Connect with us

Ekoloji

Trakya’nın Kalbine Yüzer Bombalar Koymaktan Vazgeçin!

Saros Gönüllüleri

Saros Gönüllüleri ve Keşan Kent Konseyi, beklenen Marmara depremine dikkat çekerek Saros Körfezi’nde inşa edilen FSRU liman projesinin iptali için bir kez daha çağrıda bulundu.

K2 HABER | Dünya’nın kendi kendini temizleme özelliği bulunan Saros Körfezi’nde, bilim insanlarının ve bölge halkının tüm itiraz ve uyarılarına rağmen FSRU inşaası devam ediyor. Kahramanmaraş merkezli depremlerin ülkemizi yasa boğduğu bir zamanda, Saros’ta yaşanabilecek felaketler de bölge halkını derin endişeye sevk ediyor.

Saros Gönüllüleri Dayanışması, Keşan Kent Konseyi ve çeşitli STK temsilcilerinin katılımı ile proje alanının önünde bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamada, “Hızla yaklaşan Marmara depremi öncesinde fay hattı üzerine Trakya’nın kalbine yüzer bombalar koymaktan vazgeçilmesini talep ediyoruz.” ifadeleri kullanıldı.

Haluk Levent Çevre Bakanlığı’na Seslendi: ‘Şirketler Saros’u Yağmalıyor!’

Saros’un Kaderi Vandalizme Kurban Edilmemelidir

Yapılan basın açıklamasının tamamı şu şekilde:

“Beş yıllık mücadelemiz boyunca dava dosyalarımızda, itiraz dilekçelerimizde, basın açıklamalarımızda ve sosyal medya hesaplarımızda Saros Körfezinin tüm güzelliklerini, özelliklerini, farklılığını, çeşitliliğini tek tek anlattık, dile getirdik.

Bugüne kadar hep, Körfezin FSRU denilen Yüzer LNG Depolama ve Gazlaştırma Ünitesi limanı ve boru hattı projesi için uygun olmadığını ispatlamak adına sunduğumuz tüm verilerin, bilimsel ve hukuka dayalı olmasına özen gösterdik.

Ama maalesef Saros’u katletmeye ant içmiş olanlar, bilimi ve hukuku hiçbir zaman öncelik sırasına almadıkları için çığlıklarımızı duymazdan geldiler.

Katar’ın gazını Avrupa’ya sevk etmek için Edirne’den Çanakkale’ye tüm bölgeyi ve insanlarını çevresel, bilimsel ve hukuksal adaletsizliğe maruz bıraktılar. Bu devasa ticari limanı Saros Denizi’ni katlederek, tarım arazilerimizi yok ederek acımasızca, fay hattı üzerine son hızla inşa ettiler.

Proje başlamadan BOTAŞ’ın açıklamalarında ve ÇED raporunda günde 28 milyon metreküp üretim yapılacak, günde bir gemi ya gelir ya gelmez diyorlardı. Proje bittiğinde geldiğimiz noktada ise daha geçen ay yapılan anlaşmalarla LNG taşımacılığında Saros’u Enerji transfer bölgesi Trakya’yı hub alanı ilan ettiler.

Umman’dan 10 yıl süreyle, yıllık 1,4 milyar metreküp, Bulgaristan ile 13 yıllık süreyle yıllık 1,5 milyar metreküp uzun yıllara yansıyacak uluslararası anlaşmalar yaptılar.

Bulgaristan Enerji Bakanı imzalanan anlaşmayı “tarihi bir belge” olarak nitelendirerek, Türkiye’ye kadar ulaşacak gaz miktarlarından bizler de yararlanabileceğiz diyerek mutluğunu ifade etti!

Tehlikenin farkında mısınız dostlar? Kazanan başka ülkeler ama katledilen hep bizim denizimiz hep bizim doğamız! Daha kaç felaket yaşamamız gerekiyor bu ağır bedelleri canımızla ödememek için? Hani bu FSRU limanı sadece Trakya ve Marmara bölgesinin gaz ihtiyacı için yapılmıştı? Hani bölge halkı için yüksek istihdam kaynağı olacaktı?

Geçtiğimiz günlerde Yüreğimiz paramparça, kalbimiz depremdeki kayıplarımız ve yaralılarımız için atarken, arkamıza baktığımızda cennet körfezimizin sığ sularında zorla sürükleyerek ilerletilen bir gemi gördük… Ama bir aksilik vardı, gemi bir türlü ilerleyemiyordu! Çünkü hesap edemedikleri bir durum vardı! Saros’un her daim olan güçlü dip akıntıları nedeniyle, yaz boyu gemi geçişi için hazırladıkları geçiş güzergahı kumullarla kapanmıştı 

Daha ilk günden Saros’a zarar vermeye başladılar! Gemi etrafında 5 kılavuzla iple çekilerek zorla sürüklenirken dip kumullarını, dip florasını, balıkların yuvalarını yara- yıka parçalayıp ezerek ilerliyordu. Aslında dev bir canavara benzeyen gemiye karşı Saros bile yol vermiyor direniş gösteriyordu… Ve zamanlama yine sinsi ve yine manidar dostlar!

Tıpkı pandemide biz davacı tarafın karantinada olduğu dönemde ‘’siz evden çıkamazsınız, sakın gelmeyin biz kurumlardan görüş aldık ‘’ diyerek ÇED raporunu olumlu yaptırdıkları gibi manidar. 38 binden fazla canımız gitmiş, ülke yangın yeri, sonsuz yas içindeyiz! Can pazarında yaşayan vatandaşlarımız için yardım seferberliğindeyken, belli ki bir aceleleri var. Anlaşılan Katar’a verilen sözlerin zamanı gelmiş!

Saros Düşmanlığı Bitmiyor: ‘Kıyılar Ticarileştiriliyor, Sahiller Halka Kapatılıyor

ÇED Raporu İhlal Ediliyor

Hiçbir hassas dönemde fırsatı kaçırmıyorlar… Ve maalesef daha önce defalarca ihlal edildiği gibi yine projenin Anayasası sayılan ÇED raporu da ihlal ediyorlar. Şimdi sayacaklarım daha bizim tespit ettiklerimiz, edemediğimiz daha neler var bilmiyoruz:

1- İskeleyi 270 metre dediler, ihalede 320 metreye çıkardılar!

2-Boru çapını 1 metreden 90 cm indirdiler.

3-Proje alanını 52,3 hektar alan dediler ihtiyaç oldukça peyder pey büyüttüler, şu anki işgal alanını hesap bile edemiyoruz.

4-Deniz dibi atmosferinin oksijen kaynağı deniz çayırlarını, 860 metre uzaklığa taşıyarak dikilen alana % 100 uyum sağlamıştır dediler ve izleme raporlarını 3 aylık aralıklarla sunacaklardı ya hiç sunmadılar. Şu anda güya dünyada ilk defa denenen yöntemle proje bittikten sonra yerine dikilecekti ama maalesef Yaşıyorlar mı öldüler mi bizler de akıbetlerini bilmiyoruz!

BOTAŞ, bir de üstüne üstlük bu akıbeti bilinmeyen çayırların taşınmasından uluslararası Yeşil Elma Ödülleri’nde altın ödül kazanmış! Hani taşınan çayırlar nerede?

Öyleyse Proje bittiğine göre artık verilen sözü yerine getirme zamanı! 6000 metre kare alandan taşınan çayırların deniz dibine indirip yerine geri dikmelerini bekliyoruz…

5- Projenin bulunduğu bölgedeki çevresel unsurlara azami hassasiyet gösterildiğini, 1.000.000 lavanta fidanı, 100.000 zeytin fidanı, binlerce çam fidanı ve badem ağaçları, toprakla buluşturdu diyorlar. Hani nerede siz böyle bir fidanlık görebiliyor musunuz? O çayırların, bu yalanların, her yanlışınızın ve tüm ihlallerinizin takibinde olacağız …

6- Anayasa ile korunan yanan orman alanı kullanımı kurallarına uymadılar, bunların içinden boru hattı geçirdiler

7- En önemlisi Ülkemizin taraf olduğu, Barselona, Bern, Paris anlaşmaları, bio çeşitlilik sözleşmeleri göz ardı ettiler hiçbirine uymadılar.

Biz artık bu ihlal edilen ÇED ve yalan yanlış verilen sözlerle bir yılda Saros’a kaç gemi gireceğini, kirlenmenin ne boyuta çıkacağını körfezin ve çevresinin akıbetini öngöremez olduk! Ayda, haftada veya günde kaç gemi için güvenlik önlemleri alınacağını, ne kadar temiz deniz hakkımızdan mağdur olacağımızı bilemez olduk.

Oysaki; hatırlayınız! İlk davanın keşifi için gelen 10 Bilim insanı projeyi hiçbir noktada bilimsel açıdan uygun bulmamışlardı. İnşaat, Çevre, Orman, jeoloji, Petrol, Ziraat mühendisliği açısından, su bilimi, bitki bilimi açısından ve şehir planlamacılığı açısından uygun bulunmadığı anlatılan bilimsel raporlara istinaden ilk davamızı da kazanmıştık.

Tabi kazanmamız işlerine gelmeyince atadıkları Bilim insanı sayısının çift sayı olmasından mütevellit davayı usulden bozdular ve bu günlere kadar sürüklendik. Peki şimdi, bunca yaşanan şeyden sonra ne değişti? Neler olacak? Neler yaşayacağız?

Şimdi yaşadığımız son deprem felaketinden ötürü bu basın açıklamasını endişe ve korku içinde olan binlerce vatandaşımız adına yapıyoruz… 5 yıl önce hazırlanan ÇED raporuna bakıldığında da proje alanı ve kara boru hattının bulunduğu alan deprem tehlikesi yüksek olanlar olarak sınıflandırılmıştı.

Son yaşanan Deprem ile de Kuzey Anadolu Fay hattının harekete geçtiğini söyleyen onlarca bilim insanı Trakya için felaket kapıda olduğunu, her an Marmara’da deprem olabileceğini söylüyorlar. Yaşadığımız büyük ve yıkıcı bir deprem etkisiyle doğal olarak korkuyoruz… Sözünde durmayan, sürekli işine geldiği gibi ÇED raporu ihlal edildiğinden hiçbir güven duymuyoruz. Yeni oluşan deprem hatlarına göre yer kabuğu değiştiyse, korkunç bir gerçek ortaya çıkmıştır.

Av. Bülent Kaçar: ‘Saros Körfezi’nde Vandalizm Yaşanıyor’

Aktif Fay Hatt Bulunuyor

5 yıl önceki riske göre analiz edilen bölge ve yazılan ÇED raporu başta jeolojik açıdan olmak üzere daha önce incelenen tüm bilimlerden yeniden bilimsel araştırma yapılmasını talep ediyoruz! Ve Bilim insanlarının raporlarında dediklerine göre;

1-Deniz tabanının zemin profilinin balçık, kum tabakasının gevşek orta-sıkı olduğunu deprem etkisi altında sıvılaşma nedeniyle ani oturma olabilecektir.

2-Liman dolgu alanı için kaçak taş ocağından alınan taşların yeterli sertliği, basıncı, erime, aşınma direnci hesaplanmamıştır.

3-Aktif fay hattı üzerine yaptığınız limanının ve boru hattının olası bir depremde yatay ve düşey etkisi hesaplanmamıştır.

4 -Olası bir sızıntıda 10 km çapında bölgede yangın olma ihtimali var, yangın risk önlemleri alınmamıştır.

5- Bir LNG gemisi patlarsa 55 atom bombası şiddetinde etkisi olduğunu söyleyen Türkiye Denizcilik Federasyonundan görüş alınmamıştır.

Biliyoruz ki siz yine bizi de bilimi de dikkate almayacaksınız… Ama biz susmayacağız, tarihe not düşüyoruz, hep söyledik yine söylüyoruz: Bu projenin yer seçimi yanlıştır, hatalıdır!

Turizm koruma ve Geliştirme bölgesi, özel çevre koruma alanı olan Saros’un kaderi vandalizme kurban edilmemelidir… Doğa affetmez! Doğa ile inatlaşmanın bedelini bundan sonra bizler ödemek istemiyoruz.

Henüz liman açılışı yapılmamışken, yaşanan depremden ders alınmasını, başta Jeolojik açıdan olmak üzere projenin tümüyle yeniden gözden geçirilmesini, hızla yaklaşan Marmara depremi öncesinde fay hattı üzerine Trakya’nın kalbine yüzer bombalar koymaktan vazgeçilmesini talep ediyoruz…”

Ekoloji

Bir Ekolojik Yıkım Belgeseli: Eko Eko Eko

-

Eko Eko Eko

BluTV’nin yeni orijinal belgeseli Eko Eko Eko, ilk iki bölümüyle yayımlandı. Gezegenin yaşadığı ekolojik çöküşe modern kentli insanının nasıl tepki verdiğini anlatan belgesel, daha şimdiden büyük yankı yaptı.

K2 HABER | Ekoloji aktivistlerinin uzun zamandan beri beklediği belgesel nihayet yayımlandı. Belgesel ve dramanın bir arada olduğu yapım için; 2015 ile 2022 yılları arasında Türkiye’nin dört köşesinde, toplamda on bini aşkın kilometre yol kat edilerek tamamlanan belgesel için altı termik santral, dört rüzgar enerjisi santrali, beş baraj gölü, dört dere tipi hidroelektrik santrali, üç güneş enerjisi santrali, bir jeotermal elektrik santrali ve bir nükleer enerji santrali ile Türkiye’nin en büyük altın ve kömür madenleri gezildi. Toplam 300 saat görüntü arasından altı bölümlük bir belgesel haline getirilen projede yerleşik hayatın başladığı yerlerden biri olan Aşıklı Höyük’ten, binlerce yıllık medeniyetin Ilıca Barajı nedeniyle taşındığı Hasankeyf’e, Dünya’nın insan eliyle yapılmış en eski su tünellerinden biri olan Titus Tünel’inden, Türkiye’nin nazar boncuğu diye anılan Meke Gölü’ne birçok ekolojik alan belgelendi.

Eko Eko Eko: Çoğunluğu Öğrencilerden Oluşan Bir Ekip Var

Yönetmen İlkay Nişancı’nın yıllardır üstünde çalıştığı belgeselinde kendisine çoğunluğu öğrencilerinden oluşan 186 kişilik bir ekip eşlik etti. Projenin danışman kadrosunda ise Prof. Dr. Fuat Ercan, Prof. Dr. Fikret Adaman, Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Doç Dr. Oğuz Kurdoğlu, Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, Dr. Gaye Yılmaz, Dr. Aslı Odman, Dr. Güneş Duru, gibi akademisyenlerin yanı sıra ekoloji konusunda Türkiye’nin önde gelen isimlerinden Akgün İlhan, Bülent Şık, Fevzi Özlüer, Özgür Gürbüz, İbrahim Gündüz ve daha bir çok isim yer alıyor. Belgesel için ayrıca Türkay Nişancı tarafından 17 ayrı müzik parçası bestelendi.

Türkiye, AB Ülkelerinin Plastik Çöplüğü Olmayacak

Acaba Ne Kadar Karbon İzi Bırakıyorum?

Belgeselde yer alan Ceren Moray da ‘çevreci’ ve ‘karşıt’ personaları canlandırdığı başarılı performansıyla göz dolduruyor. Moray, günlük hayatta herkesin aklını kurcalayan “Acaba ne kadar karbon ayak izi bırakıyorum?”, “Dişlerimi fırçalarken musluğu kapatarak gezegeni kurtarabilir miyim?”, “Güvenlikli sitelerde yaşayıp, organik gıda tükettiğimde, içme suyumu dağların en tepesinden doldurulmuş damacanalardan içtiğimde ekolojik felaketten uzak durabilir miyim?” gibi sorular üzerinden bir tartışma başlatıyor.

Fragman

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Uludağ’dan Ne İstiyorlar?

-

Uludağ alan başkanlığı

Son yıllarda bir kavram var, Alan Yönetimi… Çekül Vakfı’nın tespitine göre, UNESCO Miras Alanları ile ilgili bir durum bu. Arkeolojik, kentsel ve doğal sit alanlarının güya korunmasıyla ilgili… Buraları bakanlıklara bağlı kuruluşlar, mesela Milli Parklar Müdürlüğü, müzeler veya yerel yönetimler koruyamıyor, ayrıca yönetimde bir sorun ortaya çıkıyor, yetki karmaşası yaşanıyor. Yeni icat edilen ‘Alan Yönetimi’ kurtarıcı olarak devreye girsin isteniyor.

CENGİZ ERDİL | Çekül Vakfı soruyor; “Gerçekten ‘Alan Yönetimi’ kavramı her derde deva bir formül mü? Bürokratik, zorunluluktan doğan bir yasal süreç mi? Bir örgütlenme modeli, güçlü bir yeni otorite mi? Yoksa klasik temsili demokrasinin tıkandığı alanlarda, özellikle mirasın korunmasında yeni bir yönetim denemesi mi?”

Hiçbiri değil…

Ülkemizde Alan Yönetimi, bu alanların yapılaşmaya açılmasından başka bir şey değil.

Alan Yönetim Başkanlığı’nın oluşturulduğu Kapadokya ve Çanakkale Gelibolu Milli Parkı’nda ciddi sorunlar var. Kapadokya’da peri bacalarının yakınından yol geçiriliyor, Gelibolu Yarımadası’nda köylülerin yüz yıllık bağ ve bahçelerinde tarım yapmalarına engel çıkarılıyor.

Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar

Şimdi Sırada Uludağ Var

AKP Bursa Milletvekillerinin imzası bulunan 13 maddelik Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’ndan geçti. Teklif, Bursa’daki Uludağ Milli Parkı’nın korunmasının sağlanması amacıyla ‘Uludağ Alan Başkanlığı’ kurulmasını öngörüyor.

İYİ Parti Grup Başkanı ve Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu, ‘Alan Başkanlığı’ yapılmak istenen bölgenin çok kıymetli olduğunu belirtmiş ve şöyle demiş;  “Uludağ’ın Alan Başkanlığı kapsamına alınmasını gerektirecek neden yok. Burası belediye ile düzgün bir şekilde imar planının uygulanabileceği bir yer. Ama burası, ayrılarak tam anlamıyla kullanılabilecek bir alan. İstismara çok açık bir şey. Dolayısıyla burada biraz aceleleri var.”

Burayı önemli kayak merkezi olarak biliyoruz ama kayak alanı Uludağ’ın devede kulak bir parçası. Türkiye’nin en büyük milli parkları arasında yer alan Uludağ Milli Parkı alanının yüzde 84’ü Mutlak Koruma Alanı içerisinde bulunuyor. Bilimsel araştırmalar dışında hiçbir faaliyete izin verilmeyen, insan etkisinin yasaklandığı alandan söz ediyoruz.

Düzenlemede turizm amaçlı gerçekleştirilecek tahsis süreci ve yatırımlar yapılması maddesi dikkat çekici.

Uzmanlar bu düzenlemeyle Uludağ’da yapılaşmanın artacağını, zaten betona gömülen Bursa’da dağ eteklerinde orman varlığının yok olacağını savunuyor.

Uludağ’da milli park 13 bin hektar genişliğinde. Uludağ aynı zamanda önemli bir uluslararası kuş konaklama alanlarından. Sayıları gittikçe azalan sakallı akbaba ve kaya kartalının yuvası olan yöre, paçalı baykuşun ilk görüntülendiği yer… Ayrıca apollo kelebeğinin ender yaşadığı bölgelerden.

Bursa’nın temiz havası, suyu olan Uludağ’ı anlatırken ünlü seyyah Evliya Çelebi’yi anmadan olmaz. 400 yıl önce Uludağ’ı şöyle anlatmış: “Bir kayadan gayet soğuk bir Ab-ı hayat fışkırır ki, insan içinden bir taş çıkaramaz. Buz gibidir. Burada küçük büyük göller vardır. Bu göllerde birer ikişer okkalık alabalıklar yetişir. Buralarda ki su birikintilerinde haliçlerde kışın su donar. İstanbul tarafından iki-üç yüz neferiyle karcıbaşı gelerek bu göllerden buz keser. Her parçası sanki billur ve neceftir. Elmas parçası gibi parıltısı insanını gözünü kamaştırır. Mudanya iskelesinden kar gemilerine yüklenir ve İstanbul’a padişahın mutfağına, helvahanesine, has haremine ulaştırılır.”

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Doğa ve İnsan Sevdalısı Yaprak Dedemizi Kaybettik

-

ali Nihat gökyiğit yaprak dede

Başta yeşil örtü, toprak ve biyolojik çeşitlilik olmak üzere ömrünün büyük bölümünü çevre çalışmalarına adayan TEMA Vakfı Kurucu Onursal Başkanı, Yaprak Dede Ali Nihat Gökyiğit 98 yaşında aramızdan ayrıldı. Ali Nihat Gökyiğit, 26 Ocak Perşembe günü Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı’nda ailesi, sevenleri, TEMA Vakfı gönüllüleri ve çok sayıda doğaseverin katılımıyla düzenlenen törenle toprağa verildi.

K2 HABER | Yol arkadaşı Hayrettin Karaca ile bugün Türkiye’nin çevre alanında faaliyet gösteren en büyük sivil toplum kuruluşlarından biri olan TEMA Vakfı’nı 67 yaşında kurdu. TEMA Vakfı’nın biyolojik çeşitlilik ve kırsal kalkınma konularında yaptığı ilk projelerin hem lideri hem de destekçisiydi. Aynı zamanda Tekfen Grubu’nun ve ANG Vakfı’nın da kurucusu olan Sayın A. Nihat Gökyiğit, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nin ve dünya barışına hizmet eden önemli kültür faaliyetlerinden biri olan Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın da kurucusuydu.

Gürcistan ve Kırgızistan tarafından fahri konsolosluk, Çukurova, Boğaziçi ve Gaziosmanpaşa Üniversiteleri tarafından fahri doktora unvanı verilen Sayın A. Nihat Gökyiğit, Cumhurbaşkanlığı Devlet Üstün Hizmet Madalyası ve TBMM tarafından verilen Üstün Hizmet Ödülü’nün de sahibiydi. Son olarak ise Galatasaray Derneği’nden “Çevre” temalı “Galatasaray Ödülü”nü almıştı.

Gelir yaratacak üretimin doğaya dost olması gerektiğine inanırdı

Yeşil ve yaşanabilir bir dünyaya ulaşmayı hedefleyen Kurucumuz, Artvin’in Borçka ilçesine bağlı Camili (Macahel) köylülerinin TEMA Vakfı’na gönderdikleri, içinde bulundukları ekonomik ve sosyal sıkıntıyı anlatan mektuba kayıtsız kalmayarak Camili Kırsal Kalkınma Projesi’ni başlatmıştı. Gökyiğit, gelir yaratacak üretimin doğaya dost olması gerektiğine inanırdı. Yapılan çalışmalar ile bölge tanıtıldı, halka ek geçim kaynakları sağlandı ve UNESCO tarafından Camili’nin Dünya Biyosfer Rezerv alanına dâhil edilmesine katkı verildi. Bunun yanında bölgede yapılan çalışmalar ile neslinin tükendiği sanılan saf Kafkas arısı bulundu ve üretilen damızlık ana arılarla beldeye gelir yaratıldı. Proje ayrıca Camili’nin Türkiye’nin İlk Biyosfer Rezervi olmasına öncülük etmiş ve Johannesburg Dünya Zirve Konferansı’nda ödüle layık görülmüştü.

Türkiye, AB Ülkelerinin Plastik Çöplüğü Olmayacak

“Bir doğa bilgesini kaybetmenin derin üzüntüsü içerisindeyiz”

Sayın Ali Nihat Gökyiğit’in gerçek bir doğasever olduğunun altını çizen TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Bir doğa bilgesini kaybetmenin derin üzüntüsü içerisindeyiz. Sayın Ali Nihat Gökyiğit, ömrü boyunca durmak bilmeden doğa için yürüttüğü çalışmalarla, bir insanın inanarak ve severek neleri başarabileceğini bize en güzel şekilde gösterdi. Değerli büyüğümüz Ali Nihat Gökyiğit’in yaşamından hepimizin çıkaracağı birçok ders olduğuna inanıyorum. Şüphesiz ki insanlık ve doğa, Kurucumuzu ve çabalarını minnetle hatırlayacaktır. Biyolojik çeşitlilik konusuna verdiği önem sebebiyle, 2021 yılında başlattığımız ve kendisinin adını verdiğimiz “A. Nihat Gökyiğit Biyolojik Çeşitlilik Projesi”ni sürdüreceğiz‘TEMA Vakfı’nın yaşaması en büyük arzumdur’ diyen Yaprak Dedemizin bize bıraktığı bu değerli mirasa 81 ilde, 1 milyonu aşan gönüllümüzle sahip çıkmak içinyolumuza inançla devam edeceğiz. Herkesin ve doğanın başı sağ olsun”  dedi.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Türkiye, AB Ülkelerinin Plastik Çöplüğü Olmayacak

-

plastik atık ithalatı polietilen

Avrupa Parlamentosu AB’de üretilen plastik atıkların, diğer ülkelere ihracatının yasaklanmasına yönelik tarihi bir karar aldı. Karara göre, plastik atıkların OECD üyesi olmayan ülkelere ihracatı yasaklanacak; Türkiye dahil olmak üzere tüm OECD ülkelerine ihracatı ise dört yıl içinde kademeli olarak durdurulacak.  

K2 HABER | 2022 Aralık ayında, Avrupa Birliği Çevre Komitesi (ENVI) aldığı kararla Avrupa Atık Sevkiyat Yönetmelikleri hakkında, Avrupa Birliği sınırları içinde üretilen plastik atıkların Avrupa Birliği sınırları içinde işlenmesinin ve geri dönüşümünün sağlanması, bu atıkların AB sınırları dışına ihracatının yasaklanması konusunda Avrupa Parlamentosu’na bir görüş hazırlamıştı.  17 Ocak 2023’te ise, Avrupa Parlamentosu bu kararı oylayarak, AB’de üretilen plastik atığın, OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) üyesi olmayan ülkelere ihracatının yasaklanmasına, OECD ülkelerine ihracatının ise dört yıl içinde kademeli olarak durdurulacağına dair karar aldı. AB Parlamentosu’nun kararının uygulanması, AB Konseyi tarafından gerçekleştirilecek. AB Konseyi’nin öncülüğünde, üye devletlerin bu kararı uygulamaları amacıyla kendi iç hukuk sistemlerine entegre etmeleri sağlanacak.

16 STK’dan Çin Çağrısı: ‘Hunutlu Santrali İptal Edilmeli!’

Dr. Sadun Bölükbaşı: ‘Temel Hedef Plastik Üretiminin Tüketiminin Azaltılması’

Change.org platformunda Avrupa’nın Plastik Atıkları Türkiye’ye Gelmesin talebiyle imza kampanyası yürüten Dr. Sadun Bölükbaşı, AB parlamentosunda yaşanan gelişmelere yönelik şu yorumda bulundu: “Avrupa Atık Sevkiyat Yönetmeliği taslak düzenlemeleri daha önce AB’den atık ihracatının sadece OECD üyesi olmayan ülkelere yasağını düzenliyordu. Ne var ki, atık ihracat ve ithalatının alıcı ülkelerde neden olduğu ihlaller, Türkiye’de plastik geri dönüşüm sektörünün yol açtığı çevresel ve insan hakları ihlallerine ilişkin onlarca araştırma raporu çalışması ve kampanyalar sayesinde, AB Çevre Komitesi, OECD üyesi olmayan ülkelere de ihracatın yasaklanması konusunda görüş oluşturdu.”

Sadun Bölükbaşı Türkiye’nin plastik atık ithalatı sürecini ise şöyle aktardı: “2019’un sonunda Çin’in atık ithalatını yasaklamasının akabinde, Türkiye atık ihracatının ana varış noktalarından biri olmuştu. Son 3 yıldır, Türkiye en çok atık ihracatı yapılan ülkelerden. Yayınlanan bir araştırma raporuna göre, 2021 yılında, AB sınırları içinde üretilen atığın %35’i Türkiye’ye ihraç edildi. Türkiye’nin geri dönüşüm hacminin %78,7’sini ithal plastik oluşturuyor ve bunun %58’i AB’den geliyor. AB ülkelerinin yasağı uygulaması sayesinde, Türkiye kendi sınırları içinde oluşan atığın yönetimiyle ilgili daha kararlı adımlar atabilir ve daha yüksek geri dönüşüm hedeflerine ulaşabilir. Bugüne kadar üretilen plastiğin sadece %9’u geri dönüştürüldü. Plastik üretiminin neden olduğu sera gazı emisyonları, plastiğin neden olduğu çevre ve sağlık risklerinden kurtulmak için temel ve öncelikli hedef ise plastik üretiminin ve tüketiminin azami seviyede azaltılması.”

Biyolojik Çeşitlilik Kaybını Durdurmak İçin Tarihi Anlaşma

Doç. Dr. Sedat Gündoğdu: Çöp Ticareti Artık Devam Edemez

Çukurova Üniversitesinde öğretim üyesi ve Mikroplastik Araştırma Grubu’nun kurucusu olan Doç. Dr. Sedat Gündoğdu ise “Avrupa’nın, iklim, çevre ve insan sağlığı üzerinde yıkıcı sonuçlar doğuran plastik çöp problemini üçüncü ülkelere ihraç etmeye devam edemeyeceğini anlamasını olumlu,” yorumunda bulundu ve ekledi:  “Bu karar ayrıca Türkiye’nin de artık kendi plastik çöpüyle ilgilenmesine de fırsat verecek. Artık “çöp değil hammadde” yaklaşımının ülkenin kendi çöpleri için söylenmesi için de bir fırsat bu işi yapanlara da bu işle ilgilenen bakanlığa da. Bakanlık artık rahatlıkla 4 yıl sonra plastik çöp ithalatı tümden yasaklanacak diyebilir. 4 yıl içinde de kısıtlamaları arttırarak bu işi yapanların bu işi terk etmelerini zorlamalıdır. Başka da yol yok gibi görünüyor zaten.”

Gündoğdu ayrıca, “Komisyonun önerisine göre OECD’ye yapılan tüm çöp ihracatları, alıcı ülkelerin/ihracatçıların yükümlülüklere uymaması durumunda (burada çöpün akıbetine dair denetim ve raporlamalar önemli) AB’nin sevkiyatları askıya alma hakkına sahip. Bu aynı zamanda ithalatın ulusal atık yönetim planlarını etkilemediğini göstermekle de mümkün. Yani örneğin Türkiye’deki şirketlerin ithal ettiği plastik çöpler çevresel bir sorun yaratırsa ya da işte bu firmaların iç piyasadan plastik çöp almadığı tespit edilirse bu durumda o ülkeye ihracat kesilebilir. Ancak bu yine de risk. Artık cin şişeden çıktı. Ne yapılırsa yapılsın, son tahlilde bu çöp ticareti artık devam edemez,” açıklamasında bulundu.

ÖZEL HABER | Mevzu Biraz ‘Pis’: Türkiye, Neden Avrupa’nın Çöpünü Topluyor?

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Enflasyonun İlacı Yenilenebilir Enerjide

-

SEFİA yenilenebilir enerji

APLUS Enerji ve Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından hazırlanan yeni bir rapor yenilenebilir enerji kurulu gücündeki artışın elektrik faturalarını düşürerek tüketici enflasyonunu iyileştireceğini ortaya koyuyor.

K2 HABER | ‘Artan Elektrik Fiyatları ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Piyasaya Etkisi’ başlıklı rapor, Türkiye’de yenilenebilir enerji santrallerinin ve bu santrallere verilen teşviklerin piyasaya etkilerini değerlendiriyor. Rapor, yenilenebilir enerji kapasitesindeki artışın enflasyonda yaratacağı düşürücü etkisinin yanında, ithal yakıt maliyetlerini ve karbon emisyonlarını da önemli ölçüde azaltacağını gösteriyor.

Çalışmada, YEKDEM (Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması) veya YEKA (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları) kapsamında geliştirilen projelerin ve daha çok lisanssız santralin hayata geçmesi durumunda, 2021 yılı tamamı ve 2022 yılının ilk yarısında serbest piyasadaki elektrik fiyatlarının ne olacağının ölçülmesi amaçlandı. Bugünküne kıyasla daha çok rüzgâr ve güneş enerjisi kullanılacağının varsayıldığı çalışmada (2021 başında toplam rüzgâr ve güneş kapasitesi 29,3 GW, 2022 Haziran ayı itibarıyla ise 35,9 GW) piyasa takas fiyatı ve YEKDEM birim maliyetinin nasıl değişeceği, enflasyonun nasıl seyredebileceği, gaz ve ithal kömür maliyetlerinin ne kadar azaltılabileceği ve karbon emisyonlarında ne kadar azaltım yapılmış olacağı analiz edildi.

Bugün 19 GW Olan Güneş ve Rüzgâr Kurulu Gücümüz 36 GW olsaydı:

Elektriğin serbest piyasadaki fiyatı daha düşük olacaktı. Toplam sistem maliyetlerinin gerçekleşen rakamlara kıyasla daha düşük olduğu hesaplanmıştır. Serbest piyasadaki elektrik fiyatı, artan YEKDEM maliyetlerine rağmen, 2021 yılı için gerçekleşen değerlere kıyasla %3,5, 2022 yılının ilk altı ayı için ise %11,8 daha düşük olmaktadır.

Enflasyon daha düşük olacaktı. Yenilenebilir enerji üretiminin daha yüksek olduğu bir senaryoda, Temmuz 2022 itibarıyla %144,61 olarak gerçekleşen yıllık ÜFE enflasyonunun %129,22, aynı dönemde %79,60 olarak gerçekleşen yıllık TÜFE enflasyonunun ise %72,39 olacağı öngörülmüştür.

Daha az enerji ithalatı yapılacaktı. Artan yenilenebilir enerji üretimi, öncelikle yüksek maliyetli gaz ve ithal kömür üretimini ikame etmektedir. 2021 yılı için ülkenin ithal yakıt faturasının 3,1 milyar USD, enerji krizinin derinleştiği 2022 yılının ilk altı ayı için ise 3,3 milyar USD miktarında düşeceği hesaplanmıştır.

Karbon emisyonu azalacaktı. Özellikle karbon yoğun kaynakların ikame edilmesi yoluyla 2021 yılında 22,9 milyon ton CO2 eşdeğeri, 2022 yılında ise 13,4 milyon ton CO2 eşdeğeri karbon azaltımı yapılacağı görülmüştür. Çalışmada 18 ay için hesaplanan toplam azaltım miktarı 2020 yılı için açıklanan elektrik üretimi kaynaklı karbon emisyonlarının yaklaşık %28’ine denk gelmektedir.

Daha Fazla Yenilenebilir Enerji, Tüketicileri Yüksek Yakıt Faturalarından Koruyabilir

Küresel enerji krizinden korunmak için en uygun alternatif rüzgâr ve güneş 

APLUS Enerji Ortağı Volkan Yiğit şöyle konuştu: “Çalışma, küresel enerji krizi baş gösterdiği sıralarda eğer daha yüksek yenilenebilir enerji kurulu gücü yapılabilmiş olsaydı ülkedeki serbest piyasa elektrik fiyatlarının daha düşük olacağını göstermiştir. Eski YEKDEM santrallerinin alım garantisi süreleri sona erdikçe, yenilenebilir enerji üretiminin maliyetler üzerindeki düşürücü etkisi daha da gözle görülür olacaktır. Bu katkının yanı sıra yenilenebilir enerjinin ithal yakıt bağımlılığının azaltılması, arz güvenliğinin sağlanması ve karbon emisyonlarının düşürülmesi gibi çok yönlü faydaları getireceği görülmektedir. Bu açılardan piyasada hem maliyetlerin düşürülmesi hem de çok yönlü faydalardan yararlanılabilmesi için atılması gereken adım, kapsamlı bir yenilenebilir enerji strateji ve hedeflerinin oluşturulmasıdır.”

SEFiA’nın Direktörü Bengisu Özenç ise, “Küresel olarak yüksek enflasyonun hâkim olduğu bir ortamda, yenilenebilir enerji üretiminin payının artırılması özellikle küresel emtia fiyatlarının arttığı dönemlerde enflasyonu kontrol etmede etkili olduğundan önemli bir strateji olarak göze çarpıyor. Bu yaklaşımın ipuçlarını zaten yakın zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nde devreye giren ve enerji dönüşümünü merkeze alan Enflasyonla Mücadele Paketi’nde gördük. Çalışmamızda da kronik olarak yüksek enflasyonla mücadele etmekte olan Türkiye’de güneş ve rüzgârın payının artması durumunda enflasyonun 7 puan daha düşük gerçekleşebileceğini ortaya koyduk. Ayrıca, güneş ve rüzgâra dönüşle enerji bağımsızlığının güçlenmesi sayesinde döviz kurunun olumsuz etkilerinin sınırlanacağı ve kamu bütçesi dinamiklerinin rahatlayacağı düşünüldüğünde, uzun vadede vergi yükünün azalacağı ve alım gücü üzerindeki dolaylı artırıcı etkilerin toplum refahını yükselteceği de söylenebilir” dedi.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Biyolojik Çeşitlilik Kaybını Durdurmak İçin Tarihi Anlaşma

-

cop15 biyoçeşitlilik

Montreal’de gerçekleşen BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı (COP15), biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için tarihi bir anlaşmaya imza attı.

K2 HABER | Anlaşma, 2030 yılına kadar doğanın kritik eşikten dönmesini ve 1,5 derece hedefinin hayatta kalmasını sağlayacak bir rota çiziyor:

  • 2030 yılına kadar kara ve denizlerin %30’unun korunacak,
  • 2030 yılına kadar her yıl 30 milyar ABD Doları finansman sağlanacak.

Anlaşmada şu konular ön plana çıkarıyor:

Doğa Pozitif ve Net Sıfır ekonomiler: COP15, doğanın düşüşünü nasıl durduracağımız ve tersine çevireceğimiz konusunda net bir hedef, finansman ve yol haritasına işaret ediyor. Net sıfır ve doğa pozitif ekonomilere ulaşma arzusu artık uluslararası hukukta kabul gördü; eylemsizlik için hiçbir mazeret yok. Bunun sonucunda hükümetlerin planlama ve yasama yapması bekleniyor.

İklim / Gıda / Ekonomik güvenlik: Doğa kaybı iklim sorununun üçte birini oluşturuyor ancak doğa çözümün üçte birine de katkıda bulunabilir. Doğayı korumak ve restore etmek için harekete geçmeden Paris anlaşmasına ulaşamayız; bu anlaşma iklim, ekonomi ve gıda güvenliğimiz için hayati önem taşıyor.

Hükümetler ve şirketler hesap verebilir olmalı: Doğa için yeni küresel anlaşma, büyük ölçüde göz ardı edilen önceki Aichi hedeflerinden tamamen farklı. COP15, güçlü hükümet planlarını ve iş dünyasının hesap verebilirliğini merkeze koyuyor; ekonomilerin her sektörü işin içinde ve hiç kimse muaf değil.

Masada büyük finansman var: Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yılda 30 milyar ABD doları tutarında uluslararası kamu finansmanı, gelişmekte olan ülkeleri destekleyecek ve doğayı korumak ve restore etmek için harekete geçilmesini sağlayacak.

Daha Fazla Yenilenebilir Enerji, Tüketicileri Yüksek Yakıt Faturalarından Koruyabilir

Uzman Görüşleri

Unilever İcra Kurulu Başkanı Alan Jope, “COP15 sona ererken, özel sektöre verilen mesaj açıktır: 2030 yılına kadar doğa kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için dünyanın her yerinden ve tüm sektörlerden işletmelerin şimdi büyük ölçekli adımlar atması gerekecektir. Küresel Biyolojik Çeşitlilik Çerçeve Anlaşması, tüm büyük işletmelerin ve finans kuruluşlarının doğa üzerindeki risk ve etkilerini değerlendirmeleri ve açıklamaları için gerekli siyasi kesinliği sağlayacaktır. Bunun sonucunda daha güçlü bir hesap verebilirlik ve yatırımcılar, hükümetler, tüketiciler ve işletmelerin kendileri tarafından daha iyi bilgilendirilmiş kararlar alınacaktır” dedi.

Schroders Sürdürülebilir Yatırım Küresel Başkanı Andy Howard, “CBD COP15’in sonuçları finansal düzenleyicilerin oturup dinlemesini sağlamalıdır. Doğa riski, yatırım riski ve getirileri için ayrılmaz bir faktördür ve finansal akışları doğaya olumlu hedefler doğrultusunda hizalamak için açık bir fırsat vardır. Yapılacak daha çok iş var, ancak doğa için COP15 küresel anlaşması finans camiasının görmezden gelemeyeceği bir sinyaldir” dedi.

Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu Dekanı, Dünya Bankası eski Başkan Yardımcısı ve İklim Değişikliği Özel Elçisi Rachel Kyte, “Ekonomimiz doğanın içinde işlemek zorundadır. Doğa, toplumların bilançosunda yer alan bir kalem değildir. Uluslararası Finans Kuruluşları (UFK’lar) onlarca yıldır doğal sermayeyi ve doğanın kalkınma üzerindeki kısıtlamalarını analiz etmektedir. UFK’ların artık biyoçeşitlilik kaybı, iklim, kirlilik ve atık krizleriyle mücadelenin temel bir bileşeni olarak refah ve zenginliği yönetme şeklimizin dönüşümüne öncülük etmesi gerekiyor” dedi.

Kraliyet Kuşları Koruma Derneği (RSPB) Kıdemli Uluslararası Politika Danışmanı Georgina Chandler, “Dünya Kupası’nın aksine, COP15’in tek bir kazananı yok. Montreal’de varılan anlaşma sayesinde hem insanlar hem de doğa daha iyi durumda olacak. Artık her şey bittiğine göre, hükümetlerin, şirketlerin ve toplumların bu taahhütlerin hayata geçirilmesine nasıl yardımcı olacaklarını bulmaları gerekiyor. Nihai hedefe ulaşmanın tek yolu budur: hepimiz için sağlıklı bir gezegen” dedi.

Küresel Biyolojik Çeşitlilik Çerçeve Anlaşmasını burada bulabilirsiniz.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar

-

cengiz Erdil

“Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” demiş ya atalarımız Kuzey Ege’nin başına gelen odur. Bir bölgeyi turizm alanı ilan edip sonra maden aramalarına, santral inşaatlarına açmak saçmalığı olsa olsa bizde olur herhalde…

CENGİZ ERDİL | Aydın’ın ovalarında tarımı tehdit eden jeotermal santraller Kuzey Ege’nin de başını belaya sokacak. Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Büyükhusun köyünde bir süre önce JES inşaatıyla ilgili proje mahkeme kararıyla iptal edilmişti. Ancak şirket yeni bir ÇED raporu hazırlayarak çalışmalara başladı.

Köylüler elbette yine arazilerini korumanın kavgasını veriyorlar. Adalet arıyorlar. Nasıl ki Karadeniz’de yeterli sayıda HES (Hidroelektrik santral) varken, masa başı projelerle yeni HES’ler için dereler yağma ediliyorsa, Kuzey Ege’de de halen faaliyete olan dört JES’e ek olarak daha fazlası isteniyor.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği açıklamasında şöyle diyor; “Ayvacık ilçemiz bir süredir jeotermal kaynak arama ve jeotermal enerji santralleri projeleri ile gündemde. Tuzla yakınlarında halen çalışmakta olan dört adet JES var. Bu projelerin tarımsal üretim, yeraltı ve yerüstü sularımıza verdikleri zararları görmekteyiz. Bölgemizin tarımsal, turistik ve kültürel değerlerine zarar verecek yeni jeotermal enerji santralı istemiyoruz. Ayvacık ilçemizin bazı şirketlerin kar hırsı için gözden çıkarılmasına izin verilemez.”

Cengiz Erdil yazdı: Patara’nın Kumları Nereye Gitti?

Bilirkişi Raporuna Dikkat!

Mahkeme daha önce projeyi iptal ederken bilirkişi keşif raporunu dikkate almıştı. Bu raporda, projenin tarım arazileri içinde kaldığı belirtiliyor, sondaj noktasına en yakın yerin topu topu bir kilometre uzaklıkta olduğuna işaret ediyordu.

Ve asıl önemlisi yöre antik alanların varlığı nedeniyle koruma altında ve devlet de burada turizm yatırımlarına öncelik verilmesini istemiş. Gelin görün ki; herhalde ‘Ayağına Sıkmak’ buna denir, şimdi bu alanda enerji yatırımlarına öncelik veriliyor. ‘Elveda turizm, hoş geldin baca gazları’ demek lazım.

Proje sahasının hemen yakınında UNESCO Dünya Mirası geçici listesinde yer alan Assos Antik Kenti, Lamponia Antik Kenti ve Dolmen adı verilen antik dönem mezarları var.

Şirket burada 40 bin dönümlük bir ruhsat alanında JES kaynak arama yapmak istiyor.  Oysa 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’na göre, tarım arazisi içerisinde yer alan yöre, aynı zamanda “Türkiye Turizm Stratejisi”ne göre sağlık ve jeotermal turizm gelişim alanı ve zeytin koridoru olarak da biliniyor.

Zeytin koridoru denince aklımıza geldi, meraklıları hatırlar. Meclis’teki torba yasaya yine çaktırmadan ve aceleyle ‘zeytinliklerde maden araması yapılabilir’ maddesi konulmuştu. Son anda iptal edildi.

Bilindiği gibi Zeytin Kanunu gereği zeytinliklere 3 km mesafede enerji ve madencilik projeleri yapılamıyor.

Zeytin Kanunu’nun değişmesinde ısrarlı olan gizli bir el var! Zeytinlikleri faile meçhule götürmek istiyor.

* Bu yazı 24.12.2022 tarihinde Gazete Pencere’de yayımlanmıştır.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

CHP’li Gökan Zeybek: Çevreyi, Çevre Bakanlığı’ndan Koruyoruz!

-

beykoz dereseki

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İstanbul’un Beykoz ilçesindeki doğal sit alanını plan değişikliğiyle imara açtı. İmar kararına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin itiraz etmesinin ardından mahkeme, imar planı değişikliğini nesnellikten uzak ve hukuka aykırı bularak iptal edilmesine karar verdi.

K2 HABER | Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İstanbul Beykoz’da doğal sit alanını plan değişikliğiyle imara açmasına İstanbul Büyükşehir Belediyesi itiraz etti. İtirazın ardından mahkeme, değişikliği hukuka aykırı bularak iptal etti. CHP İstanbul Milletvekili Gökan Zeybek mahkemenin iptal kararını sosyal medya hesabından duyurarak, çok değerli bir yeşil alanın rant odaklarının elinden kurtulduğunu açıkladı.

Zeybek’in açıklamaları şu şekilde:

“Çevreyi ve doğayı, temel görevi çevreyi ve doğayı korumak olan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan koruyoruz! Beykoz Dereseki Mahallesi’ndeki yemyeşil ‘doğal sit alanı’ Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılaşmaya açıldı.

Yaşanılabilir bir İstanbul için var gücüyle çalışmalarını sürdüren İstanbul Büyükşehir Belediyemiz yeşili, doğayı, yaşamı korumak için konuyu mahkemeye taşıdı, haklı davasını açtı ve kazandı. Böylece çok değerli bir yeşil alan rant odaklarının elinden kurtuldu.

Mahkeme tarafından yapılan inceleme sonucunda Bakanlık tarafından yapılan değişikliğin nesnellikten uzak olduğu ve bölgenin doğal dokusu ve topografik koşullarını yansıtmadığı tespit edildi. Mahkeme bu nedenle hukuka aykırı plan değişikliğinin iptaline karar verdi.

Başta Sn. Başkan Ekrem İmamoğlu olmak üzere; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin değerli yöneticilerini kutluyor, bu kararın 16 milyon İstanbullunun zaferi olarak nitelendiriyorum.”

CHP’li Zeybek’ten Meclis’e Kanun Teklifi: ‘Su Hakkı, İnsan Hakkıdır’

Ne Olmuştu?

Beykoz Dereseki mahallesinde doğal sit alanı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan plan değişikliği ile yapılaşmaya konu edilerek, ticari olarak değerlendirilmişti. Bunun üzerine karar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından mahkemeye taşınmıştı.

Mahkeme tarafından yapılan inceleme sonucunda Bakanlık tarafından yapılan değişikliğin; nesnellikten uzak olduğu ve bölgenin doğal dokusu ve topografik koşullarını yansıtmadığı tespit edilerek, hukuka aykırı plan değişikliğinin iptaline karar verildi.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

ODTÜ’lülerden Kılıçdaroğlu’na ‘Rant Yolu’ Mektubu: Doğaya Sahip Çıkın!

-

rant yolu ankara odtülüler mektup

ODTÜ’lüler, ‘Rant yolu’ ile ilgili CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na mektup gönderdi. Mektupta Kılıçdaroğlu, ‘doğaya sahip çıkmaya’ davet edildi.

K2 HABER | Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) eski Başkanı Melih Gökçek döneminde yapımına başlanan ‘Bilkent İncek Bulvarı Çevre Yolu Bağlantı Projesi’, mevcut Cumhuriyet Halk Partili (CHP) Başkan Mansur Yavaş yönetiminde sürdürülüyor olmasına tepkiler devam ediyor. ODTÜ’lüler, Kemal Kılıçdaroğlu’nun soruya verdiği yanıtlar üzerine kendisine 46 imzalı açık bir mektup gönderdi.

Birinci Uluslararası Ekokırım Konferansı Sonuç Bildirgesi Açıklandı

CHP’lilerin Karşı Çıktığı Plan

Yavaş’ın planının Gökçek döneminde (2017) tüm CHP’lilerin karşı çıktığı, mahkemelik olan ‘Bakanlık İmar Planı’ olduğu belirtilen Mektupta, şunlara yer verildi: “Bilkent Üniversitesi’nde katıldığınız etkinlikte sorulan soru üzerine, ODTÜ yolu hakkında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın size ne aktardığından ilk kez haberdar olduk. Konuşmanızda, ‘bu yol daha önce planlanmış’ diyorsunuz. Bu doğru değil. Keşke sayın Yavaş’tan ulaşım planını isteyip, planda yolun yerini sorsaydınız; Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında Başkent Ankara’nın bir ulaşım ana planı olmadığını öğrenmiş olacaktınız. Başkent, ulaşım ana planından yoksun olduğu gibi, Belediyenin internet sitesindeki nazım imar planında da bu yol bulunmamaktadır.”

İhale Dökümanlarını İnceleyin

CHP’nin planlama vaadiyle oy topladığını ancak eleştirdiği plansızlığa devam ettiği vurgulanan mektupta, Gökçek’in ‘2038 Ankara Çevre Düzeni Planı’nın yargı tarafından iptal edildiği, ABB’nin ise yeni planlar için 3 buçuk yıldır çaba gösterdiğinin altı çizildi. Yavaş’ın yanlış bilgi verdiği kaydedilen mektupta, “Sayın Yavaş sizi doğru bilgilendirse, ABB’nin Büyükşehir kanunu ve yönetmeliklerin verdiği görevleri yerine getirmediğini de anlatmak zorunda kalacaktı. Konuşmanızda, ‘arazinin altından geçen tünel yolu bitirmek istiyor’ diyorsunuz. Yolun 100 hektar alanı ODTÜ ormanından ayıran, 4 buçuk km uzunluğundaki kısmının 700 metresine yapılacağı söylenen ancak projesi ve bütçesi olmayan, sadece bir görselden ibaret olan alt geçidin ormanı koruması hiçbir şekilde mümkün değildir. Aksine Gökçek döneminde bozulan, milletvekillerinizin de katıldığı eylemler sonucu proje durunca beş yıldır kendini yenilemeye başlayan ormanın üzerine asfalt dökmek isteyen ABB, 2020’de imar planı, 2021’de ihale yapmıştır. Ortada böyle bir ihale ve şartname varken, halk takip etmiyor düşüncesiyle size yanlış bilgilerin iletilmesi, bizi kaygılandırmaktadır. Lütfen Kamu İhale Kurumu 2021/425266 numaralı ihale dokümanını uzmanlarınıza inceletiniz” ifadelerine yer verildi.

Yavaş’ın söz konusu yolun rant olmadığına dair iddiasına ilişkin mektupta, şunlar belirtildi: “Önemle rica ediyoruz, odanızdan ODTÜ’ye bakınız, göreceğiniz kulelerin sahiplerini sorunuz, belediyenin mühürlü dediği bu binalardaki dairelerin fiyatlarına bakınız. Ayrıca ABB’nin son 3 yılda İncek bölgesi imar kararlarını, satılan arazileri sorunuz. Aracınızla İncek’ten geçip, Mogan-Gölbaşı tarım arazilerini inceleyiniz, yapılacak 8 şeritli yolun etkilerini lütfen sorgulayınız. Anladığımız kadarıyla, bunları da sizden saklamışlar.”

CHP’li Bekaroğlu’ndan Tepki Çeken Paylaşım: ‘ODTÜ Ormanlarını Halka Açın’

ODTÜ Ormanı’nı Da Kaybetmek İstemiyoruz

Söz konusu çalışmanın Ankaralılar ile çözülmesi için yürütülen yasal çabanın ve Belediye Meclisi’ni izleme talebinin ABB tarafından engellendiği hatırlatılan mektupta, Ankaralıların imzaladığı bin 731 dilekçenin işleme alınmadığına dikkat çekilerek, şu ifadelere yer verildi: “Dilekçenin bir kopyasını, 4 Kasım 2022/7595 numarası ile CHP Genel Merkezine teslim ettik, ona da cevap alamadık. Sizden isteğimiz, bu evrakı istemeniz ve işleme alınmasını sağlamanız. Biz, bu ülkede belediyelere verilen yasal sorumlulukların yerine getirilmesini istiyoruz. ABB’nin kamuoyu ile paylaştığı diğer bilgileri de sorgulamak isterseniz, size hepsi hakkında detaylı bilgi sunmaya ve anlatmaya hazırız. AOÇ’yi kaybettik, ODTÜ Ormanını kaybetmek istemiyoruz. Sizleri ranta ve plansız, faydasız yollara değil, bilime, doğaya ve başkente sahip çıkmaya davet ediyoruz.”

Okumak için tıklayın

Ekoloji

İklim Konusunda Çalışan STK’lardan COP27 İçin Güçlü Hedef Çağrısı

-

COP26 Nedir oxford

Mısır’da düzenlenen 27. Taraflar Konferansı öncesinde iklim konusunda çalışan sivil toplum kuruluşları, Türkiye’nin 2030’a kadar en az yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı yapması gerektiğini açıkladı.

K2 HABER | Sivil toplum kuruluşları, 6 Kasım Pazar günü Mısır’da başlayan ve 18 Kasım 2022’ye kadar devam edecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 27. Taraflar Konferansının (COP27) en önemli gündem maddelerinden birinin ülkelerin emisyon azaltım hedeflerini güncellemesi olduğunu hatırlattı. Paris Anlaşması’na resmen taraf olan Türkiye’nin de sera gazı emisyonu azaltım hedefini güncellemesinin beklendiğini vurguladı.

Yapılan açıklamaya göre, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefine ulaşabilmesi için 2030’da (2020 seviyesine oranla) en az yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemesi gerekiyor. Bu, Türkiye’nin emisyonlarını 2020 yılındaki 523,9 MtCO2(milyon ton karbondioksit eşdeğeri) seviyesinden 340 MtCO2e’ye indirmesi anlamına geliyor.

WWF-Türkiye İklim ve Enerji Koordinatörü Tanyeli Sabuncu: “Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan raporlar mevcut ülke hedeflerinin Paris Anlaşması’nda hedeflenen 1,5 derece eşiğiyle uyumlu olmadığını gösteriyor. Halbuki 1,5 derece eşiğini geçmemek için küresel ölçekte emisyonların 2050 yılında net sıfıra ulaşması, 2030 yılında ise (2019 seviyesine oranla) yüzde 43 oranında azaltılması gerekiyor. Türkiye dahil çok sayıda ülkenin net sıfır emisyon hedefi bulunuyor. Ancak bu hedefe ulaşmak için izlenecek patikalar hedefle tutarlı değil”

İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği (IDPAD) Yönetim Kurulu Üyesi Gülşah Deniz Atalar: “2030 yılına yönelik mevcut hedeflerin eksiksiz olarak yerine getirildiği durumda bile dünyayı 2,5 derecelik bir ısınmanın beklediğine işaret etti ve şöyle devam etti: “Türkiye dahil tüm ülkelerin, net sıfır hedefine ulaşabilmek için hedeflerini iyileştirmeleri, daha iddalı hale getirmeleri gerekiyor. Türkiye yüzde 35 azaltım gibi gerçekçi bir mutlak azaltım hedefi vererek önemli bir adım atacaktır.”

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFIA) Direktörü Bengisu Özenç: “Türkiye’nin COP27’de açıklayacağı iddialı bir emisyon azaltım hedefinin faydalarına değindi: “Türkiye’nin bu yıl vereceği güçlü iklim hedefi her şeyden önce Türkiye’nin 2053 net-sıfır hedefi konusundaki iddiasını korumasını ve küresel iklim diplomasisi içerisinde kendine daha güçlü bir yer edinmesini sağlayacaktır. Ayrıca, iddialı iklim hedefleriyle birlikte hızlanacak enerji dönüşümü yoluyla Türkiye’nin dış ticaret açığında önemli bir yeri olan enerji kaynakları ithalatının azaltılması, enerji maliyetlerinin düşürülmesi ve böylelikle enflasyonla mücadelede de mesafe kat edilmesi mümkün. Enerji kriziyle mücadele eden merkez ekonomilerin bu yönde adım attığını, enerji dönüşümünü enflasyonla mücadelenin de merkezine aldığını görüyoruz. Türkiye bu alandaki fırsatları yakalamakta geç kalmamalı.”

Birinci Uluslararası Ekokırım Konferansı Sonuç Bildirgesi Açıklandı

Türkiye İçin Öneriler

Türkiye’nin 2030’da yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedefine ulaşabilmesinin gerçekçi ve mümkün olduğunu belirten sivil toplum kuruluşları, bunun için önerilerini sıraladılar:

  • 2030 yılı itibariyle kömürden elektrik üretimine son verilmesi,
  • Elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payının yüzde 75’e çıkarılması,
  • Elektrikli araçların payının binek araçlarda en az yüzde 20’ye, yolcu ve yük taşıma araçlarında en az yüzde 10’a çıkarılması,
  • Demiryolu yatırımlarının artırılarak binek araçlarda yüzde 5, karayolu toplu ulaşım ve yük taşımada yüzde 10 raylı sisteme geçiş sağlanması,
  • Sanayide, hizmet sektöründe ve tarım uygulamalarında enerji verimliliği, elektrifikasyon ve doğrudan yenilenebilir enerji kullanımının artırılması,
  • Binalarda ise kömür ve sıvı fosil yakıt kullanımının sonlandırılması, büyük ölçüde elektrikle ısınmaya geçilmesi.

Mısır’ın Sharm El-Sheikh Kentinde Düzenlenen COP27 Başladı

Açıklamayı Yapan Kuruluşlar

Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye), Ege Orman Vakfı, Ekosfer Derneği, Greenpeace Akdeniz, İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği (İDPAD), İklim İçin 350 Derneği, Sağlık ve Çevre Birliği HEAL, Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA), Yeşil Düşünce Derneği, YUVA, Yuvam Dünya, Kömürün Ötesinde Avrupa (Europe Beyond Coal), Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe), İklim Öncüleri, İklim için Türkiye

Okumak için tıklayın

Öne Çıkan Haberler