aldı: Bir Yılda 12,4 Ton!
-
COP28 Sonrası İklim Uzmanlarından Tepkiler: Yetersiz
-
Türkiye, AB’den En Çok Plastik Çöp İthal Eden Ülke Oldu
-
İnsanlık Fosil Yakıtları Yakmaya Bırakana Kadar Sıcaklıklar Artacak
-
İşte Kesinleşmiş CHP Milletvekili Aday Listesi
-
Ember: Türkiye’nin Kömür İthalatı İki Katına Çıktı
Ekoloji
Ekoloji Örgütleri Meclis’te: Kömürden 2030 Yılına Kadar ‘Adil Çıkış’ İstiyoruz
8 ay önce
-
20 Şubat 2024By
Barış TınayTürkiye’nin farklı illerinden ekoloji örgütleri, yerel seçimler öncesinde, mevcut kömürlü termik santrallerin 2030 yılına kadar kademeli olarak kapatılmasını talep eden ‘‘Kömürden Adil Çıkış: Hedef 2030’’ bildirisini Meclis’te yaptıkları ziyaretlerde partilerle paylaştı.
Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi ve Saadet Partisi ile yapılan görüşmelerde kömür madenciliği ve kömürlü termik santraller nedeniyle bölgede yaşayanların ya köylerini terk ettiği ya madene inmek zorunda kaldığı, ya da kirli hava soluyup kirli gıda tüketerek kansere yakalandığı belirtildi.
Görüşmelerde, kömürün artık vadesinin dolduğuna dikkat çekilerek toplumun gerçek enerji ihtiyacına yönelik bir enerji dönüşümünün 2030’a kadar mümkün olduğu ifade edildi.
Karar alıcılardan, kimsenin işsiz, güvencesiz, sağlıksız, enerjisiz kalmadığı planlı ve kademeli bir kömürden çıkış planı hazırlanmasını talep eden örgütler, bu planın ekolojik, ekonomik ve sosyal açıdan adil bir geçişi temin etmesinin şart olduğunu vurguladı.
Geçtiğimiz sene Muğla, Kahramanmaraş, Çanakkale, Antalya, İzmir, Denizli, Sivas, Adana, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, Hatay ve Karaman’da yıllardır kömüre karşı mücadele eden 17 kurum bir araya gelerek ‘‘Kömürden Adil Çıkış: Hedef 2030’’ talebini içeren bir bildiri yayınlamıştı.
Meclis’te partilerle yapılan görüşmelerde bu bildiri ve Türkiye’deki kömürün mevcut durumu ve dünyadan adil geçiş örneklerinin yer aldığı bir bilgi notu, Muğla Çevre Platformu, Çanakkale-Çan Çevre Derneği, Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu, Ege Çevre Platformu, Çevre ve Tüketici Koruma Derneği, İklim İçin 350 Derneği, Temiz Hava Hakkı Platformu temsilcilerinden oluşan bir heyet tarafından parti temsilcileriyle paylaşıldı.
“Kömürden Adil Çıkış: Hedef 2030” ortak bildirisindeki talepler şöyle:
-
Mevcut kömürlü termik santraller bugünden başlayarak 2030 yılına kadar kademeli olarak kapatılsın.
-
Yeni kömür santralleri ve kömür madenleri için verilmiş izinler istisnasız iptal edilsin.
-
Kömür madeni genişletmeleri durdurulsun.
-
Kömür arama çalışmaları durdurulsun.
-
Kömür madenlerinde ve termik santrallerde çalışan tüm emekçiler özlük haklarını ve geleceklerini güvence altına alacak programlarla desteklensin.
-
Kömür bölgelerinde yaşanan ağır ekolojik yıkım ve buna bağlı insan sağlığındaki ve yerel ekonomideki çöküşün onarılması için etkilenen tüm ekosistemleri ve halkı kapsayan iyileştirme programları hayata geçirilsin.
-
Krizlere karşı dirençli bir toplumu inşa etmek için şirketlerin çıkarlarını değil, kamu yararını, bilimi önceleyen politikalar geliştirilsin.
Heyet, yarın da Demokrasi ve Atılım Partisi ve diğer partilerle görüşecek.
Ekoloji
İzmir’in Çernobil’i Gaziemir’de Hiçbir Temizleme Çalışması Yapılmamış
9 ay önce
-
20 Ocak 2024By
Barış TınayEnerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, İzmir’in Gaziemir ilçesindeki akü geri kazanım fabrika sahasındaki radyoaktif kirliliğin giderilmesi için geçen yılı ağustos ayında başlanacağını belirttiği çalışmaların 2024 yılı haziran ayında tamamlanacağını söyledi.
K2 HABER | İzmir’in Çernobil’i olarak bilinen Gaziemir’deki radyoaktif atıkların temizlenmesi için verilen mücadeleler devam ediyor. Konuyu daha önce de gündeme taşıyan CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın’ın, 13 yıl önce çevreye zarar verdiği için kapatılan fabrika sahasındaki radyoaktif atıkların temizlenmesine ilişkin soru önergesine yanıt veren Bakan Bayraktar, Radyoaktif Kirliliğe Maruz Kalmış alanların Çevresel İyileştirme Faaliyetlerinin Yetkilendirilmesine İlişkin Yönetmelik kapsamında söz konusu alanda radyoaktif kirliliğin giderilmesi işlemlerine 2023 yılının Ağustos ayında başlanacağı ve çalışmaların 2024 yılı Haziran ayında tamamlanacağını belirtti.
CHP’li Taşkın, konuyu 1 Ekim 2023’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşımış ve 70 dönümlük arazide bulunan ve 500 bin tondan fazla olduğu tahmin edilen radyoaktif atığın önemli bir çevre ve halk sağlığı sorunu yarattığını belirtmişti.
Özel şirket, sadece bariyer çekmiş
Taşkın, Enerji Bakanı’ndan gelen yanıta ilişkin değerlendirmesinde “Görülüyor ki ağustos ayından bugüne geçen zamanda kayda değer bir çalışma yapılmış değil. Halk sağlığını ilgilendiren böyle bir konunun ciddiye alınmıyor oluşu kaygı vericidir. Önümüzdeki aylarda gelişmeleri yakından takip edeceğiz” dedi.
Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda da atıkların temizlenmesi için ilgili kurumlara yaptığı çağrılarına defalarca yanıt alamayınca, “Nükleer atık alanı 14 yıldır temizlenmiyor. Artık söz bitti, eyleme geçiyoruz” diyerek bölgede ‘duran adam’ eylemleri başlatmıştı.
Ekoloji
Avrupa’nın Çöpünü Yine Türkiye Aldı: Bir Yılda 12,4 Ton!
9 ay önce
-
20 Ocak 2024By
Barış TınayTürkiye, AB ülkelerinin atık/çöp ihraç ettiği ülkeler sıralamasında 12,4 ton atık satın alarak 1’inci oldu.
K2 HABER | Merkezi Lüksemburg’da bulunan Avrupa Birliği İstatistik Ofisi Eurostat verilerine göre Avrupa Birliği (AB) ülkeleri 2022 yılında Birlik dışına toplam 32 milyon 100 bin ton atık ihraç etti. Bu miktar bir önceki yıla göre yüzde 3’lük bir düşüş göstermiştir. AB üyesi olmayan ülkelerden atık ithalatı ise 2021’den bu yana yüzde 5 azalarak 18.7 milyon tona geriledi.
AB dışına yollanan atıkların yarısından fazlasını 17,8 milyon tonla demir ve çelik oluşturdu. Bunların yaklaşık üçte ikisini işlemek için Türkiye satın aldı.
AB’DEN İHRAÇ EDİLEN ATIKLARIN EN BÜYÜK ALICISI TÜRKİYE
Türkiye, madeni olmayan geri dönüştürülebilir maddelerle birlikte Avrupa’dan toplam 12,4 milyon ton atık satın aldı. Bu rakam AB’nin toplam atık ihracının yüzde 39’unu oluşturuyor.
Alıcılar sıralamasında Türkiye 1’inci olurkan ardından 3,5 milyon ton atıkla Hindistan geldi. Hindistan tek başına Avrupa’daki atık kağıtların yüzde 30’unu satın alarak dönüştürüyor. Hindistan’ın ardından, Birleşik Krallık 2 milyon, İsviçre 1,6 milyon, Norveç 1,6 milyon, Mısır 1,6 milyon, Pakistan 1,2 milyon, Endonezya 1,1 milyon, Fas ve Amerika Birleşik Devletleri her ikisi de 0,8 milyon ton atık ile takip etti.
Mevzu Biraz ‘Pis’: Türkiye, Neden Avrupa’nın Çöpünü Topluyor?
AB’DE EN BÜYÜK ATIK İHRACATÇISI HOLLANDA
AB’nin en büyük atık ihracatçısı 6,4 milyon ton ile Hollanda oldu. Belçika 3,9 milyon ton ile ikinci sırada yer aldı. Üçüncü sıradaki Almanya ise 3,3 milyon ton ile AB atık ihracatının onda birini gerçekleştirdi. Almanya 2011 yılında 5,8 milyon ton atık ihraç ederek zirvede yer almıştı. Ancak Almanya ihracatındaki düşüş nedeniyle birinci sıradaki yerini koruyamadı.
TÜRKİYE 2022’DE DE 1. OLMUŞTU
2022’de birlik ülkeleri 1,1 milyon ton geri dönüştürülebilir plastiği AB dışındaki ülkelere ihraç etti.
Türkiye, AB dışına gönderilen tüm geri dönüştürülebilir plastiğin 319 bin tonunu ithal etti. Bu miktar, gönderilen toplam plastik atığın yaklaşık yüzde 29’una karşılık geliyor.
Boğaziçi Üniversitesi Elektroteknoloji Kulübü ve IEEE Öğrenci Kolu, çevre ve sürdürülebilirlik alanında gerçekleştirdikleri etkili çalışmalarla öne çıkan adayları kutlamak üzere 3. Boğaziçi Çevre Ödülleri etkinliğini düzenliyor.
K2 HABER | Çevre dostu uygulamalara katkıda bulunan ve başarılarıyla dikkat çeken adayları ödüllendirmeyi amaçlayan Boğaziçi Çevre Ödülleri, çevre ve sürdürülebilirliğe olan bakış açısını güçlendirmeyi miras olarak aktarmaktadır. Halk da oylamaya katılarak çevre ve sürdürülebilirlik konusunda söz sahibi olabilmekte, böylece etkinlik genel bilincin artması hakkında bir etkiye sahip olmaktadır.
Program Detayları
Bu yılki ödül töreni, geçirdiği yıllarda olduğu gibi, çevre ve sürdürülebilirlik konularında gösterilen çabaları kutlamak ve ödüllendirmek üzere tasarlandı.
Ödül için aday olan şirketler, kurumlar ve bireyler; çevresel etki, yenilik, ölçülebilir sonuçlar ve toplumsal katkı gibi kriterlere göre belirlendi. Adayların kim oldukları ve yaptıkları projeler, daha önce 1 Aralık tarihinde yapılan sosyal medya duyurusu ile kamuoyuna duyurulmuştu.
COP28 Sonrası İklim Uzmanlarından Tepkiler: Yetersiz
Ödül Töreni
Kazananlar, 22 Aralık tarihinde düzenlenecek olan Boğaziçi Çevre Ödülleri’nde etkinlik günü açıklanacak ve ödüller de aynı gün takdim edilecektir. Ödül töreni, Boğaziçi Üniversitesi’nin Güney Kampüsü’ndeki Albert Long Hall’de gerçekleştirilecek.
Oylamaya Katılmak İçin
Yılın çevrecilerini belirlemede söz sahibi olmak ve bilet almak için oylamaya katılabilirsiniz:
Oylama için: https://buec.com.tr/oylama/
Bilet linki: https://www.biletimgo.com/etkinlik/bogazici-cevre-odulleri-5338
Ekoloji
COP28 Sonrası İklim Uzmanlarından Tepkiler: Yetersiz
10 ay önce
-
13 Aralık 2023By
Barış TınayBirleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28), Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai kentinde bugün sona erdi. Konferansın sona ermesinden sonra ise iklim uzmanlarından tepkiler geldi.
İklim müzakerelerinin yaklaşık 30 yıllık tarihinde ilk kez “fosil yakıtlara” referans verilen final metninde, sıcaklık artışını sınırlandırmak için “fosil yakıtlardan uzaklaşma” çağrısı yer aldı. İklim uzmanları ise sonuç metninde fosil yakıtlara doğrudan atıf yapılmasını başarı ama metnin yetersiz olduğunu vurguluyor.
Ümit Şahin: Bizi En Aza Razı Ediyorlar
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin sosyal medya hesabından, “Dubai’de uzatmalar da bitti COP28 kararları kabul edildi. Taslaklarda olan fosil yakıtların terk edilmesi de yerini yenilenebilir enerjinin alacağı da çıkarılmış. Zayıf bir fosil yakıtlardan uzaklaşma ifadesinin karara girmiş olması zafer sayılmaz. Bizi en aza razı ediyorlar. Üstelik en kirli ve en tehlikeli enerji olan nükleer çözümler arasında sayılıyor. Geçiş yakıtı ifadesiyle fosil gaza referans veriliyor. CCS’e defalarca vurgu var. Bunlar büyük skandal. Şimdi enerji dönüşümüne akmayan finansmanın bunlara gitmesinin önü açılacak. Finansman yetersizliği vurgulandığı halde artırılmasına ilişkin dişe dokunur bir ifade yok. Batı iklim borcunu kabul etmemekte direniyor ve gelişmekte olan ülkelerin ve petrol devletlerinin ayak sürümesini kolaylaştırıyor. Çin, Hindistan vb savunma yapmaktan oynamıyor. + 1,5 derece hedefinden sonra 2021’de önce kömürün ve şimdi de bütün fosil yakıtların üstü kapalı da olsa sorunun kaynağı olarak COP kararına girmesi, Paris Anlaşması’nı genişlettiği için olumlu. Bu gelişme küresel iklim hareketinin başarısı. Ama çok yavaş ve yetersiz.” açıklamasını gerçekleştirdi.
Özgür Gürbüz: Tarihsiz Bir Çağrı Yetersiz
Gazeteci Özgür Gürbüz, COP28’de açıklanan Fosil Yakıtlardan Uzaklaşma metnini yetersiz olarak ifade etti: “BM İklim Konferansı COP28′den “fosil yakıtları kullanmayı bırakma çağrısı” çıktı . Başta AB ülkeleri olmak üzere bazı liderler bunu bir başarı gibi anlatıyor. Ne yazık ki bu doğru değil. Bilim bu kadar net, zaman bu kadar azken kesinlik içermeyen, tarihsiz bir çağrı yetersiz.”
Manuel Pulgar-Vidal: Yine De Fosil Yakıtlardan Uzaklaşma Kararı Önemli Bir Sonuç
WWF Küresel İklim ve Enerji Lideri ve COP20 Başkanı Manuel Pulgar-Vidal, müzakerelerin ardından yaptığı değerlendirmede, ülkelerin fosil yakıtlardan uzaklaşma konusunda anlaştığını söyleyerek şöyle dedi:
“Ülkeler bunu kabul ederken, COP28’de kömür, petrol ve gazın tamamen kullanımdan kaldırılması konusunda uzlaşmaya varılamadı. Ancak yine de fosil yakıtlardan uzaklaşma kararı önemli bir sonuç. 30 yıldır devam eden BM iklim müzakerelerinde ülkeler nihayet odak noktasını iklim krizine yol açan kirletici fosil yakıtlara kaydırdı. Bu sonuç fosil yakıt dönemi için sonun başlangıcına işaret etmelidir. Yaşanabilir bir gezegen için tüm fosil yakıtların tamamen ortadan kaldırılmasına ihtiyacımız var.”
Marcio Astrini: Kutlanmayacak Bir Sonuç
Brezilya merkezli İklim Gözlemevi Yönetici Sekreteri Marcio Astrini, COP28 sonucunun “sinyaller açısından güçlü ancak içerik bakımından zayıf” olduğunu dile getirerek, “Gerçek anlamda harekete geçilmediği takdirde Dubai’den çıkan sonuç, dünyanın dört bir yanında aşırı iklim olaylarından zarar gören topluluklar açısından kutlanmayacak bir sonuç,” dedi.
Türkiye, COP28’de 8 girişime imza attı
Türkiye Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı çerçevesinde çalışan İklim Değişikliği Başkanlığı, sekiz girişime katıldığını duyurdu. Girişimlerin listesi şu şekilde:
- İklim Kulübü,
- Kritik Ham Maddeler Kulübü,
- Dayanıklı Gıda Sistemleri, Sürdürülebilir Tarım ve İklim Eylemine ilişkin Emirlik Deklarasyonu,
- Buzul Dostları Grubu,
- Çimentoda Atılım,
- İklim İçin Mangrov İttifakı,
- COP28’de Eğitim ve İklim Değişikliği Ortak Gündemi Bildirgesi,
- İklim ve Sağlık Deklarasyonu,
- İklim Eylemi İçin Yüksek Hedefli Çok Düzeyli Ortaklıklar Koalisyonu’na (CHAMP) imzacı oldu.
Ekoloji
#COP28 ‘Fosil Yakıtlardan Uzaklaşma’ Çağrısının Yapıldığı Anlaşmayla Sona Erdi
10 ay önce
-
13 Aralık 2023By
Barış Tınay30 Kasım’da başlayan Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28), Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dubai kentinde bugün sona erdi.
Zirve, müzakerecilerin final metni üzerinde anlaşmaya varamaması nedeniyle resmî tarihinden bir gün sonra tamamlanabildi.
Anadolu Ajansı’nda yer alan habere göre, iklim müzakerelerinin yaklaşık 30 yıllık tarihinde ilk kez “fosil yakıtlara” referans verilen final metninde, sıcaklık artışını sınırlandırmak için “fosil yakıtlardan uzaklaşma” çağrısı yer aldı.
Atıflar ve boşluklar
BM nezdinde “çağrı”, tarafların “davet edilmesi veya taraflardan ricada bulunmak” anlamına geldiği için, müzakereleri takip eden uzmanlar fosil yakıtlardan uzaklaşma çağrısının zayıf bir sonuç olduğunu ve küresel ısıtmayı sınırlandırmak için emisyonları keskin şekilde düşürmenin sağlanamayacağını belirtiyor.
Taraflar küresel yenilenebilir enerji kapasitesinin 2030 itibarı ile üç katına ve enerji verimliliğindeki ilerleme hızının iki katına çıkarılması hedeflerini kabul ederken, Kayıp Zarar Fonu’nun etkin hale gelmesi de final metninde yer aldı.
Final metninde, gelişmekte olan ülkelerin iklim finansmanına ihtiyaç duyduğu ve iklim krizinin etkilerine uyum için gereken finansmana atıfta bulunulsa da, uyum finansmanının nasıl ölçeklendirileceği ve takvimine ilişkin boşluklar var.
COP28 Başkanı Al Jaber: Tarihi başarı
Final metninin kabul edilmesinin ardından kapanış oturumunda konuşan COP28 Başkanı Sultan Ahmed Al Jaber, müzakerelerin sonucunu “tarihi bir başarı” olarak nitelendirerek, şöyle dedi:
“Dünyanın yeni bir yol bulması gerekiyordu ve kuzey yıldızımızı takip ederek biz bu yeni yolu bulduk. Gerçeklerle yüzleştik ve dünyayı doğru yöne yönlendirdik. Bu doğrultuda, küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandırma hedefini ulaşılabilir kılmak için bir eylem planı hazırladık.
“Bunu ortak zemin üzerine inşa ettik, işbirliğiyle pekiştirdik. Bu, iklim eylemini hızlandırmak için hata yapmamak üzere geliştirilmiş dengeli, tarihi bir pakettir.”
- BAE’nin devlet petrol şirketi ADNOC’un CEO’su olan Sultan Ahmed Al Jaber’in COP 28’e başkanlık etmesi, kararlaştırıldığından bu yana tepki topluyordu. ADNOC’un, üretim kapasitesini 2027 yılında günde beş milyon varile çıkarmayı hedeflediği biliniyor.
İklim Uzmanlarından Tepkiler
WWF Küresel İklim ve Enerji Lideri ve COP20 Başkanı Manuel Pulgar-Vidal, müzakerelerin ardından yaptığı değerlendirmede, ülkelerin fosil yakıtlardan uzaklaşma konusunda anlaştığını söyleyerek şöyle dedi:
“Ülkeler bunu kabul ederken, COP28’de kömür, petrol ve gazın tamamen kullanımdan kaldırılması konusunda uzlaşmaya varılamadı. Ancak yine de fosil yakıtlardan uzaklaşma kararı önemli bir sonuç. 30 yıldır devam eden BM iklim müzakerelerinde ülkeler nihayet odak noktasını iklim krizine yol açan kirletici fosil yakıtlara kaydırdı. Bu sonuç fosil yakıt dönemi için sonun başlangıcına işaret etmelidir.
“Yaşanabilir bir gezegen için tüm fosil yakıtların tamamen ortadan kaldırılmasına ihtiyacımız var.”
Brezilya merkezli İklim Gözlemevi Yönetici Sekreteri Marcio Astrini, COP28 sonucunun “sinyaller açısından güçlü ancak içerik bakımından zayıf” olduğunu dile getirerek, “Gerçek anlamda harekete geçilmediği takdirde Dubai’den çıkan sonuç, dünyanın dört bir yanında aşırı iklim olaylarından zarar gören topluluklar açısından kutlanmayacak bir sonuç,” dedi.
Cengiz Holding’in Halilağa Bakır Madeni Projesi için 2. kez verilen “ÇED Olumlu” kararının iptali için Tema Vakfı, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Çan Çevre Derneği, Ayvalık Tabiat Derneği, Ege ve Marmara Çevreci Belediyeler Birliği ve yörede yaşayan 90 yurttaşın açtığı davanın bilirkişi keşfi gerçekleşti. Davacılar ve yaşam savunucuları, ‘Defol Cengiz, Köyümüzde Maden İstemiyoruz, Kazdağları’nın Üstü Altından Değerlidir’ yazılı pankartlarıyla keşifin başlangıç noktası Muratlar köyü girişinde toplandı.
K2 HABER | Şahin ATEŞOĞLU – @SahinAtesoglu / Ekoloji örgütlerinin ve bölge halkının, Halilağa Bakır Madeni projesine karşı açtıkları davanın bilirkişi keşfi gerçekleştirildi. Keşif, Muratlar Köyü’nde keşif hakiminin beyanları alması ile başladı. Maden yüksek mühendisi ve Kazdağı Derneği yönetim kurulu üyesi Esenay Hacıosmanoğlu, ÇED raporunun madencilik açısından eksik ve hatalı yönlerini anlattı. ÇED kapsamında çıkarılacak cevherin sadece bakır değil altın da içerdiği, başka bir projede altının da zenginleştirilmesinin planlandığı açıkladı. Dernek yetkililerinden yapılan açıklamada, keşif sırasında yapılan beyanların özeti şu şekilde yapıldı:
– Maden işletme projesinde bakır, altın, altın+bakır kompleks, feldispat ve kuvars madenciliği planlanırken, ÇED’in sadece bakır üretimine yönelik olduğu; ÇED projesinin maden işletme projesine uygun hazırlanması gerektiği halde iki projenin uyumlu olmadığı karşılaştırma yaparak açıklandı.
– ÇED’in aksine, maden işletme projesinde zenginleştirme ve atık depolamanın bulunmadığı belirtildi.
– Maden işletme projesine göre ÇED atık depolama tesisinin rezerv alanında kaldığı, dolayısıyla kaynak kaybına sebebiyet verebileceği açıklandı.
– İşletme projelerinin sadece görünür rezerve göre yapılması gerektiği ancak ÇED kapsamında tüm maden kaynağının işletilmesinin planlandığı gösterildi.
– Atık depolama tesisinin son derece geniş alana yayıldığı, olumsuz çevresel etkiyi azaltacak depolama alternatiflerinin ÇED kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.
– Atık depolama tesisinin açık ocak patlatması limit alanında kaldığı gösterildi.
– Rapor içinde 3 farklı atık depolama tasarımı bulunduğu gösterildi.
– Gerekli depolama kapasitesini sağlayabilmek için kazı yapılması gerektiği, bunun sonucunda atık depolama tabanının yeraltı suyu seviyesinin altına düşeceği açıklandı.
– Taban teşkili için gerekli kota alma çalışmasını ve kapasiteyi karşılamak için yapılacak kazıyı içermeyen etüt ve kesitlerden bahsedildi.
– Maden su ihtiyacının eski ocak göllerinden karşılanması alternatifinin ÇED kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.
– Duyarlılık analizlerinin kümülatif kesitler üzerinden yapılmadığı gösterildi.
– Yeraltı suyu seviyesi altında gerçekleşecek büyük boyutlu (derin açık ocak, geniş ADT) ve patlatmalı madencilik faaliyetlerinin, yüksek asit üretme potansiyeli ve kirletici etkisi olan malzemeden oluşan ocak ve pasa şevleri ile bu birimlerde oluşacak ocak gölünün, sahanın zaten hassas ve kırılgan olduğu görülen dengesini kontrol edilemez şekilde bozacağı, proje alanı ve çevresindeki su kaynaklarını olumsuz etkileyeceği, akış örüntülerine önemli ölçüde zarar vereceği açıklandı.
– Kümülatif değerlendirmede, gerek ruhsat sahası gerekse etki alanı içindeki diğer projelerin doğru ve eksiksiz bir şekilde ele alınmadığı gösterildi.
Kazdağları Ekoloji Platformu: ‘Cengiz’e Geçit Vermeyeceğiz!’
Halilağa Bakır Madeni Projesinde Kamu Yararı Yok
TEMA’dan Çevre Mühendisi Onur Küçük, bölgedeki aynı şirkete ait çok sayıda maden projesinin varlığından söz ederek, kümülatif etki konusuna vurgu yaptı. Davacıların avukatı Cem Altıparmak, şirketin ÇED süreci yürütmeden DSİ ile protokol kapsamında yapmaya başladıkları ve bölgenin su kaynaklarına el koyacak olan gölet projelerinden, Kocabaş Çayı’na yapılmak istenen derivasyon kanalından bahsetti ve ÇED raporundaki eksiklere dikkat çekti. ‘Onlarca köyün su kaynağına, tarım alanlarına el koyan bu projede kamu yararı yoktur’ dedi.
Çan İlçesi Tarım Yapılamaz Hale Gelecek
Ziraat Mühendisi Hicri Nalbant, projenin bölgenin tarımını yok edeceğini, tarım için gerekli olan suyun madene verileceğini söyledi. Orman mühendisi Hasan Basri Avcı, projenin kocaman bir orman ekosistemini yok edeceğini söyleyerek, idarenin ve ÇED raporunun ormana kereste gözü ile baktığını belirtti. Hacıbekirler köylülerinden Gülferit Güven, köylerinin proje alanının çok yakınında olduğunu ve madenden olumsuz etkileneceklerini, tarım ve hayvancılık yapamaz hale geleceklerini belirterek madeni istemediklerini söyledi. Çan Çevre Derneği avukatı Ümran Aydın, Çan’ın 55 köyünün tek su kaynağı Kocabaş çayının madene verildiğinde, yöre insanının susuzluğa terk edileceğini, artık Çan ilçesinde tarımın yapılamacağını anlattı.
Alamos’un Kirazlı Ruhsatı Tarihe Gömülmüştür’
Yöre İnsanı Kanser Riskiyle Yaşamak İstemiyor
Diğer avukatlar tarafından proje alanındaki ve yakınlarındaki arkeolojik buluntular ve sit alanları hakkında da bilgiler verildi. Daha sonra hakim davalı idare Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı avukatına ve müdahil şirket avukatına söz vererek beyanlarını aldı. Beyanların ardından keşif alanına geçildi, projede öngörülen açık ocak, atık havuzu alanları ve arkeolojik buluntular bilirkişilerle birlikte incelendi. Keşfin sonunda davacılardan bölgede yaşayan Emel Yalçın ve Ferzan Aktaş da söz alarak projenin tarım alanlarına ve yaşam alanlarına verecekleri zararları anlatarak, yöre insanının kanser riskiyle yaşamak istemediği belirterek projenin iptal edilmesini istediler.
Keşfe Kazdağları Ekoloji Platformu, Edremit, Altınoluk, Küçükkuyu, Çanakkale’den doğa koruma örgütleri ve emek ve demokrasi örgütleri de destek verdi.
Ekoloji
Uzmanlar, COP28 İklim Zirvesi’ndeki Son Gelişmeleri Değerlendirdi
10 ay önce
-
4 Aralık 2023By
Barış TınayCOP28 İklim Zirvesi’nin 3. günü olan 2 Aralık 2023’te Dr. Sultan Al Jaber tarafından açıklanan Küresel Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Taahhüdü ile, 1,5°C’yi ulaşılabilir kılmak için 2030 yılına kadar küresel kurulu yenilenebilir enerji üretim kapasitesinin 3 katına, enerji verimliliği hızının 3 katına çıkarılması hedeflendi.
K2 HABER | 2 Aralık itibarıyla 118 ülke, farklı başlangıç noktaları ve ulusal koşulları dikkate alarak, 2030 yılına kadar dünyanın mevcut yenilenebilir enerji üretim kapasitesini en az 11.000 GW’a çıkarmak için birlikte çalışma taahhüdünde bulundu. Ayrıca, 2030 yılına kadar her yıl, enerji verimliliğindeki küresel ortalama yıllık artış oranını iki katına çıkarmayı taahhüt etti. ABD, Avustralya, Brezilya, Polonya ve Meksika gibi fosil yakıta dayalı bir enerji sistemi olan ülkeler bildirgeye imza atarken Çin, Hindistan ve Türkiye’nin yokluğu dikkat çekti.
Türkiye’den uzmanlar, küresel çapta yenilenebilir enerji konusunda atılan bu adımı ve Türkiye’nin durumunu değerlendirdi.
Kömürün Politik Ekonomisi: Temiz Enerji Geçişinin Önündeki Engeller
Ümit Şahin: Türkiye’nin Bu Bildirgeyi İmzalaması Gerekirdi
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi İklim Değişikliği Koordinatörü Ümit Şahin ise alınan kararı şöyle yorumladı: “Türkiye’nin COP28’de iki pozisyonunu gördük. Birincisi, Küresel Durum Değerlendirmesi kapsamında fosil yakıtların azaltılmasına ve fosil yakıttan çıkışa karşı olduğunu bildirmesi ve ABD’nin de yer aldığını açıkladığı Kömürden Çıkış Koalisyonu’na katılmamasıydı. İkinci olarak, küresel yenilenebilir kapasitesinin üç katına çıkarılmasını taahhüt eden 118 ülke arasında Türkiye’yi göremedik. Halbuki, Azerbaycan ve bazı körfez ülkeleri bile bu taahhüdün altına imza attı. Kaldı ki, Türkiye’nin geçen yıl yayınladığı Ulusal Enerji Planı’nda güneş ve rüzgârı artırma hedefi zaten 3 kata yakın, dolayısıyla Türkiye’nin bu bildirgeyi imzalaması gerekirdi.”
Volkan Yiğit: Türkiye, Kömürlü Termik Santralleri Ekonomik Ömrü Bitene Kadar Açık Tutmak İstiyor
A Plus Enerji Kurucu Ortağı Volkan Yiğit ise küresel hedeflerin halihazırda Türkiye’nin Ulusal Enerji Planı’yla paralel olduğunu ve Türkiye’nin zaten bu hedeflere kolaylıkla ulaşabileceğinin altını çizdi ve “Ulusal Enerji Planı’nda şu an 11,2 GW olan güneş kapasitemizi 2035 sonunda 53 GW seviyesine yani neredeyse 5 katına çıkarmayı hedefliyoruz. Rüzgâr tarafında bu kadar yüksek olmasa da 11,6 GW kapasitemizi 2035’te 29 GW seviyesine çıkarmayı planlıyoruz. Bu da 2,5 kat bir artış anlamına geliyor. Her iki hedefin toplamına baktığımızda 2035’te güneş ve rüzgâr kurulu gücümüzü zaten 3,6 katına çıkarmayı planlıyoruz aslında.” dedi.
Yiğit, şöyle devam etti: “Türkiye’nin imzacı olmamasının sebebi, taahhüdün içinde geçen kömürlü termik santrallerin aşamalı olarak kapatılması ibaresi olmalı; çünkü Türkiye tüm kömürlü termik santralleri ekonomik ömrü bitene kadar açık tutmak istiyor. Burada aslında işi piyasaya bırakmak lazım; piyasa koşulları, karbon fiyatlaması, farklı taahhüt ve gereksinimler çerçevesinde bizim de yaptığımız projeksiyonlar kömür santrallerinin üretimdeki payının her yıl gittikçe azalacağını gösteriyor. Ekonomik ve teknolojik koşullar, Türkiye’de yerli kömürün bitmesi, yeni kömür alanlarına girmenin zorlaşması, kömür finansmanının azalması zaten bizi bu taahhüde götürecektir. Ben karamsar değilim; önümüzdeki yıllarda bu küresel taahhüdün daha geliştirilmiş hali ve belki hidroelektriğin kapsam dışı bırakıldığı bir versiyonuna, yani sadece güneş ve rüzgâr gibi yeni teknoloji yenilenebilir enerji hedeflerinin yer aldığı haline, imza atabileceğimizi düşünüyorum ve zaten Ulusal Enerji Planı’nın da buna paralel olduğunu görüyorum.”
Gençler, Karbonsuz Gelecek İçin ‘Kömürden Çıkış Planı’ İstiyor
Bengisu Özenç: Türkiye, İklim Diplomasisinde Daha Yapıcı Rol Oynamalı
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği Direktörü Bengisu Özenç, Türkiye’nin 2021’de açıkladığı 2053 net-sıfır hedefinin olumlu başlangıç olduğunu ancak kısa ve orta vadeli hedeflerin henüz söz konusu 2053 hedefiyle uyumlu olmadığına dikkat çekti: “Ne yazık ki, kısa vadeli hedeflerin eksikliği bu patikada önemli rol oynayabilecek yatırımcı gibi aktörlerin yanlış sinyal almasına sebep olabiliyor. Aslında Türkiye önümüzdeki 10-15 yıl boyunca süregelen durumu devam ettireceğini söylüyor. Halbuki, çok daha fazlasını yapacak kapasitemiz var. 2017’de açıklanan güneş enerjisi kurulum hedeflerini yalnızca beş yıl içinde 3 katına çıkarmış bir ülkeyiz. Türkiye, hem iklim diplomasisinde daha yapıcı bir rol oynamayı, hem de 2053 net-sıfır hedefine ulaşmada daha kolaylaştırıcı bir pozisyon almayı kendisi için hedeflemeli.”
Bahadır Turhan: COP28’deki Duruşumuz Hedefler İle Tam Tutarlılık Sergilemiyor
Solar 3GW Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Bahadır Turhan ise kararı şöyle yorumladı: “Kömürden çıkışımız hem 2053 Net Karbon sıfır hem enerjide bağımsızlık hem de sürekli ucuz elektrik hedeflerimiz açısından birinci şart. Bu çıkışın adil bir çerçevede olması için de somut adımlarla detaylıca planlanması ve planın bir an önce hayata geçirilmesi elzem. Ancak COP28’deki duruşumuz maalesef bu hedefler ile tam tutarlılık sergilemiyor. Bu durum bizim geleceğin gelişmiş ülkeleri arasındaki yerimizi riske atıyor, çünkü ucuz enerjinin sağlayacağı imkan ve verimlilikten mahrum kalıyoruz.”
Güncel gelişmeler ışığında, Türkiye’deki güneş ve rüzgar enerjisi potansiyelinin önemli bir avantaj sağladığını ifade eden Turhan şöyle devam etti: “Fosil yakıt açısından fakir ancak güneş açısından zengin bir ülkeyiz. Bu, diğer ülkelere kıyasla en kolaylıkla yararlanabileceğimiz kaldıraç, bize hem maliyet hem de zaman konusunda avantaj sunuyor. Dolayısıyla fosil yakıtlardan çıkışımızı geciktiren her hareket, güneşimizden yeterince faydalanamamıza ve de ekonomik açıdan geri düşmemize neden oluyor. Artık geçmiş yüzyılın teknolojilerini geride bırakıp, tamamen yeni teknolojilere yüzümüzü çevirme zamanı. Son teknolojik gelişmeler ile GES’lerin ve batarya depolamanın ilk yatırım maliyetleri sadece son bir yılda %40 ucuzladı. Batarya depolama ile desteklenen GES’ler ise bugün şebeke işletme güvenliği açısından termik santrallere olan ihtiyacı her gün azaltıyor. Tüm bunların üzerine bir de son bir yılda yaklaşık 30 GWh’lik batarya kapasiteli GES ve RES’lere önlisans da vermişken, artık fosil yakıtlardan çıkışımızı daha hızlı ve emin adımlarla gerçekleştirebiliriz.”
Türkiye’de Kömür Düşüşte Ancak Emisyonlar Azalmıyor
Ufuk Alparslan: Türkiye’nin İmzasının Olmamasının Nedenini Politik Buluyorum
Bu kararın emisyon azaltımı konusunda dünyanın iki kutbunu karşı karşıya getirdiğini söyleyen Ember Türkiye, Ukrayna ve Batı Balkanlar Bölge Lideri Ufuk Alparslan şöyle dedi:
“Bu karara imza atan 118 ülkenin dışında kalan ülkeler, küresel sera gazı emisyonunun yarısından fazlasından sorumlu. İmza atmayan ülkeler arasında Çin, Hindistan, Güney Afrika, Endonezya, Rusya ya da Orta Doğu ülkeleri gibi yenilenebilir enerjinin esas artış göstermesi gereken yerler bulunuyor. Bu nedenle kararın beni çok heyecanlandırdığını söyleyemeyeceğim. Türkiye açısından değerlendirdiğimizde ise, resmi planlarda dahi buna yakın hedefler açıklandığı için kararın altında Türkiye’nin imzasının olmamasının nedenini politik buluyorum. Nitekim, imzacı ve imzacı olmayan ülkelere bakıldığında -birkaç istisna dışında- dünyanın iki ayrı kutbunu yansıttığını görüyoruz.”
Konak ve Karşıyaka’da denizin 1 metreden fazla yükselmesi nedeniyle sahil kesimindeki birçok sokak deniz sularının altında kaldı.
K2 HABER | İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan hava basıncı, rüzgâr ve yağış verilerine göre şehirde deniz kabarması yaşanabileceği yönündeki uyarılar gerçekleşti. İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesi ve İZSU Genel Müdürlüğü ekipleri 24 saatten fazla süredir kesintisiz mesai yaparak vatandaşların yardımına koştu.
İzmir’de meteorolojik koşulların yarattığı etkiye bağlı olarak deniz taşkını yaşandı. İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü ve İtfaiye Dairesi Başkanlığı ekipleri, deniz seviyesinin 1 metre yükseldiği taşkına karşı, tüm personel ve ekipmanıyla halkın can ve mal güvenliğini sağlamak için özverili bir mücadele yürütüyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü, 25 Kasım Cumartesi günü, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nden aldığı verilere dayanarak, deniz kabarması ve aşır yağıştan kaynaklı deniz taşkını yaşanabileceğini belirterek vatandaşı uyarmıştı. Günün ilerleyen saatlerinde deniz seviyesi 1 metre yükseldi, Alsancak Kordon, Karşıyaka Yelken Kulübü ve Mavişehir’de deniz taşkını yaşandı. Taşkında zarar gören elektrik trafolarından kaynaklanan bölgesel elektrik kesintileri yaşandı.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün hava tahmin modellerine göre ikinci bir yükselme ihtimalinin düşük olduğu belirtildi. Alınan verilere göre, rüzgârın öğle saatlerinde etkisini kaybetmesiyle birlikte deniz çekilmeye başlayacak.
Tunç Soyer: Karbon 0 – Dünya 1 Kampanyasına Destek Veriyorum
Tsunami Etkisi Yarattı
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, deniz kabarması olarak adlandırılan durumun bir tsunami etkisi yarattığını ve denizin karadan yüzlerce metre içerilere ilerlediğini belirterek “1200 mesai arkadaşımız, 250 iş makinesi ile geceden beri su tahliyesi yapıyor. Vatandaşlarımızın bu durumdan en az etkilenmesi için İZSU, İtfaiye ve Fen İşleri ekiplerimizle canla başla çalışıyoruz” dedi.
Ekoloji
Alexandra Cousteau: Okyanusları Geri Kazanmak İçin 10 Yılımız Var
10 ay önce
-
27 Kasım 2023By
Barış TınayYılın en büyük inovasyon buluşması Türkiye Innovation Week, sürdürülebilirlik aktivisti Alexandra Cousteau ismini ağırladı. Dünya üzerindeki plastik atıkların korkutucu boyutlara ulaştığını hatırlatan Cousteau, “Okyanusları geri kazanmak için önümüzde 10 yılımız var” değerlendirmesinde bulundu.
K2 HABER | Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) koordinasyonunda düzenlenen ve bölgenin en büyük inovasyon buluşması olan Türkiye Innovation Week (TIW), İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde kapılarını açtı.
Etkinlik kapsamında değerlendirmelerde bulunan Fransız okyanus uzmanı ve kâşif Jacques-Yves Cousteau, bizim bildiğimiz adıyla Kaptan Cousteau’nun torunu Alexandra Cousteau, okyanusları geri kazanmak için dünya halklarının 10 yılı olduğunu belirtti.
Cousteau açıklamasında, “Önümüzdeki on yıl, tek küresel okyanusumuzun geleceğini belirleyecek. Artık farklılıklarımızın ötesine bakmamız ve iddialı ve yenilikçi çözümleri benimsememiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Mikroplastiklerin zararlarına da değinen Alexandra Cousteau, “Mikroplastikler artık yediğimiz balıklarda, hatta yemeğimize serptiğimiz deniz tuzunda bile mevcut. Mevcut eğilimler devam ederse 2050 yılında okyanuslar trajik derecede üzücü, kirli ve boş bir yer olacak” diye konuştu.
Araştırmalara göre dünyanın yaklaşık yüzde 70’ini kaplayan okyanuslarda tahmini 171 trilyondan fazla plastik parça bulunuyor. Bilim insanları, okyanuslardaki plastik yoğunluğuna ilişkin önlem alınmadığı takdirde 2040’a kadar atıkların neredeyse 3 kat artabileceği uyarısında bulunuyor.
Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay Mikroplastik Tehlikesini Yazdı