Connect with us

Ekoloji

Türkiye, AB’den En Çok Plastik Çöp İthal Eden Ülke Oldu

plastik atık ithalatı polietilen eurostat

Avrupa İstatistik Ofisi Eurostat’ın yayımladığı sonuçlara göre, Türkiye 2022’de Avrupa Birliği’nden en fazla ‘geri dönüştürülebilir’ plastik atık (çöp) ithal eden ülke oldu.

K2 HABER | 2022’de AB dışına en çok ihraç edilen atıklar sırasıyla kağıt, plastik ve cam oldu. Türkiye AB dışına gönderilen tüm ‘geri dönüştürülebilir’ atığın yüzde 29’una tekabül eden 319 bin tonunu ithal etti. Onu yüzde 17 payla Endonezya ve yüzde15 payla Malezya izledi. Eurostat’ın 2021 atık ihracatı verilerine göre de Türkiye, 14,7 milyon tonla Avrupa Birliği’nden en fazla atık ithal eden ülke olmuştu.

BBC Türkçe’nin haberine göre; 2022’de birlik ülkeleri 1,1 milyon ton plastik ürünü, AB dışındaki ülkelere ihraç etti. Eurostat verilerine göre Türkiye 588 bin tonluk hacimle, geçen yıl AB’den en fazla kağıt ithal eden ülkelerden biri oldu.

AB’nin toplam 4,9 milyon ton olarak kayda geçen ‘geri dönüştürülebilir’ kağıt ihracatının yüzde 29’u Hindistan’a; yüzde 19’u Endonezya’ya ve yüzde 12’si Türkiye’ye yapıldı.

ÖZEL HABER | ‘Geri Dönüşüm Tesislerindeki Yangınlar, Bir Ekokırım Faaliyetidir’

AB 2022’de sınırları dışına toplam 6,4 milyon ton ‘geri dönüştürülebilir’ kağıt, plastik ve cam ihraç etti. Bu, toplam ihracatın 2021’e göre yüzde 8,4 oranında arttığı; baz yılı olarak kabul edilen 2010’a göre yüzde 35’ten fazla azaldığı anlamına geliyor.

ÖZEL HABER | Mevzu Biraz ‘Pis’: Türkiye, Neden Avrupa’nın Çöpünü Topluyor?

Daha Düşük Çevre Standartlarına Sahip Üçüncü Ülkelere Gönderiliyor

Brüksel merkezli Avrupa Çelik Derneği (EUROFER) AB’nin hurda metallerini “daha düşük çevre, iklim, çalışma ve sosyal standartlara sahip üçüncü ülkelere ihraç etmesini” eleştirmişti.

Avrupa Parlamentosu bu yılın başında imha edilecek tüm atıkların sevkiyatının yasaklanması da dahil olmak üzere, atık sevkiyatına yönelik daha sıkı prosedürler ve kontrol önlemleri getiren yeni bir yasa teklifini kabul etmişti.

Ekoloji

İstanbul, İklim Eylemi Liderleri Listesine Girdi!

-

İBB’nin iklim değişikliğiyle ilgili projeleri meyvelerini toplamaya başladı. İBB’nin çalışmalarına Carbon Disclosure Project (CDP) tarafından en yüksek puan olan ‘A’ skoru verildi. Bu sonuçla İstanbul, CDP’nin yaptığı  iklim eylemi liderleri listesine giren 119 küresel şehirden biri oldu. Dünyadaki şehirlerin yüzde 13’ünün ulaştığı başarıya Türkiye’den ilk ulaşan şehir İstanbul oldu.

K2 HABER | İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) 2050 yılında karbon nötr hedefini yakalamak için attığı adımlar, çevresel etki konusunda kar amacı gütmeyen CDP tarafından da ödüllendirildi. İstanbul, zorlu ekonomik baskılarına rağmen çevresel eylem ve şeffaflık konusunda cesur liderlik sergileyen dünya genelindeki 119 şehirden biri olarak kabul edildi. Dünyadaki şehirlerin yüzde 13’ü ‘A’ skoru alarak bu başarıya ulaşabildi.

Türkiye’den İlk ve Tek Şehir 

Şehirleri iklim eylemlerini artırmaya teşvik etmek ve desteklemek için tasarlanan CDP’nin A Şehirleri Listesi, şehirler tarafından açıklanan çevresel verilere dayanıyor. Şehirlerin iklim beyanlarında ve eylemlerinde belirgin bir ivme oluşturan şehirler derecelendirme alıyor. 2023 yılında CDP tarafından toplam 939 şehir derecelendirme aldı. İstanbul en yüksek puanı alan Türkiye’den ilk ve tek şehir oldu.

Talan Büyüyor: Madenlere ‘Kamu Yararı’ Tanımı Geliyor

Başarı Nasıl Geldi?

Bir şehrin A skoruna ulaşabilmesi için, diğer iklim eylemlerinin yanı sıra, şehir geneli bir sera gazı emisyon envanterine sahip olması, bir iklim değişikliği eylem planı yayınlaması ve CDP-ICLEI Platformu aracılığıyla kamuya açıklama yapması gerekiyor. Kentin bir iklim riski ve hassasiyet değerlendirmesini tamamlaması, iklim tehlikeleriyle nasıl başa çıkacağını gösterecek iklim değişikliğine uyum hedeflerine sahip olması isteniyor. Diğer yandan A Listesindeki şehirlerin birçoğunda belediye başkanları, iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik siyasi taahhüdü de dahil olmak üzere birçok farklı liderlik eylemi de gerçekleştiriyor.

CDP Hakkında

CDP, şirketler, şehirler, eyaletler ve bölgeler için dünyanın çevresel raporlama sistemini yürüten, kar amacı gütmeyen küresel bir kuruluştur. 2000 yılında kurulan ve 136 trilyon doların üzerinde varlığa sahip 740’tan fazla finans kurumuyla çalışan CDP, şirketleri çevresel etkilerini açıklamaya, sera gazı emisyonlarını azaltmaya, su kaynaklarını ve yeşil alanlarını korumaya teşvik etmektedir.

2023 yılında dünya çapında 24 binden fazla kuruluş, 1.100’den fazla şehir, eyalet ve bölge, CDP aracılığıyla çevresel verilerini açıkladı. CDP, Bilime Dayalı Hedefler Girişimi (Science-Based Targets Initiative), We Mean Business Coalition, Yatırımcı Gündemi ve Net Sıfır Varlık Yöneticileri (Net Zero Asset Managers Initiative) girişiminin kurucu üyesidir.

Bir Ekolojik Yıkım Belgeseli: Eko Eko Eko

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Gülşah Deniz Atalar Kimdir? Eğitimi, Hayatı ve Siyasi Mücadelesi

-

gülşah deniz atalar kimdir

Gülşah Deniz Atalar kimdir? 1982 doğumlu olan CHP Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan sorumlu MYK üyesi Atalar’ın, Fikri Mülkiyet Hakları, Teknoloji Politikaları ve İnovasyon Yönetimi üzerine yüksek lisans tezi bulunmaktadır.

K2 HABER | 1982 Ankara doğumlu olan Gülşah Deniz Atalar, 2007 seçim çalışmaları sırasında CHP’ye katılmıştır. Şu an CHP Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan sorumlu olan Atalar,  İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği’nde Yönetim Kurulu üyesidir.

Özgür Özel’den Gölge Kabine: CHP’de Yeni MYK Belli Oldu

Gülşah Deniz Atalar Kimdir?

Gülşah Deniz Atalar, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. Yüksek Lisansını yine Ankara Üniversitesi’nde Fikri Mülkiyet Hakları, Teknoloji Politikaları ve İnovasyon Yönetimi Ana Bilim Dalında “İnovasyon Ve Girişimcilik Kavramları Çerçevesinde Türkiye’de Sosyal İnovasyon Ve Başvurulacak Hukuk” bitirme projesi ile tamamlamıştır.

2003 yılı itibariyle 2005 yılına kadar Türkiye’de gençlik sivil toplum kuruluşlarının (STK) şemsiye örgütü olarak konumlanması planlanan ve Türkiye çapında düzenlenen toplantılarla farkındalık çalışmaları yapılan “Ulusal Gençlik Konseyi”nin kurulması projesinde üyesi olduğu STK adına Proje Asistanı ve Eğitmen olarak görev yapmıştır.

Ankara Barosu içerisinde çeşitli çalışma kurullarında yer almış olan Atalar, İnternette ifade özgürlüğü, bilişim, teknoloji, adli bilişim, inovasyon, fikri mülkiyetin ticarileştirilmesi ve yapay zeka konuları başta olmak üzere teknoloji hukuku ve politikaları alanında uzmanlaşmıştır.

2012 – 2016 yılları arasında Türkiye Voleybol Federasyonu’nda da Hukuk Kurulu Üyesi olarak görev yapan Atalar, İngiltere Büyükelçiliği’nin “Eşitlik İçin Çalışan Kadınlar” destek programı çerçevesinde desteklediği kadınlar arasında yer almaktadır.

2007 ve 2008 yıllarında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkez Gençlik Kolları toplantılarına ve seçim çalışmalarına katılmış, Genç Söylev dergisi için yapılan çalışmalar içerisinde yer almış ve 2008 yılında parti üyesi olmuştur.

Atalar, Yenimahalle ilçe örgütünde 2014 yılında Mahalle Delegeliği, 2016 yılında CHP Kadın Kolları Ankara İl Delegeliği yapmış, 27. Dönem Genel Seçimlerinde Ankara 3.Bölge Milletvekili Adayı olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi 37.Olağan Kurultayında da Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi seçilmiştir.

Evli olan Gülşah Deniz Atalar, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Talan Büyüyor: Madenlere ‘Kamu Yararı’ Tanımı Geliyor

-

Ali Öztunç murat bakan Altın Madeni Siyanür Haritası

25 Ekim’de Resmi Gazete’de yayımlanarak onaylanan 2024 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’na göre AKP, maden kanununda yapacağı değişiklikle maden arama faaliyetlerini “kamu yararına faaliyet” olarak tanımlamayı ve madencilik faaliyetlerini kolaylaştırarak vereceği maden ruhsatı sayısını artırmayı planlıyor.

Resmi verilere göre 2008’den bu yana Türkiye genelinde 386 bin maden ruhsatı verildi. Uzmanlara göre planlanan mevzuat değişikliği ile atılacak adımlar, tarım alanları, meralar ve ormanların madenlere açılmasını hızlandıracak.

Programda, “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü iş birliği ile her bir maden grubunun özelliklerini ve ihtiyaçlarını gözetecek şekilde yeni bir maden kanunu hazırlanacaktır” denilerek yeni mevzuatta maden arama faaliyetlerinin “kamu yararına faaliyet” olarak tanımlanacağı bilgisi veriliyor.

Tarım Alanları Tehlikede

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in haberine göre; İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Doğanay Tolunay, halihazırda tarım ve orman alanlarında maden arama faaliyetlerinin izin süreçlerinin oldukça kolay olduğunu ifade ederek Ormanlar için Orman Genel Müdürlüğü ve meralar için Tarım ve Orman İl Müdürlükleri tarafından maden arama ve işletme izni verildiğini söylüyor.

Tarım alanlarında maden arama izni verilebilmesi için ise 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu gereğince kamu yararı kararı olması gerekiyor. Kamu yararı bulunan maden işletmelerine Toprak Koruma Kurulları’nın onay verdiğini aktaran Tolunay, “Madencilik faaliyetinin kamu yararı olduğu kararı, özel kişilere ait taşınmazların kamulaştırılması için gerekli. Mevcut şartlarda tarım alanlarında maden arama çalışmalarında kamu yararı kararı alınamadığı için bir kamulaştırma ve maden araması yapılamıyor” diyor.

Tarım alanlarının korunması açısından maden arama için kamulaştırma yapılamamasının önemine işaret eden Tolunay, bunun maden şirketleri için bir sorun olduğunu belirterek ekliyor: “Ve kendi açılarından sorun olan bu durumun giderilmesi adına mevzuatın değiştirilmesi için Cumhurbaşkanlığı nezdinde girişimlerde bulunuldukları ve bunda başarılı oldukları anlaşılıyor.”

Tolunay, maden şirketlerinin Türkiye’nin maden ve enerjiye ihtiyacı bulunduğunu, istihdam ve ihracat yaptıklarını iddia ederek, güçlü lobicilik faaliyetleriyle taleplerini gerçekleştirebildiklerine işaret ediyor.

Bir Ekolojik Yıkım Belgeseli: Eko Eko Eko

“Bu Kurumsal Mekanizma Anayasa’ya Aykırı”

Cumhurbaşkanlığı Programı’na göre madencilik faaliyetlerinde izin, ruhsat ve lisans işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirilmesine yönelik altyapı geliştirilmesi ve böylece bürokratik süreçlerin hızlandırılması da hedefleniyor.

Enerji ve sanayi sektörlerinin hammadde ihtiyacını karşılamak üzere daha fazla maden arama faaliyeti yapılacağı ifade edilen programa göre başta linyit olmak üzere jeotermal ve kaya gazı gibi yüksek potansiyeli bulunan yerli kaynaklara yönelik arama, üretim ve Ar-Ge faaliyetleri artırılacak.

Hazırlanacak yeni mevzuatla izin süreçlerinin basitleştirilmesi ve yatırımcı üzerindeki idari ve mali yüklerin azaltılması planlanıyor.

Programa göre, hazırlanacak yeni mevzuatla, orman, su, maden, jeotermal, petrol ve doğal gaz gibi tabii kaynak alanlarında izin süreçlerinin tek elden yönetilebilmesi ve bürokratik süreçlerin azaltılması için üst düzeyde kurumsal mekanizma oluşturulacak. Kurulacak üst mekanizmada sorumlu kuruluş, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olacak.

“Bu kurumsal mekanizma öncelikle Anayasaya aykırı” diyen Doğanay Tolunay, Anayasa’nın 169. Maddesi’ne göre “devlet ormanları, kanuna göre devletçe yönetilir ve işletilir” diyor. Orman Kanunu’nda ise “Devlet ormanlarına ve Devlet ormanı sayılan yerlere ait her çeşit işler Orman Genel Müdürlüğü’nce yapılır ve yaptırılır” dendiğini ifade eden Tolunay, planlanan mekanizmanın Orman Genel Müdürlüğü’nden ayrı olarak orman alanlarında yapılacak faaliyetlere izin vereceği için yasalara uymadığına dikkat çekiyor.

Benzer durumun tarım ve mera alanları için de söz konusu olduğunu dile getiren Tolunay, mevcut durumda tarım, orman, mera alanları ve su kaynaklarını korumakla görevli kurumların bu alanlara madencilik izinlerinin etkilerini kendilerinin değerlendirdiğini ve bazı durumlarda izin vermediğini söylüyor.

“Su ve Gıda Güvencesi Daha Önemli”

“Kurulmak istenen üst mekanizma sürelerin kısaltılmasını öncelik olarak alacağı için maden izinleri, çevresel etkileri yeterince değerlendirilmeden verilebilir” diyen Tolunay, ekliyor: “Diğer yandan bu mekanizma Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı altında kurulacağı için enerji ve madencilik bakış açısının hakim olacağını ve hemen her talebe onay verileceğini tahmin etmek güç olmayacaktır.”

Programın özetle madencilik arama ve işletme faaliyetlerinin kolaylaştırılmasına yönelik olduğunu ancak Türkiye’nin madenler kadar orman, tarım ve mera alanlarına da ihtiyacı olduğunu vurgulayan Tolunay, 2012-2022 arasında 110 bin hektar orman alanında madencilik izni verildiğini, madencilik yapılan tarım ve orman alanlarıyla ilgili ise bir veri bulunmadığını söylüyor.

Prof. Tolunay, madencilik faaliyetleri, karbon yutak alanları olan orman, tarım ve mera alanlarına zarar verdiği için sera gazı emisyonlarının da arttığına, sadece 2012-2022 arasında madenlerden verilen izinlerle orman alanlarından yıllık 3 milyon ton CO2 eşdeğeri bir emisyon oluştuğuna işaret ediyor.

Ekilen tarım alanlarının sürekli azaldığı ve iklim değişikliğiyle birlikte kuraklıkların daha sık ve şiddetli yaşandığı ülkemizde su ve gıda güvencesinin sağlanması madencilikten çok daha önemli” diyen Tolunay, madenlerin, tarım ve mera alanlarıyla su kaynaklarına zarar vermeden ve tükenebilir kaynaklar oldukları için ülke ihtiyacı kadar çıkarılmasını sağlayacak politikalara ihtiyaç olduğunu vurguluyor.

DOSYA HABER | Mevzu Biraz ‘Pis’: Türkiye, Neden Avrupa’nın Çöpünü Topluyor?

Çevre Mücadelesi Nasıl Etkilenecek?

Peki yapılması planlanan mevzuat değişikliği, Akbelen Ormanı başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında çevreyi tehdit eden projelere karşı yürütülen mücadeleyi nasıl etkileyecek?

Muğla 1. İdare Mahkemesi, yaklaşık iki hafta önce Akbelen Ormanı’ndaki maden ocağı için Limak Holding ve IC Holding’in iştiraki YK Enerji’ye verilen izin ve ruhsatın iptaline dair açılan iki davayı reddederken kararın gerekçesinde, ormana maden ocağı kurulmasında “kamu yararı” olduğunu savundu.

Akbelen’de ağaç kesimine karşı çıkan bölge halkının avukatı İsmail Hakkı Atal, mahkemenin kanunlar ve Anayasa’yı görmezden gelindiğine işaret ederek kararı istinaf mahkemesine taşıdıklarını duyurdu.

DW Türkçe’ye konuşan Atal, açtıkları bütün davalarda mahkemeleri, şirketlerin halk ve çevre sağlığına verdikleri zarar üzerinden zorladıklarını ancak kararların soyut bir şekilde sunulan kamu yararı kavramının arkasına sığınılarak alındığını söylüyor.

Kamu yararı için halkın menfaatinin söz konusu olması gerektiğini vurgulayan Atal, ekliyor: “Türkiye’de madencilik sektöründe kamu yararı arkasına saklanan menfaat, maden şirketlerinin ticari kazancı. Devlet de çıkartmıyor bu madenleri. Şirketler alıyorlar, çıkartıyorlar, ülkenin tarımını, toprağını, havasını, suyunu zehirleyip gidiyorlar.”

“Halk Sağlığı Zararı Varsa Kamu Yararı Yoktur”

Atal’a göre doğaya ve insan sağlığına zarar veren bir madencilik ya da ticari faaliyetle ilgili toplumsal maliyet analizi yapıldığında, bu faaliyetlerin yok ettiği tarım toprakları, buradan elde edilen tarım geliri, yok edilen su havzalarına duyulan ihtiyaç ya da yol açtığı sağlık sorunları nedeniyle devletin yaptığı sağlık harcamaları toplanıp ticari kazançla yan yana koyulduğunda arada devasa farklar çıkıyor.

Avrupa Sağlık ve Çevre Birliği’nin (HEAL) çalışmasına göre Yeniköy ve Kemerköy Termik Santrali’nin Türkiye’ye yıllık sağlık maliyetinin 44 milyar lira olduğunu, şirketin kendi ticari kazancının ise 200 milyon lirada kaldığını belirten Atal, halk sağlığının zarar gördüğü yerde dünyanın en büyük paraları dahi kazanılsa bir kamu yararının söz konusu olamayacağını, insanları öldüren bir ekonomik ticari faaliyete izin verilemeyeceğini vurguluyor.

Anayasa’nın ve yasaların yönetmeliklerden önce geldiğini, diğer taraftan kanunlar arasında da daha önce çıkartılmış olan kanunların uygulama önceliği olduğunu hatırlatan Atal, “Demek ki iktidarın eli çok rahat değil ki madenlerin işgal sürecini artırmak için bir yasal altyapı hazırlıyor” ifadelerini kullanıyor.

Kaç Hektar Orman Madenlere Açıldı?

Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Orman Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 2012-2022 yıllarını kapsayan son 10 yılda 109 bin 884 hektar orman madencilik faaliyetine açıldı.

Orman Genel Müdürlüğü’nün 2022 Orman İstatistiklerine göre geçen yıl 8 bin 406 hektar ormanda madencilik izni verildi. Bu izinlerin 3 bin 736 hektarını maden açık işletmeleri, 3 bin 298 hektarını maden altyapı tesisleri, 1003 hektarını hammadde üretimi, 253 hektarını maden arama faaliyetleri oluşturdu. Son 10 yılda sadece maden arama faaliyeti için verilen izinler ise 3 bin 127 hektarı buldu.

Özer Akdemir: ‘Altın Madenciliği Ölüm Saçıyor’

15 Yılda 386 Bin Maden Ruhsatı

İsmail Hakkı Atal, 1923’ten 2002 yılına dek geçen 80 yılda Türkiye genelinde toplam 1186 maden ruhsatı verilirken, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 2008-2023 arasındaki son 15 yılda ruhsat sayısının 386 bine çıktığını söylüyor.

2005’ten bu yana şeker pancarı kotası vs gibi uygulamalarla köylüleri yoksullaştırmak üzerine bir politika yürütüldüğünü, bu politikaya paralel köylülerin ekmekten vazgeçtiğini ve tarım alanlarının madenciliğe açıldığını ifade eden Atal, “2005’te Tarım Bakanlığı, Avrupa Birliği’ne kırsal nüfusu 10 yıl içinde 25 milyon kişiden 5 milyona indirme taahhüdü verdi. Köylü nüfusu o tarihten bu yana 15 milyona indi” diyor.

Avukat Atal, “AKP, Türkiye’nin karnındaki harakiri bıçağıdır. Türkiye’yi yavaş yavaş öldürüyor” ifadelerini kullanıyor.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Ekosistem İçin Tehdit: Bozburun Desalinasyon Projesi

-

desalinasyon Bozburun içme suyu projesi

Muğla Valiliği’nce, ‘DSİ Bozburun İçme Suyu Temini Amaçlı Desalinasyon Projesi’ için verilen ‘ÇED gerekli değildir’ kararının iptali için açılan davanın duruşması bugün gerçekleştirildi.

K2 HABER | Ekoloji örgütlerinin ve yaşam savunucularının, DSİ Bozburun içme suyu temini amaçlı desalinasyon projesine karşı mücadelesi sürüyor. Bugün ‘ÇED gerekli değildir’ kararına karşı açılan davanın duruşması yapıldı. Duruşmaya davacı avukatları Atilla Öztürk ve Macide Keskin’in yanında, davacılardan Ufuk Beytekin, Halime Şaman, Menteşe Belediye Meclis üyesi Ferah Gümüş, Deştin Çevre Platformu temsilcileri Haluk Özsoy, Mustafa Tuncaeli, Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi üyesi Korcan Yılmaz katıldı.

Duruşma sırasında Bozburun’un içme suyu sorununu çözme iddiasında olan projenin doğada yaratacağı yıkımın geri döndürülemez olduğu ve projenin kamu yararı gözetmediği vurgusu yapıldı. Ayrıca yaşam savunucuları, iklim değişikliği tehdidinin farkında olan DSİ’nin iklim değişikliğini tetikleyecek, denizel ve karasal ekosistem kötüleşmeyi hızlandıracak bir projede ısrarını anlamadıklarını bir kez daha dile getirdi.

Bozburun’daki içme suyu ihtiyacını temin iddiası ise Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin Turunç, Osmaniye, Bayır, Söğüt, Selimiye, Bozburun ve Taşlıca Mahallelerini kapsayan 53 km’lik içme suyu projesi ile boşa düşmüştü. Muğla 3. İdare Mahkemesi’nden bilirkişi ve kamu yararı doğrultusunda DSİ’nin bu projesi için verilen ‘ÇED gerekli değildir’ kararını iptal etmesi bekleniyor.

Marmaris Belediyesi Hakkında Suç Duyurusu: ‘Ekolojik Yıkımın Asli Sorumluları’

Projenin Doğaya Zararları

Yaşam savunucuları projenin doğaya vereceği en büyük 2 zararı şu şekilde ifade ediyor:

Desalinasyon işlemi sonucu ortaya çıkan aşırı yoğun tuzlu suyun yeniden denize geri verilmesi nedeniyle, en önemli karbon yutak alanlarından olan, denizin ve ormanlardan daha fazla oksijen üreten koruma altındaki Deniz Eriştesi/Posidonia çayırları yok olacak.

Proje alanı olarak seçilen yerde, nesli tükenmekte olan Akdeniz Foku ile pek çok endemik türün yaşıyor. Onların yaşam alanlarına ciddi zarar verilecek.

Ne Olmuştu?

Muğla Valiliği’nce ‘DSİ Bozburun Yarımadası’nda İçme Suyu Temini Amaçlı Desalinasyon Projesi’ için verilen ‘ÇED gerekli değildi’r kararının iptali talebiyle Marmaris Kent Konseyi, MUÇEP ve Marmarisliler tarafından dava açılmıştı.

Muğla 3. İdare Mahkemesi’nde görülen dava için proje alanında keşif yapılmış ve bilirkişi raporu yaşam savunucuları lehine gelmişti. Bilirkişi raporunun ardından mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermişti.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Muğla Adalet Kervanı, Akbelen’den Seslendi: Kapatma Kararı Uygulansın!

-

Muğla Adalet Kervanı

Muğla’daki üç termik santral için uygulanmayan kapatma kararının uygulanması talebiyle 20 Ekim’de yola çıkan Muğla Adalet Kervanı, dokuzuncu gününde Akbelen’de yaşam savunucularıyla bir araya geldi.

K2 HABER | Muğla Çevre Platformu (MUÇEP), Ekoloji Birliği, İklim Adaleti Koalisyonu ve Karadam Karacahisar Mahalleleri Doğayı Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği (KARDOK), Muğla’daki üç termik santralin uygulanmayan yargı kararının uygulanması için başlattıkları ‘Muğla Adalet Kervanı’ yolculuğun son durağı olan Akbelen’e vardı.

Kervan sırasıyla Marmaris, Akyaka, Menteşe, Yatağan, Milas, Bodrum ve Ören ziyaretlerinin ardından, 28 Ekim’de Akbelen Ormanı’nda yaptıkları basın açıklaması ile sonlandırıldı. Basın açıklaması dört ekoloji örgütünün imzası ile Esra Işık ve Derya Lim tarafından okundu.

Yapılan basın açıklamasının ardından İkizköy’ün Karadam mahallesinde kömür sahasının yol açtığı tahribat yerinden gözlemlendi. Işık, kömür sahalarının yok ettiği yaşam alanları ile birlikte anılarının da yok edildiğini ifade etti.

308 Kurumdan Akbelen açıklaması: Abluka Kaldırılsın, Kesim Kararı Durdurulsun!

Muğla adalet kervanı

Karadam ziyaretinin ardından Akbelen Nöbet alanı ziyaret edildi. Burada bir araya gelen yaşam savunucuları ortak bir forum gerçekleştirdi. Söz alan konuşmacılar bölgedeki termik santraller yüzünden kanser vakalarının arttığını, tarımsal verimin düştüğünü ve solunum yolu hastalıklarının yaygınlaştığını söyledi.

Forumun ikinci bölümünde ise neler yapılması üzerine fikirler paylaşıldı. Yargı kararı uygulatılıncaya ve termik santraller kapatılıncaya kadar eylemlerin sürdürülmesi konusunda mutabakata varıldı.

İkizköy Direniyor: Yaşamı Savunanlar Nöbet Alanından Anlatıyor

Muğla’da Termik Santraller Neden Kapatılmalı?

Kervanın örgütleyicileri, ‘Muğla’daki Termik Santraller Neden Kapatılmalı?’ sorusuna şu yanıtları veriyor:

  • Hukuk devleti ilkesi yargı kararlarının uygulanmasını gerektirir. Mahkemelerin verdiği kapatma kararı uygulanmıyor.
  • Türkiye’nin Muğla’daki santrallerin ürettiği elektriğe ihtiyacı yok.
  • Kamu kaynakları termik santrallere aktarılıyor.
  • Termik santraller usulsüz çevre izinleri ile çalıştırılıyor.
  • Termik santraller aşırı hava kirliliğine yol açıyor.
  • Termik santraller aşırı su tüketiyor.
  • Kömür sahaları köylerimizi yok ediyor, insanları göçe zorluyor.
  • Kömür sahaları ormanlarımızı yok ediyor.
  • Kömür sahaları zeytinliklerimizi, tarım alanlarımızı yok ediyor.
  • Termik santraller Muğla’da 68.000’den fazla insanın erken ölümüne neden oldu.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Fukuşima’da Tahliye Hortumu Çıktı, İşçiler Atık Suya Maruz Kaldı

-

Fukuşima

Tüm tepkilere rağmen radyoaktif suları okyanusa bırakmaya devam eden Japonya’daki Fukuşima Dai-içi Nükleer Santrali’nde tahliye hortumunun yerinden çıkmasıyla işçiler atık suya maruz kaldı.

Japonya’da 2011’deki deprem ve ardından gelen tsunamide büyük hasar gören Fukuşima Dai-içi Nükleer Güç Santrali’nde, o günden bu yana biriktirilen radyoaktif suyun okyanusa boşaltma işlemleri tepkilere rağmen devam ediyor. Boşaltma işlemi sırasında tahliye hortumunun yerinden çıktığı ve işçilerin atık suya maruz kaldığı belirtildi.

Yeşil Gazete’de yer alan habere göre; 25 Ekim Çarşamba günü yaşanan olaya ilişkin açıklama yapan yetkililer, iki işçinin radyoaktif maddeler barındıran atık suyla ıslanmasının ardından hastaneye kaldırıldığını bildirdi. AFP’nin aktardığına göre, olay sırasında, bir grup işçi nükleer santralde Gelişmiş Sıvı İşleme Sistemi‘ndeki (ALPS) boruları temizliyordu.

ALPS sistemi, santralde biriken ve suya bırakılan atık maddenin arıtılması konusunda kritik öneme sahip. Dört işçinin sistemde yaptığı temizleme çalışması sırasında tahliye hortumunun aniden yerinden çıktığı ve radyoaktif maddelerle kirlenmiş atık suyun dört işçinin üzerine sıçradığı bildirildi.

Pınar Demircan: ‘Türkiye Kendi Fukuşiması’nı Yaratıyor’

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Yaşam Hakkı İhlali: Deprem Bölgesi Asbest Soluyor

-

Hatay deprem

Temiz Hava Hakkı Platformu ve Türk Tabipleri Birliği tarafından gerçekleştirilen çalışmada; Adıyaman, Kahramanmaraş ve Elbistan’da yapılan toz analizlerinde farklı türlerde asbest tespit edildi.

TÜRKAK tarafından akredite edilmiş bir laboratuvarda gerçekleştirilen analizlerin sonuçlarına göre, üç kentten alınan örneklerde asbest tespit edildi. Deprem bölgesinde yıkılan ya da yıkılması gereken binalarda asbest varlığının olası olduğu varsayımı ile iki örgüt tarafından 28 Ağustos-16 Eylül 2023 tarihleri arasında yürütülen çalışmada Adıyaman merkez, Maraş merkez ve Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesi merkezinde çöken tozdan örnekler alınarak asbest analizi yapıldı.

Avrupa Komisyonu tarafından kullanımı tavsiye edilen elektron mikroskobu kullanılan analiz, TÜRKAK tarafından akredite edilmiş bir laboratuvarda gerçekleştirildi. Analiz sonucunda, Adıyaman’dan alınan 30 örneğin ikisinde, Kahramanmaraş’tan alınan 21 örneğin sekizinde, Elbistan’da ise 15 örneğin ikisinde farklı türlerde asbest tespit edildi.

Kara Rapor 2022: Türkiye’nin Tüm İlleri Kirli Hava Soluyor

Fincancı: Siyasi Otorite Yaşam Hakkı İhlallerinin Sorumlusudur

Çalışmaların sonucunda ortaya çıkan rapor Ankara’daki Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Merkezi’nde Temiz Hava Hakkı Platformu (THHP) ve üç ilin tabip odalarından temsilcilerin katılımıyla düzenlenen basın toplantısında açıklandı. Toplantıda çalışmanın sonuçları Temiz Hava Hakkı Platformu adına çevre mühendisi Dr. Ozan Devrim Yay tarafından sunuldu.

Etkinlikte ilk sözü alan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, depremlerin yarattığı büyük yıkımın insan eliyle ağır bir felakete dönüştürüldüğünü dokuz aydır gözlemlediklerini söyledi. TTB’nin THHP ile ortak olarak Hatay’da yürüttüğü hava kirliliğine ilişkin çalışmasını hatırlatan Korur Fincancı, bu kentteki partikül madde yoğunluğunun Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği ortalamanın üç kat üstünde olduğunun altını çizdi.

Fincancı şu ifadeleri kullandı: “Afetleri felaketlere dönüştürenler; afetlerin öncesinde yeterli önlemleri almayan, afetlerin sonrasında ise sağlıklı bir ortamın yaratılmasını sağlamayan siyasi otoritelerdir. Bugünkü siyasi otorite de karşı karşıya kalacağımız yaşam hakkı ihlallerinin sorumlusudur. TTB olarak bu sorumlulukların peşindeyiz. Hakikati her zaman ortaya koyacağımızı vurguluyoruz.”

Temiz Hava Hakkı Platformu: 10 Maddede Hava Kirliliğine Çözüm

Gümüşel: Yurttaşlar Kesinlikle Asbeste Maruz Kalmamalı

Dünya Sağlık Örgütü ve Türkiye’deki ulusal mevzuata göre asbestin herhangi bir güvenli limit değeri olmadığını, yani kanserojen olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış bu tehlikeli maddenin tek bir lifinden bile tamamen kaçınmak gerektiğini vurgulayan THHP Koordinatörü Deniz Gümüşel şu bilgileri verdi:

“Türkiye’deki mevzuatta sadece kontrollü çalışma ortamlarında asbest için bir sınır değer tanımlanmıştır. Bu sınır değer eğitim almış asbest çalışanlarının kişisel solunum sistemi koruyucusu ve koruyucu giysi ile donatıldığı durumlarda en fazla sekiz saat boyunca maruz kalabileceği sınır değerdir. Bu değer santimetreküpte 0,1 liftir. Bu sınır değer hiçbir koruma ekipmanı, maskesi olmayan sokaktaki yurttaş için geçerli değildir. Yurttaşların ise kesinlikle asbeste mazur kalmaması gerekmektedir.”

Çözüm Önerileri

Temiz Hava Hakkı Platformu’nun sunduğu çözüm önerileri ise şu şekilde:

  • Deprem bölgesinde henüz yıkılmamış ağır hasarlı binalar ile, deprem esnasında veya sonrasında yıkılmış, ancak enkazı henüz kaldırılmamış tüm binalar ivedilikle asbest risk değerlendirilmesinden geçirilmeli.
  • Tehlikeli bir atık olan asbestin güvenli biçimde nihai bertarafına yönelik atık yönetim altyapısı güçlendirilmeli.
  • Ülkedeki, özellikle ilgili kamu kurumlarındaki asbest analiz altyapısı hızla geliştirilmeli.
  • Başta deprem bölgesinde olmak üzere ülke genelinde, Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik’te tanımlandığı şekliyle “asbest söküm çalışanı” ve “Asbest söküm uzmanı” yetiştirmek üzere daha sık, yaygın ve hızlandırılmış eğitim programları düzenlenmeli; sertifikalı çalışan ve uzman sayısı arttırılmalı.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Duman Çıkmayan Yerlerde Daha Çok Orman Yok Oluyor

-

dünya orman günü

Cumhuriyet’in 100. yılı etkinlikleri kapsamında ülkede ormanların durumu ele alındı. Yangınlarda herkesin ormanları hatırladığına dikkat çeken uzmanlar, “Duman çıkmayan yerlerde daha çok orman yok oluyor” dedi.

Türkiye Ormancılar Derneği ile Sarıyer Belediyesi, Cumhuriyet’in 100. yılı nedeniyle düzenlediği etkinlikte ormanların durumu konuşuldu. “Yangından da beteri var. Ormanların ormancılık dışı kullanımlara tahsisi” başlıklı panelde, Prof. Dr. Doğan Kantarcı, Prof. Dr. Erdoğan Atmış, Teoman Alptürk ve Eylül Tuncaelli konuşmacı olarak yer aldı. Etkinliğin ikinci bölümünde ise Prof. Dr. Doğanay Tolunay moderatörlüğünde ülkenin farklı bölgelerdeki ormanların durumu ve mücadele deneyimleri aktarıldı.

Birgün’den Gökay Başcan’ın haberine göre; Sarıyer Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde düzenlenen etkinliğin açılış konuşmasını, Türkiye Ormancılar Derneği Genel Başkanı Hüsrev Özkara, Marmara Şube Başkanı Sezai Kaya ve Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç yaptı. Konuşmalarda, ormanların ormancılık dışı faaliyete açılmasının yangınlardan daha büyük zararlar verdiğine dikkat çekildi. Akbelen’de ormanlarını korumak için direnenlere selam gönderildi.

Cumhuriyet’in 100. yılı etkinlikleri kapsamında ülkede ormanların durumu ele alındı. Yangınlarda herkesin ormanları hatırladığına dikkat çeken uzmanlar, “Duman çıkmayan yerlerde daha çok orman yok oluyor” dedi. TEMA Vakfı’ndan Eylem Tuncaelli, yaptığı sunumda “Muğla ormanlarının yüzde 65’i, Ordu’nun korunan alanlarının yüzde 91’i, Erzincan ve Tunceli meralarını yüzde 65’ine ve ormanlarının yüzde 52’sine maden ruhsatı verilmiş olduğu da saptanmıştır” ifadelerini kullandı.

Panelde ilk sözü alan Bartın Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erdoğan Atmış, Ormancılık mevzuatında sık sık yapılan değişiklikleri sonucunda ülke genelinde enerji, madencilik, turizm ve ulaştırma vb. 80’i aşan farklı nedenler için 811 bin hektar ormanlık alanın ormancılık dışı faaliyete açıldığını hatırlattı. Bu tahsislerin geri dönüşü neredeyse imkansız zararlar yol açtığını belirten Prof. Dr. Atmış, “Kamu yararına yapıldığı iddia edilen bu uygulamalar, tam tersine ülke ormanlarını ve toplumun geleceğini felakete sürüklemekte” dedi. AKP iktidarının tıpkı Eski Brezilya Başkanı Bolsenaro’nun yaptığı gibi ‘ekonomik kalkınma’ adı altında ormanlara saldırdığını ifade eden Prof. Dr. Atmış, tahsislerin yangınlar daha tehlike olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Atmış, “Ormancılık dışı amaçlara tahsis edilen ormanlık alan yıllık ortalama 36 bin 927 hektarken yangınlarda zarar gören ormanlık alan yıllık ortalama 10 bin hektar civarında. Yanı biz her yıl yanan alan miktarının 4 katı büyüklüğündeki ormanlık alanı bu izinlerle kaybediyoruz” dedi.

ORMANLAR HER ŞEYE AÇIK

Atmış ayrıca yanan ormanlar kendini yeniden rehabilite ederken, havalimanı, yol, üniversite kampüsü, cezaevi, otel, golf sahası vb. tesisler ve işletmeler kurulan ormanların tamamen yok olduğunu belirtti.

RUHSAT KUŞATMASI

Ardından sözü alan TEMA Vakfı’ndan Eylem Tuncaelli, “Doğal varlıklarımız tehdit altında” başlıklı sunum yaptı. Yaptıkları çalışmada özellikle IV. Grup Madenler’e mercek tutan Tuncaelli, TEMA’nın il ve bölge bazlı yaptıkları çalışmaları hatırlattı. Tuncaelli, “24 ilde 20 bin ruhsatı inceleyen TEMA’nın çalışmasına göre, illerin ortalama ruhsat oranı yüzde 63. Yani bu 24 ilin toplam yüzölçümünün yüzde 63’ü için maden ruhsatı verilmiş durumda. İnceleme yapılan iller içinde ruhsatların en yoğun olduğu il olan Kütahya’da, il yüz ölçümünün alanları etkiliyor yüzde 92’si için maden ruhsatı verilmiş ve bu ili Uşak yüzde 80 ile Çanakkale ve Balıkesir yüzde 79 ile izlemektedir. Ayrıca Muğla ormanlarının yüzde 65’i, Ordu’nun korunan alanlarının yüzde 91’i, Erzincan ve Tunceli meralarını yüzde 65’ine ve ormanlarının yüzde 52’sine maden ruhsatı verilmiş olduğu da saptanmıştır” ifadelerini kullandı.

Ekoloji Örgütlerinden Çağrı: ‘Kuzey Ormanları Ranta Kapatılsın!’

KANTARCI SÖZ ALDI

Panelde söz alan bir diğer isim ormancılık fakültelerinde ‘hocaların hocası’ olarak adlandırılan Prof. Dr. Doğan Kantarcı oldu. Kantarcı ormanları yok eden açık ocak işletmeleri üzerine değerlendirmelerde bulundu. Açık ocak işletmelerinin ardından rehabilitasyon yalanı uydurduklarını belirten Prof. Dr. Kantarcı, “Açık ocak işletmeleri daha sonra ağaçlandırılabilir ama orman olmaz. Her ağaç topluluğuna orman denmez” dedi.

Panelde son sözü ise TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası’ndan Teoman Alptürk aldı. Alptürk, ormanlık alanlarda kurulan enerji tesislerin bölgede yarattığı tehlikelere dikkat çekti.

Etkinliğin ikinci bölümünde ise Prof. Dr. Doğanay Tolunay’ın moderatörlüğünde forum düzenlendi. Ormanlara dair sorunlar konuşulurken katılımcılar kendi bölgelerindeki orman mücadelesine ilişkin deneyimler aktarıldı.

AKBELEN’DE MÜCADELE SÜRÜYOR

İlk sözü alan Akbelen direnişçilerinden İkizköylü Esra Işık, “İkizköy’den kucak dolusu selam getirdim hepinize. Bizim mücadelemiz Akbelen’deki ormanlar kesilmiş olsa da sürüyor. Ormanların ağaçlardan ibaret olmadığını konuştuk burada. Bizim mücadelemiz bitmedi, sürüyor sürecek” dedi.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Sürekli Yıkım Tozuna Maruz Kalan Hatay Halkına Kanser Tehdidi

-

hava kirliliği

Temiz Hava Hakkı Platformu ve Türk Tabipleri Birliği’nin Hatay Tabip Odası’nın Hatay Antakya şehir merkezindeki ofisinde yaptığı ölçümlere göre, Hatay’daki hava kirliliği limit değerlerin çok üzerinde.

K2 HABER | Resmi hava kalitesi izleme istasyonlarında hiçbir ölçüm yapılmayan Hatay’da Türk Tabipleri Birliği ve Temiz Hava Hakkı Platformu’nun kendi çabasıyla gerçekleştirdiği ölçümler gerçek tabloyu ortaya koyuyor.

Türk Tabipleri Birliği ve Temiz Hava Hakkı Platformu’nun açıklamasına göre, Antakya kent merkezinde bulunan ve depremin ilk günü olan 6 Şubat’tan itibaren devre dışı kalan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın resmi hava kalitesi izleme istasyonunda altı aydır hiçbir hava kalitesi ölçümü yapılmıyor. Bölgedeki hava kirliliğinin halk sağlığını yaşamsal düzeyde tehdit ettiğini belirten kuruluşlar, AirBeam1 adlı sensörlü portatif hava kalitesi ölçüm cihazı ile, 7 Haziran – 23 Ağustos 2023 tarihleri arasında ince partikül madde (PM2.5)2 ölçümü yaptı.

Deprem bölgesindeki yoğun toz kirliliğine kamuoyunun dikkatini çekmek ve yetkilileri önlem almaya çağırmak amacıyla Hatay Tabip Odası Antakya ofisinde (konteyner) PM2.5 ölçümleri yapıldı. Bu ölçümlere göre;

  • 10-11 Haziran günleri yapılan ve 22 saat 13 dakikalık kesintisiz ölçümde, 5 ortalaması 48 µg/m3 olarak tespit edilmiştir. Bu değer DSÖ’nün 24 saatlik kılavuz değerinin 3 katından fazladır. Aynı gün ölçülen en yüksek PM2.5 değeri 185 µg/m3’tür.
  • 16-17 Haziran günleri yapılan ve 23 saat 16 dakikalık kesintisiz ölçümde, 5 ortalaması 16 µg/m3’tür ve kılavuz değerin üstündedir.
  • 10-11 Temmuz günleri yapılan ve 21 saat 10 dakika süren kesintisiz ölçümde, 5 ortalaması 17 µg/m3olarak tespit edilmiştir. Bu değer DSÖ’nün 24 saatlik kılavuz değerinin üstündedir. Aynı gün ölçülen en yüksek PM2.5 değeri 121 µg/m3 olarak kayda geçmiştir.

Yapılan açıklamada, sadece 24 saatlik ölçüme en yakın süre boyunca yapılan ölçümler bile dikkate alındığında, DSÖ’nün yılda 3-4 günden fazla aşılmaması gerektiğini belirttiği PM2.5 kirliliğinin yukarıda bahsi geçen 3 günde de aşıldığı belirtildi.

‘Hava Kirliliği’ Cezası: Fransa Devletine 20 Milyon Euroluk Fatura

Halkın Kanser Riskine Maruz Kaldığı Bilimsel Bir Gerçekliktir

Değerlendirmede, sadece 24 saate en yakın yapılan ölçümlerin konu edildiğinin altı çizildi. Ancak, Haziran ayında farklı sürelerde ölçüm yapılabilen 16 günün tamamında, Temmuz ayında ise ölçüm yapılabilen 7 gün boyunca DSÖ limitlerinin sürekli aşıldığı vurgulandı. Açıklamada ayrıca, ölçüm yapılan 3 aylık süre içinde Antakya merkezde sıkça yaşanan elektrik ve internet kesintileri nedeniyle düzenli ölçüm yapılamadığı, ancak elde edilen kısıtlı verilerle bile kentteki hava kalitesine dair bir ön değerlendirme yapılabileceği belirtildi.

Ölçümlerin kesintisiz yapılması durumunda limit değer aşımının da çok daha fazla tekrarlanma riski olduğunu belirten Türk Tabipler Birliği Halk Sağlığı Kolu Başkanı ve THHP temsilcisi Prof. Dr. Gamze Varol “Bölgedeki yoğun yıkım çalışmaları sonucu ortaya çıkan partikül madde kirliliği başta akut ve kronik solunum yolu hastalıkları olmak üzere pek çok sağlık sorununa yol açıyor. Bölgede yıkım çalışmalarında görev alan işçiler başta olmak üzere, sürekli yıkım tozuna maruz kalan halkın kanser riskine maruz kaldığı bilimsel bir gerçekliktir” dedi.

Kara Rapor 2022: Türkiye’nin Tüm İlleri Kirli Hava Soluyor

Bölge Halkı Sistematik Sağlık Hakkı İhlaline Maruz Bırakılıyor 

Prof. Dr. Varol şöyle devam etti: “Partikül madde kirliliğini önlemek için alınacak önlemler TTB ve ilgili meslek örgütleri tarafından daha önce de birçok kez kamuoyu ve yetkililerle paylaşılmış olmasına rağmen, hızlı, plansız ve önlemsiz yıkım çalışmaları devam ediyor, bölge halkı sistematik bir sağlık hakkı ihlaline maruz bırakılıyor”.

Temiz Hava Hakkı Platformu ve Türk Tabipler Birliği, Hatay başta olmak üzere deprem bölgesinde alınması gereken önlemleri sıraladı:

  • Tüm deprem bölgesindeki hava kalitesi izleme istasyonları bir an önce devreye alınmalıdır.
  • Bölgedeki tüm istasyonlarda PM2.5 parametresinin ölçümüne zaman kaybetmeksizin başlanmalıdır.
  • İstasyonlardan elde edilen verileri içeren hava kalitesi durumu ve raporlar www.havaizleme.gov.tr ve valilik web sitelerinden eksiksiz ve sürekli olarak yayınlanmalıdır.
  • Meteorolojik gelişmeleri de dahil eden bir modelleme çalışması ile enkazlardan kaynaklı tozun yerleşim alanları üzerinde dağılımı tespit edilmeli, enkaz depolama alanları ve yerleşim alanları bu modelleme sonuçlarından yararlanarak konumlandırılmalıdır.
  • Yıkımlar bir plan dahilinde ve çalışanlar dışında insanlar yıkım alanından uzaklaştırılarak yapılmalıdır.
  • Yıkım, enkaz transferi ve enkaz depolama alanlarında boşaltılması esnasında sulama yapılmalı, taşıyıcı kamyonların üstü seyir halinde tozumayı önlemek için kapatılmalıdır.
  • Çalışanlar mutlaka koruyucu ekipman ile donatılmalı ve bu ekipmanların kullanımı zorunlu hale getirilmelidir.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Edremit Körfezi Ölüyor: Denize Girenler Hasta Oluyor

-

edremit körfez siteler derneği

Balıkesir’in Edremit ilçesinde Körfez Siteler Derneği tarafından yapılan açıklamada Körfez’deki kirliliğe dikkat çekildi: “Körfez hızla kirleniyor, denize girenler hastalanıyor.”

K2 HABER | Balıkesir’in Edremit ilçesinde Körfez Siteler Derneği’nin yaptığı basın açıklamasında Körfez’deki kirlenmeye dikkat çekildi. Güre Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan açıklamaya Körfez ekoloji örgütleri, emek ve demokrasi güçleri, EMEP, Sol Parti, HDP, CHP, TİP il ve ilçe yöneticileri, Edremit Belediye Başkanı Selman Hasan Arslan, CHP Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin, eski CHP Balıkesir milletvekili Mehmet Tüm, Sol Parti PM üyesi Alper Taş ve çok sayıda kişi katıldı.

Körfez Siteler Derneği Başkanı İsmail Çınar yaptığı konuşmada, “Körfez hızla kirleniyor, denize girenler hastalanıyor, hastaneler deniz kirliliğinden kaynaklı hastalarla doluyor” dedi. Bu çağda Körfez’de alt yapısı olmayan, yetersiz alt yapıya sahip mahalleler olduğunu söyleyen Çınar, “Sitelerdeki arıtma sistemleri çok yetersiz ve çok pahalı” dedi.

körfez siteler derneği

Edremit, Kazdağları, Kuzey Ege Zeytinlik Alanlarını Bekleyen Büyük Tehlike

Çevreyi Korumak Bize Düşüyor

Özellikle yaz aylarında Körfez nüfusunun 4-5 kat arttığını söyleyen Çınar, mevcut arıtmaların yetersiz kaldığını ve atıkların arıtılmadan denize salındığını belirtti. “Yaşanan olumsuzlukların asıl ve tek sorumlusu plansız kentleşmeyi hayata geçiren devlet yöneticileridir” diyen Çınar, “Çevremizi korumak bize düşüyor” şeklinde konuştu.

Son günlerde Akbelen’de yaşananlara da dikkat çeken Çınar, “Ormanlarımızı ve doğamızı, denizlerimizi, topraklarımızı devletten korumak için mücadele ediyoruz. Bunun için örgütlendik, derneğimizi kurduk. Şimdi birleşerek, çoğalarak mücadeleyi büyütmeliyiz” ifadelerini kullandı.

Çınar Körfez Siteler Derneği taleplerini şu şekilde sıraladı:

  • Körfez nüfusunun ihtiyaçlarını karşılayacak kapasitede kanalizasyon altyapısı derhal yapılsın.
  • Yeterli kapasitede ileri biyolojik arıtma sistemleri kurulsun.
  • Edremit Körfezi, İzmit Körfezi olmasın.
  • Denize gönül rahatlığıyla girilebilsin.
  • Doğanın dengesi bozulmasın.
  • İnsanca yaşayabileceğimiz ve çocuklarımıza bırakabileceğimiz bir çevre istiyoruz.

Balıkesir İçin 7.2’lik Deprem Uyarısı: Edremit Fayı Tehlike Arz Ediyor

Siz Bu Kirliliğin Ortağısınız

Açıklama sırasında “Güç ver, Körfezi kaybetmeyelim”, “Körfez ölüyor, yetkililer susuyor”, “Her yer Akbelen, her yer direniş”, “Havana, suyuna, denizine sahip çık” yazılı dövizler ve pankartlar taşıyan yurttaşlar sık sık slogan attı.

Dernek Başkanı’ndan sonra EDÇEP sözcüsü Kubilay Öztürk, Kazdağı Derneği adına Ömür İlgör, BURÇEP adına Hatice Engin ve TÜKODER Başkanı birer konuşma yaptı.

Edremit Belediye Başkanı Selman Hasan Arslan konuşurken, bazı yurttaşlar tepki gösterdi.

“Bu kadar betonlaşmaya neden izin veriyorsunuz?”, “İmza atmayın”, “Siz de bu kirliliğin ortağısınız” şeklinde tepkiler gelmesi üzerine Arslan açıklamalarda bulundu. “İmara açma izni bizde değil büyükşehir belediyesi yetkisinde” diyen Arslan, arıtmayı taşımak yerine yeni arıtma yapmak için büyükşehirle görüştüklerini söyledi.

Son olarak konuşan CHP Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin, “Bir komşunuz olarak yaşanan sorunları biliyorum ve milletvekili olarak sorunları dillendireceğim” dedi. (Evrensel)

Okumak için tıklayın

Öne Çıkan Haberler