Connect with us

Yazarlar

Enis Erdem Yurdatapan: Bir Problemi Girişime Nasıl Dönüştürebilirsiniz? – 1

startup girişim enis erdem yurdatapan

Bir girişimin başarılı olması için en önemli kriter nedir? Enis Erdem Yurdatapan girişimcilerin üründen ziyade problem çözmeye odaklanması gerektiğini belirtiyor ve SCQA metodu ile girişimcilere objektif bir değerlendirme yolu açıyor. Keyifli okumalar.

“Girişimciliğe, girişimci gibi düşünmeye yeni başlayan insanlar, çoğunlukla akıllarına gelen fikirler üzerinden planlarını yapar ve ona göre girişim kurmaya çalışırlar. Hâlbuki bu durum daha yolun başında ilk hatayı yapmalarına sebep olur. Çünkü bir girişimin başarılı olup, müşterilerinin gönlünü fethedebilmesi için üretilen fikirden ziyade önemli bir problemi çözmeye odaklanmış olması gerekir.

Prof. Dr. Erhan Erkut: Girişimcilikten Başka Çaremiz Yok

Enis Erdem Yurdatapan: Gerçek Problemi Tespit Etmek Gerekiyor

Yani burada demek istediğim, aklınıza gelen bir fikir başarılı olmasa dahi yeni bir fikir ve çözümle tekrar deneyebilirsiniz. Fakat müşterinin gerçek problemini tespit etmeden, doğrulamadan üreteceğiniz bu fikirler, kurulan girişimlerin %90’ının başarısız olduğunu ve battığını düşündüğümüzde, başarılı olan %10’luk dilime giremeyecektir. Şu anda hayatımızda vazgeçilmez durumda olan WhatsApp ve Facebook gibi girişimleri düşündüğümüzde, ortak özelliklerinin insanların çok önemli problemlerini çözmeye odaklandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. WhatsApp, hızlı, güvenli ve ücretsiz bir şekilde haberleşememe; Facebook ise anılarımızı dijital ortamda paylaşamama problemimizi çözüp hayatımızda çok önemli bir boşluğu doldurarak milyar dolarlık girişimler oldular.

Bir girişim kurarken tespit edilen problemin öneminden kısaca bahsettikten sonra, bu problem üzerine giderek nasıl girişiminizi kurabileceğinizi anlatmak istiyorum. Geçtiğimiz yıl katıldığım ve girişimciliği bir hayat felsefesi olarak benimseme önemli katkısı bulunan İTÜ Ginova Çetin Ceviz Girişimcilik Yarışması’nda SCQA metodu (Bir başka ismiyle ‘Minto Piramit Prensibi’) ile tanıştım. Metodun baş harfleri “Situation, Complication, Question ve Answer” kelimelerini temsil ediyor. Yani “Mevcut Durum, Problem, Soru ve Cevap”. Bu metodolojinin temelinde müşterinin problemini, bu problemi çözmek için neler yaptığını (Ne kadar uğraştığı da çok önemli) tespit edip, bunlara yönelik ürün/hizmet geliştirmek yatıyor. Whatsapp ve Facebook üzerinden örneklemek gerekirse:

Girişimcilere Özel: En Çok Kullanılan Girişimcilik Jargonları

WhatsApp

Situation (Mevcut Durum): İnsanlar SMS ile mesajlaşıyorlar.

Complication (Problem): Hem vakit kaybı oluyor hem de aynı anda birden çok kişiyle konuşamıyorlar.

Question (Soru): Ne yapmak gerekiyor?

Answer (Cevap): Online, birden çok kişinin aynı anda anlık mesajlaşabildiği bir uygulama geliştirmek (WhatsApp)

Facebook:

Situation (Mevcut Durum): İnsanlar fotoğraflarını bastırıp albüm haline getirip, eve gelen misafirlere gösteriyorlar.

Complication (Problem): Anlık olarak çekilen fotoğraflar tanıdıklara gösterilemiyor.

Question (Soru): Ne yapmak gerekiyor?

Answer (Cevap): Online, kullanıcıların fotoğraflarını paylaşabileceği ve arkadaşlarının anlık olarak görüp etkileşime girebileceği bir platform (Facebook)

Yukarıda verdiğim iki SCQA örneğinden de anlaşılacağı üzere hem WhatsApp hem de Facebook, insanların çözmek için çok efor harcadığı ve kendileri için önemli olan problemlere çözüm getirerek büyük başarı elde ettiler.

SCQA metodunu kendi girişimimize nasıl uygulayabiliriz diye soracak olursanız, cevabı çok basit. Aşağıda bahsedeceğim uygulamayı, ekip halinde yapıldığında çok daha verimli olduğunu düşündüğüm için ekibe göre anlatacağım. Eğer isterseniz, tek başınıza da SCQA metoduyla çalışabilirsiniz.

Girişimci Olmak İçin Ne Zaman Adım Atmalısınız?

Adım 1: A4 kağıdı, post-it ve keçeli kalemlerinizi hazırlamak

Bu çalışmayı yaparken beyninizi ve düşüncelerinizi ne kadar özgür bırakabilirseniz o kadar fayda sağlarsınız. Post-it tam da burada devreye giriyor. Aklınıza gelen her şeyi hızlıca post-it‘lere yazıp duvarınıza/masanıza yapıştırmak ve dilediğinizde yerini değiştirmek, üretiminize önemli ölçüde fayda sağlıyor. Keçeli kalemin esprisi ise ucu kalın olduğu ve bir post-it‘e en fazla 10-15 kelime yazılabildiği için sizi verimli olmaya zorlaması. Bu post-it’lere yazdıkça girişiminiz için en doğru kelime ve cümleleri seçmeye başlayacak ve özetinizi ise A4 kâğıdına yapıştırabileceksiniz. A4 kâğıdınızı ise önceden SCQA için birer satır ve üçer kolon olacak şekilde 4*3 olarak bölüp hazırlamanız gerekiyor.

Adım 2: Çalışmak istediğiniz alan ile ilgili beyin fırtınası yapmak

Bu çalışmaya yaparken alanı biraz daraltmak adına, bir ana konu seçmek faydalı oluyor. Eğer ki hali hazırda bir alan düşündüyseniz burayı pas geçip, bir sonraki adıma geçebilirsiniz. Düşünmediyseniz ve SCQA metodunu deneyimlemek istiyorsanız ekip arkadaşlarınızla birlikte aklınıza gelen alanları hızlıca konuşup birini seçebilirsiniz.

Sermayesizlik, Girişiminize Engel Olmasın: Girişimcilere Üç İpucu

Adım 3: Seçtiğiniz konu ile ilgili problemleri sıralamak

Bu adımla birlikte herkes bireysel olarak yazmaya başlıyor ve daha sonra birleştiriliyor. Bu noktada amaç ise herkesin tek başına düşünmesini sağlayarak üretkenliği arttırmak. Bu çalışma konuşarak birlikte yapılırsa belli bir noktada birbirinden etkilenme çok fazla oluyor ve üretkenlikten git gide uzaklaşılıyor.

Her bir ekip üyesi en az üç problem seçiyor ve her bir problemi ayrı post-it’e yazıyor. Beş dakika sonunda yazılan problemler ortaya koyulup aynı maddeler tekilleştirilerek listeleniyor. Listeleme yapıldıktan problemleri oylama aşamasına geçiliyor. Her ekip üyesinin üçer oy hakkı oluyor ve en önemli gördükleri problemler için ilgili post-it’e nokta (Dot Voting) koyuyorlar (Üç oylarını tek bir probleme de üç ayrı probleme de verebilirler). Bu oylama işlemini, yine yukarda belirttiğim gibi kişiler birbirinden bağımsız olarak düşünüp yapıyorlar. Oylama işlemi bittikten sonra en çok nokta koyulan üç problem seçilip A4 kâğıdına complication (problem) kısmına yapıştırılıyor.

Öğrenilmiş Dersler: Bu 10 Girişimcilik Hatasını Yapmayın

Adım 4: İnsanların bu problemleri nasıl çözmeye çalıştıklarını yazmak

Ekip üyeleri, 3. adımda belirlenen üç problemin hepsi için ayrı ayrı insanların o problemi nasıl çözmeye çalıştıklarını yazıyorlar. Beş dakika sonunda yazılan tüm maddeler tekilleştirilerek oylama yapılmaksızın A4 kâğıdında Situation (Mevcut Durum) satırında ilgili problemlerin üzerine yerleştiriliyor. Bu aşama ile ilgili en önemli konu insanların mevcut durumda seçtiğiniz problemleri çözmek için çok çaba harcaması gerektiği. Eğer öyle değilse ve bu aşamayı yazmakta zorlanıyorsanız bir önceki adımda yazdığınız problemleri tekrardan gözden geçirmekte fayda var demektir.

Bonus Adım: Üzerinde çalıştığınız alanla ilgili trendleri araştırmak

Bu konu SCQA metodunun ana maddelerinden biri değil fakat çalışmayı yaparken üzerinde düşünülürse oldukça faydalı oluyor. Örnek vermek gerekirse, Yemeksepeti’nden önce insanlar ya telefonla sipariş veriyor ya da restorana gidip yemek yiyorlardı. Bu da zaman kaybına sebep oluyordu. Yemeksepeti ile birlikte hızlıca akıllı telefonumuzdan sipariş verip yemeğimizi yiyebiliyoruz.

Problemi ve insanların bu problemi çözmek için çok uğraştığını düşünürsek Yemeksepeti’nin kurulması çok mantıklıydı ve nitekim büyük başarı sağladı. Fakat örneğin o zamanlar Türkiye’de internet kullanımı git gide azalsaydı veya akıllı telefonlar piyasaya çıkmasaydı Yemeksepeti bu kadar başarılı olabilir miydi? Muhtemelen cevap hayır olurdu. Çünkü her ne kadar doğru bir problem tespit edilmiş ve insanlar bu problemi çözmek için önemli bir çaba sarfediyor olsa da girişimi ilgilendiren trendler başarıya giden yolda oldukça önemli.

Aynı Hataları Tekrarlamayın: Girişimler Neden Başarısız Olur?

Adım 5: Problemleri, insanların mevcut çözümlerini ve trendleri düşünerek girişim fikirleri üretmek

Bu adımda ekip üyeleri bir önceki adımlarda yazdıkları problemleri, mevcut çözümleri ve trendleri düşünerek her bir problem için ayrı girişim fikirleri üretiyorlar. Yine beş dakika içerisinde her bir kişi aklına gelen çözümleri post-it’lere yazıyor ve en son çözümler tekilleştirilerek A4’ teki yerini alıyor.

Adımlar Startup 1 Startup 2 Startup 3
Situation Problem 1’e mevcut çözümler Problem 2’ye mevcut çözümler Problem 3’e mevcut çözümler
Complication Problem 1 Problem 2 Problem 3
Trend (Bonus) Problem 1 odağında trendler Problem 2 odağında

trendler

Problem 3 odağında trendler
Question Ne yapmamız gerekiyor?
Answer Problem 1’i

çözen fikirler

Problem 2’yi

çözen fikirler

Problem 3’ü

çözen fikirler

SCQA çalışmasının sonunda yukarıdaki tablonun benzerini A4 kağıt üzerinde hazırlamış olmanız gerekiyor.

Bir Problemi Girişime Nasıl Dönüştürebilirsiniz? – 2

Adım6: Müşteriyle test edilecek iş fikrini seçmek

Sonuç SCQA tablosu oluşturulduktan sonra, her bir ekip üyesi en hoşuna giden ve müşteriyle test etmek istediği iş fikri için oy kullanıyor. En çok oy alan iş fikri seçiliyor.

Bu adımlar tamamlanıp iş fikri seçildikten sonra bir girişim için çok önemli olan müşteri görüşmeleri kısmına geçiliyor ve çalışmayı yaparken düşündüklerimizin ne kadarı doğru, bu alanda girişim kursak başarılı olabilir miyiz sorularının cevabını, potansiyel müşterilerimizden alıp ona göre hareket ediyoruz.

Bu yazımda, gerçek ve insanlar tarafından çözülmek için çok uğraşılan problemler üzerine iş fikri geliştirmenin öneminden ve uygulamalı olarak deneyimleyebileceğiniz SCQA metodundan bahsettim.

Müşteri görüşmelerinin nasıl yapılması gerektiğini, görüşmelerden sonra hangi aksiyonların alınacağını ve girişim kurma yolunda bir sonraki adımların neler olduğunu ise dergimizin Eylül sayısında anlatmaya çalışacağım.

Girişimcilik dolu bir hayat yaşamanız dileklerimle.”

Enis Erdem YURDATAPAN

* Bu makale Proje Yönetim Dünyası dergisinin 20.sayısında yayınlanmıştır.

Yapay Zekaya Güvenmek Ya Da Güvenmemek

Enis Erdem Yurdatapan Kimdir?

Enis Erdem Yurdatapan, 6 Nisan 1993 İzmit doğumludur. 2011 yılında başladığı ODTÜ İstatistik Bölümü’nde akademik olarak başarılar yakalayamamasına ve çok zorlanmasına rağmen 2017’de mezun olmayı başarabilip, ING Bank Global Yeni Mezun Programı’nda IT Departmanı’nda çalışmaya başlamıştır. Yaklaşık 5 aydır ING İnovasyon Merkezi ile ING Bank’ın Startup ilişkilerini yöneten iki kişiden biri olan Enis Erdem Yurdatapan, girişimcilik kavramını üniversitede katıldığı kariyer kamplarıyla ve dinlediği seminerlerle benimsemeye başlamış olup, hem kurum içi hem de kurum dışı birçok proje yürütmüştür.

2018’in başlarında İTÜ Ginova’nın düzenlediği Çetin Ceviz Girişimcilik Yarışması’nı ekibiyle birlikte kazanmış ve Berlin Girişimcilik Ekosistemi’ni 5 gün boyunca keşfetme imkânı elde etmiştir. Yine aynı yarışmanın ödülüyle İTÜ Çekirdek Ön Kuluçka Programı’nda 7 hafta boyunca eğitim alıp 20’nin üzerinde mentor görüşmesine katılmıştır. Bunların haricinde dünyada 500’den fazla şehirde faaliyet gösteren Startup Grind’ın İstanbul Topluluk Yöneticisi’dir. Her ay ülkenin en başarılı girişimcileriyle ortalama 100 kişinin katıldığı söyleşiler düzenleyip, sosyal medyada da yine girişimcilerle yapılan röportajları ve güncel haberleri paylaşan hesapların başındadır. Bir diğer iş olarak ise Türkiye’deki üniversite öğrencilerine erken yaşta girişimcilik mantalitesi ve tecrübesi kazandırma hedefi olan ve bu doğrultuda Türkiye’nin dört bir yanındaki öğrencilere yönelik girişimcilik maratonları ve hızlandırma programı düzenleyen University4Society’de de topluluk yöneticisi olarak çalışmaktadır. Gönüllü olarak yaptığı son iş ise Facebook’un yazılımcıların teknik gelişimini ve networkünü arttırmayı amaçlayan Developer Circle İstanbul’u yönetmektir.

Girişimcilik ruhunu yaşayan ve bulunduğu ortamlara farklı bir yenilik getirmeyi alışkanlık haline getiren Enis’in en büyük hedefi global anlamda topluma büyük fayda sağlayacak Startup’lar kurmaktır.

Yetişmiş Yazılımcıları Türkiye’de Tutamıyoruz

Ekoloji

Kuraklık Trakya’yı Sarıyor: Susuzluk Riski Giderek Artıyor

-

Trakya bölgesindeki çiftçiler, kuraklık kaynaklı büyük bir üretim sıkıntısı içerisine girdi. Bazı köylerde yağmur dualarına başlandı.

DENİZ KILIÇ | Küresel ısınma ve iklim krizi her geçen gün biraz daha hissediliyor. Mevsim normallerinin üzerinde devam eden hava sıcaklığı geleceğe endişeyle bakmamızı sağlıyor. Her yıl bir önceki yılın aynı ayına göre hissedilebilir hava sıcaklığının artış gösterdiği verilere yansıyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre uzun yıllar Ocak ayı ortalama sıcaklığı 2.9 santigrat olup 2023 Ocak ayı sıcaklığı da 5.3 santigrat olarak gerçekleşmiştir. Yağışlı gün sayısının düşmesi ve oluşan kuraklık en çok da çiftçileri etkiliyor.

Trakya bölgesinde çiftçilerle yapmış olduğum görüşme neticesinde, çiftçiler kuraklıktan kaynaklı olarak büyük bir üretim sıkıntısı içerisinde. Bu yıl bazı kanola üreticilerinin yağış yetersizliğinden dolayı ektikleri kanolayı bozarak, ayçiçeği ekim alanı olarak hazırladığını biliyoruz. Buğday ekim alanlarına atılan gübrenin yağışların gerçekleşmemesinden dolayı erimediğini ve toprağa karışmamasından dolayı buğday hububatı açısından sorun olabileceği yine bölge çiftçisinin gündeminde olan başka bir konu.

Yağmurun yağmaması halinde bu yıl buğdayda rekolte sıkıntısı ile karşı karşıya kalabiliriz. Ülkemizin en çok ayçiçeği üreten bölgesi Trakya’da çiftçiler bu yıl yağışların yetersizliğinden kaynaklı olarak ayçiçeği ekim alanlarını henüz hazır hale getiremediklerini dile getiriyor. Göl ve göletlerden çekilen sular, yeraltı kaynaklarında azalan su miktarı gelecek açısından uyarı veriyor.

ÖZEL HABER | Türkiye’de Kuraklık Her Yeri Sardı: Peki, Çare Ata Tohumları Mı?

kuraklık haritası

Trakya’da Susuzluk Sorunu Ortaya Çıkabilir

Küresel ısınma ve iklim krizinin doğurduğu sonuçlar, Trakya çiftçisini birçok bölgeden daha fazla endişelendiriyor. Fakat iklim krizi deyip, insan faktörünü gözardı etmemeliyiz. İnsan eliyle su kaynaklarının yok olmasına yol açan uygulamalar, bir an önce kamu eliyle engellenmelidir. Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, Trakya genelinde yakın gelecekte içme suyunda ve tarımsal sulamada ciddi sorunlarla karşılaşabiliriz. Kurak bir kış mevsimini yaşayan çiftçilerin çareyi yağmur duasında aradıklarını da belirtelim. Pek çok köyde yağmur duaları yapılmaya başlandı.

Öte yandan Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün Aylık Sıcaklık Analizine göre, geçtiğimiz ocak ayında Türkiye genelinde beş istasyonda ölçülen hava sıcaklığının ekstrem düzeyde olduğunu görüyoruz. Bu beş istasyondan ikisi Trakya bölgesinde yer alan Kırklareli ili ve Lüleburgaz ilçesi. Diğer üç istasyon ise Erzurum, Kars ve Bingöl illeri olarak verilere yansımış durumda.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Uludağ’dan Ne İstiyorlar?

-

Uludağ alan başkanlığı

Son yıllarda bir kavram var, Alan Yönetimi… Çekül Vakfı’nın tespitine göre, UNESCO Miras Alanları ile ilgili bir durum bu. Arkeolojik, kentsel ve doğal sit alanlarının güya korunmasıyla ilgili… Buraları bakanlıklara bağlı kuruluşlar, mesela Milli Parklar Müdürlüğü, müzeler veya yerel yönetimler koruyamıyor, ayrıca yönetimde bir sorun ortaya çıkıyor, yetki karmaşası yaşanıyor. Yeni icat edilen ‘Alan Yönetimi’ kurtarıcı olarak devreye girsin isteniyor.

CENGİZ ERDİL | Çekül Vakfı soruyor; “Gerçekten ‘Alan Yönetimi’ kavramı her derde deva bir formül mü? Bürokratik, zorunluluktan doğan bir yasal süreç mi? Bir örgütlenme modeli, güçlü bir yeni otorite mi? Yoksa klasik temsili demokrasinin tıkandığı alanlarda, özellikle mirasın korunmasında yeni bir yönetim denemesi mi?”

Hiçbiri değil…

Ülkemizde Alan Yönetimi, bu alanların yapılaşmaya açılmasından başka bir şey değil.

Alan Yönetim Başkanlığı’nın oluşturulduğu Kapadokya ve Çanakkale Gelibolu Milli Parkı’nda ciddi sorunlar var. Kapadokya’da peri bacalarının yakınından yol geçiriliyor, Gelibolu Yarımadası’nda köylülerin yüz yıllık bağ ve bahçelerinde tarım yapmalarına engel çıkarılıyor.

Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar

Şimdi Sırada Uludağ Var

AKP Bursa Milletvekillerinin imzası bulunan 13 maddelik Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’ndan geçti. Teklif, Bursa’daki Uludağ Milli Parkı’nın korunmasının sağlanması amacıyla ‘Uludağ Alan Başkanlığı’ kurulmasını öngörüyor.

İYİ Parti Grup Başkanı ve Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu, ‘Alan Başkanlığı’ yapılmak istenen bölgenin çok kıymetli olduğunu belirtmiş ve şöyle demiş;  “Uludağ’ın Alan Başkanlığı kapsamına alınmasını gerektirecek neden yok. Burası belediye ile düzgün bir şekilde imar planının uygulanabileceği bir yer. Ama burası, ayrılarak tam anlamıyla kullanılabilecek bir alan. İstismara çok açık bir şey. Dolayısıyla burada biraz aceleleri var.”

Burayı önemli kayak merkezi olarak biliyoruz ama kayak alanı Uludağ’ın devede kulak bir parçası. Türkiye’nin en büyük milli parkları arasında yer alan Uludağ Milli Parkı alanının yüzde 84’ü Mutlak Koruma Alanı içerisinde bulunuyor. Bilimsel araştırmalar dışında hiçbir faaliyete izin verilmeyen, insan etkisinin yasaklandığı alandan söz ediyoruz.

Düzenlemede turizm amaçlı gerçekleştirilecek tahsis süreci ve yatırımlar yapılması maddesi dikkat çekici.

Uzmanlar bu düzenlemeyle Uludağ’da yapılaşmanın artacağını, zaten betona gömülen Bursa’da dağ eteklerinde orman varlığının yok olacağını savunuyor.

Uludağ’da milli park 13 bin hektar genişliğinde. Uludağ aynı zamanda önemli bir uluslararası kuş konaklama alanlarından. Sayıları gittikçe azalan sakallı akbaba ve kaya kartalının yuvası olan yöre, paçalı baykuşun ilk görüntülendiği yer… Ayrıca apollo kelebeğinin ender yaşadığı bölgelerden.

Bursa’nın temiz havası, suyu olan Uludağ’ı anlatırken ünlü seyyah Evliya Çelebi’yi anmadan olmaz. 400 yıl önce Uludağ’ı şöyle anlatmış: “Bir kayadan gayet soğuk bir Ab-ı hayat fışkırır ki, insan içinden bir taş çıkaramaz. Buz gibidir. Burada küçük büyük göller vardır. Bu göllerde birer ikişer okkalık alabalıklar yetişir. Buralarda ki su birikintilerinde haliçlerde kışın su donar. İstanbul tarafından iki-üç yüz neferiyle karcıbaşı gelerek bu göllerden buz keser. Her parçası sanki billur ve neceftir. Elmas parçası gibi parıltısı insanını gözünü kamaştırır. Mudanya iskelesinden kar gemilerine yüklenir ve İstanbul’a padişahın mutfağına, helvahanesine, has haremine ulaştırılır.”

Okumak için tıklayın

Yazarlar

Kimin Malını Kime Satıyorsun?

-

hürriyet köyü

Hürriyet köyü ve köylülerinin hikayesi uzun ama kısaca bahsetmek lazım. Bu ülke tarımı Balkan göçmenlerine çok borçludur. Gerek Balkan Savaşları’ndan sonra, gerekse 40’lı yıllardan sonra gelen Evlad-ı Fatihan’lar (atalar onlara öyle der) özellikle Marmara ve Ege Bölgelerinde tarım ve hayvancılıkta önemli işler yaptılar, bazı tarım tekniklerini onlar öğretti, ortak meralar kurdular, kooperatiflerin kurulmasına öncülük ettiler. Kurucu önderin de Selanik doğumlu olduğunu unutmayalım.

CENGİZ ERDİL | Burada yazılan bir Balkan göçmeni köyünün başına gelendir. İşin içinde devletin en üstü dahil olunca, konu medyamızda da nihayet haber oldu.

Olay şu; Bursa’nın Karacabey İlçesi Hürriyet köylülerinin geçmiş yıllarda kendi istekleriyle meraya çevirdikleri tapulu arazilerine belediye el koyar, köylülerin hak isteme mücadelesi de böyle başlar.

201 hane oluşturan göçmenler 1951 yılında Karacabey’de Haydar Ağa Çiftliği’ni Kemal Çayıroğlu’ndan satın alır ve 12 bin dönüm araziyi aralarında eşit paylaşırlar. Çevre köyler mera ve otlaklarını kullandırmayınca, arazilerinden 6 bin dönümü hayvan otlatmak için otlakiye, kavak dikmek için kavaklık, odun kesmek için baltalık ayırıyorlar. Cami, okul, öğretmen lojmanı, mezarlık yeri de bırakıyorlar.

Gel zaman git zaman arazi kıymetleniyor, tarımı beyinlerinden silen betoncuların iştahını kabartıyor. Araziye Karacabey Belediyesi el koyuyor. İşin bürokrasi merdivenlerinde tırmandırılması ve mahkeme safhası uzun, sonuçta el koyma operasyonu oldu bitti ile gerçekleşiyor.

Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar

Burası Çok Önemli! Belediye ve Bakanlığın Birbirinden Habersiz Davranma Rolü

İyi polis, kötü polis senaryosu gibi bir şey bu. Karacabey’de olanları en üsttekiler bilmiyor, alttakiler de görmezden geliyorlar.

Şöyle anlatalım; Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bir projesi var. Tarım alanlarının korunması ve hatta tarıma arazi kazandırılmasını amaçlayan bir proje bu. Mesela Bakanlığın konuyla ilgili açıklamasından bir bölüm şöyle; “Tarıma uygun olmayan alanlarda uygun üretim teknikleriyle bitkisel üretimin artırılması amacıyla ülke genelinde projeler başlatıldı. Bu projelerle ilave 2,4 milyon dekar alanda ekiliş yapılması planlandı.”        

Şimdi aynı partinin Bakanlığı başka, yerel yönetimi bambaşka düşünüyor. Biri AK derken, diğeri KARA diyor. Biri tarımdan diğeri betondan yana… Oysa, Karacabey Belediyesi bereketli arazilerde örnek bir çiftlik kurulması için öncülük etseydi, daha çok insan mutlu ederdi.

Hukuk mücadelesi veren Hürriyet köylüleri şu sorunun yanıtını arıyorlar; “Bu taşınmazların öngörülemez bir şekilde Karacabey Belediyesi’ne geçmesi neticesinde Belediye’nin iş bu taşınmazları hiçbir kamu yararı gözetmeden satıyor olmasında, kamu zararı mevcut mudur?”

Arazileri kurtarmak isteyen köylüler nihayet devletin zirvesine ulaştıklarında, sorunlarını anlattılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Kim bu Belediye?” diye sordu.

Yanındaki milletvekilleri cılız ve biraz da korkarak, “Bizim belediye efendim” dediler.

Sonra herkes sustu…

Okumak için tıklayın

Yazarlar

Cezalar, Çevre Suçlarını Engelliyor Mu?

-

cengiz Erdil çevre cezaları

Ülkemizin gündelik tarihinde yılbaşı zam fırtınasını işaret eder. Yılbaşına birkaç gün kala veya yılın ilk haftası zam fırtınasının zamanıdır. Hiçbir yere kaçamazsın, gelir seni bulur.

CENGİZ ERDİL | Yiyeceğinden içeceğinden sonra sanki bir kuralmış gibi vergiler ve harçlar da artar. Tebliğler (neden bildirim denmez acaba!) ardı ardına gelir. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın değişik tebliğleri var. Resmi Gazete’ye bakmakta her zaman yarar vardır, şu dikkatimi çekti.

Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ… (şunu demek istiyor, bir tebliğimiz vardı, onu değiştirdik, tebliği kaldıran tebliği, tebliğ ettik!) İşte devletin tam resmi yayın organı sayılan gazetede yayınlanan tebliğlerden biri de çevreyi kirletenlere kesilen cezalarla ilgili.

Bu cezalar da acayip arttı. Bizde kağıt üzerinde her şey iyidir, sorun uygulamada. Doğaya tehlikeli atık atan, yurtdışından atık taşıyan, imar planlarını bozanlara hapis cezası bile var.

Cezalar arttı da, “Denetleyecek eleman sayısı nedir?” diye de sorarsanız, bakanlıkların ve belediyelerin denetim ekiplerinin sayıca yetersiz olduğu gerçeğiyle karşılaşırsınız. Geçen yılın ilk dokuz ayında yapılan denetimlerde, 385 milyon 800 bin 737 lira idari para cezası kesilmiş. Denetlenen işletme sayısı 4 bin dolayında.

Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar

Bu Yıl Çevre Cezaları Yüzde 122 Arttı

Bu cezalardan önce halkı yakından ilgili olanlarına bakalım; konutunda gürültü yaptın cezası 4.830 lira, gürültüyü otomobilinle çıkardın 14.613 lira… Sokağa çöp attın cezası 3.036 lira…

Köylerde ise anız yakmanın cezası dönüm başına 244 lira, eğer anız orman yakınında yakılırsa cezası dönüm başına 1.220 lira… Şimdi gelelim büyüklere…

Marmara ve Boğazlar Bölgesi en hassas alan seçilmiş. Bu bölgeyi kirleten tesis ve gemilere verilecek cezalar misliyle arttı. İlk ceza 1.466.072 lira… Yani Marmara’yı kirleten bir buçuk milyon liraya yakın ceza ödeyecek. Gemilere verilen cezalar tamam ama ülke sanayinin can damarı bölgede Marmara yıllardır adeta çöp kutusu olarak kullanılıyor.

Trakya’da Ergene, Bursa’da Nilüfer Çayı çevresindeki tesislere defalarca ceza kesildi. Hala önlem almadan çalışmaya devam ediyorlar.

Arıtma tesisi kurmayanlara verilecek ceza 733.363 lira. Peki adam kurmadı, cezayı verince kurtulacak mı? En azından kapısı uzun bir süre çalınmayacak. Yasalarda bazı boşluklardan yararlanıp, tesis çalışmaya devam edecek.

Hava kirliğine yol açan tesislere 73 bin liradan 586 bin liraya kadar cezalar var.

O zaman gaz arıtma bacası olmayan termik santrallerin başı dertte demektir. Hayır hiç de öyle değil, zehir saçmaya devam ediyorlar.

Taş ocaklarının toprak, orman ve su dengesini bozmada üstlerine yok. Hala ruhsat veriliyor. Ruhsat alamayan da kaçak çalışmanın yolunu buluyor.

Sokağa çöp dökenleri artık kentliler ayıplamasını biliyor. Burada sorun çok az. Asıl tehlike denizleri, toprağı bitirenler… Ceza ise paradan değil, onlarını yolunun kesilmesinden geçiyor… Çok şey istemiyoruz, modern bir işletme nasıl oluyorsa, öylesini arzu ediyoruz.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar

-

cengiz Erdil

“Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” demiş ya atalarımız Kuzey Ege’nin başına gelen odur. Bir bölgeyi turizm alanı ilan edip sonra maden aramalarına, santral inşaatlarına açmak saçmalığı olsa olsa bizde olur herhalde…

CENGİZ ERDİL | Aydın’ın ovalarında tarımı tehdit eden jeotermal santraller Kuzey Ege’nin de başını belaya sokacak. Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Büyükhusun köyünde bir süre önce JES inşaatıyla ilgili proje mahkeme kararıyla iptal edilmişti. Ancak şirket yeni bir ÇED raporu hazırlayarak çalışmalara başladı.

Köylüler elbette yine arazilerini korumanın kavgasını veriyorlar. Adalet arıyorlar. Nasıl ki Karadeniz’de yeterli sayıda HES (Hidroelektrik santral) varken, masa başı projelerle yeni HES’ler için dereler yağma ediliyorsa, Kuzey Ege’de de halen faaliyete olan dört JES’e ek olarak daha fazlası isteniyor.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği açıklamasında şöyle diyor; “Ayvacık ilçemiz bir süredir jeotermal kaynak arama ve jeotermal enerji santralleri projeleri ile gündemde. Tuzla yakınlarında halen çalışmakta olan dört adet JES var. Bu projelerin tarımsal üretim, yeraltı ve yerüstü sularımıza verdikleri zararları görmekteyiz. Bölgemizin tarımsal, turistik ve kültürel değerlerine zarar verecek yeni jeotermal enerji santralı istemiyoruz. Ayvacık ilçemizin bazı şirketlerin kar hırsı için gözden çıkarılmasına izin verilemez.”

Cengiz Erdil yazdı: Patara’nın Kumları Nereye Gitti?

Bilirkişi Raporuna Dikkat!

Mahkeme daha önce projeyi iptal ederken bilirkişi keşif raporunu dikkate almıştı. Bu raporda, projenin tarım arazileri içinde kaldığı belirtiliyor, sondaj noktasına en yakın yerin topu topu bir kilometre uzaklıkta olduğuna işaret ediyordu.

Ve asıl önemlisi yöre antik alanların varlığı nedeniyle koruma altında ve devlet de burada turizm yatırımlarına öncelik verilmesini istemiş. Gelin görün ki; herhalde ‘Ayağına Sıkmak’ buna denir, şimdi bu alanda enerji yatırımlarına öncelik veriliyor. ‘Elveda turizm, hoş geldin baca gazları’ demek lazım.

Proje sahasının hemen yakınında UNESCO Dünya Mirası geçici listesinde yer alan Assos Antik Kenti, Lamponia Antik Kenti ve Dolmen adı verilen antik dönem mezarları var.

Şirket burada 40 bin dönümlük bir ruhsat alanında JES kaynak arama yapmak istiyor.  Oysa 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’na göre, tarım arazisi içerisinde yer alan yöre, aynı zamanda “Türkiye Turizm Stratejisi”ne göre sağlık ve jeotermal turizm gelişim alanı ve zeytin koridoru olarak da biliniyor.

Zeytin koridoru denince aklımıza geldi, meraklıları hatırlar. Meclis’teki torba yasaya yine çaktırmadan ve aceleyle ‘zeytinliklerde maden araması yapılabilir’ maddesi konulmuştu. Son anda iptal edildi.

Bilindiği gibi Zeytin Kanunu gereği zeytinliklere 3 km mesafede enerji ve madencilik projeleri yapılamıyor.

Zeytin Kanunu’nun değişmesinde ısrarlı olan gizli bir el var! Zeytinlikleri faile meçhule götürmek istiyor.

* Bu yazı 24.12.2022 tarihinde Gazete Pencere’de yayımlanmıştır.

Okumak için tıklayın

Hayvan Hakları

Bu Ülke Nereye Gidiyor?

-

ayşem özleyiş

2021 yılında dillendirilen söylemle başlayan, daha sonra bu söylem üzerinden kalıbına uydururcasına bir takım yasal değişimlerle beslenen, sonrasında ise genelgeyle kanunların önüne geçildiği bir süreç içindeyiz.

AYŞEM İŞLEYİŞ OĞUZ | Bu süreç içinde yüzlerce sokak hayvanı öldürüldü, işkence edildi, yasaya aykırı toplatıldı, ıssıza atıldı ve sonuç olarak bir şekilde ortadan kaldırıldı. Bu yetmemiş olacak ki siyasi güçle desteklenen, her gün sosyal medyada, mahallemizde bu destekle şiddetlenen kanunsuzluk, İzmir’de bir aileden üç kişinin öldürülmesiyle en üst seviyeye ulaştı.

Toplumsal şiddet o kadar çok körüklendi ki, eline silahı alan sokaklarda ‘adalet’ dağıtmaya, hayvan öldürmeye başladı. Nefret dolu sosyal medya hesapları pervasızca konuşmaya devam etti, halen bu çevreler aleni bir şekilde hız kesmeden nefret söylemlerini yaymaya devam ediyor.

Sokak hayvanları üzerinden başlatılan bu Ortaçağ zihniyeti ile varılmak istenen tek bir amaç olabilir; o da bu ülkenin toplum yapısını bozarak kaos yaratmak, sağlıklı düşüncelerden uzaklaşmak, korku içinde sağlam kararlar verilmemesini sağlamaktır.

Eğer bu yaşananlar söylediğimiz gibi olmasaydı; tarafsızlığını kaybetmiş bir hukukla karşı karşıya kalmaz, hak, hukuk, adalet için veryansın etmezdik… Devlet gereken gücü gösterir, hak edene hakkını adil bir hukukla vererek adaleti teşkil ederdi.

Hangi Ülkede kişilerin Söylemi Kanunların Önünde Değerlendirilir?

Tüm bu yaşatılanların üzerine bir de geçtiğimiz hafta eklenen yeni söylem, bu ülkenin nereye gittiği sorusunu bir kez daha gündeme taşımıştır. Çalışmayan devlet kurumlarının ayıpları ortadayken, her şey kuralına ve kanuna uymuş da sonuç alınamamışçasına tüm fatura yine sokak hayvanlarının canı üzerine yüklenmiştir.

Soruyoruz hangi ülkede kişilerin söylemleri, demeçleri kanunların, yasaların, kuralların önünde değerlendirilir? Cevabı açıktır…

Bugün artık gelinen nokta durup ciddi düşünme ve değerlendirme noktasıdır. Hak ettiğimiz adaleti alamazsak, hak ve hukukumuzu koruyamazsak bu ülkedeki hiçbir canlıyı koruyamayız.

Tüm Canlılarımızla Geleceği Birlikte Var Edeceğiz?

Yasalar kişiye uymaz kişi yasalara uyar. Yasal düzenlemeler bir zümrenin veya topluluğun çıkarına değil toplumun tüm iştiraklerini içine alması gereken düzenlemeler olmalıdır. Yanlış, ters giden ve sonuç alınamayan bir düzenleme, kural, yasa varsa bu ortak akıl, güncel bilimsel adil değerlendirmelerle değiştirilir. Yaptım-söyledim oldu mantığı ile kurumlar yönetilmez.

Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik ve güçler ayrılığı ilkesiyle var olmuş, olmaya da devam edecek bir ülkedir.

Ülkemizin her bir canlısı için insanı, hayvanı, doğası için vicdanları kanatan, adaleti görmezden gelen, yaşam hakkını, yaşatılan kuralsızlıkları değerlendirmeden uygulanmaya çalışılan her düzenlemenin karşısındayız.

Bu ülke hepimizin ve bu ülkenin nereye gideceğine biz karar veririz, vereceğiz çünkü biz halkız. Bizi bölmeye, ayrıştırmaya çalışmak asla sonuç vermeyecektir.

Gelecek hepimizin, tüm canlarımızla geleceği birlikte var edeceğiz…

Zülal Kalkandelen: Sokak Köpeklerine Yasa Dışı Operasyon Hazırlığı Yapılıyor

Okumak için tıklayın

Gündem

Soma Unutuldu, Ermenek Unutuldu, Sırada Amasra Var

-

cengiz erdil amasra

CENGİZ ERDİL | Siz hiç maden ocağına girdiniz mi? Ben girdim. Gürültülü bir asansörle yerin 200, 300 metre altına inersiniz. Duvarları kurşuni bir tünelden geçip, havanın kurşun gibi ağır olduğu kömür alanına ulaşırsınız. “Halkın dertleri nedir ve dostları kimlerdir?” gibi sorularla meşgul bir muhabirseniz, bunu hayatınızda iki üç defa yapmış olabilirsiniz. Maden işçileri için ise rutin iş. Bazen sabah, bazen de gece vardiyasında yeraltına dalıyorlar. Bence; dünyanın en zor işi. Kaderinde veya fıtratında sadece bu var.

Bizde maden insanları, bir facia yaşanınca akla geliyor, medyanın da gündemine… Sonra unutulup gidiyor. Şimdi Bartın Amasra faciası gündemde. Dünyanın en büyük maden faciaları arasında gösterilen “Soma” unutuldu bile…

Manisa Soma’da 301 madenci yeraltından çıkamadı, onların ölümü üzerinden sekiz yıl geçti. 14 Mayıs 2014 günü Soma maden bölgesindeki kömür kokulu havayı yırtan ambulans haykırışlarına karışan cılız bir ses vardı: “Beni bu ambulansa koymayın, kirlenir… üstüm başım kömür” diyen o madenci unutulmaz bir ayrıntıydı.

Soma unutuldu, sonra Ermenek unutuldu, sırada Amasra var.

Soma’yı unutturmamak için hazırlanan iki rapor da unutuldu. İlki Maden Mühendisleri Odası’nın raporu, diğeri ise TBMM Araştırma Komisyonu Raporu. Tarihe bir şekilde kaydı düşen sonuçları bile sayfalarca olan o iki rapora bir bakalım.

Patara’nın Kumları Nereye Gitti?

Aşırı Kar Hırsı

Her iki raporda da Soma’daki kazanın başlıca nedeni olarak kar hırsı gösterildi. Facianın yaşandığı ocakta 2009 yılında 230 bin ton olan üretim, bir yılda 10 katına çıkarıldı. 2012 yılında üretim iki milyon 800 bin tona yükselmişti. İşçi sayısındaki artış da kaza riskini yükseltti. Yoğun üretim maden sahasının fiziksel dengesini bozdu, madende tehlike “rutin” hale gelmişti.

Maden Mühendisleri Odası’nın raporunda büyük maden kazalarının tümünün taşeron veya rödovans uygulamasının olduğu ocaklarda yaşandığına dikkat çekildi. 1992 yılında Zonguldak Kozlu maden ocağında 263 kişinin yaşamını yitirdiği facianın ardından tüm facialar kamu dışındaki madenlerde gerçekleşmişti.

Denetleme Parası Da Patrondan

Soma’daki ocakta denetim sorunu vardı. Raporda, teknik nezaretçi ve iş güvenliği uzmanlarının denetim elemanı olarak tanımlanmalarına rağmen, ücretlerini denetledikleri işverenden aldıkları vurgulandı. Böyle olunca personelin denetim yetkisini kullanmakta güçlük çektiği ortaya çıktı. Böylece Soma maden ocağı düzenli olarak denetlenmesine rağmen sorunsuz olarak nitelendirildi.

Maden Bitince Sorun Bitmiyor: ‘Giresun Kirlendi, Sırada Balıkesir Var’

Uygun Maske Yoktu

Madende kişisel donanım yetersizdi. Metan gazına karşı karbonmonoksit maskesi taşıma zorunlu ama sayıları yeterli değildi. Maskelerde uygun filtre sistemi de yoktu. Ölüm oranını çok olmasının bir nedeni de buydu.

Meclis Araştırma Komisyonu’nun 283 sayfalık raporunda da şu saptama ilginç…

“Soma faciası Türkiye Cumhuriyeti tarihinin karşılaştığı en büyük, meydan okuyan bir felakettir. Vakit geçirilmeden bilimsel çalışmalara başlanmalıdır. Soma’da yaşanan facianın tekrarlanmamasının tek koşulu; madencilik bilim ve teknolojisine uygun çalışmaktır.”

* Bu yazı 21.10.2022 tarihinde Gazete Pencere’de yayımlanmıştır.

Okumak için tıklayın

Politika

Helalleşme Sürüyor: Kılıçdaroğlu Açtığı Yoldan Yürümeye Devam Ediyor

-

başörtüsü kılıçdaroğlu teklif

Cumhuriyetimizin ilk yüz yılında en çok tartışılan siyasi konuların başında gelen “başörtüsü” konusu, Cumhuriyet’in ikinci yüz yılına adım atmaya hazırlandığımız bu dönemde yeniden gündem oldu. Bu sefer konuyu gündeme CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu taşıdı.

DENİZ KILIÇ | Son kurultayında kabul edilen “İkinci Yüz Yıla Çağrı Beyannamesi” ile CHP, Cumhuriyet’in ikinci yüz yılına yaklaştığımız bu dönemde Türkiye’nin 5 temel sorununa karşı 13 çözüm önerisi sunuyordu. Aslında CHP, Cumhuriyetin ilk yüz yılında yaşanan sorunları ikinci yüz yılına taşımama kararlılığı sergiliyor. Dolayısıyla burada siyaseten tutarlılık olduğunu, Kılıçdaroğlu’nun son iki yıldaki politikasını takip edenler biliyor.

Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşme” başlığı altında attığı adımlar bugüne kadar CHP tarafından konuşulmayan hatta yaklaşılmayan konulardı. Başörtüsü konusu da bu helalleşme programının kapsamında değerlendirmek gerekiyor.

Başörtüsü teklifiyle, CHP iktidarında muhafazakar kesimin endişelenmemesi gerektiğini gösterilmek istendi. Üstelik bunu yaparken de siyasi bir vaatte bulunulmadı. Bir siyasetçi olarak çözüme kavuşturulması için samimi bir adım atıldı. Ana muhalefet partisi olarak konunun yasal güvenceye alınması ve bir daha siyasetin gündeminde olmaması gerektiğini vurguladı.

Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü çıkışı tabi bazı kesimler tarafından da eleştirildi. Bu eleştirilerin de mutlaka dikkate alınması gerekiyor. Ancak şu da bir gerçektir ki, teklif muhafazakar kesimlerce de destek gördü.

Yürüyüş: Kılıçdaroğlu Ne Söyledi, Ne Yaptı ve Şimdi Ne Yapmak İstiyor?

Kılıçdaroğlu Parti Örgütünün Desteğiyle Yürüyor

Konuyu CHP’liler açısından ele almak gerekirse; 23 Eylül’de CHP’nin TBMM grubunun İzmir Seferihisar’da gerçekleşen yeni yasama yılı toplantısı öncesinde konuşan Kemal Kılıçdaroğlu: “Bazen çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Sokaktaki vatandaşımız da biliyor. Ezen sisteme beraber direnmek zorundayız ki bizden sonra geleceklere güzel bir Türkiye bırakabilelim. Biz cesaretle çalışmaya devam edeceğiz. Bu tabloyu değiştirmek zorundayız. Sürekli yürümeye ilerlemeye kararlıyım. Hiçbir şey inandığım yoldan geri çeviremez. Bu ülkeyi seven insanların umutları ve duaları her yerde bizimle birlikte yürüyor.” ifadelerini kullandı.

Aynı konuşmasının devamında Kılıçdaroğlu şu şekilde devam etti; “Özgürlük, doğruluk, adalete susamış halka kurtuluşu beraber getireceğiz ama şunu da artık bilme zorundayım. Gerçekten benimle birlikte misiniz? Bazılarınızın sesi çıkmıyor. Bazılarınızın da isteyerek ya da istemeyerek zarar verdiğini de görüyorum. Ama artık karar verin. Beraber yenecek miyiz, yenmeyecek miyiz? Benimleyseniz benimle olduğunuzu da artık hissetmek istiyorum. Sırtımı size yaslayacağımı bilmek istiyorum.” diyerek partili milletvekillerine çok net bir soru sordu.

Kılıçdaroğlu’nun bu konuşmasında “Kararlı ve cesaretli bir yol açtım ve sonucu ne olursa olsun, bu yolda yürümek istiyorum ancak bu yolda ben yürürken de siz de benimle misiniz?” demek istedi. Buradan bunu anlayabiliyoruz. Salondaki CHP’li vekiller de bunu böyle anladılar ki Kılıçdaroğlu’nu ayakta alkışlayarak “seninleyiz, yanınızdayız” diyerek destek verdi. Bu konuşmanın akabinde başta CHP’liler olmak üzere sosyal medyadan Kılıçdaroğlu’na destek mesajları yayınlandı. ‘Yanındayız Kılıçdaroğlu’ etiketi Twitter’da gündem oldu.

CHP’nin İktidar Manifestosu: İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi

Sorunları Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılına Taşımama Kararlılığı

Özetlemek gerekirse uzun yıllardır iktidar hasreti çeken CHP’liler, liderine açıkça destek verdi. Bu destek sonrasında Kılıçdaroğlu ‘başörtüsü’ konusunu gündeme taşıdı. Yani partisinin de desteğini arakasına alan Kılıçdaroğlu, bundan sonraki süreçte hangi konuyu gündeme taşırsa taşısın parti örgütünün desteğinin yanında olduğunu bilerek davranacaktır.

Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısı, CHP tarihinde olduğu gibi Türkiye siyasi tarihi açısından da önemli bir çağrı olarak kayıtlara geçti. Toplumu kucaklamak isteyen, bugüne kadar konuşulmamış hatta konuşulmaya cesaret dahi edilemeyen konuları dile getiren, CHP’yi ve Türkiye’yi Cumhuriyet’in ikinci yüz yılına sorunsuz bir şekilde ulaştırmayı hedefine koyan Kılıçdaroğlu açtığı yolda kararlılıkla yürüyor. Sonuçlarını zaman hepimize gösterecektir.

Okumak için tıklayın

Yazarlar

4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü Neden Kutlu OLMASIN?

-

ayşem özleyiş 4 ekim

Bugün 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü… Belirli günler ve haftalar, hiç düşündünüz mü neden kutlanır? Hatırlanması gerekli konuların unutulmaması, bu konuların yeni uygulamalar ile daha iyi bir duruma getirilmesi, farkındalık oluşturulmasıdır esas amaç…

AYŞEM ÖZLEYİŞ OĞUZ | Yüzyıllardır insan yaban hayvanlarını evcilleştirerek kendi çıkarı için kullanmış, yemek, binek ve örtünme ihtiyacını hayvan bedeni üzerinden sağlamıştır.

Teknolojik gelişmeler, yaşam standartlarının genişlemesi ile bu kullanım alanı daralsada asla son bulmamış, devamlı artan insan nüfusu endüstriyel hayvancılık ve bunun yan kollarıyla yeni kullanım alanları ortaya çıkarmıştır.

Bu demek oluyor ki insan denen varlık duygu ve bilinç dünyası insandan farksız olduğu bilimsel olarak kanıtlanan bir canlıyı halen sömürmeye devam etmektedir. Kendini teknolojik olarak yenileyen insan, teknolojiyi hayvanları daha kolay yok etmek, çoğaltmak için kullanmaya başlamış, sömürü genel anlamda hız kesmeden devam etmiştir. Anlaşılıyor ki hayvanın insana en yakın canlı olduğu gerçekliği gelişme göstermemiş, bakış değişmemiş, onların yaşamları insanın elinde oyuncak olmaya devam etmiştir.

Tüm bu ana başlıklar üzerinden devam ettiğimizde laboratuvarlarda üretilen ırklardan, vücuduna delik açılarak beslenmesi kontrol altına alınan hayvanlara kadar çok geniş bir yelpaze insanların kullanımına sunulmuştur. Peki, buna ne zaman dur denilecek? Dünyada alıp başını gitmiş bu sınırsız çoğalım ve tüketim, küresel ısınmanın en etkili nedeni olurken; insan değişmiyor çünkü insan alışkanlıklarından, aç gözlülüğünden vazgeçmiyor!

Ülkemize dönüp baktığımızda da tablo oldukça kötü… Genel olarak sıraladığımızda; birinci sırada son zamanlarda siyasi olarak da köpürtülen sokak hayvanlarının varlığı yer almakta, diğer alanlar tıpkı dünyadaki karşılıkları gibi hız kesmeden sömürü devam etmektedir.

Ülkemizde iyi yönde bir gelişme olarak tanımlanan ve Avrupa Birliği Uyum Süreci kapsamında hayata geçirilen 5199 sayılı HKK ile ilk adım atılmış, belediyelerin hayvan itlafı için bütçe ayırdığı bir ortamdan, döneminde oldukça kapsamlı düşünülmüş bu yasa ile ciddi bir geçiş sağlanmış ve bu yasa 2004 yılında yürürlüğe girmiştir.

Birçok başlığı içinde barındıran yasayı hayvanların kullanıldığı alanlar üzerinden değerlendirdiğimizde çok eksik kaldığı açıktır ve bunun sonuçlarını da en acı şekilde yaşayarak görmekteyiz.

Hayvanların yaşam haklarında dünyadaki ilk büyük adım Cambrige Bilinç Deklarasyonu, ikinci büyük adım da henüz yeni açıklanan Hayvanların İstismarına ilişkin Montreal Deklarasyonu’dur. Montreal Deklarasyonu aralarında Türkiye’nin de olduğu 39 ülkeden 400’den fazla ahlak ve siyaset felsefesinde uzmanlaşmış akademisyenin, kendi alanlarındaki mevcut bilgilere dayanarak hayvan sömürüsünün adaletsizliğini ilan ettiği bir açıklamadır. Bu iki çok değerli ve önemli açıklama hayvana bakışımızın ne kadar ilkel ve geri kaldığının da bir kanıtıdır.

Ülkemizde hayvanların yaşam hakkı konusunda bir ilerleme kaydedilmiş gibi görünse de bu gerçekte kesinlikle var olmamıştır. En basit açıklamayla yasa uygulanmamış, yasada yeni düzenlemeler yapılarak hayvanların mal değil can üzerinden değerlendirilmesi de hiçbir işe yaramamıştır. Bugün sokak hayvanları sorunu, köpek sorunu diyerek ortalıkta yaygara koparanlar güçler ayrılığı ilkesini alenen çiğnemiş siyasiler ve onların çirkin uzantılarıdır.

Mış gibi yapılarak, bir ileri iki geri yönetim anlayışıyla bizler hiçbir canlının yaşam hakkını koruyamayız. Her konuda olduğu gibi bu konuda da çözüm hukuğun üstünlüğü, uygulamadaki düzen, kurumların etik yapılanması, kontrol mekanizması, yaptırım gücünün varlığıyla mümkündür.

En yakın gelecekte aklın, bilginin ve bilimselliğin üstün geldiği bir düzen içinde sorunların çözümünü sağlayıp gerçekten kutlanacak bir 4 Ekim yaşamak dileğiyle…

Okumak için tıklayın

Politika

Cumhuriyetin İkinci Yüzyılını Hangi Fikirlerle İnşa Edeceğiz?

-

murat büyükyılmaz

Alacakaranlık günlerden geçiyoruz. Hem ülkemiz hem de dünyada durum böyle; her bölümü merak ve heyecanla başlayan, endişeyle sona eren ama her dakikasında tedirginlik hakim olan uzun soluklu bir televizyon dizisinde yaşar gibiyiz. Salgın, deprem, savaş, ekonomik kriz, ekolojik kriz, gıda krizi; kriz, kriz, kriz… Ama bir yandan da her fırsatta her dik duruşta tazelenen umut.

Murat Büyükyılmaz | Türkiye açısından ise 20 yıldır süren dizi herkesi sıktı, kabak tadı verdi, başrol oyuncusu tek adam ve sülalesi dışında herkes artık bitmesi gerektiğinde hemfikir. Yerine neyin gösterime gireceği ise henüz belli değil…

Gittikçe daha da ısınan Türkiye siyasetinde 6’lı masanın ne kadar sağlam olduğu, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının içeriden mi dışarıdan mı olacağı, Türkiye’nin üçüncü ittifakı olarak ilan edilen Emek ve Özgürlük ittifakının oy oranının ne ve Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı gibi pek çok konu her geçen gün daha da hararetle tartışılıyor.

Elbette uzun süredir beklenen ve artık zirveye ulaşan değişim isteğinin sık sık erkenden yapılması dillendirilen seçimlerin nihayet yaklaşması ile bu başlıkların ilgi çekmesi ve tartışılması normal. Ama sadece bunların tartışılması, işte o bence çok anormal.

Diyelim ki masa sapasağlam, diyelim ki masadan biri aday gösterildi, diyelim ki Emek ve Özgürlük İttifakı da yüzde 15 oy alıyor ve ilk turdan Millet İttifakı’nın adayını destekliyor ve bir cumhurbaşkanı seçiyoruz-seçtik. Herkese hayırlı olsun…

Peki bu Cumhurbaşkanı girişte saydığımız içkin ya da içselleşen yapısal sorunlara ve çelişkilere nasıl müdahale edecek? Yahu tek başına istediğini yapabilme yetkisini teslim edeceğimiz bu insan bu kadar çelişkili ve derinleşmiş sorunları hangi fikirleri yaşama geçirerek çözüme kavuşturacak?

Kazım İsyandır: Hepsinden Önemlisi Bir Devrimciydi

Önce memleketin temel sorunlarını tespit etmek gerekiyor…

Erdoğan’ın istemeye istemeye veda edeceği koltuğu sırtlayıp Çankaya’ya taşıyacak muhtemel isimlerin en önde geleni olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Lideri ve İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun 25 Temmuz 2020 tarihinde Partisinin “İktidar Kurultayı”nda kamuoyu ile paylaştığı İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde yer alan Tek Kişilik Saray Hükümeti yönetiminde Türkiye’nin karşı karşıya bırakıldığı 5 temel sorun tarifi, temel sorunlarımız tartışmasına makul bir başlangıç zemini sağlıyor.

– Demokrasi sadece kâğıt üstünde kalmıştır. Yasama, yargı ve medya bir kişinin vesayeti altındadır.

– Ekonomik bağımsızlığımız tehlike altındadır.

– Vatandaştan toplanan vergilerin ve yapılan borçlanmaların büyük bir kısmı içeride ve dışarıda bir avuç çıkarcıya aktarılırken, milletimiz korkunç bir işsizliğe mahkûm edilmektedir.

– Dış politikada, egemen güçlerin taleplerine boyun eğen bir Türkiye profili ortaya çıkmıştır.

– Sürekli değişen eğitim politikalarıyla, Türkiye bilgi çağından koparılmıştır. Çocuklarımız eğitimde adeta denek olarak kullanılmaktadır.

– Etnik kimlik, yaşam tarzı ve inanç eksenli siyasetle toplumsal barışımız derin yara almıştır. “Tek Kişilik Saray Hükümeti”, iktidarını sürdürmek için kamplaşmayı, kutuplaşmayı ve ayrışmayı çözüm olarak sürdürmektedir.

Elbette bu başlıklar genişletilmeye ve derinleştirilmeye muhtaç; fakat sadece isim tartışmasının ötesine geçen bir çözüm paradigmasının başlangıç zeminini oluşturması açısından bile değerli.

Kısacası; gerçek sorunlarımızı masaya yatırıp gerçek çözümler önerecek fikirlerimizi tartışmamız gerekiyor.

Erdoğan’ın ardından Türkiye’nin Cumhurbaşkanının kim olacağını tartışırken aday arayışının 6’lı masanın dışına taşması gerektiğini ifade eden Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş’ın, “Yurttaşı özne kılalım. Aday belirleme sürecinde kadın örgütlerini, gençlik örgütlerini, kitle örgütlerini çağırın ve dinleyin. Aday belirleme süreci 6’lı Masa’nın dışına taşmak zorunda.” önerisi, aday isim arayışının ötesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılına girerken karşı karşıya bırakıldığımız sorunlara nasıl bir iktidar fikri ile müdahale edeceğimizin, toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla belirlenmesi açısından son derece önemli.

İkinci yüzyılı kiminle açacağımızın ötesinde, hangi sorunlara hangi fikirlerle çözüm bulacağımız en önemli soru olarak ortada duruyor: Cumhuriyetin ikinci yüzyılını hangi fikirlerle inşa edeceğiz?

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açtığı İkinci Yüzyıl arayışının gerçek sorunlara gerçek çözümler bulabilmek üzere tüm başlıklarda ve tüm toplumsal kesimlerle sürdürmeye ihtiyacımız var ve bu hatta tartışmaya devam edeceğiz.

Okumak için tıklayın

Öne Çıkan Haberler

K2 HABER, CCNow Covering Climate Now ve #İklimAdaleti Koalisyonu Bileşenidir. K2 HABER, İhlas Haber Ajansı (İHA) abonesidir.