Connect with us

Ekoloji

Kanal İstanbul Propagandası Lise Kitaplarına Taşındı!

kanal istanbul

MEB kamuoyunun büyük bir bölümünün tepkisini toplayan Kanal İstanbul projesini kitaplara taşıdı. Kitapta Kanal İstanbul için, “İstanbul Boğazı’ndaki yaşam ve kültürel varlıkları tehdit eden gemi trafiği minimize edilecek, boğazı geçmek için Marmara’dan ilerleyen gemilerin yarattığı çevre kirliliği ortadan kalkacaktır.” şeklinde söz edildi.

K2 HABER | MEB, Açıköğretim Lise 4. dönem Coğrafya kitabında, 2011’den beri gündemde olan Kanal İstanbul projesine yer verdi. Kitapta, Kanal İstanbul’un “İstanbul’a katacağı değerler”den bahsedilirken, İstanbul Boğazı’ndan geçen gemilerin “tehdit” olduğu öne sürülüyor. Kitapta ayrıca Marmara Denizi’ni üçe bölüneceğini ve bir “hafriyat adası” olacağı belirtiliyor.

Halk TV’den Ali Macit’in özel haberine göre; Kanal İstanbul’dan çıkacak hafriyatın kalanını Karadeniz kıyısının doldurulmasında ve Terkos Gölü’nün olduğu bölgeye yeni kıyı yapımında kullanılacağı belirtiliyor. Kanal İstanbul’a ilişkin kitapta özetle şu ifadeler yer alıyor:

“Binlerce geminin tehdit ettiği İstanbul Boğazı’na alternatif yaratma fikri artık hayal olmaktan çıkıyor ve hızla gerçeğe dönüşüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2011’de ‘Çılgın Proje’ adıyla tanıttığı Kanal İstanbul’un güzergahının 1/100 bin ölçekli rezerv yapı planıyla Türkiye’nin yüz akı projesinin tüm ayrıntıları tek tek belirlendi. Son plana göre; Avcılar, Küçükçekmece, Başakşehir ve Arnavutköy’den geçecek Kanal İstanbul 45.2 kilometre uzunluğunda olacak.”

kanal istanbul ali macit ders kitabı

Tek kaynak: Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı

Kitapta Kanal İstanbul’la ilgili sadece Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı kaynak olarak kullanırken, İBB’nin ve diğer bağımsız araştırmaların raporlarına ise yer verilmedi. Bakanlığın, “Proje ile İstanbul Boğazı’ndaki yaşam ve kültürel varlıkları tehdit eden gemi trafiği minimize edilecek, boğazı geçmek için Marmara’dan ilerleyen gemilerin yarattığı çevre kirliliği ortadan kalkacaktır.

Ekoloji

Kazdağı Ekofest’e Yasak Üstüne Yasak!

-

ekofest Kazdağı

Kazdağı Ekofest 2023, Darıdere’den sonra bu kez de Bayramiç’te yasaklandı. Orman yangını riski gerekçesiyle getirilen yasağa, ekoloji örgütleri tepki gösterdi.

K2 HABER | Kazdağı Ekofest için yer yasakları devam ediyor. Yangın gerekçesiyle getirilen yasaklara, ekoloji örgütleri tepki gösterdi. Bir basın açıklaması da gerçekleştiren aktivistler esas nedenin yangın değil, yaşam alanlarına yönelik müdahelenin olduğunu belirtti.

Basın açıklamasında, “Ormanlarımızı enerji ve maden şirketlerine peşkeş çeken orman idaresi sözüm ona ormanları bizden koruyor. Sulak alanları korumayan Doğa Koruma ve Milli Parklar, Tabiat parkını derneğimizden sakınıyor. Tarikat yurtlarında çocukların tecavüz edilmesine, her gün en az dört kadının öldürülmesine, nefret cinayetlerine ses çıkarmayanlar, konserleri, festivalleri,  yasaklayarak,  yaşamlarımıza ve en doğal haklarımıza engelleme getiriyor. Bilsinler ki bu engelleme ve yasaklamalar bizleri yıldıramayacak.” ifadeleri kullanıldı.

Süheyla Doğan: ‘En Ufak Korkumuz Yok, Cesaretle Devam Edeceğiz’

Ne Olmuştu?

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği 2014 yılından bu yana Darıdere Fidanlık Mevkii, Balıkesir İli Mehmetalan Köyü Kuzgun Kamp ve  Darıdere Tabiat Parkı’nda düzenlediği Kazdağı Ekofestival’lerini 2020 ve 2021 yıllarında pandemi nedeniyle gerçekleştirememişti. 2022 yılında da temmuz ayında planlanan festival, ‘orman yangınları açısından risk oluşturabilir’ gerekçesi ile yasaklanmıştı.

Bu yıl yangın riski düşünülerek festival tarihi Haziran ayına çekilmişti. Darıdere Tabiat Parkı için Tarım ve Orman Bakanlığı 2. Bölge Müdürlüğü’ne 03.04.2023 tarihinde gerekli başvurular yapılmış,  Tarım ve Orman Bakanlığı 2. Bölge Müdürlüğü’nün 09.05.2023 tarihli yazısı ile uygun bulunmuştu. Karar sonrası festivale ilişkin tüm duyuru ve hazırlıklar yapılmıştı.

Tarım ve Orman Bakanlığı 2. Bölge Müdürlüğü Balıkesir Şube Müdürlüğü 17.06.2023 tarihli yazısı ile Balıkesir Valiliği’nin 2023/1 sayılı komisyon kararı doğrultusunda yangın önlemleri nedeniyle festivalin Darıdere Tabiat Parkı’nda yapılmasının uygun bulunmadığını belirtti. Festival süresine çok az bir zaman kalması nedeniyle kısa sürede yer arayışına gidildi ve yeni bir alanda, Bayramiç’te, Hacıkayyum Yeşil Park’da gerçekleştirilmesine karar verildi ve bu konuda Bayramiç Kaymakamlığı’na 19.06.2023 tarihinde bildirimde bulunuldu. Festival hazırlık ekibi düzenlemeler için 20 Haziran tarihinde alanda gittiğinde, gelen yasaklama tebligatı ile alandan ayrılmak zorunda kaldı.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Ülkemizin Yüzde 73.4’ü Çölleşme Tehlikesi Altında

-

Marmara Gölü kuraklık 17 haziran kuraklıkla mücadele günü

TEMA Vakfı, 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nde, ülkemizin yüzde 73.4’ünün çölleşme tehlikesi altında olduğunun altını çizdi. Gıda güvenliğini sağlamak, iklim değişikliğine karşı dirençli olmak ve kuraklıktan daha az etkilenmek için çölleşme ile mücadelenin önemine dikkat çeken TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Çölleşmenin yıllık maliyetinin ülkelerin gayrisafi millî hasılasının (GSMH) yüzde 4-8’i olduğu tahmin ediliyor. Bu oranın 2050 yılında yüzde 40’lara ulaşacağı öngörülüyor. Çölleşme ile mücadele bugünün yaşanan sorunlarını azaltmak, geleceği kazanmaktır.” dedi.

K2 HABER | Birleşmiş Milletler, bu yıl Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nün temasını “Kadının Toprağı, Kadının Hakları: Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini ve Arazi Restorasyon Hedeflerini Güçlendirmek” olarak belirledi. TEMA Vakfı bu önemli günde, çölleşme ve kuraklık nedeniyle ortaya çıkan göç krizinden en çok kadınlar ve çocukların etkilendiğini hatırlatarak arazi restorasyon çalışmalarının önemine vurgu yaptı.

Afrika Kıtası Büyüklüğünde Arazi Varlığı Tahrip Oldu

Çölleşmenin ana nedeninin insanın sebep olduğu arazi tahribatı ve toprak bozulumu olduğunu belirten TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Dünyada arazi tahribatının boyutları ürkütücü seviyeye geliyor. 2019 BM Arazi Raporu’nda 30 milyon kilometrekare yani yaklaşık Afrika kıtası büyüklüğündeki arazi varlığının tahrip olduğu dile getiriliyor. Bu tahribatın içinde dünyanın yüzde 45’ini ve dünya nüfusunun 3’te 1’ini oluşturan kurak alanlar önemli yer teşkil ediyor. Zor koşullara adapte olmuş fakat kırılgan bir ekosisteme sahip olan kurak alanlar dünya ekili tarım arazilerinin yüzde 44’ünü, canlı hayvan varlığının ise yüzde 50’sini barındırıyor. Gıda güvenliği açısından önemi tartışmasız olan bu alanların yüzde 20’sinde çölleşme görülüyor. Çölleşen arazilerin yüzde 87’sinde ise ana nedeni erozyon teşkil ediyor, iklim değişikliği ise süreci hızlandırıyor.” ifadelerini kullandı.

ÖZEL HABER | Türkiye’de Kuraklık Her Yeri Sardı: Peki, Çare Ata Tohumları Mı?

32 Yılda 7,5 İstanbul Büyüklüğünde Tarım Arazisini Kaybettik

“Çölleşme nedeniyle tarım topraklarında verimlilik azalıyor” diyen Deniz Ataç, “Toprak verimliliğinin azalması doğal olarak ekonomik kayıplara da neden oluyor. Çölleşmenin yıllık maliyetinin ülkelerin gayrisafi millî hasılasının (GSMH) yüzde 4-8’i olduğu tahmin ediliyor. Bu oranın 2050 yılında %40’lara ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu durum; çölleşme, kuraklık, erozyon ve toprak bozulumu ile mücadelenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.” şeklinde konuştu.

Ülkemizin  yüze 50.9’unun orta, yüzde 22.5’inin de yüksek derecede olmak üzere toplam yüzde 73.4’ünün çölleşme tehlikesi altındaki alanlardan oluştuğunu kaydeden Ataç, “Ülkemizde erozyon, çölleşme nedenlerinin başında geliyor. Tarım arazilerinin yüzde 39’unda, mera arazilerinin ise %54’ünde erozyon görülüyor.  Öte yandan büyüyen kentler verimli tarım arazilerinin azalmasına sebep oluyor. Tarım arazilerimiz, 1990-2022 yılları arasında yaklaşık 4 milyon hektar azalarak 27,9 milyon hektardan, 23,9 milyon hektara geriledi. Bu da yaklaşık 7,5 İstanbul büyüklüğünde tarım alanının kaybedilmesi demek oluyor.” diye konuştu.

Deniz Ataç tema vakfı

Kuraklığın Sebep Olduğu Göç Krizi En Çok Kadın ve Çocukları Etkiliyor

İklim değişikliğinin kurak bölgeleri daha da kuraklaştırarak bölgedeki insanların yaşam koşullarını güçleştirdiğinin altını çizen Deniz Ataç, “İklim krizi sebebiyle dünyamızın ortalama sıcaklığı sanayi öncesi döneme göre 1.1°C artmış durumda. Sıcaklık artışı sebebiyle atmosfer dengesi bozulan dünyamızın birçok bölgesinde kuraklık başta olmak üzere çeşitli krizler baş gösteriyor ve insanlar doğup büyüdükleri evlerini bırakıp göç etmek durumunda kalıyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin yaptığı çalışmalara göre; kuraklık ve çölleşmenin neden olduğu göç krizinden en çok kadınlar ve çocuklar etkileniyor. Çalışmalarda kadınların çoğunlukla arkada bırakıldığı gözlemleniyor ve göç eden kadınların göç yollarında ciddi tehlikelerle karşılaştığı biliniyor. Yine aynı çalışmalar, çölleşme ve buna bağlı göç meselesinin toplumsal cinsiyet ekseninde ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor.” diye konuştu.

DOSYA HABER | Mevzu Biraz ‘Pis’: Türkiye, Neden Avrupa’nın Çöpünü Topluyor?

Çözüm Yine Topraktan Geçiyor

Çölleşme ve kuraklıkla mücadele için yine toprağı işaret eden Ataç, “Kısa vadeli çıkarlar ve kazançlar uğruna doğaya ve toprağa verilen zararların etkileri, ekonomik kayıplar, yokluklar ve göçler olarak sonuçlanıyor. Çözüm yine topraktan geçiyor. Bunun için arazi kullanım planlarının hazırlanması, kanunlarda yer alan orman, mera ve verimli toprakları başka amaçla kullanımı kolaylaştıran hükümlerin yürürlükten kaldırılması, erozyonla mücadele edilmesi, sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması ve tahrip edilmiş arazilerin eski haline getirilmesi yani restorasyon çalışmaları yapılması gerekiyor. İklim değişikliği ile mücadele için de restorasyon çalışmalarının büyük önemi bulunuyor. Birleşmiş Milletler tarafından 2030 yılına kadar tahrip edilmiş arazilerin %30’unda restorasyon çalışmalarının yapılması hedefleniyor. Gıda güvenliğini sağlamak, iklim değişikliğine karşı dirençli olmak ve kuraklıktan daha az etkilenmek için çölleşme ile mücadele büyük önem taşıyor. Çölleşme ile mücadele bugünün yaşanan sorunlarını azaltmak, geleceği kazanmaktır.” dedi.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Akbelen’de Dayanışma: Ekoloji Birliği’nden Mücadele Çağrısı

-

ekoloji birliği Akbelen ormanı

80’in üzerinde ekoloji bileşenini bir araya getiren Ekoloji Birliği, 2023 meclis toplantısını ekokırım tehdidi altındaki Akbelen Ormanı’nda gerçekleştirdi.

K2 HABER | Ekoloji Birliği’nin yıllık meclis toplantısı, destek ve dayanışma amacıyla Akbelen Ormanı’nda yapıldı. Ekoloji bileşenler Akbelen Ormanı’nı kömür çıkartmak için kullanmak isteyen YK Enerji’nin kömür ocağına giderek doğa yıkımının boyutlarını gözleriyle gördü. Yıkımın görüntüleri sosyal medyada da gündem oldu.

Toplantıya Ekoloji Birliği’nin bileşenlerinden Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Doğanın Çocukları, Burhaniye Çevre Platformu (BURÇEP), Aydın Çevre ve Kültür Platformu (AYÇEP), Çine Yaşam Platformu (ÇİYAP), Mezopotamya Ekoloji Hareketi, Ekoloji Derneği, Zilan Ekoloji Platformu, Muğla Çevre Platformu (MUÇEP), Divriği Yaşam ve Doğa Platformu, Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri (DAÇE), Van Çevre Derneği (VANÇEVDER), Karaman Ekoloji Derneği, Yeşil Yaşam İnsiyatifi, Yeşil ve Sol Çalışma Grubu, Berlin Yeşil Ev, Yaşam ve Dayanışma Yolcuları ve İkizdere Dernekler Federasyonu fiziki olarak katılırken, Aydın Ekoloji ve Yaşam Platformu (AYEP), Malatya Çevre Platformu (MALÇEP) ve Kadın Meclisi çevrimiçi olarak katılım sağladı.

Fotoğraf: Özer Akdemir, Evrensel

Gündem Başlıkları

Üç yeni örgütün bileşen olduğu Ekoloji Birliği’nin meclis toplantısında aşağıdaki konular konuşuldu:

  • Seçim sonuçlarının ekoloji hareketleri bağlamında değerlendirilmesi
  • Ekoloji hareketleri afet ve afet sonrası çalışmaların değerlendirilmesi ve bu konuda Ekoloji Birliği’nin katkı vereceği çalıştaylar/toplantılar düzenlenmesi
  • Deprem sonrası yürütülen ekoyıkım faaliyetleri
  • Nükleer enerji
  • Termik santraller kapatılsın kampanyası
  • Deprem fırsatçılığında kentsel dönüşüm
  • Ekokırımın suç olarak yasalaşması
  • Ekoloji hareketlerinin ortak eylemselliği
  • Yerel ve uluslararası ortaklaşmalar yaratmak
  • Nadir element madenciliği başta olmak üzere vahşi madenciliğe karşı kampanyalar
  • Direniş alanlarına, nöbetlere destek yolculuklarının arttırılması
  • Direnişler arasında doğrudan köprüler kurulması
  • Kömürsüz 2030 kampanyası

Ekoloji Birliği: ‘Bizler Vandal Değil, Yaşam Savunucularıyız’

Yeni Dönem Direnişlerle Geçecek

Meclis’in ardından bir açıklama yayımlayan Ekoloji Birliği; yeni dönemin direnişlerle geçeceğini belirterek, bu dönemde sorumluluk alan tüm bileşenlere teşekkür etti.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Çevre Davalarında Bilirkişi Ücretleri Hak Arama Hürriyetini Kısıtlıyor

-

kirazlıyayla mahkeme yargı

CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Semra Dinçer, çevre davalarında talep edilen bilirkişi ücretlerine ilişkin yazılı açıklama yaptı.

K2 HABER | CHP Genel Başkan Yardımcısı Semra Dinçer, çevre davalarında talep edilen bilirkişi ücretleri hakkında “Kanal İstanbul projesi için plan değişikliği yapan, rezerv alanı ilan edilen işlemler için 150 bin TL bilirkişi ücreti istenildi. Bilirkişi ücretlerinin bu kadar yüksek olması, hak arama hürriyetini kısıtlıyor. Yurttaşı dava açmaktan vazgeçirme amacına hizmet ediyor” dedi.

CHP MYK Üyeleri Belli Oldu: İşte Kılıçdaroğlu’nun Yeni A Takımı

“BİLİRKİŞİ ÜCRETLERİNİN BU KADAR YÜKSEK OLMASI, HAK ARAMA HÜRRİYETİNİ KISITLIYOR”

Dinçer, şunları kaydetti:

“Rize İkizdere’de Cengiz İnşaat eliyle işletilen taş ocağının ÇED Gerekli Değildir kararının iptali talebiyle ilgili davada, verilen karar Danıştay’dan dönünce, ikinci kez keşif yapmak için yurttaşlardan 60 Bin TL daha alındı. Kanal İstanbul projesi için plan değişikliği yapan, rezerv alanı ilan edilen işlemler için 150 Bin TL bilirkişi ücreti istenildi. Bilirkişi ücretlerinin bu kadar yüksek olması, hak arama hürriyetini kısıtlıyor. Yurttaşı dava açmaktan vazgeçirme amacına hizmet ediyor.

“MAHKEMELER YURTTAŞ KATILIMCILIĞINI ENGELLİYOR”

Amasya’da bir yurttaşımız koyunlarını satıp bilirkişi ücretini ödedi. Geçmişte Rizeli bir yurttaşımız ineklerini satmak zorunda kalmıştı. Bu kişilerin yoksullaşmalarına yol açan bu ödemeleri yaptıkları davalar, kendi şahsi menfaatleri için değil, kamunun, toplumun, doğanın, yaşam alanlarının menfaatine açılmış davalar. Kamu kurumlarının yapmadıkları denetimleri, yurttaşlar bu davalar eliyle etkin kılmaya çalışıyor. Mahkemeler, yurttaş katılımcılığını da engelliyor. Dünyada birçok yerde, kamu menfaati için açılan bu davalarda, dava masrafları hiçbir şekilde davacılara yüklenmiyor. Altılı mutabakat metnimizde de bu yönde bir vaadimiz vardı. Kent ve çevre davalarına harç muafiyeti düşünüyorduk. Doğanın, kentlerimizin, yaşam alanlarımızın korunması için açılan davalar önündeki engellerin kaldırılması, hak arama özgürlüğünün, adil yargılama ilkesinin teminatı olacaktır.”

İşte Tarih Tarih CHP Kongre Takvimi

Okumak için tıklayın

Ekoloji

MAK Mekan Kapandı, MAK Dayanışma Devam Ediyor!

-

mak mekan dayanışma

Deprem felaketinden sonra kurulan Muğla Afet Koordinasyonu görevini tamamlamasıyla, kuruluşunu gerçekleştiren gönüllüler tarafından kapandı. Muğla Arama Kurtarma için ise çalışmalar başlatıldı.

K2 HABER | Yaşadığımız büyük deprem felaketinin üzerinden tam 121 gün geçti. Acılar ile birlikte dayanışma mücadelesi de unutulmuyor. Muğla’da gönüllüler tarafından kurulan Muğla Afet Koordinasyonu (MAK), görevini tamamlamasıyla kapandı. Fakat dayanışmayı büyüten gönüllüler Muğla Arama Kurtarma için çalışmalara başladı.

Kapanış açıklamasında bir araya gelen gönüllüler yaptıkları açıklamayla, MAK mekanın kapatılmasına rağmen MAK dayanışmanın büyüyerek devam edeceğinin vurgusu yapıldı.

Yapılan basın açıkalaması şu şekilde:

“Yaşadığımız bu acıyı, kaybettiklerimizi unutmayacağız! Bir doğa olayı olan depremi bir felakete çeviren talancı rejimi unutmayacağız. Deprem için toplanan vergileri yandaşlara verilen ihalelerle çılgın projelere aktaranları unutmayacağız! İmar aflarıyla, kentsel dönüşüm adı altında kentlerimizi talan edenleri unutmayacağız! İnsanlar can derdindeyken çadır satanları unutmayacağız! Dayanışmak için canla başla çalışanlara “bir kenara yazıyoruz” diyerek tehditler savuranları unutmayacağız! Hepsinin hesabını soracağız!

Bu yıkımı ve beceriksiz yönetimi çaresizce izleyemezdik. Depremin hemen ardından sendikalar, meslek odaları, dernekler, siyasi partiler, demokratlar, sosyalistler, feministler, ekolojistler ve gönüllü yurttaşlar bir araya gelerek Muğla Afet Koordinasyonu-Halk Dayanışması’nı kurduk. 12 Şubat 2023’te Mimarlar Odası-Muğla Şubesi’nde başlattığımız dayanışma ağını, 18 Şubat 2023’te Menteşe Belediyesi’nin tahsis ettiği MAK Mekan’a taşıdık.

O günden bu yana Muğla’da demokratik çevreler olarak çok önemli bir dayanışma sınavı verdik, veriyoruz. Bu süreç boyunca hem birbirimizle hem de depremden zarar gören misafirlerimizle hukukumuz ve dostluğumuz gelişti, derinleşti. Bu kıymetli deneyimde birbirini hiç tanımayan insanların dayanışmasına vesile olduk. İnsan ilişkilerinin bütün karmaşışıyla baş etmeye çalıştık. Yakıcı sorunlardan ve ihtiyaçlardan doğan bir politika örgütledik. Halkı kutuplaştıran, düşmanlaştıran politikalara inat, birbirimizi tanımak ve birbirimizle paylaşmak için yollar açtık.

12 Şubat’tan bu yana bu mekanda yaklaşık 15 bin depremzedenin yaşamına dokunduk, onlara destek olmaya çalıştık. 220 depremzede ailenin ev ve eşya bulmasına destek verdik. Bu hanelere düzenli olarak gıda desteğinde bulunmaya çalıştık. Yine düzenli gerçekleştirdiğimiz ve gerçekleştirmeye devam edeceğimiz ev ziyaretleriyle ilişkilerimizi ve dostluğumuzu kalıcılaştırdık.

VİDEO HABER | İkizköy Direniyor: Yaşamı Savunanlar Nöbet Alanından Anlatıyor

Muğla’da CHP’li Belediyelere Büyük Öfke: ‘Hiç Mi Utanmayacaksınız?’

MAK Dayanışma Devam Edecek

Bütün bunları kendi öz gücümüzle ve Muğla halkının dayanışması ile gerçekleştirdik. Menteşe Kent Konseyi ile birlikte, Muğla’nın en uzak köylerinden köylülerin kendi ürettikleri ürünleri, depremzedelere ulaştırmalarına aracılık ettik. Eğitim-Sen ile birlikte çocuk şenliği gerçekleştirdik. Yine her hafta sonu Mak Mekan’ı çocukların ve kadınların bir araya gelerek sosyalleşebilecekleri etkinliklere ayırdık. Bu süreç boyunca Muğla’nın dört yanından herkes büyük bir özen ve ciddiyetle çalıştı, emek verdi.

Geldiğimiz bu noktada Mak Mekan’ın amacına ulaştığını düşünüyoruz. Felaketin hemen ardından ortaya çıkan yakıcı ihtiyaçlarının karşılanması niyetimizi, büyük ölçüde gerçekleştirdiğimize inanıyoruz. Şimdi dayanışmayı büyütmek, daha kalıcı sorunları gündeme getirmek, ilgililerin dikkatini çekmek ve elimizden geldiğince çözümler oluşturmak gerekiyor. Bunun için MAK Dayanışma’nın devam edeceğini bildiriyoruz.

Ayrıca bizatihi Muğla’nın bir afet kenti olduğunun bilinciyle kendimizi ve Muğla halkını da afete karşı hazırlamak ve örgütlemek gerekiyor. Bu amaçla Muğla Arama Kurtarma’yı kurmaya giriştiğimizi de duyurmak isteriz.

Mekanımız kapansa da MAK dayanışma devam ediyor. Bir aradayız, buradayız!”

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Geri Dönüşüm Defilesinde İklim Krizi İçin Dayanışma Çağrısı

-

Cemil Tugay

Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, geri dönüşüm malzemelerinden üretilen giysilerle düzenlenen defilede yeniden kullanım ve geri dönüşüm kültürüne vurgu yaptı.

K2 HABER | Dünya Çevre Günü etkinliklerinde Karşıyakalılara seslenen Başkan Dr. Cemil Tugay, “Ekolojinin, ekonomiye yenilmediği; havanın, toprağın, suyun kirletilmediğini sürdürülebilir bir yaşamı mümkün kılmak bizim elimizde. Yaşanılabilir bir çevre için ihtiyacın kadar tüket ve mümkün olduğunca az atık üret” diye konuştu.

Karşıyaka Belediyesi Dünya Çevre Günü kapsamında düzenlediği etkinliklerle, dünyada yaşanan çoklu krizlere dikkat çekti. İklim krizi, gıda krizi, kaynakların verimli kullanımı, geri dönüşüm ve yeniden kullanım kültürü hakkında farkındalık oluşturmayı hedefleyen etkinliklerde her yaş grubuna yönelik uygulamalar gerçekleştirildi. Çatı Bostanlı’da, Ormanda Biri Var tiyatro oyunu ile çocuklara iklim krizi anlatılırken, geri dönüşüm malzemelerinden üretilen giysilerle düzenlenen defilede yeniden kullanım ve geri dönüşüm kültürüne vurgu yapıldı.

Karşıyaka Belediyesi’nden İklim Krizi Mesajı: ‘Bir Felaketin Ortasındayız’

İhtiyacın Kadar Tüket

Tiyatro gösterisi öncesi çevre ve doğa duyarlılığına ilişkin konuşan Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, iklim değişikliği ile mücadelenin herkesin katılımıyla kolayca yürütülebileceğine vurgu yaptı. Yurttaşların duyarlılığıyla daha etkili mücadele yürütülebileceğini söyleyen Tugay, “Daha mavi, daha yeşil bir dünyada yaşamak bizim elimizde. Daha yeşil şehirler yaratmak ve doğaya saygı duyan yaşam alanları oluşturmak insanlık için uzak bir hedef değil. Biz doğa ile uyumlu bir çevrede yaşamak istiyoruz ve çocuklarımıza bırakacağımız en büyük mirasın doğamız ve çevremiz olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Ekolojinin, ekonomiye yenilmediği; havanın, toprağın, suyun kirletilmediği sürdürülebilir bir yaşamı mümkün kılmak bizim elimizde. Basit önlemler alarak, küçük duyarlılıklarla fark yaratarak doğamızı, çevremizi korumak mümkün. İhtiyacın kadar tüket ve mümkün olduğunca daha az atık üret. Uygulanacak ilke bu kadar basit. Ama herkes önce başkasının yapmasını bekliyor. Bu önlemler ihtiyacımız olmayan bir lambayı kapatmak kadar basit. Eğer bu ilkeye uymazsak bir şeyleri artık geri dönüştüremeyecek kadar tüketeceğimizi ve kirleteceğimizi hepimizin bilmesi lazım” dedi.

Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay Mikroplastik Tehlikesini Yazdı

Çevre Sorunu Olmayan Bir Dünya Hayali

Karşıyakalıların çevre konusundaki duyarlılığına değinen Başkan Tugay, “Karşıyaka’mızda iklimle ilgili, çevreyle ilgili yürüttüğümüz çalışmalara beklediğimizin üzerinde destek alıyoruz. Bu kadar duyarlı insanlarla birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Çevre sorunlarını sık sık dile getirmekten vazgeçmeyeceğiz. Çevre sorunlarını konuşmaya ihtiyaç duymadığımız bir dünya hayaliyle çalışıyoruz. Bu duyarlılığı her zaman göstermeli, çevremizde farkındalık yaratarak duyarlılığın yayılmasını sağlamalıyız” diye konuştu.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Zehirli Fosfin Gazı İçeren Yangın Halk Sağlığını Tehlikeye Attı

-

fosfin

Temiz Hava Hakkı Platformu, Kocaeli’nin Derince ilçesinde bir gemide çıkan yangına ilişkin basın açıklaması yayımladı. Platform, yangın sonucu yayılan fosfin gazının halk sağlığı için ciddi tehdit yarattığını açıkladı.

K2 HABER | 28 Mayıs Pazar gecesi Kocaeli’nin Derince ilçesinde bulunan limana yanaşan bir gemiden yük indirilmesi sırasında yaşanan bir kimyasal tepkime sonucu yangın çıkmıştı. Temiz Hava Hakkı Platformu yanan ürünün “Phostoxin Tablet” adında, bileşiğinde alüminyum fosfit, amonyum karbamat ve fosfin bulunan, özellikle hububat depolamada haşere ve patojenlere karşı kullanılan çok zehirli bir kimyasal olduğunu açıkladı. Platform, yetkililerin atmosfere ne kadar fosfin gazı yayıldığını açıklamadığını ve halk sağlığının tehdit edildiğini açıkladı.

Temiz Hava Hakkı Platformu’ndan yapılan açıklama şu şekilde:

“Yük gemisinden limana indirilirken yanan ürünün “Phostoxin Tablet” adında, bileşiğinde alüminyum fosfit, amonyum karbamat ve fosfin bulunan, özellikle hububat depolamada haşere ve patojenlere karşı kullanılan çok zehirli bir kimyasal olduğu öğrenildi.

Alüminyum fosfit su ile temas ettiğinde kendiliğinden tutuşabilen yanıcı bir gaz olan fosfin yaymaktadır. Bu nedenle yangının ürünün su ya da yüksek oranda nem ile teması sonucu ortaya çıktığı tahmin edilmektedir.

Yangının, Kocaeli Valiliği, Kocaeli Belediyesi itfaiye ekipleri ve AFAD’ın müdahalesi ile ancak 6 saatte söndürülebildiği basına yansımıştır. Çevre Mühendisleri Odası Kocaeli Şube Başkanı Gökhan Tilki, sahanın yangın sonrası ortaya çıkan atıktan temizlenmiş ve atıkların atık yakma tesisinde bertaraf edilmiş olduğunu ifade etmektedir.

Basında çıkan haberlere göre gözle görülür biçimde kentin yerleşim alanlarının üstüne fosfin gazı yayılmıştır. Ancak ne miktarda kimyasal maddenin yandığı ve yanma sonucu ne kadar fosfin gazının atmosfere salındığına, ne kadarlık bir nüfusun atmosferde yayılan bu zehirli gaza maruz kaldığına dair yetkililerce bir açıklama yapılmamıştır.”

Dr. Sadun Bölükbaşı: ‘Adana’da Temiz Hava Solumak İstiyoruz’

Fosfin Gazı Solunduğunda Ve Yutulduğunda Çok Toksiktir  

Temiz Hava Hakkı Platformu üyesi ve halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Çiğdem Çağlayan fosfin gazının yandığında, şiddetli solunum tahriş edici (fosfor pentoksit) yoğun beyaz bir bulut ürettiğini ve yoğun olarak solunması durumunda yaşamsal risk oluşturabileceğini belirtti. Prof. Dr. Çağlayan; “Fosfin gazının solunması burun, ağız, boğaz ve akciğerlerde tahrişe neden olabilir. Ani etkiler arasında bulantı, kusma, ishal ve mide ağrısı yer alır. Göğüste sıkışma, nefes darlığı, ağız kuruluğu, ateş, titreme, halsizlik, baş dönmesi ve koordinasyon bozukluğu olabilir. Ciddi vakalarda anormal kalp ritmine, kalp yetmezliğine, şoka, akciğer ödemine ve ölüme neden olabilir.” dedi.

Fosfin Gazının Sucul Ortamlarda Yaşayan Canlılara Etkileri Çok Ciddi

Fosfin gazı aynı zamanda suda çözünürlüğü çok yüksek olan bir gazdır. ÇMO Kocaeli Şube Başkanı Tilki, gazın sucul organizmalar (suda yaşayan canlılar) için çok toksik bir madde olduğunu ve çevreye kontrolsüz olarak asla verilmemesi gerektiğinin altını çizmektedir. Bu bilgi ışığında, limanda yaşanan yanma olayı sonucu yaşanan deniz kirliliğinin ve deniz canlılarında yol açtığı ya da açabileceği sorunların tespiti de önem kazanmaktadır.

Temiz Hava Hakkı İçin 107 Bin İmza Meclis’e Teslim Edildi

Limanlarda İş Güvenliği Önlemleri Yetersiz mi?

6 Şubat’ta yaşadığımız büyük deprem ile birlikte İskenderun Limanı’nda çok sayıda konteynerin yanması sonucu büyük bir hava kirliliği yaratan yangının üzerinden henüz birkaç ay geçmişken bu kez benzer bir çevresel felaket başka bir önemli sanayi kenti olan Kocaeli’nde bir limanda yaşanmıştır. Limanlarda tehlikeli maddelerin güvenli bir biçimde taşınması ve geçici depolanması için gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı, taşıma uygulamaları sırasında iş güvenliği kurallarına uyulup uyulmadığı, gerekli denetimlerin düzenli olarak yapılıp yapılmadığı önemli bir sorun alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir başka eksiklik ise tehlikeli maddeleri içeren iş kazalarının ardından, bu maddelerin çevreye (hava, su ve toprak ortamlarına) yayılımının düzenli takibinin yapılmadığı, etkilenen alanlarda yaşayan insanların alandan uzaklaştırma dahil herhangi bir önlemle korumaya alınmadığı, halkın yaşanan çevresel ve sağlık riskleri ile ilgili bilgilendirilmediği gözlemlenmektedir.

28 Mayıs 2023 gecesi Derince limanında yaşanan yangınla ilgili olarak yetkililerden aşağıdaki konularda açıklama yapmalarını talep etmekteyiz:

  • Limanda yanan ürünün tam içeriği nedir? Yanan ürünün alüminyum fosfit ve fosfin içerdiği doğru mudur?
  • Ne miktarda ürün yanmış ve yanma sonucu ne miktarda ne tür zehirli gaz ortaya çıkmıştır?
  • Zehirli fosfin gazının yerleşim alanları üstüne yayıldığı doğru mudur? Yörede bulunan halk tehlikeli gaz yayılımı hakkında uyarılmış ve alabilecekleri önlemler konusunda bilgilendirilmiş midir?
  • Gazdan zehirlenme olayları yaşanmış mıdır? Özellikle gaza ilk elden maruz kalan liman işçilerinde ve yangına müdahale eden ekiplerde sağlık sorunları yaşanmış mıdır?
  • Kaç kişi fosfin gazından etkilenmiş, kaç hastane başvurusu yapılmış, bu kişilere nasıl müdahale edilmiştir? Şu anki sağlık durumları nedir?
  • Fosfinin deniz ortamına bulaşmış olması söz konusu mudur? Gerekli önlemler alınmış mıdır? Eğer kontaminasyon oluştuysa başta balıklar olmak deniz canlılarında zehirlenme ve ölüm vakaları tespit edilmiş midir?
  • Derince Safiport limanı en son ne zaman iş sağlığı ve güvenliği konusunda denetlenmiştir? Bu denetleme sonucunda eksikler ve usulsüzlükler tespit edilmiş midir? Eğer bu yönde tespitler varsa idari ve hukuki işlem yapılmış mıdır?
  • 28 Mayıs gecesi yaşanan kaza ile ilgili soruşturma başlatılmış mıdır? Kazanın nedeni, olası ihmal ya da usulsüzlükler tespit edilmiş midir? Bu soruşturma sonucu kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü: Mercanlar Tamamen Yok Olma Tehlikesi Altında

-

biyolojik çeşitlilik günü

TEMA Vakfı, 22 Mayıs Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü’nde insan faaliyetlerinin dünyadaki canlı çeşitliliği üzerinde yarattığı olumsuz etkilere dikkat çekti. “2°C’lik bir ısınmada, denizel biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapan mercanların %99’unun yok olacağı öngörülüyor” diyen TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç yaratılan tahribatı durdurmak ve biyolojik çeşitliliği yeniden inşa edebilmek için atılması gereken adımları sıraladı.

K2 HABER | Birleşmiş Milletler (BM) tarafından her sene 2 Mayıs’ta kutlanan Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü’nün bu yılki teması “Uzlaşmadan Eyleme: Biyolojik Çeşitliliği Yeniden İnşa Et” oldu.

Karasal Ekosistemlerin %77, Denizlerin %87’si İnsan Etkisi Altında

TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, dünyadaki tüm canlıların ve ekosistemlerin birbirleriyle etkileşim içerisinde olduğunun altını çizerek “Bugün tükettiğimiz meyve, sebze, kahve, kakao, badem, kiraz, erik, incir, ayva, elma gibi önemli çok sayıda tarımsal ürün, arılar ve çok sayıda böcek türünün katkıları ile üretilebiliyor. Ayrıştırıcı canlılar ile doğada atıklar geri dönüşüyor, kirlilik önleniyor. Deniz ve kara ekosistemlerindeki canlılar, insan kaynaklı yıllık karbon salınımının %60’ını atmosferden geri alıyor” diye konuştu.

Ancak günümüzdeki insan faaliyetlerinin dünyadaki canlıların yaşam haklarını tehdit ettiğini belirten Deniz Ataç, “Bugün, buzul alanlar hariç karasal ekosistemlerin %77, denizlerin ise %87’si insan etkisi altında. Ne yazık ki gezegen ve insanlık için yaşamsal önemi tartışmasız olmasına rağmen, yoğun kentleşme, madencilik, doğal alanların tahribi, sulak alanların yok olması, su ve hava kirliliği, orman yangınları, tarım kimyasallarının (pestisitlerin) kontrolsüz ve yoğun kullanımı, bilinçsiz avlanma, iklim krizi ve farkında olmadan doğaya bulaştırdığımız işgalci türler nedeniyle biyolojik çeşitlilik hızla yok oluyor” ifadelerini kullandı.

Isınma Sürerse Mercanlar Tamamen Yok Olacak

BM iklim değişikliği tahminlerine göre, 3°C’lik küresel ısınma sonucu karada yaşayan memelilerin %41’inde yarı yarıya habitat kaybı olabileceğini kaydeden Ataç, “Karasal iklime göre daha kırılgan olan denizel ekosistemlerde ise mercan resifleri iklim krizi ve çevresel kirlilik sebebiyle son 150 yılda neredeyse yarı yarıya azalmış durumda. Ayrıca 2°C’lik bir ısınmada, denizel biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapan mercanların %99’unun yok olacağı öngörülüyor. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan 2023 tarihli 6’ncı Değerlendirme Raporu’nda; insan faaliyetlerinin dünya atmosferinin dengesini bozduğu, küresel ortalama sıcaklıkta artışa yol açtığı ve bu artışın da mevcut ekosistem dengesini bozarak canlı türlerinin büyük bir bölümünü tehdit ettiği kesin bir biçimde belirlendi” dedi.

TEMA’dan Torba Yasa’daki Altıncı Madde İçin Uyarı

Eşsiz Çeşitliliğe Sahip Ülkemizde Korunan Alanlar Yetersiz

Biyolojik çeşitlilik konusunda Türkiye’nin konumuna da değinen Ataç, “Üç önemli bitki coğrafyası üzerinde bulunan nadir ülkelerden biri olan ülkemiz, bir kıtanın sahip olduğu sayıda tür çeşitliliğini barındıracak kadar zengin. 3.497’u endemik olmak üzere, 12.000’e yakın bitki türüne ev sahipliği yapan Türkiye tür zenginliğine paralel olarak, yaşam alanları yani habitat çeşitliliği açısından da Avrupa kıtasına kıyasla son derece eşsiz.   Fakat Türkiye’de korunan alanların sayısı ve büyüklüğü ekosistem ve tür çeşitliliğiyle doğru orantılı değil. Korunan alanların ülke yüz ölçümüne oranı yaklaşık %8,69. Dahası, Türkiye’nin doğa koruma mevzuatında giderilmesi gereken eksikler ve yetki çatışmaları bulunuyor. Ülkemiz sahip olduğu yüksek çeşitliliğe ve korunan alanlarla ilgili son yıllardaki artışa rağmen dünya ölçeğinde biyolojik çeşitlilik ve habitat kategorisindeki sıralamada 180 ülke arasından 178’inci sırada yer alıyor. Bu durum, ülkemizdeki biyolojik çeşitliliği korumak için çok ciddi bir çaba gösterilmesi gerektiğini ortaya koyarken 2023 yılında 16’ncısı Antalya’da yapılması planlanan BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Taraflar Konferansı Toplantısı bu konudaki ilk büyük adımın atılması için bir fırsat oluşturuyor” şeklinde konuştu.

Korunan Alanların Oranı %30 Seviyesine Ulaştırılmalı

Kaybedilen biyolojik çeşitliliğin geri kazanılabilmesi için atılması gereken adımları sıralayan Ataç, “Fosil yakıtların kullanımından vazgeçilmeli ve yenilebilir enerji kaynaklarının kullanımı yaygınlaştırılmalı. Arazi tahribatı engellenmeli, arazi tahribatına karşı çok sıkı koruyucu tedbirler alınmalı. Tahrip olan arazilerde restorasyon çalışmaları yürütülmeli, bu çalışmalara toplumsal katkı sağlayacak teşvikler sağlanmalı. Sürdürülebilir ormancılık, sürdürülebilir mera yönetimi ve tarım çalışmaları yaygınlaştırılmalı. Doğal türlerle ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışmaları yapılmalı, denizlerde aşırı avlanma önlenmeli, türlerin kaybına neden olan bitki toplama gibi faaliyetler kontrol altına alınmalı. Tüketim alışkanlıkları değiştirilmeli, her bir tüketimin doğaya bir yük olduğu unutulmamalıdır” diyerek korunan alanların oranının Birleşmiş Milletler kararlarında yer alan %30 seviyesine ulaştırılması gerektiğini bir kez daha vurguladı.

Ataç, “Unutulmamalı ki bugün doğada yarattığımız tahribat gelecek kuşakların yaşamını kısıtlayacak kötü bir miras anlamına geliyor. Bu izleri ortadan kaldırmanın yolu her bir canlının yaşadığı doğal ortamları korumak, tahrip edilen ekosistemleri restore etmek ve gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya bırakmaktan geçiyor” diyerek sözlerini tamamladı.

TEMA Vakfı’ndan Çınar Kanseri Açıklaması

ANG Biyolojik Çeşitlilik Projesi 

TEMA Vakfı, biyolojik çeşitlilik kaybına neden olan her hareketi önlemek ve bu konuda toplumsal bilincin kazanılmasını sağlamak amacıyla 2021 yılında A. Nihat Gökyiğit Biyolojik Çeşitlilik Projesi’ni başlattı. Vakıf, Kurucu Onursal Başkanlarından merhum A. Nihat Gökyiğit’in ismini verdiği proje ile #FarkındaMıyız sorusunu sorarak biyolojik çeşitlilik kavramının Türkiye’de bilinirliğinin artmasını hedefliyor. Biyolojik çeşitliliğin korunması için #FarkındaMıyız sorusuyla hazırlanan “Şifa”, “İklim”, “Gıda” ve “Miras” temalı videolar ile farkındalık ve iletişim çalışmaları sürdürülüyor.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Hatay Barosu Başkanı: Molozlar, Hatay’ı Türkiye’nin Çernobil’i Yapar

-

Hatay barosu moloz

Hatay Baro Başkanı Hüseyin Cihat Açıkalın, Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı İlay Aksoy ile yaptığı canlı yayında Hatay’daki mülkiyet ve moloz sorununa dikkat çekti. Depremde yıkılan bina molozlarının döküm işlemlerinin Çevre Yasası’na uygun yapılmadığını dile getiren Açıkalın, “Buradaki çalışmaların verimliliğine zarar verdiğini, oradaki insanlara burada yaşama git anlamına geldiğini, bunun da demografik yapıya zarar vereceğini söyledik. Burada yapılan hukuksuz işlem hem demografik yapısını değiştirir buranın hem halk sağlığını tehdit eder uzun vadede Hatay’ı Türkiye’nin Çernobil’i yapar.” ifadelerini kullandı.

K2 HABER | Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı İlay Aksoy, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli iki depremin en büyük yıkıma uğrattığı illerden Hatay’ın Baro Başkanı Hüseyin Cihat Açıkalın’ı konuk etti. Burada Aksoy’un sorularını yanıtlayan Açıkalın, Hatay’da yıkılan ağır hasarlı binalarda yaşayan vatandaşların mülkiyet haklarından, moloz döküm işlemine ve Hatay’da yapılacak seçimlere kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulundu.

“DAHA HIZLI TOPARLARIZ DAHA HIZLI İLERLERİZ”

Depremin ardından ağır hasarlı binaların yıkımında koordinasyonluk olduğunu bildiren Açıkalın, “Doğru bilgilendirme, bilgilendirmenin içerdiği hukuki gerekçeler, hukukun yaşam, insan haklarını önceleyen onu merkezine alan bir yapıda olursa daha hızlı toparlarız daha hızlı ilerleriz.” dedi.

Hatay’da yapılacak yeni binalar ile ilgili proje sahibi firma ile görüştüklerini söyleyen Açıkalın, İstanbul’da bilgilendirme toplantısı yapıldı. İstediği kadar iyi niyetli bir bilgilendirme toplantısı olsun, siz Hatay’la ilgili bir konuyu 1200 km uzaklıkta bilgilendirmesini yapıyorsanız; depremden etkilenmiş zaten malını mülkünü kaybetmiş insanları adeta ayağınıza çağırarak aslında bilgilendirme yapmak istemiyorsunuz demektir.” ifadelerini kullandı.

Bölgede binlerce depremzede vatandaşın şikâyet dilekçesinin bulunduğunu belirten Açıkalın, “Günde ortalama 100-150 başvuru alıyoruz bazı günler 300’ü buluyor. Toplam 8260 deprem soruşturmasının takibini yapıyor. 33 ayrı insan hakları ihlali içeren özellikle kolluğun, idarenin uygulamalarıyla ilgili suç duyurularımız var 5 ayrı idari davamız var.

“MUHTARLARIN O BÖLGEDE YAŞAYAN İNSANLARIN DESTEĞİNİ ALACAĞIZ”

Hatay’daki depremin ardından 14 Mayıs’taki seçimler için de hazırlıklarını tamamladıklarını söyleyen Açıkalın, bir konuya da dikkat çektiğini vurguladı. Açıkalın; “Birçok yurttaşımız hayatını kaybettiği halde ya da hayatını kaybettiğiyle ilgili net bilgi olmadığından kayıp olarak aranıyorlar, bu insanlar adına oy kullanılmaması da önemli bir konu. O noktada muhtarların o bölgede yaşayan insanların desteğini alacağız.” diye konuştu.

“DAHA HIZLI TOPARLARIZ DAHA HIZLI İLERLERİZ”

İlay Aksoy ile Hüseyin Cihat Açıkalın’ın söyleşisinden öne çıkanlar şöyle:

-Tam olarak Hatay halkı şu an kaybettikleri depremde kaybettikleri mülklerle ilgili ne sorunlar yaşıyor?

“Aslında en temel problem koordinasyonsuzluğa bağlı olarak bir bilgilendirme sorunu. Konumlandırmayı ve planlamayı doğru yapmadığınız için; bu tür kriz anlarında en başta yapılması gereken doğru koordinasyon. Yurttaşlar doğru bilgilendirmeye sahip olmadığı için depremden sonraki sürecin nasıl ilerleyeceği konusunda bir fikre sahip değiller. Doğru bilgilendirme, bilgilendirmenin içerdiği hukuki gerekçeler, hukukun yaşam, insan haklarını önceleyen onu merkezine alan bir yapıda olursa daha hızlı toparlarız daha hızlı ilerleriz.

Zemin etütlerin doğru yapıldığı, riskli alan içerisinde kalan mülkiyetinin doğru değerlendirildiği yani mülkiyetten kaynaklanan anayasayla güvenceye alınan haklarının elinden alınmadığı mağduriyet yaşatılmadığı, bilimi hukuku referans alan, anayasadan kaynaklanan mülkiyet hakkının güvence altına alındığı bir çalışma olsa ve bu doğru anlatılsa bu yaşadığımız kaos olmayacak.

Yakın zamanda bu projelendirmeyle ilgili anlaşılan firmayla bir görüşmemiz oldu. İstanbul’da bilgilendirme toplantısı yapıldı. İstediği kadar iyi niyetli bir bilgilendirme toplantısı olsun, siz Hatay’la ilgili bir konuyu 1200 km uzaklıkta bilgilendirmesini yapıyorsanız; depremden etkilenmiş zaten malını mülkünü kaybetmiş insanları adeta ayağınıza çağırarak bilgilendirme yapıyorsanız aslında bilgilendirme yapmak istemiyorsunuz demektir.”

“İNŞA EDECEK YAŞAMIN İÇERİSİNE HUKUKU KONUMLANDIRMADAN NASIL İLERLEMEYİ DÜŞÜNÜYORSUNUZ”

-Hatay halkını temsilen kim gitti oraya?

“Çevre komisyonumuz, baromuzdan oluşturduğumuz bir heyet, esnaf odaları, buradaki halktan riski alan içerisinde mülkiyeti kalan yurttaşlarımızın bir kısmı oradaydı ve çok yüksek katılımlı bir toplantı oldu, sanırım böyle bir toplantı onlar da beklemiyordu. Bana gelen bilgilere göre 200’ü aşkın insan oradaydı.

Biz ihtar çektik bu firmaya. Toplantının Hatay’da yapılması gerektiğini söyledik. Mimarlık ofisine bu iş nasıl hangi koşullarda verildi. Burada yapılması planlanan iş nedir, bu yapılacak işle beraber Hatay halkını orada riski alan ilan edilen bölgedeki insanımızın mülkiyet hakkı ne olacak? Şimdi siz yeni bir yaşam inşa ederken hukuku öncelemeden, inşa edecek yaşamın içerisine hukuku konumlandırmadan nasıl ilerlemeyi düşünüyorsunuz böyle bir şey olabilir mi?”

“UZUN VADEDE HATAY’I TÜRKİYE’NİN ÇERNOBİL’İ YAPAR”

-Hatay üzerinde çok büyük bir demografik değişime neden oluyor, bunu siz nasıl değerlendiriyoruz ve bu yeni imar da bu projenin bir parçası mı?

“Sadece yapılması planlanan imar, orada düşünülen TOKİ dairelerinden tutun da güvenlikten bugüne kadar gelişen süreçten üst üste koyduğumuz zaman bu demografik yapının korunması gerektiği halde korunmadığının ve korunmayacağını görüyoruz. Yani siz yaşam kültüründe mutfağı çok önemli bir yere koyan, misafir ağırlamaya kadar tüm ev içi fonksiyonlarını mutfaktan yürüten bir aileye 5 metrekarelik mutfaklardan oluşan daireler yapıp teslim etmeyi planlıyorsanız bu aslında o aileye, orada oturma demektir. Sözde demografik yapıyı koruyacağız demek yetmez, saha çalışmasında bunu görmek istiyoruz biz.

Moloz depolama işi var. Çevre yasasının tarif ettiği şekliyle moloz depolanmayan ve insan sağlığını riske eden enkaz kaldırma çalışmalarının aslında bir anlamda hem buradaki çalışmaların verimliliğine zarar verdiğini, oradaki insanlara burada yaşama git anlamına geldiğini, bunun da demografik yapıya zarar vereceğini söyledik. Bu üç ayaklı bir şeydir, burada yapılan hukuksuz işlem hem demografik yapısını değiştirir buranın hem halk sağlığını tehdit eder uzun vadede Hatay’ı Türkiye’nin Çernobil’i yapar. Siz buradan yetişen ürünlerin uzun vadede söylüyorum, oradaki alışveriş yapan insanların da sağlığına zarar verme olasılığını söylüyorum bunu bilim insanları söylüyor.

“ÇEVRE KOMİSYONUNDAKİ ARKADAŞLARIMIZ BASIN AÇIKLAMASINDA BİBER GAZI YEDİ”

Şimdi acil olarak evet yıkım büyük depolama için yer bulanamadı o zaman bulunana kadar önce enkazı alelacele kaldırmak yerine ilk yapmanız gereken şey doğru koordinasyonla bunu bilim insanların önderliğinde hazırlarsınız, depolama tesisleri nerede olacaksa, önce o yerler bulunur, o yerlerin zemin etütleri yapılır öyle koyarsınız.

Daha 40 gün geçmeden kaldırılan enkazların sulak alanlara, yerleşim yerlerine dökülmesi, hukukta mantıkta bilimde vicdanda karşılığı yok. Hukuka aykırı iş yapıyorsunuz dediğimizde biz eleştiri alıyoruz. Baro dava açtı, bilimi hukuku takip ediyoruz. Sorgulanması gereken hukuk uygulansın diyen değil hukuku uygulamayan sorgulanmalı. Hukuku uygulayın dediğimiz için Çevre komisyonundaki arkadaşlarımız basın açıklamasında biber gazı yedi. Meslektaşlarımız gözaltına alındı.”

“GÜNDE ORTALAMA 100-150 BAŞVURU ALIYORUZ”

-Yıkılan binalarda eşyalarını alamayan vatandaşların kaçı mağdur oldu, kaç dava açıldı?

“Günde ortalama 100-150 başvuru alıyoruz bazı günler 300’ü buluyor. Toplam 8260 deprem soruşturmasının takibini yapıyor. 33 ayrı insan hakları ihlali içeren özellikle kolluğun, idarenin uygulamalarıyla ilgili suç duyurularımız var 5 ayrı idari davamız var. Ayrıca onlarca vatandaşımız son bir haftadır kendi şahsi eşyalarının içinde yıkılıp gittiği duruma itirazları var orada bize ulaşan vatandaşlara muhtarlara çağrı yaptım. İtiraz hakkını öncelikle kullanın çünkü tebligatlar bilgilendirme usulüne uygun yapılmamış. Hemen akabinde işlemin durdurulmasıyla ilgili idare mahkemesinde yürütmeyi durdurma talepli davalar açıldı.

Yurttaşların birebir kendi taşınmazlarının yıkımına yönelik sürecin iptaliyle ilgili itiraz ve hemen akabinde idari davalarını açmaları gerekiyor. Çok büyük bir sayı, 36 bölgenin riski alan ilanı akabinde de sanıyorum 10 mahalleyle ilgili ihale süreci tamamlanmış enkaz kaldırma süreci, bunlarla ilgili konuların binlerce yurttaşımıza bunlar tarafından itirazın davasının takibi gerekir.

“BAROMUZA KAYITLI ARKADAŞLARIMIZ VATANDAŞ ŞİKAYETLERİNE YETİŞEMEZ HALDE”

Uzun bir hukuki mücadele bekliyor bizi bir 10 yıl civarında buranın hem deprem nedeniyle hem deprem sonrası yaşanan süreç ve devam eden bir süreçte umarım bu uygulamadan bir an önce dönerler, en başta doğru bilgilendirme ve doğru koordinasyon sağlanır biz de o zaman asli çalışmalarımıza dönebiliriz. Şu an inanın biz talebe yetişemiyoruz baromuza kayıtlı arkadaşlarımız vatandaş şikayetlerine yetişemez haldeyiz. Ortalama her gün 100-150 başvuru alıyoruz sadece Antakya içinde.”

“SEÇİM GÜVENLİĞİ KONUSUNDA SAHADA OLACAĞIZ ÇOK KARARLIYIZ”

-Ne kadar seçmen geri gelebilecek; ne kadar yabancı seçmen buraya ilave edilecek? Suriye’de görev yapan memurların ne kadarı Hatay’da oy kullanabilecek seçim Hatay’da nasıl geçecek?

“Bizim asıl deprem öncesi başlayan seçim güvenliği çalışmamız vardı depremden sonra bu çalışmalarımızı tamamladık hatta ben bu konuşmayı yaparken koordinasyon çadırımızda seçim güvenliği toplantısı yapılıyor. 300’e yakın gönüllü avukatımız da seçim güvenliği konusunda sahada olacağız çok kararlıyız.

Hatay’la ilgili genel endişelerimizi söyleyelim binaların çoğu hasarlı olduğu için o binaların bahçesinde kurulan çadırlarda veya konteynırlarda oy kullanılacak dileriz ki öne sürüldüğü gibi hiçbir endişeye mahal bırakılmadan oy kullanılmadaki o iradenin sandığa yansımasında olması gereken mahremiyet oy kullanma kabinlerinin gizliliğinden sandığa oyun atılması anına kadar o mahremiyete dair itirazlar ya da kuşkular yaşanmasın bunun için de orada.

Bir çok yurttaşımız hayatını kaybettiği halde ya da hayatını kaybettiğiyle ilgili net bilgi olmadığından kayıp olarak aranıyorlar, bu insanlar adına oy kullanılmaması da önemli bir konu. O noktada muhtarların o bölgede yaşayan insanların desteğini alacağız çünkü onlar kendi bölgesinde oy kullanan kişileri tanırlar muhtarlara bu konuda büyük iş düşüyor. Onları da bilgilendirdik çalışmalarımıza dahil ettik.”

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Ayvacık Erecek’te JES İçin Bilirkişi Raporu: ÇED Gereklidir!

-

Kazdağı erecek jeotermal

Ayvacık ilçesi Erecek köyü yakınında Manici Turizm ve Gayrimenkul Yatırım Ticaret Limited şirketince yapılması planlanan jeotermal kaynaklı arama amaçlı sondaj çalışmaları projesinin “ÇED gerekli değildir” kararına karşı doğa savunucularının açtığı davada bilirkişi raporu geldi.

K2 HABER | Türkiye’de ekolojik yıkımların yarattığı tahribat her geçen gün artarken, doğa savunucularının da her türlü baskıya rağmen hukuki mücadelesi devam ediyor. Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği ve Assos Dostları’nın Erecek için başlattığı hukuk mücadelesinde sevindirici karar geldi. Bilirkişi raporu ‘ÇED Gereklidir’ dedi.

Raporda firmanın hazırladığı proje tanıtım dosyasındaki içeriğin eksik ve yetersiz olduğu, bu nedenle etkilerin tam değerlendirilmediği gerekçesi ile toprakta, suda veya havada kalıcı özellik gösterip çevreyi kirletebileceği ve gerekli çevreyi korumak için önleyici önlemleri içermediği, bilimsel ve teknik yönden yeterli olmadığı tespit edildi.

Kazdağı Koruma Derneği: ‘TÜMAD’ın Gözü Ne Zaman Doyacak?’

Bilirkişi Raporunda Taahhütlere Uyulmadığı Tespit Edildi

Erecek için bilirkişi raporunda aşağıdaki tespitler yapıldı:

  1. Proje Tanıtım Dosyasında Bölüm II a) maddesi kapsamında bu alan için kurum görüşleri alınmamış ve “ÇANAKKALE İLİ, AYVACIK İLÇESİ, ERECEK KÖYÜ, EKOTURİZM / KIRSAL TURİZM TESİS ALANI AMAÇLI 1/1000 ÖLÇEKLİ UYGULAMA İMAR PLANI” notunun 11 maddesine göre incelenme ve değerlendirme yapılmamıştır.
  2. Proje Tanıtım Dosyasında verilen taahhütlere uyulmadığı tespit edilmiştir.
  3. Su Kirliliği vb. yönetmeliklere uyulmadığı, sondaj çalışmalarının yapıldığı bölgede, özellikle dere yataklarına varil, teneke vb. atık malzemelerin gelişi güzel bir biçimde atılması suretiyle önemli ölçüde çevre kirliliğinde bulunulduğu tespit edilmiştir.
  4. Dava konusu jeotermal enerji amaçlı sondaj çalışmalarının, tarım ve hayvancılık üzerindeki etkilerine yönelik olarak 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, 3573 Sayılı (4086 Sayılı Kanunla Değişik) Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkındaki Kanun, 4342 Sayılı Mera Kanunu ve 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu kapsamında, faaliyetin yapılacağı zemin ve çevrede yer alan tarımsal faaliyetler açısından Proje Tanıtım Dosyasında herhangi bir açıklama yapılmadığı ve bunun teknik ve bilimsel açıdan önemli bir eksiklik olduğu tespit edilmiştir.
  5. Dava konusu alanın bulunduğu yer itibari ile Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü Ayvacık Orman İşletme Müdürlüğü Ayvacık Orman İşletme Şefliği sınırları içerisine girmektedir. Alan için arama ruhsatı alınmış ve bu alan içerisinde sondaj atılmıştır. Daha Önce verilmiş Orman İzni İncelemesi: Bahse konu alanda daha önceden verilmiş herhangi bir Orman İzinli saha bulunmamaktadır.
  6. PTD Raporu incelendiğinde; Flora ve faunaya ait bilgiler Ek-10’da sunulmuştur. Ek-10 incelendiğinde (PTD, Sayfa 93) Flora çalışmalarında; nasıl bir bilimsel yöntemin uygulandığına, kaç mevsim ve her mevsimde kaç gün arazi çalışmalarının yapıldığına ve tespit edilen türlerin teşhisinin nasıl yapıldığına hiç değinilmemiştir.
  7. Fauna çalışmalarının da flora çalışmaları gibi ruhsat sahası ile ilişkili olmadığı; sadece Çanakkale İlinin genel faunasının verildiği tespit edilmiştir.
  8. Söz konusu projenin genel olarak ekosistemi ne ölçüde etkileyeceği, PTD Raporundaki flora ve fauna üzerine verilen bilgilerin ruhsat alanı ile ilgili gerçeği yansıtmadığı; bu bilgilerin “Tarım ve Orman 2. Bölge Müdürlüğü Çanakkale Şube Müdürlüğü 2019” bilgilerden alındığı ve fotoğrafların da Tarım ve Orman 2. Bölge Müdürlüğü Çanakkale Şube Müdürlüğü 2019 ve Dr. Orhan Çiçek’ten (Kuş fotoğrafları) bire bir alındığı görülmüş olup PTD Raporu bu haliyle ruhsat sahasının biyolojik çeşitliliğini (flora-fauna) dolayısıyla ekosistemi yansıtmadığı için yetersiz olduğu, Ruhsat alanı ve çevresinde hangi flora ve fauna elemanlarının olduğu raporda net ifade edilmemiştir.
  9. Tek sondaj noktası verilmiş olmasına rağmen keşif günü sondaj sahasında ayrı ayrı 2 sondaj noktası gözlenmiş ve bu noktaların koordinatları haritaya işlendiğinde sondaj öneri noktasıyla uyuşmadığı tespit edilmiştir.
  10. Keşif günü kullanılan bentonitlerden artan kısmı sahaya çevreyi kirletecek şekilde bırakılmış olduğu tespit edilmiştir.
  11. Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik Hükümlerine uygun olarak beyan edilen taahhüttün yerine getirilmediği görülmüştür. Açılmış sondaj havuzu ise keşif günü bölge için bir tehdit niteliğindedir. 2 adet açılacağı belirtilen havuz tek adet ve hacmen de hesaplanan ölçülerde değildir. Sondaj faaliyetinin bitmesini takiben membran örtü alınacak ve havuzun rehabilitasyonu yapılmamıştır.
  12. PTD belirtilse de Resim-12-13-14-15-16’dan görüleceği üzere firma hiçbir taahhütte uymadığı tespit edilmiştir.
  13. Keşif günü saha da gözlenen sulak alanların korunması ve kuru dere yataklarına atık atılmaması hususunun yerine getirilmediğidir.
  14. PTD’ in mevzuatta öngörülen usule uygun hazırlanmadığı, hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli düzeyde veri, bilgi ve belgeye dayandırılmadığı, proje kapsamının asgari gereklilikleri taşımadığı, tarım arazileri ile yerleşim yerlerini, çevredeki bitki örtüsünü, su kaynaklarını ve doğal yaşamı, orman alanlarını olumsuz etkilediği ve çevreye ve insan sağlığına olabilecek olumsuz etkilerin kabul edilebilir düzeyde olmadığı, diğer bir ifade ile söz konusu projenin genel, olarak ekosistemi ve çevrede bulunan yerleşim yerlerini ne ölçüde etkileyeceği, bu suretle Çevresel Etki Değerlendirme sürecinin işletilmesinin mevzuat hükümleri kapsamında gerekli olmadığı tespitlerimizdir.

Okumak için tıklayın

Öne Çıkan Haberler