Ekoloji
Çevre Davalarında Bilirkişi Ücretleri Hak Arama Hürriyetini Kısıtlıyor
By
Barış Tınay
CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Semra Dinçer, çevre davalarında talep edilen bilirkişi ücretlerine ilişkin yazılı açıklama yaptı.
K2 HABER | CHP Genel Başkan Yardımcısı Semra Dinçer, çevre davalarında talep edilen bilirkişi ücretleri hakkında “Kanal İstanbul projesi için plan değişikliği yapan, rezerv alanı ilan edilen işlemler için 150 bin TL bilirkişi ücreti istenildi. Bilirkişi ücretlerinin bu kadar yüksek olması, hak arama hürriyetini kısıtlıyor. Yurttaşı dava açmaktan vazgeçirme amacına hizmet ediyor” dedi.
CHP MYK Üyeleri Belli Oldu: İşte Kılıçdaroğlu’nun Yeni A Takımı
“BİLİRKİŞİ ÜCRETLERİNİN BU KADAR YÜKSEK OLMASI, HAK ARAMA HÜRRİYETİNİ KISITLIYOR”
Dinçer, şunları kaydetti:
“Rize İkizdere’de Cengiz İnşaat eliyle işletilen taş ocağının ÇED Gerekli Değildir kararının iptali talebiyle ilgili davada, verilen karar Danıştay’dan dönünce, ikinci kez keşif yapmak için yurttaşlardan 60 Bin TL daha alındı. Kanal İstanbul projesi için plan değişikliği yapan, rezerv alanı ilan edilen işlemler için 150 Bin TL bilirkişi ücreti istenildi. Bilirkişi ücretlerinin bu kadar yüksek olması, hak arama hürriyetini kısıtlıyor. Yurttaşı dava açmaktan vazgeçirme amacına hizmet ediyor.
“MAHKEMELER YURTTAŞ KATILIMCILIĞINI ENGELLİYOR”
Amasya’da bir yurttaşımız koyunlarını satıp bilirkişi ücretini ödedi. Geçmişte Rizeli bir yurttaşımız ineklerini satmak zorunda kalmıştı. Bu kişilerin yoksullaşmalarına yol açan bu ödemeleri yaptıkları davalar, kendi şahsi menfaatleri için değil, kamunun, toplumun, doğanın, yaşam alanlarının menfaatine açılmış davalar. Kamu kurumlarının yapmadıkları denetimleri, yurttaşlar bu davalar eliyle etkin kılmaya çalışıyor. Mahkemeler, yurttaş katılımcılığını da engelliyor. Dünyada birçok yerde, kamu menfaati için açılan bu davalarda, dava masrafları hiçbir şekilde davacılara yüklenmiyor. Altılı mutabakat metnimizde de bu yönde bir vaadimiz vardı. Kent ve çevre davalarına harç muafiyeti düşünüyorduk. Doğanın, kentlerimizin, yaşam alanlarımızın korunması için açılan davalar önündeki engellerin kaldırılması, hak arama özgürlüğünün, adil yargılama ilkesinin teminatı olacaktır.”
İlginizi çekebilir
-
İşte Tarih Tarih CHP Kongre Takvimi
-
CHP MYK Üyeleri Belli Oldu: İşte Kılıçdaroğlu’nun Yeni A Takımı
-
Murat Karayalçın’dan Seçim Çıkışı: Ciddi Bir Başarısızlık
-
CHP’de 43 İl Başkanı’ndan Flaş Seçim Bildirgesi!
-
Kemal Kılıçdaroğlu: Yürüyüşümüz Sürüyor ve Buradayız
-
CHP’li Aytekin: 431 Bin Balıkesirliye Terörist Dediler, Şimdi Oy İstiyorlar

Deprem felaketinden sonra kurulan Muğla Afet Koordinasyonu görevini tamamlamasıyla, kuruluşunu gerçekleştiren gönüllüler tarafından kapandı. Muğla Arama Kurtarma için ise çalışmalar başlatıldı.
K2 HABER | Yaşadığımız büyük deprem felaketinin üzerinden tam 121 gün geçti. Acılar ile birlikte dayanışma mücadelesi de unutulmuyor. Muğla’da gönüllüler tarafından kurulan Muğla Afet Koordinasyonu (MAK), görevini tamamlamasıyla kapandı. Fakat dayanışmayı büyüten gönüllüler Muğla Arama Kurtarma için çalışmalara başladı.
Kapanış açıklamasında bir araya gelen gönüllüler yaptıkları açıklamayla, MAK mekanın kapatılmasına rağmen MAK dayanışmanın büyüyerek devam edeceğinin vurgusu yapıldı.
Yapılan basın açıkalaması şu şekilde:
“Yaşadığımız bu acıyı, kaybettiklerimizi unutmayacağız! Bir doğa olayı olan depremi bir felakete çeviren talancı rejimi unutmayacağız. Deprem için toplanan vergileri yandaşlara verilen ihalelerle çılgın projelere aktaranları unutmayacağız! İmar aflarıyla, kentsel dönüşüm adı altında kentlerimizi talan edenleri unutmayacağız! İnsanlar can derdindeyken çadır satanları unutmayacağız! Dayanışmak için canla başla çalışanlara “bir kenara yazıyoruz” diyerek tehditler savuranları unutmayacağız! Hepsinin hesabını soracağız!
Bu yıkımı ve beceriksiz yönetimi çaresizce izleyemezdik. Depremin hemen ardından sendikalar, meslek odaları, dernekler, siyasi partiler, demokratlar, sosyalistler, feministler, ekolojistler ve gönüllü yurttaşlar bir araya gelerek Muğla Afet Koordinasyonu-Halk Dayanışması’nı kurduk. 12 Şubat 2023’te Mimarlar Odası-Muğla Şubesi’nde başlattığımız dayanışma ağını, 18 Şubat 2023’te Menteşe Belediyesi’nin tahsis ettiği MAK Mekan’a taşıdık.
O günden bu yana Muğla’da demokratik çevreler olarak çok önemli bir dayanışma sınavı verdik, veriyoruz. Bu süreç boyunca hem birbirimizle hem de depremden zarar gören misafirlerimizle hukukumuz ve dostluğumuz gelişti, derinleşti. Bu kıymetli deneyimde birbirini hiç tanımayan insanların dayanışmasına vesile olduk. İnsan ilişkilerinin bütün karmaşışıyla baş etmeye çalıştık. Yakıcı sorunlardan ve ihtiyaçlardan doğan bir politika örgütledik. Halkı kutuplaştıran, düşmanlaştıran politikalara inat, birbirimizi tanımak ve birbirimizle paylaşmak için yollar açtık.
12 Şubat’tan bu yana bu mekanda yaklaşık 15 bin depremzedenin yaşamına dokunduk, onlara destek olmaya çalıştık. 220 depremzede ailenin ev ve eşya bulmasına destek verdik. Bu hanelere düzenli olarak gıda desteğinde bulunmaya çalıştık. Yine düzenli gerçekleştirdiğimiz ve gerçekleştirmeye devam edeceğimiz ev ziyaretleriyle ilişkilerimizi ve dostluğumuzu kalıcılaştırdık.
VİDEO HABER | İkizköy Direniyor: Yaşamı Savunanlar Nöbet Alanından Anlatıyor
Muğla’da CHP’li Belediyelere Büyük Öfke: ‘Hiç Mi Utanmayacaksınız?’
MAK Dayanışma Devam Edecek
Bütün bunları kendi öz gücümüzle ve Muğla halkının dayanışması ile gerçekleştirdik. Menteşe Kent Konseyi ile birlikte, Muğla’nın en uzak köylerinden köylülerin kendi ürettikleri ürünleri, depremzedelere ulaştırmalarına aracılık ettik. Eğitim-Sen ile birlikte çocuk şenliği gerçekleştirdik. Yine her hafta sonu Mak Mekan’ı çocukların ve kadınların bir araya gelerek sosyalleşebilecekleri etkinliklere ayırdık. Bu süreç boyunca Muğla’nın dört yanından herkes büyük bir özen ve ciddiyetle çalıştı, emek verdi.
Geldiğimiz bu noktada Mak Mekan’ın amacına ulaştığını düşünüyoruz. Felaketin hemen ardından ortaya çıkan yakıcı ihtiyaçlarının karşılanması niyetimizi, büyük ölçüde gerçekleştirdiğimize inanıyoruz. Şimdi dayanışmayı büyütmek, daha kalıcı sorunları gündeme getirmek, ilgililerin dikkatini çekmek ve elimizden geldiğince çözümler oluşturmak gerekiyor. Bunun için MAK Dayanışma’nın devam edeceğini bildiriyoruz.
Ayrıca bizatihi Muğla’nın bir afet kenti olduğunun bilinciyle kendimizi ve Muğla halkını da afete karşı hazırlamak ve örgütlemek gerekiyor. Bu amaçla Muğla Arama Kurtarma’yı kurmaya giriştiğimizi de duyurmak isteriz.
Mekanımız kapansa da MAK dayanışma devam ediyor. Bir aradayız, buradayız!”
Ekoloji
Geri Dönüşüm Defilesinde İklim Krizi İçin Dayanışma Çağrısı
3 gün önce
-
6 Haziran 2023By
Barış Tınay
Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, geri dönüşüm malzemelerinden üretilen giysilerle düzenlenen defilede yeniden kullanım ve geri dönüşüm kültürüne vurgu yaptı.
K2 HABER | Dünya Çevre Günü etkinliklerinde Karşıyakalılara seslenen Başkan Dr. Cemil Tugay, “Ekolojinin, ekonomiye yenilmediği; havanın, toprağın, suyun kirletilmediğini sürdürülebilir bir yaşamı mümkün kılmak bizim elimizde. Yaşanılabilir bir çevre için ihtiyacın kadar tüket ve mümkün olduğunca az atık üret” diye konuştu.
Karşıyaka Belediyesi Dünya Çevre Günü kapsamında düzenlediği etkinliklerle, dünyada yaşanan çoklu krizlere dikkat çekti. İklim krizi, gıda krizi, kaynakların verimli kullanımı, geri dönüşüm ve yeniden kullanım kültürü hakkında farkındalık oluşturmayı hedefleyen etkinliklerde her yaş grubuna yönelik uygulamalar gerçekleştirildi. Çatı Bostanlı’da, Ormanda Biri Var tiyatro oyunu ile çocuklara iklim krizi anlatılırken, geri dönüşüm malzemelerinden üretilen giysilerle düzenlenen defilede yeniden kullanım ve geri dönüşüm kültürüne vurgu yapıldı.
Karşıyaka Belediyesi’nden İklim Krizi Mesajı: ‘Bir Felaketin Ortasındayız’
İhtiyacın Kadar Tüket
Tiyatro gösterisi öncesi çevre ve doğa duyarlılığına ilişkin konuşan Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, iklim değişikliği ile mücadelenin herkesin katılımıyla kolayca yürütülebileceğine vurgu yaptı. Yurttaşların duyarlılığıyla daha etkili mücadele yürütülebileceğini söyleyen Tugay, “Daha mavi, daha yeşil bir dünyada yaşamak bizim elimizde. Daha yeşil şehirler yaratmak ve doğaya saygı duyan yaşam alanları oluşturmak insanlık için uzak bir hedef değil. Biz doğa ile uyumlu bir çevrede yaşamak istiyoruz ve çocuklarımıza bırakacağımız en büyük mirasın doğamız ve çevremiz olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Ekolojinin, ekonomiye yenilmediği; havanın, toprağın, suyun kirletilmediği sürdürülebilir bir yaşamı mümkün kılmak bizim elimizde. Basit önlemler alarak, küçük duyarlılıklarla fark yaratarak doğamızı, çevremizi korumak mümkün. İhtiyacın kadar tüket ve mümkün olduğunca daha az atık üret. Uygulanacak ilke bu kadar basit. Ama herkes önce başkasının yapmasını bekliyor. Bu önlemler ihtiyacımız olmayan bir lambayı kapatmak kadar basit. Eğer bu ilkeye uymazsak bir şeyleri artık geri dönüştüremeyecek kadar tüketeceğimizi ve kirleteceğimizi hepimizin bilmesi lazım” dedi.
Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay Mikroplastik Tehlikesini Yazdı
Çevre Sorunu Olmayan Bir Dünya Hayali
Karşıyakalıların çevre konusundaki duyarlılığına değinen Başkan Tugay, “Karşıyaka’mızda iklimle ilgili, çevreyle ilgili yürüttüğümüz çalışmalara beklediğimizin üzerinde destek alıyoruz. Bu kadar duyarlı insanlarla birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Çevre sorunlarını sık sık dile getirmekten vazgeçmeyeceğiz. Çevre sorunlarını konuşmaya ihtiyaç duymadığımız bir dünya hayaliyle çalışıyoruz. Bu duyarlılığı her zaman göstermeli, çevremizde farkındalık yaratarak duyarlılığın yayılmasını sağlamalıyız” diye konuştu.
Ekoloji
Zehirli Fosfin Gazı İçeren Yangın Halk Sağlığını Tehlikeye Attı
1 hafta önce
-
31 Mayıs 2023By
Barış Tınay
Temiz Hava Hakkı Platformu, Kocaeli’nin Derince ilçesinde bir gemide çıkan yangına ilişkin basın açıklaması yayımladı. Platform, yangın sonucu yayılan fosfin gazının halk sağlığı için ciddi tehdit yarattığını açıkladı.
K2 HABER | 28 Mayıs Pazar gecesi Kocaeli’nin Derince ilçesinde bulunan limana yanaşan bir gemiden yük indirilmesi sırasında yaşanan bir kimyasal tepkime sonucu yangın çıkmıştı. Temiz Hava Hakkı Platformu yanan ürünün “Phostoxin Tablet” adında, bileşiğinde alüminyum fosfit, amonyum karbamat ve fosfin bulunan, özellikle hububat depolamada haşere ve patojenlere karşı kullanılan çok zehirli bir kimyasal olduğunu açıkladı. Platform, yetkililerin atmosfere ne kadar fosfin gazı yayıldığını açıklamadığını ve halk sağlığının tehdit edildiğini açıkladı.
Temiz Hava Hakkı Platformu’ndan yapılan açıklama şu şekilde:
“Yük gemisinden limana indirilirken yanan ürünün “Phostoxin Tablet” adında, bileşiğinde alüminyum fosfit, amonyum karbamat ve fosfin bulunan, özellikle hububat depolamada haşere ve patojenlere karşı kullanılan çok zehirli bir kimyasal olduğu öğrenildi.
Alüminyum fosfit su ile temas ettiğinde kendiliğinden tutuşabilen yanıcı bir gaz olan fosfin yaymaktadır. Bu nedenle yangının ürünün su ya da yüksek oranda nem ile teması sonucu ortaya çıktığı tahmin edilmektedir.
Yangının, Kocaeli Valiliği, Kocaeli Belediyesi itfaiye ekipleri ve AFAD’ın müdahalesi ile ancak 6 saatte söndürülebildiği basına yansımıştır. Çevre Mühendisleri Odası Kocaeli Şube Başkanı Gökhan Tilki, sahanın yangın sonrası ortaya çıkan atıktan temizlenmiş ve atıkların atık yakma tesisinde bertaraf edilmiş olduğunu ifade etmektedir.
Basında çıkan haberlere göre gözle görülür biçimde kentin yerleşim alanlarının üstüne fosfin gazı yayılmıştır. Ancak ne miktarda kimyasal maddenin yandığı ve yanma sonucu ne kadar fosfin gazının atmosfere salındığına, ne kadarlık bir nüfusun atmosferde yayılan bu zehirli gaza maruz kaldığına dair yetkililerce bir açıklama yapılmamıştır.”
Dr. Sadun Bölükbaşı: ‘Adana’da Temiz Hava Solumak İstiyoruz’
Fosfin Gazı Solunduğunda Ve Yutulduğunda Çok Toksiktir
Temiz Hava Hakkı Platformu üyesi ve halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Çiğdem Çağlayan fosfin gazının yandığında, şiddetli solunum tahriş edici (fosfor pentoksit) yoğun beyaz bir bulut ürettiğini ve yoğun olarak solunması durumunda yaşamsal risk oluşturabileceğini belirtti. Prof. Dr. Çağlayan; “Fosfin gazının solunması burun, ağız, boğaz ve akciğerlerde tahrişe neden olabilir. Ani etkiler arasında bulantı, kusma, ishal ve mide ağrısı yer alır. Göğüste sıkışma, nefes darlığı, ağız kuruluğu, ateş, titreme, halsizlik, baş dönmesi ve koordinasyon bozukluğu olabilir. Ciddi vakalarda anormal kalp ritmine, kalp yetmezliğine, şoka, akciğer ödemine ve ölüme neden olabilir.” dedi.
Fosfin Gazının Sucul Ortamlarda Yaşayan Canlılara Etkileri Çok Ciddi
Fosfin gazı aynı zamanda suda çözünürlüğü çok yüksek olan bir gazdır. ÇMO Kocaeli Şube Başkanı Tilki, gazın sucul organizmalar (suda yaşayan canlılar) için çok toksik bir madde olduğunu ve çevreye kontrolsüz olarak asla verilmemesi gerektiğinin altını çizmektedir. Bu bilgi ışığında, limanda yaşanan yanma olayı sonucu yaşanan deniz kirliliğinin ve deniz canlılarında yol açtığı ya da açabileceği sorunların tespiti de önem kazanmaktadır.
Temiz Hava Hakkı İçin 107 Bin İmza Meclis’e Teslim Edildi
Limanlarda İş Güvenliği Önlemleri Yetersiz mi?
6 Şubat’ta yaşadığımız büyük deprem ile birlikte İskenderun Limanı’nda çok sayıda konteynerin yanması sonucu büyük bir hava kirliliği yaratan yangının üzerinden henüz birkaç ay geçmişken bu kez benzer bir çevresel felaket başka bir önemli sanayi kenti olan Kocaeli’nde bir limanda yaşanmıştır. Limanlarda tehlikeli maddelerin güvenli bir biçimde taşınması ve geçici depolanması için gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı, taşıma uygulamaları sırasında iş güvenliği kurallarına uyulup uyulmadığı, gerekli denetimlerin düzenli olarak yapılıp yapılmadığı önemli bir sorun alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bir başka eksiklik ise tehlikeli maddeleri içeren iş kazalarının ardından, bu maddelerin çevreye (hava, su ve toprak ortamlarına) yayılımının düzenli takibinin yapılmadığı, etkilenen alanlarda yaşayan insanların alandan uzaklaştırma dahil herhangi bir önlemle korumaya alınmadığı, halkın yaşanan çevresel ve sağlık riskleri ile ilgili bilgilendirilmediği gözlemlenmektedir.
28 Mayıs 2023 gecesi Derince limanında yaşanan yangınla ilgili olarak yetkililerden aşağıdaki konularda açıklama yapmalarını talep etmekteyiz:
- Limanda yanan ürünün tam içeriği nedir? Yanan ürünün alüminyum fosfit ve fosfin içerdiği doğru mudur?
- Ne miktarda ürün yanmış ve yanma sonucu ne miktarda ne tür zehirli gaz ortaya çıkmıştır?
- Zehirli fosfin gazının yerleşim alanları üstüne yayıldığı doğru mudur? Yörede bulunan halk tehlikeli gaz yayılımı hakkında uyarılmış ve alabilecekleri önlemler konusunda bilgilendirilmiş midir?
- Gazdan zehirlenme olayları yaşanmış mıdır? Özellikle gaza ilk elden maruz kalan liman işçilerinde ve yangına müdahale eden ekiplerde sağlık sorunları yaşanmış mıdır?
- Kaç kişi fosfin gazından etkilenmiş, kaç hastane başvurusu yapılmış, bu kişilere nasıl müdahale edilmiştir? Şu anki sağlık durumları nedir?
- Fosfinin deniz ortamına bulaşmış olması söz konusu mudur? Gerekli önlemler alınmış mıdır? Eğer kontaminasyon oluştuysa başta balıklar olmak deniz canlılarında zehirlenme ve ölüm vakaları tespit edilmiş midir?
- Derince Safiport limanı en son ne zaman iş sağlığı ve güvenliği konusunda denetlenmiştir? Bu denetleme sonucunda eksikler ve usulsüzlükler tespit edilmiş midir? Eğer bu yönde tespitler varsa idari ve hukuki işlem yapılmış mıdır?
- 28 Mayıs gecesi yaşanan kaza ile ilgili soruşturma başlatılmış mıdır? Kazanın nedeni, olası ihmal ya da usulsüzlükler tespit edilmiş midir? Bu soruşturma sonucu kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
Ekoloji
Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü: Mercanlar Tamamen Yok Olma Tehlikesi Altında
3 hafta önce
-
22 Mayıs 2023By
Barış Tınay
TEMA Vakfı, 22 Mayıs Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü’nde insan faaliyetlerinin dünyadaki canlı çeşitliliği üzerinde yarattığı olumsuz etkilere dikkat çekti. “2°C’lik bir ısınmada, denizel biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapan mercanların %99’unun yok olacağı öngörülüyor” diyen TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç yaratılan tahribatı durdurmak ve biyolojik çeşitliliği yeniden inşa edebilmek için atılması gereken adımları sıraladı.
K2 HABER | Birleşmiş Milletler (BM) tarafından her sene 2 Mayıs’ta kutlanan Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü’nün bu yılki teması “Uzlaşmadan Eyleme: Biyolojik Çeşitliliği Yeniden İnşa Et” oldu.
Karasal Ekosistemlerin %77, Denizlerin %87’si İnsan Etkisi Altında
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, dünyadaki tüm canlıların ve ekosistemlerin birbirleriyle etkileşim içerisinde olduğunun altını çizerek “Bugün tükettiğimiz meyve, sebze, kahve, kakao, badem, kiraz, erik, incir, ayva, elma gibi önemli çok sayıda tarımsal ürün, arılar ve çok sayıda böcek türünün katkıları ile üretilebiliyor. Ayrıştırıcı canlılar ile doğada atıklar geri dönüşüyor, kirlilik önleniyor. Deniz ve kara ekosistemlerindeki canlılar, insan kaynaklı yıllık karbon salınımının %60’ını atmosferden geri alıyor” diye konuştu.
Ancak günümüzdeki insan faaliyetlerinin dünyadaki canlıların yaşam haklarını tehdit ettiğini belirten Deniz Ataç, “Bugün, buzul alanlar hariç karasal ekosistemlerin %77, denizlerin ise %87’si insan etkisi altında. Ne yazık ki gezegen ve insanlık için yaşamsal önemi tartışmasız olmasına rağmen, yoğun kentleşme, madencilik, doğal alanların tahribi, sulak alanların yok olması, su ve hava kirliliği, orman yangınları, tarım kimyasallarının (pestisitlerin) kontrolsüz ve yoğun kullanımı, bilinçsiz avlanma, iklim krizi ve farkında olmadan doğaya bulaştırdığımız işgalci türler nedeniyle biyolojik çeşitlilik hızla yok oluyor” ifadelerini kullandı.
Isınma Sürerse Mercanlar Tamamen Yok Olacak
BM iklim değişikliği tahminlerine göre, 3°C’lik küresel ısınma sonucu karada yaşayan memelilerin %41’inde yarı yarıya habitat kaybı olabileceğini kaydeden Ataç, “Karasal iklime göre daha kırılgan olan denizel ekosistemlerde ise mercan resifleri iklim krizi ve çevresel kirlilik sebebiyle son 150 yılda neredeyse yarı yarıya azalmış durumda. Ayrıca 2°C’lik bir ısınmada, denizel biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapan mercanların %99’unun yok olacağı öngörülüyor. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan 2023 tarihli 6’ncı Değerlendirme Raporu’nda; insan faaliyetlerinin dünya atmosferinin dengesini bozduğu, küresel ortalama sıcaklıkta artışa yol açtığı ve bu artışın da mevcut ekosistem dengesini bozarak canlı türlerinin büyük bir bölümünü tehdit ettiği kesin bir biçimde belirlendi” dedi.
TEMA’dan Torba Yasa’daki Altıncı Madde İçin Uyarı
Eşsiz Çeşitliliğe Sahip Ülkemizde Korunan Alanlar Yetersiz
Biyolojik çeşitlilik konusunda Türkiye’nin konumuna da değinen Ataç, “Üç önemli bitki coğrafyası üzerinde bulunan nadir ülkelerden biri olan ülkemiz, bir kıtanın sahip olduğu sayıda tür çeşitliliğini barındıracak kadar zengin. 3.497’u endemik olmak üzere, 12.000’e yakın bitki türüne ev sahipliği yapan Türkiye tür zenginliğine paralel olarak, yaşam alanları yani habitat çeşitliliği açısından da Avrupa kıtasına kıyasla son derece eşsiz. Fakat Türkiye’de korunan alanların sayısı ve büyüklüğü ekosistem ve tür çeşitliliğiyle doğru orantılı değil. Korunan alanların ülke yüz ölçümüne oranı yaklaşık %8,69. Dahası, Türkiye’nin doğa koruma mevzuatında giderilmesi gereken eksikler ve yetki çatışmaları bulunuyor. Ülkemiz sahip olduğu yüksek çeşitliliğe ve korunan alanlarla ilgili son yıllardaki artışa rağmen dünya ölçeğinde biyolojik çeşitlilik ve habitat kategorisindeki sıralamada 180 ülke arasından 178’inci sırada yer alıyor. Bu durum, ülkemizdeki biyolojik çeşitliliği korumak için çok ciddi bir çaba gösterilmesi gerektiğini ortaya koyarken 2023 yılında 16’ncısı Antalya’da yapılması planlanan BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Taraflar Konferansı Toplantısı bu konudaki ilk büyük adımın atılması için bir fırsat oluşturuyor” şeklinde konuştu.
Korunan Alanların Oranı %30 Seviyesine Ulaştırılmalı
Kaybedilen biyolojik çeşitliliğin geri kazanılabilmesi için atılması gereken adımları sıralayan Ataç, “Fosil yakıtların kullanımından vazgeçilmeli ve yenilebilir enerji kaynaklarının kullanımı yaygınlaştırılmalı. Arazi tahribatı engellenmeli, arazi tahribatına karşı çok sıkı koruyucu tedbirler alınmalı. Tahrip olan arazilerde restorasyon çalışmaları yürütülmeli, bu çalışmalara toplumsal katkı sağlayacak teşvikler sağlanmalı. Sürdürülebilir ormancılık, sürdürülebilir mera yönetimi ve tarım çalışmaları yaygınlaştırılmalı. Doğal türlerle ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışmaları yapılmalı, denizlerde aşırı avlanma önlenmeli, türlerin kaybına neden olan bitki toplama gibi faaliyetler kontrol altına alınmalı. Tüketim alışkanlıkları değiştirilmeli, her bir tüketimin doğaya bir yük olduğu unutulmamalıdır” diyerek korunan alanların oranının Birleşmiş Milletler kararlarında yer alan %30 seviyesine ulaştırılması gerektiğini bir kez daha vurguladı.
Ataç, “Unutulmamalı ki bugün doğada yarattığımız tahribat gelecek kuşakların yaşamını kısıtlayacak kötü bir miras anlamına geliyor. Bu izleri ortadan kaldırmanın yolu her bir canlının yaşadığı doğal ortamları korumak, tahrip edilen ekosistemleri restore etmek ve gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya bırakmaktan geçiyor” diyerek sözlerini tamamladı.
TEMA Vakfı’ndan Çınar Kanseri Açıklaması
ANG Biyolojik Çeşitlilik Projesi
TEMA Vakfı, biyolojik çeşitlilik kaybına neden olan her hareketi önlemek ve bu konuda toplumsal bilincin kazanılmasını sağlamak amacıyla 2021 yılında A. Nihat Gökyiğit Biyolojik Çeşitlilik Projesi’ni başlattı. Vakıf, Kurucu Onursal Başkanlarından merhum A. Nihat Gökyiğit’in ismini verdiği proje ile #FarkındaMıyız sorusunu sorarak biyolojik çeşitlilik kavramının Türkiye’de bilinirliğinin artmasını hedefliyor. Biyolojik çeşitliliğin korunması için #FarkındaMıyız sorusuyla hazırlanan “Şifa”, “İklim”, “Gıda” ve “Miras” temalı videolar ile farkındalık ve iletişim çalışmaları sürdürülüyor.
Ekoloji
Hatay Barosu Başkanı: Molozlar, Hatay’ı Türkiye’nin Çernobil’i Yapar
4 hafta önce
-
13 Mayıs 2023By
Barış Tınay
Hatay Baro Başkanı Hüseyin Cihat Açıkalın, Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı İlay Aksoy ile yaptığı canlı yayında Hatay’daki mülkiyet ve moloz sorununa dikkat çekti. Depremde yıkılan bina molozlarının döküm işlemlerinin Çevre Yasası’na uygun yapılmadığını dile getiren Açıkalın, “Buradaki çalışmaların verimliliğine zarar verdiğini, oradaki insanlara burada yaşama git anlamına geldiğini, bunun da demografik yapıya zarar vereceğini söyledik. Burada yapılan hukuksuz işlem hem demografik yapısını değiştirir buranın hem halk sağlığını tehdit eder uzun vadede Hatay’ı Türkiye’nin Çernobil’i yapar.” ifadelerini kullandı.
K2 HABER | Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı İlay Aksoy, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli iki depremin en büyük yıkıma uğrattığı illerden Hatay’ın Baro Başkanı Hüseyin Cihat Açıkalın’ı konuk etti. Burada Aksoy’un sorularını yanıtlayan Açıkalın, Hatay’da yıkılan ağır hasarlı binalarda yaşayan vatandaşların mülkiyet haklarından, moloz döküm işlemine ve Hatay’da yapılacak seçimlere kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulundu.
“DAHA HIZLI TOPARLARIZ DAHA HIZLI İLERLERİZ”
Depremin ardından ağır hasarlı binaların yıkımında koordinasyonluk olduğunu bildiren Açıkalın, “Doğru bilgilendirme, bilgilendirmenin içerdiği hukuki gerekçeler, hukukun yaşam, insan haklarını önceleyen onu merkezine alan bir yapıda olursa daha hızlı toparlarız daha hızlı ilerleriz.” dedi.
Hatay’da yapılacak yeni binalar ile ilgili proje sahibi firma ile görüştüklerini söyleyen Açıkalın, İstanbul’da bilgilendirme toplantısı yapıldı. İstediği kadar iyi niyetli bir bilgilendirme toplantısı olsun, siz Hatay’la ilgili bir konuyu 1200 km uzaklıkta bilgilendirmesini yapıyorsanız; depremden etkilenmiş zaten malını mülkünü kaybetmiş insanları adeta ayağınıza çağırarak aslında bilgilendirme yapmak istemiyorsunuz demektir.” ifadelerini kullandı.
Bölgede binlerce depremzede vatandaşın şikâyet dilekçesinin bulunduğunu belirten Açıkalın, “Günde ortalama 100-150 başvuru alıyoruz bazı günler 300’ü buluyor. Toplam 8260 deprem soruşturmasının takibini yapıyor. 33 ayrı insan hakları ihlali içeren özellikle kolluğun, idarenin uygulamalarıyla ilgili suç duyurularımız var 5 ayrı idari davamız var.
“MUHTARLARIN O BÖLGEDE YAŞAYAN İNSANLARIN DESTEĞİNİ ALACAĞIZ”
Hatay’daki depremin ardından 14 Mayıs’taki seçimler için de hazırlıklarını tamamladıklarını söyleyen Açıkalın, bir konuya da dikkat çektiğini vurguladı. Açıkalın; “Birçok yurttaşımız hayatını kaybettiği halde ya da hayatını kaybettiğiyle ilgili net bilgi olmadığından kayıp olarak aranıyorlar, bu insanlar adına oy kullanılmaması da önemli bir konu. O noktada muhtarların o bölgede yaşayan insanların desteğini alacağız.” diye konuştu.
“DAHA HIZLI TOPARLARIZ DAHA HIZLI İLERLERİZ”
İlay Aksoy ile Hüseyin Cihat Açıkalın’ın söyleşisinden öne çıkanlar şöyle:
-Tam olarak Hatay halkı şu an kaybettikleri depremde kaybettikleri mülklerle ilgili ne sorunlar yaşıyor?
“Aslında en temel problem koordinasyonsuzluğa bağlı olarak bir bilgilendirme sorunu. Konumlandırmayı ve planlamayı doğru yapmadığınız için; bu tür kriz anlarında en başta yapılması gereken doğru koordinasyon. Yurttaşlar doğru bilgilendirmeye sahip olmadığı için depremden sonraki sürecin nasıl ilerleyeceği konusunda bir fikre sahip değiller. Doğru bilgilendirme, bilgilendirmenin içerdiği hukuki gerekçeler, hukukun yaşam, insan haklarını önceleyen onu merkezine alan bir yapıda olursa daha hızlı toparlarız daha hızlı ilerleriz.
Zemin etütlerin doğru yapıldığı, riskli alan içerisinde kalan mülkiyetinin doğru değerlendirildiği yani mülkiyetten kaynaklanan anayasayla güvenceye alınan haklarının elinden alınmadığı mağduriyet yaşatılmadığı, bilimi hukuku referans alan, anayasadan kaynaklanan mülkiyet hakkının güvence altına alındığı bir çalışma olsa ve bu doğru anlatılsa bu yaşadığımız kaos olmayacak.
Yakın zamanda bu projelendirmeyle ilgili anlaşılan firmayla bir görüşmemiz oldu. İstanbul’da bilgilendirme toplantısı yapıldı. İstediği kadar iyi niyetli bir bilgilendirme toplantısı olsun, siz Hatay’la ilgili bir konuyu 1200 km uzaklıkta bilgilendirmesini yapıyorsanız; depremden etkilenmiş zaten malını mülkünü kaybetmiş insanları adeta ayağınıza çağırarak bilgilendirme yapıyorsanız aslında bilgilendirme yapmak istemiyorsunuz demektir.”
“İNŞA EDECEK YAŞAMIN İÇERİSİNE HUKUKU KONUMLANDIRMADAN NASIL İLERLEMEYİ DÜŞÜNÜYORSUNUZ”
-Hatay halkını temsilen kim gitti oraya?
“Çevre komisyonumuz, baromuzdan oluşturduğumuz bir heyet, esnaf odaları, buradaki halktan riski alan içerisinde mülkiyeti kalan yurttaşlarımızın bir kısmı oradaydı ve çok yüksek katılımlı bir toplantı oldu, sanırım böyle bir toplantı onlar da beklemiyordu. Bana gelen bilgilere göre 200’ü aşkın insan oradaydı.
Biz ihtar çektik bu firmaya. Toplantının Hatay’da yapılması gerektiğini söyledik. Mimarlık ofisine bu iş nasıl hangi koşullarda verildi. Burada yapılması planlanan iş nedir, bu yapılacak işle beraber Hatay halkını orada riski alan ilan edilen bölgedeki insanımızın mülkiyet hakkı ne olacak? Şimdi siz yeni bir yaşam inşa ederken hukuku öncelemeden, inşa edecek yaşamın içerisine hukuku konumlandırmadan nasıl ilerlemeyi düşünüyorsunuz böyle bir şey olabilir mi?”
“UZUN VADEDE HATAY’I TÜRKİYE’NİN ÇERNOBİL’İ YAPAR”
-Hatay üzerinde çok büyük bir demografik değişime neden oluyor, bunu siz nasıl değerlendiriyoruz ve bu yeni imar da bu projenin bir parçası mı?
“Sadece yapılması planlanan imar, orada düşünülen TOKİ dairelerinden tutun da güvenlikten bugüne kadar gelişen süreçten üst üste koyduğumuz zaman bu demografik yapının korunması gerektiği halde korunmadığının ve korunmayacağını görüyoruz. Yani siz yaşam kültüründe mutfağı çok önemli bir yere koyan, misafir ağırlamaya kadar tüm ev içi fonksiyonlarını mutfaktan yürüten bir aileye 5 metrekarelik mutfaklardan oluşan daireler yapıp teslim etmeyi planlıyorsanız bu aslında o aileye, orada oturma demektir. Sözde demografik yapıyı koruyacağız demek yetmez, saha çalışmasında bunu görmek istiyoruz biz.
Moloz depolama işi var. Çevre yasasının tarif ettiği şekliyle moloz depolanmayan ve insan sağlığını riske eden enkaz kaldırma çalışmalarının aslında bir anlamda hem buradaki çalışmaların verimliliğine zarar verdiğini, oradaki insanlara burada yaşama git anlamına geldiğini, bunun da demografik yapıya zarar vereceğini söyledik. Bu üç ayaklı bir şeydir, burada yapılan hukuksuz işlem hem demografik yapısını değiştirir buranın hem halk sağlığını tehdit eder uzun vadede Hatay’ı Türkiye’nin Çernobil’i yapar. Siz buradan yetişen ürünlerin uzun vadede söylüyorum, oradaki alışveriş yapan insanların da sağlığına zarar verme olasılığını söylüyorum bunu bilim insanları söylüyor.
“ÇEVRE KOMİSYONUNDAKİ ARKADAŞLARIMIZ BASIN AÇIKLAMASINDA BİBER GAZI YEDİ”
Şimdi acil olarak evet yıkım büyük depolama için yer bulanamadı o zaman bulunana kadar önce enkazı alelacele kaldırmak yerine ilk yapmanız gereken şey doğru koordinasyonla bunu bilim insanların önderliğinde hazırlarsınız, depolama tesisleri nerede olacaksa, önce o yerler bulunur, o yerlerin zemin etütleri yapılır öyle koyarsınız.
Daha 40 gün geçmeden kaldırılan enkazların sulak alanlara, yerleşim yerlerine dökülmesi, hukukta mantıkta bilimde vicdanda karşılığı yok. Hukuka aykırı iş yapıyorsunuz dediğimizde biz eleştiri alıyoruz. Baro dava açtı, bilimi hukuku takip ediyoruz. Sorgulanması gereken hukuk uygulansın diyen değil hukuku uygulamayan sorgulanmalı. Hukuku uygulayın dediğimiz için Çevre komisyonundaki arkadaşlarımız basın açıklamasında biber gazı yedi. Meslektaşlarımız gözaltına alındı.”
“GÜNDE ORTALAMA 100-150 BAŞVURU ALIYORUZ”
-Yıkılan binalarda eşyalarını alamayan vatandaşların kaçı mağdur oldu, kaç dava açıldı?
“Günde ortalama 100-150 başvuru alıyoruz bazı günler 300’ü buluyor. Toplam 8260 deprem soruşturmasının takibini yapıyor. 33 ayrı insan hakları ihlali içeren özellikle kolluğun, idarenin uygulamalarıyla ilgili suç duyurularımız var 5 ayrı idari davamız var. Ayrıca onlarca vatandaşımız son bir haftadır kendi şahsi eşyalarının içinde yıkılıp gittiği duruma itirazları var orada bize ulaşan vatandaşlara muhtarlara çağrı yaptım. İtiraz hakkını öncelikle kullanın çünkü tebligatlar bilgilendirme usulüne uygun yapılmamış. Hemen akabinde işlemin durdurulmasıyla ilgili idare mahkemesinde yürütmeyi durdurma talepli davalar açıldı.
Yurttaşların birebir kendi taşınmazlarının yıkımına yönelik sürecin iptaliyle ilgili itiraz ve hemen akabinde idari davalarını açmaları gerekiyor. Çok büyük bir sayı, 36 bölgenin riski alan ilanı akabinde de sanıyorum 10 mahalleyle ilgili ihale süreci tamamlanmış enkaz kaldırma süreci, bunlarla ilgili konuların binlerce yurttaşımıza bunlar tarafından itirazın davasının takibi gerekir.
“BAROMUZA KAYITLI ARKADAŞLARIMIZ VATANDAŞ ŞİKAYETLERİNE YETİŞEMEZ HALDE”
Uzun bir hukuki mücadele bekliyor bizi bir 10 yıl civarında buranın hem deprem nedeniyle hem deprem sonrası yaşanan süreç ve devam eden bir süreçte umarım bu uygulamadan bir an önce dönerler, en başta doğru bilgilendirme ve doğru koordinasyon sağlanır biz de o zaman asli çalışmalarımıza dönebiliriz. Şu an inanın biz talebe yetişemiyoruz baromuza kayıtlı arkadaşlarımız vatandaş şikayetlerine yetişemez haldeyiz. Ortalama her gün 100-150 başvuru alıyoruz sadece Antakya içinde.”
“SEÇİM GÜVENLİĞİ KONUSUNDA SAHADA OLACAĞIZ ÇOK KARARLIYIZ”
-Ne kadar seçmen geri gelebilecek; ne kadar yabancı seçmen buraya ilave edilecek? Suriye’de görev yapan memurların ne kadarı Hatay’da oy kullanabilecek seçim Hatay’da nasıl geçecek?
“Bizim asıl deprem öncesi başlayan seçim güvenliği çalışmamız vardı depremden sonra bu çalışmalarımızı tamamladık hatta ben bu konuşmayı yaparken koordinasyon çadırımızda seçim güvenliği toplantısı yapılıyor. 300’e yakın gönüllü avukatımız da seçim güvenliği konusunda sahada olacağız çok kararlıyız.
Hatay’la ilgili genel endişelerimizi söyleyelim binaların çoğu hasarlı olduğu için o binaların bahçesinde kurulan çadırlarda veya konteynırlarda oy kullanılacak dileriz ki öne sürüldüğü gibi hiçbir endişeye mahal bırakılmadan oy kullanılmadaki o iradenin sandığa yansımasında olması gereken mahremiyet oy kullanma kabinlerinin gizliliğinden sandığa oyun atılması anına kadar o mahremiyete dair itirazlar ya da kuşkular yaşanmasın bunun için de orada.
Bir çok yurttaşımız hayatını kaybettiği halde ya da hayatını kaybettiğiyle ilgili net bilgi olmadığından kayıp olarak aranıyorlar, bu insanlar adına oy kullanılmaması da önemli bir konu. O noktada muhtarların o bölgede yaşayan insanların desteğini alacağız çünkü onlar kendi bölgesinde oy kullanan kişileri tanırlar muhtarlara bu konuda büyük iş düşüyor. Onları da bilgilendirdik çalışmalarımıza dahil ettik.”
Ekoloji
Ayvacık Erecek’te JES İçin Bilirkişi Raporu: ÇED Gereklidir!
2 ay önce
-
20 Nisan 2023By
Barış Tınay
Ayvacık ilçesi Erecek köyü yakınında Manici Turizm ve Gayrimenkul Yatırım Ticaret Limited şirketince yapılması planlanan jeotermal kaynaklı arama amaçlı sondaj çalışmaları projesinin “ÇED gerekli değildir” kararına karşı doğa savunucularının açtığı davada bilirkişi raporu geldi.
K2 HABER | Türkiye’de ekolojik yıkımların yarattığı tahribat her geçen gün artarken, doğa savunucularının da her türlü baskıya rağmen hukuki mücadelesi devam ediyor. Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği ve Assos Dostları’nın Erecek için başlattığı hukuk mücadelesinde sevindirici karar geldi. Bilirkişi raporu ‘ÇED Gereklidir’ dedi.
Raporda firmanın hazırladığı proje tanıtım dosyasındaki içeriğin eksik ve yetersiz olduğu, bu nedenle etkilerin tam değerlendirilmediği gerekçesi ile toprakta, suda veya havada kalıcı özellik gösterip çevreyi kirletebileceği ve gerekli çevreyi korumak için önleyici önlemleri içermediği, bilimsel ve teknik yönden yeterli olmadığı tespit edildi.
Kazdağı Koruma Derneği: ‘TÜMAD’ın Gözü Ne Zaman Doyacak?’
Bilirkişi Raporunda Taahhütlere Uyulmadığı Tespit Edildi
Erecek için bilirkişi raporunda aşağıdaki tespitler yapıldı:
- Proje Tanıtım Dosyasında Bölüm II a) maddesi kapsamında bu alan için kurum görüşleri alınmamış ve “ÇANAKKALE İLİ, AYVACIK İLÇESİ, ERECEK KÖYÜ, EKOTURİZM / KIRSAL TURİZM TESİS ALANI AMAÇLI 1/1000 ÖLÇEKLİ UYGULAMA İMAR PLANI” notunun 11 maddesine göre incelenme ve değerlendirme yapılmamıştır.
- Proje Tanıtım Dosyasında verilen taahhütlere uyulmadığı tespit edilmiştir.
- Su Kirliliği vb. yönetmeliklere uyulmadığı, sondaj çalışmalarının yapıldığı bölgede, özellikle dere yataklarına varil, teneke vb. atık malzemelerin gelişi güzel bir biçimde atılması suretiyle önemli ölçüde çevre kirliliğinde bulunulduğu tespit edilmiştir.
- Dava konusu jeotermal enerji amaçlı sondaj çalışmalarının, tarım ve hayvancılık üzerindeki etkilerine yönelik olarak 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, 3573 Sayılı (4086 Sayılı Kanunla Değişik) Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkındaki Kanun, 4342 Sayılı Mera Kanunu ve 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu kapsamında, faaliyetin yapılacağı zemin ve çevrede yer alan tarımsal faaliyetler açısından Proje Tanıtım Dosyasında herhangi bir açıklama yapılmadığı ve bunun teknik ve bilimsel açıdan önemli bir eksiklik olduğu tespit edilmiştir.
- Dava konusu alanın bulunduğu yer itibari ile Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü Ayvacık Orman İşletme Müdürlüğü Ayvacık Orman İşletme Şefliği sınırları içerisine girmektedir. Alan için arama ruhsatı alınmış ve bu alan içerisinde sondaj atılmıştır. Daha Önce verilmiş Orman İzni İncelemesi: Bahse konu alanda daha önceden verilmiş herhangi bir Orman İzinli saha bulunmamaktadır.
- PTD Raporu incelendiğinde; Flora ve faunaya ait bilgiler Ek-10’da sunulmuştur. Ek-10 incelendiğinde (PTD, Sayfa 93) Flora çalışmalarında; nasıl bir bilimsel yöntemin uygulandığına, kaç mevsim ve her mevsimde kaç gün arazi çalışmalarının yapıldığına ve tespit edilen türlerin teşhisinin nasıl yapıldığına hiç değinilmemiştir.
- Fauna çalışmalarının da flora çalışmaları gibi ruhsat sahası ile ilişkili olmadığı; sadece Çanakkale İlinin genel faunasının verildiği tespit edilmiştir.
- Söz konusu projenin genel olarak ekosistemi ne ölçüde etkileyeceği, PTD Raporundaki flora ve fauna üzerine verilen bilgilerin ruhsat alanı ile ilgili gerçeği yansıtmadığı; bu bilgilerin “Tarım ve Orman 2. Bölge Müdürlüğü Çanakkale Şube Müdürlüğü 2019” bilgilerden alındığı ve fotoğrafların da Tarım ve Orman 2. Bölge Müdürlüğü Çanakkale Şube Müdürlüğü 2019 ve Dr. Orhan Çiçek’ten (Kuş fotoğrafları) bire bir alındığı görülmüş olup PTD Raporu bu haliyle ruhsat sahasının biyolojik çeşitliliğini (flora-fauna) dolayısıyla ekosistemi yansıtmadığı için yetersiz olduğu, Ruhsat alanı ve çevresinde hangi flora ve fauna elemanlarının olduğu raporda net ifade edilmemiştir.
- Tek sondaj noktası verilmiş olmasına rağmen keşif günü sondaj sahasında ayrı ayrı 2 sondaj noktası gözlenmiş ve bu noktaların koordinatları haritaya işlendiğinde sondaj öneri noktasıyla uyuşmadığı tespit edilmiştir.
- Keşif günü kullanılan bentonitlerden artan kısmı sahaya çevreyi kirletecek şekilde bırakılmış olduğu tespit edilmiştir.
- Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik Hükümlerine uygun olarak beyan edilen taahhüttün yerine getirilmediği görülmüştür. Açılmış sondaj havuzu ise keşif günü bölge için bir tehdit niteliğindedir. 2 adet açılacağı belirtilen havuz tek adet ve hacmen de hesaplanan ölçülerde değildir. Sondaj faaliyetinin bitmesini takiben membran örtü alınacak ve havuzun rehabilitasyonu yapılmamıştır.
- PTD belirtilse de Resim-12-13-14-15-16’dan görüleceği üzere firma hiçbir taahhütte uymadığı tespit edilmiştir.
- Keşif günü saha da gözlenen sulak alanların korunması ve kuru dere yataklarına atık atılmaması hususunun yerine getirilmediğidir.
- PTD’ in mevzuatta öngörülen usule uygun hazırlanmadığı, hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli düzeyde veri, bilgi ve belgeye dayandırılmadığı, proje kapsamının asgari gereklilikleri taşımadığı, tarım arazileri ile yerleşim yerlerini, çevredeki bitki örtüsünü, su kaynaklarını ve doğal yaşamı, orman alanlarını olumsuz etkilediği ve çevreye ve insan sağlığına olabilecek olumsuz etkilerin kabul edilebilir düzeyde olmadığı, diğer bir ifade ile söz konusu projenin genel, olarak ekosistemi ve çevrede bulunan yerleşim yerlerini ne ölçüde etkileyeceği, bu suretle Çevresel Etki Değerlendirme sürecinin işletilmesinin mevzuat hükümleri kapsamında gerekli olmadığı tespitlerimizdir.
Ekoloji
Nükleer Karşıtı Platform’dan Nükleer Yakıt İçin CİMER Çağrısı
2 ay önce
-
16 Nisan 2023By
Barış Tınay
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, 27 Nisan’da ilk nükleer yakıt çubuğunun Akkuyu Nükleer Güç Santraline getirileceğini duyurdu. Rusya’dan getirilecek yakıt çubukları ve Akkuyu Nükleer Güç Santralinin operasyona başlatılmasına karşı Nükleer Karşıtı Platform ile bazı kurumlar bir araya gelerek nükleer yakıt hakkında bilgi edinmek için CİMER’e başvurmak üzere ekte yer alan çalışmayı hazırladılar.
K2 HABER | Akkuyu Nükleer Güç Santralı’na 27 Nisan’da ilk yakıtın getirilmesine ilişkin tepkiler sürüyor. Nükleer Karşıtı Platform ve bazı nükleer karşıtı sivil toplum örgütleri bir araya gelerek Bakanlığın aşağıdaki sorulara yanıt vermesinin sağlanması amacıyla vatandaşlara CİMER üzerinden başvuru çağrısında bulundu.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, 27 Nisan’da ilk nükleer yakıtın Akkuyu’ya geleceğini duyurdu. Rusya’dan getirilecek yakıt çubukları ve Akkuyu Nükleer Santrali’nin operasyona başlatılmasına dair aşağıda sorularımızın yanıtlanmasını rica ederiz.
● Türkiye’nin elektrik ihtiyacının %10’unu karşılayacağı iddiasıyla Akkuyu Nükleer Santrali’nin reaktörlerinden birinin 2023 yılı içinde devreye alınması için uranyum yakıtı nereden,hangi firmadan ve kaç kg/ton ağırlığında temin edilecektir? Bu yakıt çubuklarının maliyeti ne kadar olacaktır?
● Akkuyu NGS için kullanılacak yakıt çubuklarının taşıma, yerleşme ve saklama konularında denetçi kurum kim olacaktır? Nükleer Düzenleme Kurumu Kapsamında TENMAK’ın bu süreçleri dahiliyeti nasıl olacaktır? Tesisin inşaatı henüz sürdüğü göz önüne alınırsa 27 Nisan’da geleceği söylenen yakıt nerede muhafaza edilecektir?
● Akkuyu NGS reaktörünün kullanılan yakıt çubukları tesis sahasındaki havuzlarda 20-30 yıl soğutulduktan sonra bu yakıt çubuklarının içindeki plütonyumun Rusya tarafından kullanılması için Rusya’daki tesise gönderileceği bilgisi doğru mudur? Bu nakil sırasında güvenli bir şekilde taşınması ve olası kaza/sızıntı risklerine dair sorumluluğu üstlenecek kurum ve ülke kim olacaktır.
Nükleer Karşıtı Platform: ‘Akkuyu Durdurulsun, Sinop NGS İptal Edilsin!’
● Akkuyu sahasının, ilk ruhsatın verildiği 1976’da ‘Nükleer santral inşaatına uygun ve sismik açıdan güvenli’ olarak kabul edilmişti. Ancak 2022 yılında Akkuyu’ya 85 kilometre uzaklıkta, Kıbrıs açıklarında meydana gelen 6.4 büyüklüğündeki depremle beraber fay hattından etkilenme, deprem ve tsunami riski konusunda detaylı bir değerlendirme yapıldı mı? Akkuyu NGS için 300 kilometre mesafeye kadar deprem riskinin etkili olduğu dikkate alınmakta mıdır yoksa yalnızca bilim insanlarının ifade ettiği gibi yakın bölge fayları mı dikkate alınmaktadır?
● Rusya’da nükleer yakıt çubuklarının içinden plütonyum alındıktan sonra Rusya yasalarına göre muhafaza edilmesi mümkün olmayan nihai nükleer atığın Türkiye’ye nasıl geri gönderilmesi öngörülmektedir?Söz konusu nihai nükleer atıkların “2022 yılında TENMAK’a tahsis edileceği öğrenilen Radyoaktif Atık Yönetimi Merkezi, Radyoaktif Atık Bertaraf ve Depolama Yerleşkesi”nde mi depolanması öngörülmektedir? Söz konusu nihai nükleer atık sahası depremsellik riski analiz edilmiş midir? Nihai atığın taşıma ve ve muhafazasının maliyeti ne olacaktır? Nihai atığın kaç yıl muhafaza edilmesi gerekmektedir? Nihai atığın taşınma ve saklanma süreçlerinde sorumluluk ve kontrol kimde ve hangi kurumlarda olacaktır?
● Akkuyu NGS’nin soğutma suyunun deşarj aşamasında yüksek olması nedeniyle Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğinde Akdeniz’in sıcaklığının 35 derece ile sınırlayan maddede değişiklik yapılmak istendiği doğru mudur? Bu durumda değişecek Akdeniz ekosisteminin yaratacağı biyoçeşitlilik riski için bir değerlendirme çalışması yapılmış mıdır?
● Akkuyu NGS soğutma suyu 28 derecenin üzerine çıkmaması gerekirken , 2022 yılı Ağustos ayında deniz suyu sıcaklığı 30,5 dereceye çıkmış olup , bu yıl deniz suyu sıcaklığının daha da yükseleceği projeksiyonları varken , Akkuyu NGS 30 dereceyi aşan deniz suyu sıcaklığıyla nasıl çalıştırılacaktır?
● Akkuyu NGS’ye yakıt sevkiyatı hangi yoldan yapılacaktır? Eğer İstanbul Boğazı kullanılacaksa kaza ve deprem riski konusunda bir eylem planı hazırlandı mı?
● Uluslararası hukuktaki “ ihtiyatlılık “ ve “öngörülebilirlik” ilkeleri gereğince devletler insan hakları ihlallerinin ve zararın meydana geleceğini öngörmek zorunda olup , bu ilkeler doğrultusunda olası zararlardan sorumlu tutulmaktadırlar. 2004 Protokolü ile 01.01.2022 tarihinde yürürlüğe giren ve TBMM tarafından da onaylanan Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Taraf Sorumluluğuna İlişkin Sözleşme (Paris Sözleşmesi)ne istinaden Akkuyu nükleer santralinde meydana gelecek bir kaza ve/veya nükleer felaket sonrasında “ sınıraşan kirlilik “ nedeniyle Türkiye tüm Akdeniz ülkelerine karşı sorumlu olacaktır. Diğer yandan Nükleer Düzenleme Kurumu Kanununa göre santralin sahibi ve işletmecisi Rusya’nın üstleneceği sorumluluk tutarı sadece 300 milyon Euro olup , santralin olası zararı bu teminatın yaklaşık 3000 katı olacağından geri kalan risk tutarının nasıl karşılanması planlanmaktadır?
İlgili Kurumlar:
Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK)
Nükleer Düzenleme Kurumu
Nükleer Karşıtı Platform: ‘Nükleer Enerji İnsanlığın Geleceği İçin Büyük Tehdit’
Ekoloji
Kuş Cenneti Marmara Gölü Tarım Alanına Dönüştürülüyor!
2 ay önce
-
14 Nisan 2023By
Barış Tınay
Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’ne göre 2017 yılında Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan olarak tescillenen Marmara Gölü, tarım politikaları ve su yönetimindeki yanlış planlama ve uygulamalar sebebiyle kurutuldu. Sivil toplum kuruluşları ve yereldeki kişiler, Marmara Gölü’nü tarım alanına dönüştürecek projeye ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir’ kararı verilmesine karşı dava açtı.
K2 HABER | Manisa Marmara Gölü, kış aylarında yaklaşık 65 bin su kuşunun görüldüğü, nesli tehlike altına girmeye yakın olan tepeli pelikan türünün dünya nüfusunun %9’unun kışladığı bir sulak alandı. Alan düzenli olarak barındırdığı su kuşu popülasyonu ile Ramsar Alanı olmak için gereken kriterleri de sağlıyor. Marmara Gölü Sulak Alanı hem göle hem de Türkiye’ye endemik balık türleri için bir yaşam alanı. Ancak yanlış planlama ve uygulamalar sebebiyle özellikle yeraltı ve yerüstü sularının aşırı kullanımı gibi nedenlerle göl kurutuldu. Göle sağlanabilecek su kaynakları dururken, göl bir tarım alanına çevrilmek isteniyor.
Doğa Derneği: ‘Kalker Ocağı Yaban Hayatını Yok Edecek’
Gölü tarım alanına çevirecek projeye ÇED Gerekli Değildir Kararı
Gölde, yasalara aykırı olarak Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) tarafından yapılan tarımsal üretim faaliyetleri kapsamında arazi yapılandırması projesi için Manisa Valiliği’nce 21.02.2023 tarihli ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değildir’ kararı çıktı.
Doğa Derneği, WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Salihli Çevre Derneği, Akhisar Çevre Derneği, Manisa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma ve Çevre Derneği ve göl çevresinde yaşayan kişilerle ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararının, öncelikle yürütmesinin durdurulmasına, yargılama sonunda iptaline karar verilmesi istemiyle dava açtı.
Davacılar göle var olan su kaynaklarından su verilmesini talep ediyor. Gölün ana kaynağı olan Gördes Çayı’nın suyu, Gördes Barajı’nda tutuluyor. Marmara Gölü’nün yüzey sularıyla beslenmesi amacıyla açılan Kumçayı Derivasyon Kanalı, Adala Besleme Kanalı ve Marmara Gölü Besleme Kanalından su basılmıyor. Gölün hızla yeniden oluşabilmesi için Gördes Barajı ve Ahmetli Regülatörü’nden göle su verilmesi yeterli.
Doğaseverler Marmara Gölü’nün Çığlığını Duyurmak İçin Buluştu
Marmara Gölü’ndeki hukuksuz uygulamalara karşı ikinci dava
Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç konuya ilişkin yaptığı açıklamada “Marmara Gölü yanlış su ve tarım politikalarıyla kurutulmuştur. Yaşanan kuraklık iklim değişikliğinin bir sonucu gibi gösterilemez. Biyolojik çeşitlilik açısından dünya ölçeğinde öneme sahip bu gölün resmi kurumlar tarafından tarım alanına dönüştürülmesi kabul edilemez. Marmara Gölü’nde yapılmak istenen tarımsal faaliyetler ulusal ve uluslararası mevzuata aykırı. Marmara Gölü Sulak Alanı Rehabilitasyonu adı altında gölün TİGEM tarafından tarım alanı olarak kullanılmasına karar verildi. Bu protokole açtığımız davanın ardından göldeki tarım faaliyetleri için ÇED gerekli değildir kararı alındı. Bu karara da dava açtık. Sivil toplum kuruluşları ve bölge insanıyla birlikte Marmara Gölü’ndeki yaşamın hakkını savunmaya devam edeceğiz. Marmara Gölü’nün yok edilmesi sadece buradaki biyolojik çeşitliliği değil gölün sağladığı ekosistemi ve tarımsal üretimleri de olumsuz etkileyecek.” dedi.
Ekoloji
Kara Rapor 2022: Türkiye’nin Tüm İlleri Kirli Hava Soluyor
3 ay önce
-
24 Mart 2023By
Barış Tınay
Temiz Hava Hakkı Platformu’nun her yıl düzenli olarak yayınladığı Kara Rapor’un beşincisi, KARA RAPOR 2022 yayımlandı. Rapora göre Türkiye’nin tüm illeri kirli hava soluyor.
K2 HABER |15 sağlık, çevre ve iklim örgütünün oluşturduğu Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) hazırladığı, Türkiye’de hava kalitesinin karnesi niteliğindeki Kara Rapor’un beşincisi yayınlandı.
Hava kirliğinin bir halk sağlığı sorunu olduğunun altının çizildiği Kara Rapor 2022’ye göre, Türkiye genelinde 2021 yılında hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybeden kişi sayısı en az 42 bin 67. Aynı yıl İstanbul’da 4 bin 848, Ankara’da 2 bin 853, Bursa’da 2 bin 223 ve İzmir’de de bin 731 kişi yaşamını hava kirliliğine bağlı hastalıklar nedeniyle yitirdi. Ölüm nedenleri arasında hava kirliliğinin yüzdelik payının en yüksek olduğu iller ise Iğdır, Karaman ve Batman. 2021’de Batman’da her 100 ölümden 31’i, Iğdır ve Karaman’da ise her 100 ölümden 28’i hava kirliliği nedeniyle medyana geldi.
Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Deniz Gümüşel, raporla ilgili olarak şunları söyledi: “2021 yılında Türkiye’de en yaygın olarak izlenen hava kirletici parametre PM10 için bile, sadece 34 ilin kirlilik durumunu biliyoruz. Türkiye’de 360 istasyonlu oldukça geniş bir izleme ağı bulunmasına rağmen bu istasyonlarda düzenli ölçüm yapılmıyor. Henüz tüm nüfusu kapsayacak şekilde yaygınlaştırılamadı. Kanserojen ve hava kirliliğine bağlı bazı kirletici parametreler için ise izleme altyapısı ölümlerin ana nedeni olan ince partikül madde PM 2.5, sadece 62 istasyonda yeterince ölçülebildi. Bu kısıtlı veriye göre, Türkiye’de Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sınır değer olarak belirlediği PM 2.5 yoğunluğunun tam dört katı kirli hava soluyoruz.”
Depremden etkilenen kentlerde de hava kirliliğinin arttığına dikkat çeken Gümüşel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kahramanmaraş’ta hava kalitesi deprem sürecinden çok etkilendi. İldeki dört istasyondan sadece birinden veri alınabiliyor. Elimizdeki verilere göre, ildeki partikül madde yoğunluğu ortalama 100 mikrogram/metreküp, yani ulusal yasal sınırın 2.5 katı, DSÖ kılavuz değerinin ise 7.5 katı. Bu kirlilik maalesef büyük miktarda enkazlardan kalkan toz ve halkın ısınmak için açıkta yaktığı ateşten kaynaklanıyor. Buna bir de asbest riski eklendiğinde bölgede hava kirliliği nedeniyle ciddi bir halk sağlığı sorunu yaşandığını ya da yaşanacağını söylemek mümkün. Hatay İskenderun’da ise partikül madde kirliliği son 40 gündür metreküpte 200 mikrogram. İlk 10 gün limandaki yangın nedeniyle kirlilik vardı; şu an devam eden kirliliğin nedeni, yetkililerce araştırılmalı ve acil önlem alınmalı. Bölgedeki hekimler şimdiden solunum yolu hastalıklarında artış olduğunu belirtiyor. Adıyaman ve Hatay merkezde de hava kalitesi istasyonlarından düzenli veri alınamıyor. Oysa bu tür afetler sonrası hava kalitesinin izlenmesi, gerekli önlemlerin alınması açısından hayati öneme sahip.”
‘Hava Kirliliği’ Cezası: Fransa Devletine 20 Milyon Euroluk Fatura
En Kirli İller: Batman, Iğdır, Ağrı, Şırnak ve Malatya
Havayı kirleten en önemli maddelerden partikül madde PM10 değerlerine bakıldığında, 2021’de en kirli havayı soluyan ilk beş il sırasıyla, Batman, Iğdır, Ağrı, Şırnak ve Malatya oldu. Bu illerde yıllık ortalamalar, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) partikül madde PM10 için belirlediği 15 μg/m3 olan kılavuz değerin 5-8 katıydı. 200 günden fazla günde ise PM10 için yönetmelikte belirlenen 40 μg/m3 ulusal limit değerinin üstünde hava kirliliği ölçüldü.
Batman’da 2021 yılındaki hava kirliliği, DSÖ’nün kılavuz değerinin yedi katından fazlaydı. Ulusal mevzuattaki yıllık ortalamanın ise yaklaşık üç katıydı. Şehirde yaşayanlar, tam 326 gün boyunca kirli havaya maruz kaldı. 2019 yılında yayınlanan Batman Temiz Hava Eylem Planı’na göre, hava kirliliğinin ana nedeni, il merkezinde bulunan petrol rafinerisi. Böyle bir tespit olmasına karşın 2020-2024 yıllarını kapsayan planda, rafineriye yönelik önlemlerden bahsedilmiyor.
Iğdır son altı yıldır, en kirli iller arasında en üst sıralarda. Konutlarda yakılan kömürün yol açtığı hava kirliliğine ek olarak bir diğer önemli kirlilik nedeni, ilin üç ülkeye sınırı olmasından kaynaklanan yoğun uluslararası karayolu trafiği ve mal taşımacılığı. Iğdır’ın yanı sıra Kahramanmaraş da son beş yılda yayınlanan Kara Raporlar’da, en kirli iller sıralamasında her yıl listede.
Hakkari ise DSÖ standartlarına göre PM10 kirliliği olmayan tek il. Ancak Hakkarililer kükürt dioksit açısından çok kirli bir hava soluyor.
Herkes İçin Temiz Hava Hakkını Savunursak Dünyada Çok Şey Değişecek
Üç Büyükşehir Alarm Veriyor
İstanbul ve Ankara’da ise özellikle ısınma için kömür yakılan, yapılaşmanın ve trafiğin yoğun olduğu ilçelerde hava kirliliği ürkütücü boyutlarda.
Sarıyer Kumköy hariç, İstanbul nüfusunun neredeyse tamamı DSÖ’ye göre sağlıksız hava soluyor. Sultangazi, Esenyurt ve Mecidiyeköy yeterli ölçüm yapılan istasyonlar arasında en kirli bölgeleri işaret ediyor.
Ankaralılar (kentteki toplam 18 mevcut istasyondan yeterince veri alınabilen altı istasyona bakıldığında) da yıllık ortalamada, ulusal limit değerin üzerinde kanserojen partikül madde soluyor. Siteler’den alınan veriler, Ankara genelinde en kirli havayı soluyan bölgenin bu semt olduğunu gösteriyor.
İzmir’de yeterince ve sağlıklı izleme yapılamamasına karşın, var olan veriler üzerinden ulaşılan sonuç, kent genelinde sağlıksız bir havanın solunmakta olduğu ve hava kalitesi izlemesinin hızlı biçimde iyileştirilmesi gerektiği.
Buket Atlı: ‘İklim Krizi ile Hava Kirliliği Kardeştir’
THHP’den Çözüm Önerileri
THHP, Kara Rapor 2022’de, Türkiye’de hava kirliliğinin ve buna bağlı erken ölüm ve sağlık sorunlarının azaltması için şu önerilerde bulunuyor:
- Türkiye’nin hava kalitesi mevzuatındaki standartlar, DSÖ’nün kılavuz değerlerinin çok üstünde. Halk sağlığı için kirletici limit değerleri bu kılavuz değerlere indirilmeli. PM 2.5 için de ulusal limit değer, DSÖ kılavuz değerine göre bir an önce belirlenmeli ve yürürlüğe konmalı.
- Hava kalitesi izleme ağı tüm nüfusu ve ana kirletici kaynakları kapsayacak şekilde genişletilmeli, veri alımı kalitesi artırılmalı, sürekliliği sağlanmalı.
- Çevre mevzuatı ve sektörel yasal düzenlemeler ile sektörel politika belgeleri sağlık etki değerlendirmesine tabi tutulmalı. Tüm yatırımlar proje ve izin süreçlerinde çevresel etki değerlendirmesi ile eşgüdüm içerisinde sağlık etki değerlendirmesine tabi tutulmalı.
- Başta kömür olmak üzere, fosil yakıtlara verilen teşvikler kaldırılmalı.
- Hava kirliliğinin önlenmesi ve halk sağlığının iyileştirmesi, iklim değişikliği politikalarının önemli yan faydaları olarak tanımlanmalı, bu üç alan ortak bir perspektifle eşgüdümlü olarak ele alınmalı.
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Ekoloji
Yeni IPCC Raporu Yayımlandı: İklim Krizi’nin Ciddiyetinin Altını Çiziyor
3 ay önce
-
20 Mart 2023By
Barış Tınay
Dünyanın en yetkili iklim bilimi organı olan IPCC, bugün yayınladığı Sentez Raporu ile Altıncı Değerlendirme Döngüsünü kapatıyor.
K2 HABER | Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) Sentez Raporu, iklim etkilerinin daha önce bilinenden daha düşük sıcaklıklarda dahi çok daha sert vurduğunun ve hükümetlerin Paris Anlaşması’ndaki 1,5°C hedefini takip etmelerini hayati önem sahip olduğunun altını çiziyor.
Bu raporda 2040 veya öncesi olarak tanımlanan yakın vadedeki emisyon azaltım hedeflerine ilişkin yeni bilgiler ilk kez veriliyor. 1,5°C hedefinin tutturulması için önümüzdeki yıllarda yapılması gereken emisyon azaltımı bu rapor ile güncelleniyor:
- 2030 yılında %48% CO2 azaltımı
- 2035 yılında %65 CO2 azaltımı
- 2040 yılında %80 CO2 azaltımı
- 2050 yılında %99 CO2 azaltımı
Ember: Türkiye’nin Kömür İthalatı İki Katına Çıktı
Daha Yüksek Sıcaklıklar Aşırılıkları Beraberinde Getiriyor
Raporda şu konular öne çıkıyor:
- Fosil yakıtlara olan bağımlılığımızdan kaynaklanan insan kaynaklı emisyonların gezegene zarar verdiğine şüphe yok. İnsan faaliyetleri kesin olarak küresel ısınmaya neden oldu ve küresel yüzey sıcaklığı 2011-2020 yılları arasında endüstriyel sıcaklıkların 1,1°C üzerine çıktı.
- Daha yüksek sıcaklıklar aşırılıkları, istikrarsızlığı ve öngörülemezliği beraberinde getiriyor. Daha fazla ısınma, öngörülemeyen bir küresel su döngüsü, kuraklık ve yangınlar, yıkıcı seller, aşırı deniz seviyesi olayları ve daha yoğun fırtınalara neden oluyor.
- Dirençli ve yaşanabilir bir gelecek hala mümkün; ancak bu on yıl içinde derin, hızlı ve sürekli emisyon kesintileri sağlamak için atılacak adımlar, insanlığın ısınmayı 1,5°C ile sınırlaması için hızla daralan bir pencereyi temsil ediyor.
- Yenilenebilir enerji kaynakları ve diğer azaltım eylemleri sayesinde iyi haberler mevcut: yenilenebilir enerji yatırımları artık çok daha uygulanabilir, giderek daha uygun maliyetli hale geliyor ve genel olarak kamu tarafından destekleniyor. 2010-2019yılları arasında, güneş ve rüzgar enerjisinin birim maliyetleri sırasıyla %85 ve %55 oranında azaldı ve lityum iyon pillerin birim maliyetleri %85 oranında düştü.
Rapora buradan ulaşabilirsiniz.
AB Yeşil Mutabakatı İlerliyor: Bu Bir İrade Meselesidir
UZMAN GÖRÜŞLERİ
Eski Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri ve The Elders Başkanı Mary Robinson: “Bilim net bir şekilde ortaya koyuyor. IPCC Altıncı Değerlendirme Raporu’nun (AR6) bu son bölümü, iklim krizinin ciddiyetinin altını çiziyor, ancak aynı zamanda ciddi ve acil eylemlerle ısınmayı 1,5°C ile sınırlamanın hala mümkün olduğunu hatırlatıyorr. Liderler bir seçimle karşı karşıya: bilimi ciddiye almak ve 2030’dan önce gereken anlamlı önlemleri almak ya da gelecek nesilleri eylemsizliğin korkunç maliyetlerine mahkum ederek gecikmeye devam etmek. The Elders, hükümetleri adım atmaya ve herkes için yaşanabilir bir gelecek sağlamak için gerekenleri yapmaya çağırıyor – bu da yeni fosil yakıtların kullanılmaması ve bu yıl fosil yakıtların kullanımdan kaldırılmasını hızlandırmak için daha sert hedefler taahhüt edilmesi anlamına geliyor.”
We Mean Business Kaolisyonu CEO’su Maria Mendiluce: “Daha güvenli, daha sağlıklı ve daha emniyetli ekonomilere ve toplumlara giden yol açıktır: iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınmak ve küresel sıcaklık artışını 1,5ºC ile sınırlamak için tüm fosil yakıtları istikrarlı, temiz bir enerji sistemiyle değiştirmeliyiz. Bu basitçe sağlam ekonomi ve akıllı risk yönetimidir. COP27’de 80’den fazla ülkenin tüm fosil yakıtların aşamalı olarak azaltılması çağrısında bulunmasının ve şirketlerin halihazırda yenilenebilir enerji kaynaklarına ve enerji verimliliğine büyük yatırımlar yapmasının nedeni budur. İhtiyacımız olan teknolojilerin birçoğu, kitlesel benimseme ve azalan maliyetler açısından şimdiden dönüm noktalarına ulaşmış durumda. IPCC raporu, hükümetlerin ve yatırımcıların, tüm şirketleri temiz enerji çözümlerini benimsemeye ve dünyanın ihtiyaç duyduğu derin emisyon kesintilerini sağlamaya yönlendirecek acil ve kararlı adımlar atması gerektiğinin altını çiziyor.”
Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Kıdemli Bilim İnsanı Dr. Nikit Abhyankar: “Sıcaklık artışını 1,5-2ºC ile sınırlamak için dünyanın sera gazı emisyonlarını 2050 yılına kadar acilen sıfıra yakın bir seviyeye indirmesi gerekiyor. Ne mutlu ki birçok çalışma, güneş ve rüzgar gibi ticari olarak mevcut yenilenebilir teknolojilerin enerji depolama ile birleştiğinde enerji sistemimizi, özellikle de elektrik şebekesini uygun maliyetli bir şekilde ve en kısa sürede %90’a kadar temizleyebileceğini göstermiştir. CCS gibi teknolojiler, enerji sektöründen kaynaklanan ve diğer teknolojiler tarafından maliyet etkin bir şekilde gerçekleştirilemeyen son %5-10’luk emisyonun azaltılması için önemli olacaktır. CCS’nin gerçek dünyadaki performansı, gebelik süreleri ve ticari kullanılabilirliği konusunda önemli belirsizlikler bulunmaktadır. Ayrıca CCS, karbonu etkin bir şekilde tutabilmek için özel jeolojik koşullara ihtiyaç duymakta ve bu da yayılma potansiyelini sınırlamaktadır.”
ClientEarth CEO’su Laura Clarke: “IPCC Sentez raporu, dünyanın iklim açısından güvenli bir dünya için gerekli olan 1,5C sınırını aşma olasılığının çok yüksek olduğunu açıkça ortaya koyuyor – bu da bizi tehlikeli devrilme noktaları, hızlandırılmış küresel ısınma, kitlesel yok oluşlar ve iklimle ilgili daha tehlikeli hava olayları bölgesine getiriyor. Sera gazı emisyonlarını azaltma konusunda aciliyeti ve eylemi arttırmamız gerekiyor ve bunun anahtarı da fosil yakıtlardan uzaklaşmak. Hükümetlerin, şirketlerin ve diğerlerinin sadece insanlığın hayatta kalması için değil, aynı zamanda kendi çıkarları, uzun vadeli yaşayabilirlikleri ve sürdürülebilirlikleri için de hızla karbonsuzlaşmalarını sağlamak amacıyla iklim davaları artıyor. Dava riski, zihniyetlerin ve davranışların değişmesine yardımcı olmalı ve etkili konumdaki herkesin net sıfıra geçişi planlamak ve yürütmek için gerekli adımları atmasını sağlamalıdır. Eylemsizlik ve gecikmeler seçenek değildir ve ClientEarth ihtiyacımız olan değişimi sağlamak ve küresel taahhüdümüzü yerine getirmek için yasal yollara başvurmaktan çekinmeyecektir.”
En Az Gelişmiş Ülkeler (LDC) Grubu Başkanı Madeleine Diouf Sarr: “Çözümlerin ne olduğunu biliyoruz. Yenilenebilir enerji, depolama, elektrifikasyon – bunlar dünyanın pek çok yerinde yer edinmeye başladı bile. Ancak yeterli değil. Zengin ülkelerin öncülüğünde daha hızlı hareket etmemiz gerekiyor. İklim finansmanındaki büyümenin hızlanması gereken 2018’den bu yana yavaşlamış olması hayal kırıklığı yaratıyor. En büyük boşluklar gelişmekte olan dünyadadır. Ancak aynı zamanda en büyük fırsatlar da burada. Ortak refahımızı ilerletmek ve net sıfıra ulaşmak için bu akışları değiştirmeli ve finansmana erişimi arttırmalıyız. IPCC raporlarının son turundan bu yana bilim ilerledi ve karşı karşıya olduğumuz risklerin – kuraklık, yükselen denizler, seller – daha düşük ısınma seviyelerinde gerçekleştiğini ve gerçekleşeceğini görebiliyoruz. Bu on yıl içinde emisyonlarımızı yarıya indirmeli ve ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmalıyız. Emisyon eğrisini aşağıya doğru bükmeliyiz, küresel emisyonların 2025’ten önce zirve yapması gerekiyor.”
Uluslararası Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü Politika Analisti Olivier Bois von Kursk:“IPCC Sentez Raporu bize iklim değişikliğinin yarattığı yıkım ve bunun altında yatan nedenleri ele almadaki başarısızlığımız konusunda bugüne kadarki en net kanıtları sunuyor. Bunun açık anlamı, kömür, petrol ve gazı aşamalı olarak ortadan kaldırmak için derhal harekete geçmemiz gerektiği -ISD’nin IPCC’nin 1,5°C’ye giden yollara ilişkin analizi, petrol ve gaz üretiminin 2030 yılına kadar %30, 2050 yılına kadar ise %65 oranında azalması gerektiğini gösteriyor. Fosil yakıt veya biyoenerji üretiminden büyük miktarlarda karbon yakalayarak enerji dönüşümünü geciktirebileceğimize dair herhangi bir sonuç, IPCC’nin bu pahalı ve kanıtlanmamış teknolojilerin karşılaştığı zorluklara ilişkin değerlendirmesiyle uyuşmuyor. Tüm fosil yakıtların üretim ve tüketiminde keskin bir düşüş olmadan, yenilenebilir enerji kullanımında son yıllarda kaydedilen kayda değer ilerlemenin iklim açısından bir anlamı olmayacaktır.”

Çevre Davalarında Bilirkişi Ücretleri Hak Arama Hürriyetini Kısıtlıyor

MAK Mekan Kapandı, MAK Dayanışma Devam Ediyor!

İşte Tarih Tarih CHP Kongre Takvimi

Geri Dönüşüm Defilesinde İklim Krizi İçin Dayanışma Çağrısı

CHP MYK Üyeleri Belli Oldu: İşte Kılıçdaroğlu’nun Yeni A Takımı

Murat Karayalçın’dan Seçim Çıkışı: Ciddi Bir Başarısızlık

CHP’de 43 İl Başkanı’ndan Flaş Seçim Bildirgesi!

Zehirli Fosfin Gazı İçeren Yangın Halk Sağlığını Tehlikeye Attı

Kemal Kılıçdaroğlu: Yürüyüşümüz Sürüyor ve Buradayız

YSK: Erdoğan Cumhurbaşkanı Seçildi

CHP’li Aytekin: 431 Bin Balıkesirliye Terörist Dediler, Şimdi Oy İstiyorlar

Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü: Mercanlar Tamamen Yok Olma Tehlikesi Altında
Öne Çıkan Haberler
-
Politika4 gün önce
Murat Karayalçın’dan Seçim Çıkışı: Ciddi Bir Başarısızlık
-
Politika7 gün önce
CHP’de 43 İl Başkanı’ndan Flaş Seçim Bildirgesi!
-
Ekoloji3 hafta önce
Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü: Mercanlar Tamamen Yok Olma Tehlikesi Altında
-
Politika3 gün önce
İşte Tarih Tarih CHP Kongre Takvimi
-
Ekoloji18 saat önce
MAK Mekan Kapandı, MAK Dayanışma Devam Ediyor!
-
Politika4 gün önce
CHP MYK Üyeleri Belli Oldu: İşte Kılıçdaroğlu’nun Yeni A Takımı
-
Ekoloji1 hafta önce
Zehirli Fosfin Gazı İçeren Yangın Halk Sağlığını Tehlikeye Attı
-
Ekoloji4 hafta önce
Hatay Barosu Başkanı: Molozlar, Hatay’ı Türkiye’nin Çernobil’i Yapar