Connect with us

Yazarlar

Enis Erdem Yurdatapan: Bir Problemi Girişime Nasıl Dönüştürebilirsiniz? – 2

girişim startup enis erdem yurdatapan

Girişimciliğe, girişimci gibi düşünmeye yeni başlayan insanlar, çoğunlukla akıllarına gelen fikirler üzerinden planlarını yapar ve ona göre girişim kurmaya çalışırlar. Halbuki bu durum daha yolun başında ilk hatayı yapmalarına sebep olur. Çünkü, bir girişimin başarılı olup müşterilerinin gönlünü fethedebilmesi için üretilen fikirden ziyade önemli bir problemi çözmeye odaklanmış olması gerekir. Yani burada demek istediğim, aklınıza gelen bir fikir başarılı olmasa dahi yeni bir fikir ve çözümle tekrar deneyebilirsiniz. Fakat, müşterinin gerçek problemini tespit etmeden, doğrulamadan üreteceğiniz bu fikirler, kurulan girişimlerin %90’ının başarısız olduğunu ve battığını düşündüğümüzde, başarılı olan %10’luk dilime giremeyecektir.

Şu anda hayatımızda vazgeçilmez durumda olan WhatsApp ve Facebook gibi girişimleri düşündüğümüzde, ortak özelliklerinin insanların çok önemli problemlerini çözmeye odaklandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. WhatsApp, hızlı, güvenli ve ücretsiz bir şekilde haberleşememe, Facebook ise anılarımızı dijital ortamda paylaşamama problemimizi çözüp hayatımızda çok önemli bir boşluğu doldurarak milyar dolarlık girişimler oldular.

Bir Problemi Girişime Nasıl Dönüştürebilirsiniz? – 1

Enis Erdem Yurdatapan: İlk Başta Problemin Alt Başlıklarını Listeliyoruz

Bir problem üzerine girişim kurmaya karar verdiğimizde ilk başta problemin alt başlıklarını listeliyoruz; daha sonra bu alt problemleri şu an günlük hayatta potansiyel müşterilerimiz neler yaparak çözmeye çalıştığını yazıyoruz; daha sonra ilgili sektördeki olumlu/olumsuz trendleri listeliyoruz; son adımda ise her bir alt problem için ilk aklımıza gelen çözümleri yazıyoruz. Tüm bu işlemleri yaptığımızda elimizde aşağıdaki gibi bir tablo oluşuyor.

girişimcilik startup

Yapmak istediğimiz girişimi SCQA tekniği ile kurguladıktan sonra potansiyel müşterilerimizin karşısına çıkmaya hazırız artık! Tam da bu noktada hayatımıza “Persona” kavramı giriyor. Persona dediğimiz kavramı, şu an girişiminizi hayata geçirmiş olsanız, ürününüzü/hizmetinizi kullanmak için yanıp tutuşacak ve sizinle birlikte hayatında çok önemli iyileşmeler olacak olan kitleyi tanımlamak için kullanıyoruz. Girişimi kurma aşamanızda bu kitleyi belirlemek o kadar önemli ki, doğru bir hedefleme yapamazsanız ileride anlatacağım Google/Facebook gibi mecralardan reklam verme aşamasında cebinizden tonla para çıkar fakat sitenize istediğiniz kişileri getirememiş olursunuz.

Girişimcilere Özel: En Çok Kullanılan Girişimcilik Jargonları

PORTRE

 

NE YAPAR?

– Günde birkaç kez lokasyon değiştirir.

– İşlerini mobil uygulamayla halleder.

DURUM

– 25-40 Yaş aralığında, Beyaz yakalı

– Şehir merkezinde oturuyor.

NE İSTER?

– Mobil uygulamadan taksi çağırmak ister.

– Güvenli bir yolculuk ister.

Persona Oluşturmak

Persona’mızı oluştururken 4 ana başlıkta çalışıyoruz. “Portre” kısmında ürünümüzü/hizmetimizi hangi esnada kullanabilir diye düşünüp çizmeye çalışıyoruz. UBER üzerinden örnek vermek gerekirse, evden iş yerine gidecekken kapıda, ayakta ve elinde telefonla uygulamadan taksi çağıran bir kişiyi resmedebiliriz. “Durum” kısmında, tahmini persona’mızın demografik bilgilerini yazıyoruz. Örneğin, 25-40 yaş aralığında, beyaz yakalı ve şehir merkezinde oturuyor. “Ne Yapar?” kısmında günlük hayattaki alışkanlıklarını listeliyoruz. Örneğin, günde birkaç kez lokasyon değiştirir, işlerini mobil uygulamayla halleder gibi.”Ne İster?” de ise yine girişimimiz odağında neleri amaçladığını yazıyoruz. Örneğin, mobil uygulamadan taksi çağırmak ister, güvenli bir yolculuk ister gibi. Bu kısımda yaptığımız her şeyi tahmin ederek yapıyoruz ve hepsi bizim hipotezlerimiz oluyor. Daha sonrasında ise potansiyel müşterilerimizle görüşmeler yaparak bu hipotezlerimizin doğruluğunu test etmeye çalışacağız. Bu görüşmeleri yapacağımız kitle hiç tanışmadığımız insanlardan oluşmalı çünkü tanıştığımız kişilerle konuştuğumuzda objektif yorumlar alamıyor ve sonrasında belki de hiç yapmamamız gereken, kısa bir süre içerisinde batabilecek bir girişimi hayata geçirmiş oluyoruz.

Girişimci Olmak İçin Ne Zaman Adım Atmalısınız?

PROBLEMİ DOĞRULAMA AŞAMASI

Persona Görüşmeleri

  • Persona ile Görüşebileceğimiz Mekanı Belirlemek

İlk adımda yukarıda tanımladığımız persona’nın en çok nerelerde bulunabileceğini düşünerek başlıyoruz. Kendi verdiğim örnek üzerinden gidecek olursak, UBER’in hedef kitlesi beyaz yakalı çalışanlar olduğu için Starbucks ve plaza çıkışlarında görebiliriz. Siz de kendi hedef kitlenizi düşünerek nerelerde görüşmeler yapacağınızı belirleyebilirsiniz. Örneğin, çiftçilere yönelik bir proje geliştiriyorsanız plaza çıkışında onları bulamayacağınız için görüşmelerinizi tarım yapılan yerlere giderek yapmanız daha sağlıklı olacaktır.

  • Müşteri Görüşme Haritası Çıkarmak

Görüşmelerden önce iyi bir hazırlık yapmak ve sizin için önemli olan konuları belirlemek çok önemli. İlk başta genelden özele doğru gidecek şekilde soru başlıklarını listeliyoruz. Daha sonra bu başlıkların altına sorularımızı listeleyip haritamızı oluşturmuş oluyoruz. Bu soruları yazarken dikkat edilmesi gereken şeyler:

  • Sorular açık uçlu olmalı
  • Ön yargılı ve karşı tarafın hassas olabileceği şeyler sorulmamalı
  • Evet/Hayır gibi kısa cevaplar verebileceği şekilde değil geçmiş deneyimleri anlattıracak sorular olmalı
  • Sorular “Bilgi Almak”, “Derine Gitmek” ve “Yeni Fikirleri Keşfetmek” şeklinde kurgulanmalı

girişimcilik startup

Sermayesizlik, Girişiminize Engel Olmasın: Girişimcilere Üç İpucu

  • Müşteri Görüşmeleri Yapmak

Hedef kitlemizi nerede bulabileceğimizi belirleyip, soru haritamızı oluşturduktan sonra sıra geldi görüşme kısmına. Bu noktada şu soru işareti kafanızda belirmiş olabilir: Benimle görüşmekten rahatsız olurlar mı? Girişimcilikle ilgili ilk çalışmalarımı yaptığımda ben de bu şekilde düşünmüştüm fakat işin içine girince durumun öyle olmadığını farkettim. Bizim insanımızda her ne kadar anketörlere ve satışçılara karşı soğuk bir yaklaşım olsa da siz bu ikisinden biri olmadığınızı karşı tarafa kanıtladığınız an kendinizi samimi bir görüşme ortamında buluveriyorsunuz! Bu ortamı yakalamanın en iyi yolu ise görüşmeye başlarken teziniz için birkaç konu hakkında düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum demek. (Yaşınıza göre lisans, yüksek lisans veya doktora öğrencisi olduğunuzu belirtebilirsiniz.) Buradaki en önemli konu kesinlikle ve kesinlikle girişimci olduğumuzu ve fikrimizin ne olduğunu söylemiyoruz! Tamamen araştırma odaklı bir görüşme olacağını karşı tarafa aktarıyoruz. (Görüşme sonunda karşı taraf girişimci olduğunuzu tahmin ederse veya samimi olursanız anlatabilirsiniz.) Peki bu görüşmelerde nelere dikkat etmeniz gerekiyor:

  • Bir ekip arkadaşınızla görüşmeye birlikte katılmak. (Görüşmeyi 1 kişi yaparken, 2. kişi görüşmeyle ilgili notlar alacak.)
  • Karşınızdaki kişinin konuşmalarındaki tezatlığı fark ederseniz irdelemek (Örneğin, görüşmenin başında mobil uygulamaları çok kullanırım deyip, daha sonra telefon çok kullanmam demişse)
  • Konu daha önceden hazırladığınız görüşme haritasının dışına çıkarsa tekrar oralara döndürmeye çalışmak (Öylesine konuşmak için gitmediğiniz için görüşmenin projenizin odağında gittiğine dikkat etmeniz gerekir.)

Müşteri görüşmeleri bir girişimin belki de en önemli noktası ve ilk başta belirlediğiniz problemleri, bu yaptığınız görüşmelerde valide edemezseniz ilerde kuracağınız iş muhtemelen başarılı olmayacaktır. Bu validasyonu yapabilmek için ise B2B iş yapıyorsanız (kurumlara satış) en az 15, B2C (bireylere satış) için ise 40 görüşme yapmanız gerekiyor. Bu görüşmeleri yaptıktan sonra 6Pack adı verilen “Müşteri Görüşmelerini Yorumlama Haritası” na geçiyoruz.

Öğrenilmiş Dersler: Bu 10 Girişimcilik Hatasını Yapmayın

  • 6Pack – Müşteri Görüşmelerini Yorumlamak

girişimcilik startup

Bu kısımda persona’mız ile görüşmemizde aldığımız notları üstteki formatta yerleştiriyoruz. Müşteri görüşmelerini yorumlarken dikkat edilmesi gereken noktalar:

  • Görüşme sonunda samimi bir ortam oluştuysa çalışmalarımızla ilgili size bilgi vermek istiyoruz diyip e-mail/telefon numarası istemek (Eğer kişi bu bilgisini size veriyorsa iyi bir görüşme geçirmişsiniz demektir. Girişiminizi ilerlettiğinizde tekrardan iletişime geçip desteğini isteyebilirsiniz.)
  • Sohbet ederken demografik bilgilerini, davranışlarını ve arzu/isteklerini anlamaya çalışıp notlara aktarmak
  • Özel bir cümle kullandıysa alıntılar kısmında aynı şekilde aktarmak (Örneğin, “Taksiyle ulaşım tam bir rezalet” Bu tarz cümleler yakalarsak ilerde sitemizi oluştururken taksiyle ulaşım tam bir rezalet diyenlerden misiniz? Artık çözüm biziz! gibi cümlelerle pazarlama yapmaya çalışacağız.)
  • İlk başta kurduğunuz hipotezlerden tamamen farklı şeyler duyarsanız şaşırtıcı sürprizler sütununa eklemek (Bu kısım oldukça önemli çünkü, ilk planladığımız SCQA matrisini duyduğumuz şaşırtıcı sürprizler doğrultusunda düzenliyoruz.)

6Pack’i doldurduktan sonra yazdığımız şeyleri tek tek kontrol edip, ilk başta oluşturduğumuz SCQA matrisine dönüyoruz ve eklemek/çıkarmak istediğimiz maddeler varsa düzenliyoruz. Bu aşama oluşturduğumuz SCQA içimize sinene ve problemimizi potansiyel müşterilerimizle valide edene kadar tekrarlanabilir. Daha sonra çözümümüzü doğrulama aşamasına geçiyoruz!

Aynı Hataları Tekrarlamayın: Girişimler Neden Başarısız Olur?

ÇÖZÜMÜ DOĞRULAMA AŞAMASI

Kullanıcı ürün ile hangi eylemleri yapabilir?

Bu kısımda SCQA matrisinde “Answer” kısmına yazdığımız çözümleri göz önünde bulundurarak oluşturacağımız girişimde kullanıcının hangi eylemleri yapabileceğini listeliyoruz. Yine UBER örneğinden gidecek olursak, kullanıcı UBER ile aşağıdakileri yapabilir:

  • A noktasından B noktasına gitmek için taksi çağırabilir.
  • Taksinin tahmini olarak kaç dakikaya geleceğini görebilir.
  • Taksi şoförünün kim olduğunu görebilir.
  • Taksi gelirken nerede olduğunu anlık olarak görebilir.
  • İsterse taksi gelmeden talebini iptal edebilir.
  • Yolculuk sonrası sürücüyü oylayabilir.

Bu yukarıda saydığım maddelerin her biri ayrı bir özellik ve girişimi ilk kurma aşamasında müşterinin en önemli ihtiyacı hangisiyse onu test etmekte fayda var çünkü ilk başta her şeyi aynı anda yapamazsınız. Buna girişimcilikte MVP (Minimum Viable Product) yani “çalışan en yalın ürün” diyoruz. Müşteride test edeceğimiz ilk özelliği belirledikten sonra bir sonraki aşamaya geçebiliriz!

Prof. Dr. Erhan Erkut: Girişimcilikten Başka Çaremiz Yok

Prototip Oluşturma

Prototip oluşturma aşaması yazılıma geçmeden önceki, çözümümüzü doğrulamaya çalıştığımız bir aşama, en çok kullanılan yöntem ise Landing Page. Landing Page Metodu daha çok B2C (son kullanıcıya yönelik) girişimlerde tercih ediliyor. Ana amaç yazılım olmadan ve çok az bir eforla, potansiyel müşterilerimizi web siteye çekmek ve ürün/hizmetimizle ilgilenip ilgilenmediklerini anlamaya çalışmak. Bu metodun teknik detaylarına girmeden önce bir girişim örneği vermek istiyorum. “Globalde çalışan, bir online restoran rezervasyon ve sipariş platformu olmayı hedefleyen bir girişim, çözümünü test etmek üzere bir “landing page” tasarlamış. Bu sayfaya gelen ziyaretçiler gerçekten site çalışıyormuş gibi restoranı, gidecekleri saati ve istedikleri yemekleri yazabiliyorlarmış. Daha sonra girişimciler gelen siparişlere manuel olarak bakıp seçilen restoranları arayıp müşterilerin istediği siparişleri iletiyormuş. Restorandan onay aldıktan sonra da geri müşteri arayıp rezervasyonunuz onaylandı, istediğiniz saatte restoranda masanız hazır diyormuş. Bu şekilde günde 15-20 tane rezervasyon işlemini tamamladığını farkeden girişimciler, çözümlerini valide ettiklerini farkedip yazılım aşamasına geçmişler ve platform hazır olduktan sonra hızla büyümüşler.” Bu girişimcilik hikayesiyle anlatmak istediğim, artık aklımıza bir fikir geldiğinde hadi bunu bir an önce yazılımını yapalım devri artık kapandı. Başarılı bir girişimcilik serüveni için ilk önce problemi, daha sonra ise çözümü valide etmek mecburiyetindeyiz! Hadi şimdi gelin, başarılı bir “landing page” için nelere dikkat etmemiz gerektiğine bakalım!

  • Landing Page tasarımı için Wix ve Unbounce platformları kullanılabilir.
  • Headline1: Siteye gelecek kişilerin ilgisini çekebilecek ve ürünü/hizmeti satın almasını sağlayabilecek bir değer önerisi yazılmalı. (11 kelimeden kısa, aksiyon ve emir içermeli)
  • Headline2: Headline1’de ilgi çeken değeri daha detaylı bir şekilde anlatma (Niye ve Nasıl sorularına cevap vermeli)
  • Call to Action: Kullanıcıların ürün/hizmetle gerçekten ilgilenip/ilgilenmediğini öğrenmek için mail/telefon numarası gibi bilgiler istenir. Kullanıcıyı burayı doldurmaya teşvik edecek şekilde canlı ve harekete geçiren kelimeler kullanılmalı (Hadi Başvur, Hadi Katıl vb.)
  • Key Visual: Sayfanın arka planında yaptığınız işi tanımlayabilecek görseller kullanılmalı
  • Yorum/Sponsorlar: Potansiyel müşterileri ikna edebilmek için sitenin aşağı tarafında daha önce ürün kullanılmış gibi referans yazıları veya firma isimleri yazılmalı.
  • Nasıl kullanılır? Kullanıcılar tarafından anlaşılması zor bir ürünse, nasıl kullanılabileceğine dair 4-5 adımlı bilgilendirici bir şema oluşturulmalı.

Yapay Zekaya Güvenmek Ya Da Güvenmemek

girişim startup enis erdem yurdatapan

“Shopify Landing Page” üzerinden yukarıda anlattıklarımı örneklendirmek istiyorum.

  • “Headline1” dediğimiz yerde “Sell Online with Shopify” gibi net ve ilgi çekici bir mesaj kullanılmış.
  • “Headline2” de “Trusted by over 400.000 business worldwide” ile dünyada çok fazla kişinin bu sistemi kullandığını anlatıp kullanıcıya güven verilmek istenmiş.
  • Hemen alt tarafta “Call to Action” için “Get Started” gibi kullanıcıyı harekete geçirici bir buton ile e-mail adresi istenmiş.
  • Sayfanın ortasına alışveriş yapmayı çağrıştıracak ve tüm mobil cihazlarda kullanılabildiğini de anlatan bir “Key Visual” kullanılmış.
  • En altta ise ürünle ilgili kullanıcının üye olmasını cezbettirecek ekstra özellikler detaylarıyla birlikte anlatılmış.

Siz de Shopify’ın Landing Page’i gibi kendi ürün/hizmetinizi tanımlayan ve çözümünüzü valide etmenizi sağlayacak bir sayfayı Wix ve Unbounce gibi sitelerde herhangi bir kodlama bilgisi gerektirmeden 2 saat içerisinde yapabilirsiniz. (Sayfalarınızı oluşturduktan sonra yorum almak için bana ulaşırsanız yardımcı olmak isterim.)

LinkedIn Profiliniz, Elinizdeki CV’den Daha Değerli

Siteye Trafik Çekme

Landing Page’imizi oluşturduktan sonra bir sonraki yapacağımız şey sitemize tanımadığmız kişileri çekmeye çalışıp “Call-to-Action” kısmında mail/telefon gibi bilgilerini verip vermeyeceklerini test etmek. Literatüre göre çözümümüzü valide edebilmek için en az 300 kişiyi siteye çekip en az %15’inin bilgisini bırakmış olması gerekir. İlk denemelerinizde kullanıcılarınızın ilgisi az olabilir fakat yukarıda bahsettiğim “Headline1” ve “Headline2” gibi yerlerde ufak tefek değişiklikler yapıp, onların bilgilerini alma ihtimalinizi arttırabilirsiniz. Peki bu süreçte nelere dikkat etmeliyiz, hemen sıralayalım:

  • Ürün/hizmetinizin kitlesine göre uygun sosyal medya uygulamalarında hesaplar açılıp, tanıtım yapmadan önce sayfanın fake bir görüntüsü olmaması adına ön paylaşımlar yapılmalı
  • Sosyal medya reklamları verirken hedef kitle çok iyi belirlenmeli ve ona göre tanıtım yapılmalı (Aksi takdirde Facebook ve Google sizi tabiri caizse soymak için elinde geleni yapıyor 🙂 )
  • Google’a reklam verirken “Long Tail Keyword” dediğimiz daha uzun kelimeler ile tanıtım yapılmalı. (AirBnb üzerinden örnek vermek gerekirse, “ev” kelimesine reklam vermek yerine, “kısa süreli kiralık ev” olarak reklam vermek hem ucuz hem de daha efektif olacaktır.)
  • Mail ile tanıtım yapılacaksa özellikle başlık kısmı çok ilgi çekici olmalı
  • Hedef kitle LinkedIn’de ise aylık premium deneme hesabı alınıp mesajlaşma yoluyla site tanıtımı yapılmalı.
  • Siteye trafik çekmek için ücretsiz gerilla pazarlama yöntemleri araştırılmalı. (Jason Evanish’in “95 Evanish” adlı bir blogundan araştırma yapılabilir.)

Selçuk Şirin: Yetişmiş Yazılımcıları Türkiye’de Tutamıyoruz

Form Dolduran Kullanıcılarla Görüşme

Sitemize gelip bilgilerini bırakan kişilerle görüşmek çok önemli. Mail topluyorsak mail ile, telefon numarası topluyorsak arama ile kullanıcıların sitemizle neden ilgilendiklerini öğrenmeye çalışıyoruz. Görüşmelerde yine açık uçlu sorularla kullanıcıların görüşlerini öğrenip ona göre sitemizi güncellemeye devam ediyoruz. İçimize sindiği anda ise “Tamamdır, hayalimdeki girişim bu” deyip yazılım aşamasına geçebiliriz!

Evet, şöyle bir geriye dönüp bakıyorum da epeyce uzun bir yazı olmuş sanırım. Bir önceki ve bu sayısında anlatmaya çalıştığım “Bir Problemi Girişime Nasıl Dönüştürebilirsiniz?”, benim İTÜ Ginova’nın düzenlediği ve ekibimle 1. olduğum Çetin Ceviz Girişimcilik Yarışması’nda öğrendiğim bir eğitimdi ve hayatımda oldukça önemli bir noktaya oturdu diyebilirim. Umarım sizin için de faydalı olmuştur. Ben her ay bu yazıda anlattığım her şeyin uygulamalı halini ING İnovasyon Merkezi’nde düzenliyorum. Eğer ilginizi çektiyse, ING İnovasyon Merkezi Instagram ve Meetup sayfalarımızdan etkinlik takvimini takip edip düzenlediğim workshop’lardan birine katılabilirsiniz. Her türlü sorunuz ve yorumunuz için bana ulaşabilirsiniz. Çok memnun olurum.

Potansiyel girişimcilik serüveninizde şimdiden başarılar diliyorum. Çok önemli problemleri tespit edip, harika çözümler ileterek kullanıcılarınıza büyük faydalar sağlamanız dileğiyle…

Enis Erdem YURDATAPAN

* Bu makale Proje Yönetim Dünyası dergisinin 21.sayısında yayınlanmıştır.

Z Kuşağı Girişimcilik Ekosisteminde Çok Önemli

Ekoloji

Kuraklık Trakya’yı Sarıyor: Susuzluk Riski Giderek Artıyor

-

Trakya bölgesindeki çiftçiler, kuraklık kaynaklı büyük bir üretim sıkıntısı içerisine girdi. Bazı köylerde yağmur dualarına başlandı.

DENİZ KILIÇ | Küresel ısınma ve iklim krizi her geçen gün biraz daha hissediliyor. Mevsim normallerinin üzerinde devam eden hava sıcaklığı geleceğe endişeyle bakmamızı sağlıyor. Her yıl bir önceki yılın aynı ayına göre hissedilebilir hava sıcaklığının artış gösterdiği verilere yansıyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre uzun yıllar Ocak ayı ortalama sıcaklığı 2.9 santigrat olup 2023 Ocak ayı sıcaklığı da 5.3 santigrat olarak gerçekleşmiştir. Yağışlı gün sayısının düşmesi ve oluşan kuraklık en çok da çiftçileri etkiliyor.

Trakya bölgesinde çiftçilerle yapmış olduğum görüşme neticesinde, çiftçiler kuraklıktan kaynaklı olarak büyük bir üretim sıkıntısı içerisinde. Bu yıl bazı kanola üreticilerinin yağış yetersizliğinden dolayı ektikleri kanolayı bozarak, ayçiçeği ekim alanı olarak hazırladığını biliyoruz. Buğday ekim alanlarına atılan gübrenin yağışların gerçekleşmemesinden dolayı erimediğini ve toprağa karışmamasından dolayı buğday hububatı açısından sorun olabileceği yine bölge çiftçisinin gündeminde olan başka bir konu.

Yağmurun yağmaması halinde bu yıl buğdayda rekolte sıkıntısı ile karşı karşıya kalabiliriz. Ülkemizin en çok ayçiçeği üreten bölgesi Trakya’da çiftçiler bu yıl yağışların yetersizliğinden kaynaklı olarak ayçiçeği ekim alanlarını henüz hazır hale getiremediklerini dile getiriyor. Göl ve göletlerden çekilen sular, yeraltı kaynaklarında azalan su miktarı gelecek açısından uyarı veriyor.

ÖZEL HABER | Türkiye’de Kuraklık Her Yeri Sardı: Peki, Çare Ata Tohumları Mı?

kuraklık haritası

Trakya’da Susuzluk Sorunu Ortaya Çıkabilir

Küresel ısınma ve iklim krizinin doğurduğu sonuçlar, Trakya çiftçisini birçok bölgeden daha fazla endişelendiriyor. Fakat iklim krizi deyip, insan faktörünü gözardı etmemeliyiz. İnsan eliyle su kaynaklarının yok olmasına yol açan uygulamalar, bir an önce kamu eliyle engellenmelidir. Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, Trakya genelinde yakın gelecekte içme suyunda ve tarımsal sulamada ciddi sorunlarla karşılaşabiliriz. Kurak bir kış mevsimini yaşayan çiftçilerin çareyi yağmur duasında aradıklarını da belirtelim. Pek çok köyde yağmur duaları yapılmaya başlandı.

Öte yandan Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün Aylık Sıcaklık Analizine göre, geçtiğimiz ocak ayında Türkiye genelinde beş istasyonda ölçülen hava sıcaklığının ekstrem düzeyde olduğunu görüyoruz. Bu beş istasyondan ikisi Trakya bölgesinde yer alan Kırklareli ili ve Lüleburgaz ilçesi. Diğer üç istasyon ise Erzurum, Kars ve Bingöl illeri olarak verilere yansımış durumda.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Uludağ’dan Ne İstiyorlar?

-

Uludağ alan başkanlığı

Son yıllarda bir kavram var, Alan Yönetimi… Çekül Vakfı’nın tespitine göre, UNESCO Miras Alanları ile ilgili bir durum bu. Arkeolojik, kentsel ve doğal sit alanlarının güya korunmasıyla ilgili… Buraları bakanlıklara bağlı kuruluşlar, mesela Milli Parklar Müdürlüğü, müzeler veya yerel yönetimler koruyamıyor, ayrıca yönetimde bir sorun ortaya çıkıyor, yetki karmaşası yaşanıyor. Yeni icat edilen ‘Alan Yönetimi’ kurtarıcı olarak devreye girsin isteniyor.

CENGİZ ERDİL | Çekül Vakfı soruyor; “Gerçekten ‘Alan Yönetimi’ kavramı her derde deva bir formül mü? Bürokratik, zorunluluktan doğan bir yasal süreç mi? Bir örgütlenme modeli, güçlü bir yeni otorite mi? Yoksa klasik temsili demokrasinin tıkandığı alanlarda, özellikle mirasın korunmasında yeni bir yönetim denemesi mi?”

Hiçbiri değil…

Ülkemizde Alan Yönetimi, bu alanların yapılaşmaya açılmasından başka bir şey değil.

Alan Yönetim Başkanlığı’nın oluşturulduğu Kapadokya ve Çanakkale Gelibolu Milli Parkı’nda ciddi sorunlar var. Kapadokya’da peri bacalarının yakınından yol geçiriliyor, Gelibolu Yarımadası’nda köylülerin yüz yıllık bağ ve bahçelerinde tarım yapmalarına engel çıkarılıyor.

Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar

Şimdi Sırada Uludağ Var

AKP Bursa Milletvekillerinin imzası bulunan 13 maddelik Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’ndan geçti. Teklif, Bursa’daki Uludağ Milli Parkı’nın korunmasının sağlanması amacıyla ‘Uludağ Alan Başkanlığı’ kurulmasını öngörüyor.

İYİ Parti Grup Başkanı ve Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu, ‘Alan Başkanlığı’ yapılmak istenen bölgenin çok kıymetli olduğunu belirtmiş ve şöyle demiş;  “Uludağ’ın Alan Başkanlığı kapsamına alınmasını gerektirecek neden yok. Burası belediye ile düzgün bir şekilde imar planının uygulanabileceği bir yer. Ama burası, ayrılarak tam anlamıyla kullanılabilecek bir alan. İstismara çok açık bir şey. Dolayısıyla burada biraz aceleleri var.”

Burayı önemli kayak merkezi olarak biliyoruz ama kayak alanı Uludağ’ın devede kulak bir parçası. Türkiye’nin en büyük milli parkları arasında yer alan Uludağ Milli Parkı alanının yüzde 84’ü Mutlak Koruma Alanı içerisinde bulunuyor. Bilimsel araştırmalar dışında hiçbir faaliyete izin verilmeyen, insan etkisinin yasaklandığı alandan söz ediyoruz.

Düzenlemede turizm amaçlı gerçekleştirilecek tahsis süreci ve yatırımlar yapılması maddesi dikkat çekici.

Uzmanlar bu düzenlemeyle Uludağ’da yapılaşmanın artacağını, zaten betona gömülen Bursa’da dağ eteklerinde orman varlığının yok olacağını savunuyor.

Uludağ’da milli park 13 bin hektar genişliğinde. Uludağ aynı zamanda önemli bir uluslararası kuş konaklama alanlarından. Sayıları gittikçe azalan sakallı akbaba ve kaya kartalının yuvası olan yöre, paçalı baykuşun ilk görüntülendiği yer… Ayrıca apollo kelebeğinin ender yaşadığı bölgelerden.

Bursa’nın temiz havası, suyu olan Uludağ’ı anlatırken ünlü seyyah Evliya Çelebi’yi anmadan olmaz. 400 yıl önce Uludağ’ı şöyle anlatmış: “Bir kayadan gayet soğuk bir Ab-ı hayat fışkırır ki, insan içinden bir taş çıkaramaz. Buz gibidir. Burada küçük büyük göller vardır. Bu göllerde birer ikişer okkalık alabalıklar yetişir. Buralarda ki su birikintilerinde haliçlerde kışın su donar. İstanbul tarafından iki-üç yüz neferiyle karcıbaşı gelerek bu göllerden buz keser. Her parçası sanki billur ve neceftir. Elmas parçası gibi parıltısı insanını gözünü kamaştırır. Mudanya iskelesinden kar gemilerine yüklenir ve İstanbul’a padişahın mutfağına, helvahanesine, has haremine ulaştırılır.”

Okumak için tıklayın

Yazarlar

Kimin Malını Kime Satıyorsun?

-

hürriyet köyü

Hürriyet köyü ve köylülerinin hikayesi uzun ama kısaca bahsetmek lazım. Bu ülke tarımı Balkan göçmenlerine çok borçludur. Gerek Balkan Savaşları’ndan sonra, gerekse 40’lı yıllardan sonra gelen Evlad-ı Fatihan’lar (atalar onlara öyle der) özellikle Marmara ve Ege Bölgelerinde tarım ve hayvancılıkta önemli işler yaptılar, bazı tarım tekniklerini onlar öğretti, ortak meralar kurdular, kooperatiflerin kurulmasına öncülük ettiler. Kurucu önderin de Selanik doğumlu olduğunu unutmayalım.

CENGİZ ERDİL | Burada yazılan bir Balkan göçmeni köyünün başına gelendir. İşin içinde devletin en üstü dahil olunca, konu medyamızda da nihayet haber oldu.

Olay şu; Bursa’nın Karacabey İlçesi Hürriyet köylülerinin geçmiş yıllarda kendi istekleriyle meraya çevirdikleri tapulu arazilerine belediye el koyar, köylülerin hak isteme mücadelesi de böyle başlar.

201 hane oluşturan göçmenler 1951 yılında Karacabey’de Haydar Ağa Çiftliği’ni Kemal Çayıroğlu’ndan satın alır ve 12 bin dönüm araziyi aralarında eşit paylaşırlar. Çevre köyler mera ve otlaklarını kullandırmayınca, arazilerinden 6 bin dönümü hayvan otlatmak için otlakiye, kavak dikmek için kavaklık, odun kesmek için baltalık ayırıyorlar. Cami, okul, öğretmen lojmanı, mezarlık yeri de bırakıyorlar.

Gel zaman git zaman arazi kıymetleniyor, tarımı beyinlerinden silen betoncuların iştahını kabartıyor. Araziye Karacabey Belediyesi el koyuyor. İşin bürokrasi merdivenlerinde tırmandırılması ve mahkeme safhası uzun, sonuçta el koyma operasyonu oldu bitti ile gerçekleşiyor.

Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar

Burası Çok Önemli! Belediye ve Bakanlığın Birbirinden Habersiz Davranma Rolü

İyi polis, kötü polis senaryosu gibi bir şey bu. Karacabey’de olanları en üsttekiler bilmiyor, alttakiler de görmezden geliyorlar.

Şöyle anlatalım; Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bir projesi var. Tarım alanlarının korunması ve hatta tarıma arazi kazandırılmasını amaçlayan bir proje bu. Mesela Bakanlığın konuyla ilgili açıklamasından bir bölüm şöyle; “Tarıma uygun olmayan alanlarda uygun üretim teknikleriyle bitkisel üretimin artırılması amacıyla ülke genelinde projeler başlatıldı. Bu projelerle ilave 2,4 milyon dekar alanda ekiliş yapılması planlandı.”        

Şimdi aynı partinin Bakanlığı başka, yerel yönetimi bambaşka düşünüyor. Biri AK derken, diğeri KARA diyor. Biri tarımdan diğeri betondan yana… Oysa, Karacabey Belediyesi bereketli arazilerde örnek bir çiftlik kurulması için öncülük etseydi, daha çok insan mutlu ederdi.

Hukuk mücadelesi veren Hürriyet köylüleri şu sorunun yanıtını arıyorlar; “Bu taşınmazların öngörülemez bir şekilde Karacabey Belediyesi’ne geçmesi neticesinde Belediye’nin iş bu taşınmazları hiçbir kamu yararı gözetmeden satıyor olmasında, kamu zararı mevcut mudur?”

Arazileri kurtarmak isteyen köylüler nihayet devletin zirvesine ulaştıklarında, sorunlarını anlattılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Kim bu Belediye?” diye sordu.

Yanındaki milletvekilleri cılız ve biraz da korkarak, “Bizim belediye efendim” dediler.

Sonra herkes sustu…

Okumak için tıklayın

Yazarlar

Cezalar, Çevre Suçlarını Engelliyor Mu?

-

cengiz Erdil çevre cezaları

Ülkemizin gündelik tarihinde yılbaşı zam fırtınasını işaret eder. Yılbaşına birkaç gün kala veya yılın ilk haftası zam fırtınasının zamanıdır. Hiçbir yere kaçamazsın, gelir seni bulur.

CENGİZ ERDİL | Yiyeceğinden içeceğinden sonra sanki bir kuralmış gibi vergiler ve harçlar da artar. Tebliğler (neden bildirim denmez acaba!) ardı ardına gelir. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın değişik tebliğleri var. Resmi Gazete’ye bakmakta her zaman yarar vardır, şu dikkatimi çekti.

Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ… (şunu demek istiyor, bir tebliğimiz vardı, onu değiştirdik, tebliği kaldıran tebliği, tebliğ ettik!) İşte devletin tam resmi yayın organı sayılan gazetede yayınlanan tebliğlerden biri de çevreyi kirletenlere kesilen cezalarla ilgili.

Bu cezalar da acayip arttı. Bizde kağıt üzerinde her şey iyidir, sorun uygulamada. Doğaya tehlikeli atık atan, yurtdışından atık taşıyan, imar planlarını bozanlara hapis cezası bile var.

Cezalar arttı da, “Denetleyecek eleman sayısı nedir?” diye de sorarsanız, bakanlıkların ve belediyelerin denetim ekiplerinin sayıca yetersiz olduğu gerçeğiyle karşılaşırsınız. Geçen yılın ilk dokuz ayında yapılan denetimlerde, 385 milyon 800 bin 737 lira idari para cezası kesilmiş. Denetlenen işletme sayısı 4 bin dolayında.

Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar

Bu Yıl Çevre Cezaları Yüzde 122 Arttı

Bu cezalardan önce halkı yakından ilgili olanlarına bakalım; konutunda gürültü yaptın cezası 4.830 lira, gürültüyü otomobilinle çıkardın 14.613 lira… Sokağa çöp attın cezası 3.036 lira…

Köylerde ise anız yakmanın cezası dönüm başına 244 lira, eğer anız orman yakınında yakılırsa cezası dönüm başına 1.220 lira… Şimdi gelelim büyüklere…

Marmara ve Boğazlar Bölgesi en hassas alan seçilmiş. Bu bölgeyi kirleten tesis ve gemilere verilecek cezalar misliyle arttı. İlk ceza 1.466.072 lira… Yani Marmara’yı kirleten bir buçuk milyon liraya yakın ceza ödeyecek. Gemilere verilen cezalar tamam ama ülke sanayinin can damarı bölgede Marmara yıllardır adeta çöp kutusu olarak kullanılıyor.

Trakya’da Ergene, Bursa’da Nilüfer Çayı çevresindeki tesislere defalarca ceza kesildi. Hala önlem almadan çalışmaya devam ediyorlar.

Arıtma tesisi kurmayanlara verilecek ceza 733.363 lira. Peki adam kurmadı, cezayı verince kurtulacak mı? En azından kapısı uzun bir süre çalınmayacak. Yasalarda bazı boşluklardan yararlanıp, tesis çalışmaya devam edecek.

Hava kirliğine yol açan tesislere 73 bin liradan 586 bin liraya kadar cezalar var.

O zaman gaz arıtma bacası olmayan termik santrallerin başı dertte demektir. Hayır hiç de öyle değil, zehir saçmaya devam ediyorlar.

Taş ocaklarının toprak, orman ve su dengesini bozmada üstlerine yok. Hala ruhsat veriliyor. Ruhsat alamayan da kaçak çalışmanın yolunu buluyor.

Sokağa çöp dökenleri artık kentliler ayıplamasını biliyor. Burada sorun çok az. Asıl tehlike denizleri, toprağı bitirenler… Ceza ise paradan değil, onlarını yolunun kesilmesinden geçiyor… Çok şey istemiyoruz, modern bir işletme nasıl oluyorsa, öylesini arzu ediyoruz.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Zeytinlikleri Faili Meçhule Götürmek İstiyorlar

-

cengiz Erdil

“Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” demiş ya atalarımız Kuzey Ege’nin başına gelen odur. Bir bölgeyi turizm alanı ilan edip sonra maden aramalarına, santral inşaatlarına açmak saçmalığı olsa olsa bizde olur herhalde…

CENGİZ ERDİL | Aydın’ın ovalarında tarımı tehdit eden jeotermal santraller Kuzey Ege’nin de başını belaya sokacak. Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Büyükhusun köyünde bir süre önce JES inşaatıyla ilgili proje mahkeme kararıyla iptal edilmişti. Ancak şirket yeni bir ÇED raporu hazırlayarak çalışmalara başladı.

Köylüler elbette yine arazilerini korumanın kavgasını veriyorlar. Adalet arıyorlar. Nasıl ki Karadeniz’de yeterli sayıda HES (Hidroelektrik santral) varken, masa başı projelerle yeni HES’ler için dereler yağma ediliyorsa, Kuzey Ege’de de halen faaliyete olan dört JES’e ek olarak daha fazlası isteniyor.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği açıklamasında şöyle diyor; “Ayvacık ilçemiz bir süredir jeotermal kaynak arama ve jeotermal enerji santralleri projeleri ile gündemde. Tuzla yakınlarında halen çalışmakta olan dört adet JES var. Bu projelerin tarımsal üretim, yeraltı ve yerüstü sularımıza verdikleri zararları görmekteyiz. Bölgemizin tarımsal, turistik ve kültürel değerlerine zarar verecek yeni jeotermal enerji santralı istemiyoruz. Ayvacık ilçemizin bazı şirketlerin kar hırsı için gözden çıkarılmasına izin verilemez.”

Cengiz Erdil yazdı: Patara’nın Kumları Nereye Gitti?

Bilirkişi Raporuna Dikkat!

Mahkeme daha önce projeyi iptal ederken bilirkişi keşif raporunu dikkate almıştı. Bu raporda, projenin tarım arazileri içinde kaldığı belirtiliyor, sondaj noktasına en yakın yerin topu topu bir kilometre uzaklıkta olduğuna işaret ediyordu.

Ve asıl önemlisi yöre antik alanların varlığı nedeniyle koruma altında ve devlet de burada turizm yatırımlarına öncelik verilmesini istemiş. Gelin görün ki; herhalde ‘Ayağına Sıkmak’ buna denir, şimdi bu alanda enerji yatırımlarına öncelik veriliyor. ‘Elveda turizm, hoş geldin baca gazları’ demek lazım.

Proje sahasının hemen yakınında UNESCO Dünya Mirası geçici listesinde yer alan Assos Antik Kenti, Lamponia Antik Kenti ve Dolmen adı verilen antik dönem mezarları var.

Şirket burada 40 bin dönümlük bir ruhsat alanında JES kaynak arama yapmak istiyor.  Oysa 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’na göre, tarım arazisi içerisinde yer alan yöre, aynı zamanda “Türkiye Turizm Stratejisi”ne göre sağlık ve jeotermal turizm gelişim alanı ve zeytin koridoru olarak da biliniyor.

Zeytin koridoru denince aklımıza geldi, meraklıları hatırlar. Meclis’teki torba yasaya yine çaktırmadan ve aceleyle ‘zeytinliklerde maden araması yapılabilir’ maddesi konulmuştu. Son anda iptal edildi.

Bilindiği gibi Zeytin Kanunu gereği zeytinliklere 3 km mesafede enerji ve madencilik projeleri yapılamıyor.

Zeytin Kanunu’nun değişmesinde ısrarlı olan gizli bir el var! Zeytinlikleri faile meçhule götürmek istiyor.

* Bu yazı 24.12.2022 tarihinde Gazete Pencere’de yayımlanmıştır.

Okumak için tıklayın

Hayvan Hakları

Bu Ülke Nereye Gidiyor?

-

ayşem özleyiş

2021 yılında dillendirilen söylemle başlayan, daha sonra bu söylem üzerinden kalıbına uydururcasına bir takım yasal değişimlerle beslenen, sonrasında ise genelgeyle kanunların önüne geçildiği bir süreç içindeyiz.

AYŞEM İŞLEYİŞ OĞUZ | Bu süreç içinde yüzlerce sokak hayvanı öldürüldü, işkence edildi, yasaya aykırı toplatıldı, ıssıza atıldı ve sonuç olarak bir şekilde ortadan kaldırıldı. Bu yetmemiş olacak ki siyasi güçle desteklenen, her gün sosyal medyada, mahallemizde bu destekle şiddetlenen kanunsuzluk, İzmir’de bir aileden üç kişinin öldürülmesiyle en üst seviyeye ulaştı.

Toplumsal şiddet o kadar çok körüklendi ki, eline silahı alan sokaklarda ‘adalet’ dağıtmaya, hayvan öldürmeye başladı. Nefret dolu sosyal medya hesapları pervasızca konuşmaya devam etti, halen bu çevreler aleni bir şekilde hız kesmeden nefret söylemlerini yaymaya devam ediyor.

Sokak hayvanları üzerinden başlatılan bu Ortaçağ zihniyeti ile varılmak istenen tek bir amaç olabilir; o da bu ülkenin toplum yapısını bozarak kaos yaratmak, sağlıklı düşüncelerden uzaklaşmak, korku içinde sağlam kararlar verilmemesini sağlamaktır.

Eğer bu yaşananlar söylediğimiz gibi olmasaydı; tarafsızlığını kaybetmiş bir hukukla karşı karşıya kalmaz, hak, hukuk, adalet için veryansın etmezdik… Devlet gereken gücü gösterir, hak edene hakkını adil bir hukukla vererek adaleti teşkil ederdi.

Hangi Ülkede kişilerin Söylemi Kanunların Önünde Değerlendirilir?

Tüm bu yaşatılanların üzerine bir de geçtiğimiz hafta eklenen yeni söylem, bu ülkenin nereye gittiği sorusunu bir kez daha gündeme taşımıştır. Çalışmayan devlet kurumlarının ayıpları ortadayken, her şey kuralına ve kanuna uymuş da sonuç alınamamışçasına tüm fatura yine sokak hayvanlarının canı üzerine yüklenmiştir.

Soruyoruz hangi ülkede kişilerin söylemleri, demeçleri kanunların, yasaların, kuralların önünde değerlendirilir? Cevabı açıktır…

Bugün artık gelinen nokta durup ciddi düşünme ve değerlendirme noktasıdır. Hak ettiğimiz adaleti alamazsak, hak ve hukukumuzu koruyamazsak bu ülkedeki hiçbir canlıyı koruyamayız.

Tüm Canlılarımızla Geleceği Birlikte Var Edeceğiz?

Yasalar kişiye uymaz kişi yasalara uyar. Yasal düzenlemeler bir zümrenin veya topluluğun çıkarına değil toplumun tüm iştiraklerini içine alması gereken düzenlemeler olmalıdır. Yanlış, ters giden ve sonuç alınamayan bir düzenleme, kural, yasa varsa bu ortak akıl, güncel bilimsel adil değerlendirmelerle değiştirilir. Yaptım-söyledim oldu mantığı ile kurumlar yönetilmez.

Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik ve güçler ayrılığı ilkesiyle var olmuş, olmaya da devam edecek bir ülkedir.

Ülkemizin her bir canlısı için insanı, hayvanı, doğası için vicdanları kanatan, adaleti görmezden gelen, yaşam hakkını, yaşatılan kuralsızlıkları değerlendirmeden uygulanmaya çalışılan her düzenlemenin karşısındayız.

Bu ülke hepimizin ve bu ülkenin nereye gideceğine biz karar veririz, vereceğiz çünkü biz halkız. Bizi bölmeye, ayrıştırmaya çalışmak asla sonuç vermeyecektir.

Gelecek hepimizin, tüm canlarımızla geleceği birlikte var edeceğiz…

Zülal Kalkandelen: Sokak Köpeklerine Yasa Dışı Operasyon Hazırlığı Yapılıyor

Okumak için tıklayın

Gündem

Soma Unutuldu, Ermenek Unutuldu, Sırada Amasra Var

-

cengiz erdil amasra

CENGİZ ERDİL | Siz hiç maden ocağına girdiniz mi? Ben girdim. Gürültülü bir asansörle yerin 200, 300 metre altına inersiniz. Duvarları kurşuni bir tünelden geçip, havanın kurşun gibi ağır olduğu kömür alanına ulaşırsınız. “Halkın dertleri nedir ve dostları kimlerdir?” gibi sorularla meşgul bir muhabirseniz, bunu hayatınızda iki üç defa yapmış olabilirsiniz. Maden işçileri için ise rutin iş. Bazen sabah, bazen de gece vardiyasında yeraltına dalıyorlar. Bence; dünyanın en zor işi. Kaderinde veya fıtratında sadece bu var.

Bizde maden insanları, bir facia yaşanınca akla geliyor, medyanın da gündemine… Sonra unutulup gidiyor. Şimdi Bartın Amasra faciası gündemde. Dünyanın en büyük maden faciaları arasında gösterilen “Soma” unutuldu bile…

Manisa Soma’da 301 madenci yeraltından çıkamadı, onların ölümü üzerinden sekiz yıl geçti. 14 Mayıs 2014 günü Soma maden bölgesindeki kömür kokulu havayı yırtan ambulans haykırışlarına karışan cılız bir ses vardı: “Beni bu ambulansa koymayın, kirlenir… üstüm başım kömür” diyen o madenci unutulmaz bir ayrıntıydı.

Soma unutuldu, sonra Ermenek unutuldu, sırada Amasra var.

Soma’yı unutturmamak için hazırlanan iki rapor da unutuldu. İlki Maden Mühendisleri Odası’nın raporu, diğeri ise TBMM Araştırma Komisyonu Raporu. Tarihe bir şekilde kaydı düşen sonuçları bile sayfalarca olan o iki rapora bir bakalım.

Patara’nın Kumları Nereye Gitti?

Aşırı Kar Hırsı

Her iki raporda da Soma’daki kazanın başlıca nedeni olarak kar hırsı gösterildi. Facianın yaşandığı ocakta 2009 yılında 230 bin ton olan üretim, bir yılda 10 katına çıkarıldı. 2012 yılında üretim iki milyon 800 bin tona yükselmişti. İşçi sayısındaki artış da kaza riskini yükseltti. Yoğun üretim maden sahasının fiziksel dengesini bozdu, madende tehlike “rutin” hale gelmişti.

Maden Mühendisleri Odası’nın raporunda büyük maden kazalarının tümünün taşeron veya rödovans uygulamasının olduğu ocaklarda yaşandığına dikkat çekildi. 1992 yılında Zonguldak Kozlu maden ocağında 263 kişinin yaşamını yitirdiği facianın ardından tüm facialar kamu dışındaki madenlerde gerçekleşmişti.

Denetleme Parası Da Patrondan

Soma’daki ocakta denetim sorunu vardı. Raporda, teknik nezaretçi ve iş güvenliği uzmanlarının denetim elemanı olarak tanımlanmalarına rağmen, ücretlerini denetledikleri işverenden aldıkları vurgulandı. Böyle olunca personelin denetim yetkisini kullanmakta güçlük çektiği ortaya çıktı. Böylece Soma maden ocağı düzenli olarak denetlenmesine rağmen sorunsuz olarak nitelendirildi.

Maden Bitince Sorun Bitmiyor: ‘Giresun Kirlendi, Sırada Balıkesir Var’

Uygun Maske Yoktu

Madende kişisel donanım yetersizdi. Metan gazına karşı karbonmonoksit maskesi taşıma zorunlu ama sayıları yeterli değildi. Maskelerde uygun filtre sistemi de yoktu. Ölüm oranını çok olmasının bir nedeni de buydu.

Meclis Araştırma Komisyonu’nun 283 sayfalık raporunda da şu saptama ilginç…

“Soma faciası Türkiye Cumhuriyeti tarihinin karşılaştığı en büyük, meydan okuyan bir felakettir. Vakit geçirilmeden bilimsel çalışmalara başlanmalıdır. Soma’da yaşanan facianın tekrarlanmamasının tek koşulu; madencilik bilim ve teknolojisine uygun çalışmaktır.”

* Bu yazı 21.10.2022 tarihinde Gazete Pencere’de yayımlanmıştır.

Okumak için tıklayın

Politika

Helalleşme Sürüyor: Kılıçdaroğlu Açtığı Yoldan Yürümeye Devam Ediyor

-

başörtüsü kılıçdaroğlu teklif

Cumhuriyetimizin ilk yüz yılında en çok tartışılan siyasi konuların başında gelen “başörtüsü” konusu, Cumhuriyet’in ikinci yüz yılına adım atmaya hazırlandığımız bu dönemde yeniden gündem oldu. Bu sefer konuyu gündeme CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu taşıdı.

DENİZ KILIÇ | Son kurultayında kabul edilen “İkinci Yüz Yıla Çağrı Beyannamesi” ile CHP, Cumhuriyet’in ikinci yüz yılına yaklaştığımız bu dönemde Türkiye’nin 5 temel sorununa karşı 13 çözüm önerisi sunuyordu. Aslında CHP, Cumhuriyetin ilk yüz yılında yaşanan sorunları ikinci yüz yılına taşımama kararlılığı sergiliyor. Dolayısıyla burada siyaseten tutarlılık olduğunu, Kılıçdaroğlu’nun son iki yıldaki politikasını takip edenler biliyor.

Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşme” başlığı altında attığı adımlar bugüne kadar CHP tarafından konuşulmayan hatta yaklaşılmayan konulardı. Başörtüsü konusu da bu helalleşme programının kapsamında değerlendirmek gerekiyor.

Başörtüsü teklifiyle, CHP iktidarında muhafazakar kesimin endişelenmemesi gerektiğini gösterilmek istendi. Üstelik bunu yaparken de siyasi bir vaatte bulunulmadı. Bir siyasetçi olarak çözüme kavuşturulması için samimi bir adım atıldı. Ana muhalefet partisi olarak konunun yasal güvenceye alınması ve bir daha siyasetin gündeminde olmaması gerektiğini vurguladı.

Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü çıkışı tabi bazı kesimler tarafından da eleştirildi. Bu eleştirilerin de mutlaka dikkate alınması gerekiyor. Ancak şu da bir gerçektir ki, teklif muhafazakar kesimlerce de destek gördü.

Yürüyüş: Kılıçdaroğlu Ne Söyledi, Ne Yaptı ve Şimdi Ne Yapmak İstiyor?

Kılıçdaroğlu Parti Örgütünün Desteğiyle Yürüyor

Konuyu CHP’liler açısından ele almak gerekirse; 23 Eylül’de CHP’nin TBMM grubunun İzmir Seferihisar’da gerçekleşen yeni yasama yılı toplantısı öncesinde konuşan Kemal Kılıçdaroğlu: “Bazen çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Sokaktaki vatandaşımız da biliyor. Ezen sisteme beraber direnmek zorundayız ki bizden sonra geleceklere güzel bir Türkiye bırakabilelim. Biz cesaretle çalışmaya devam edeceğiz. Bu tabloyu değiştirmek zorundayız. Sürekli yürümeye ilerlemeye kararlıyım. Hiçbir şey inandığım yoldan geri çeviremez. Bu ülkeyi seven insanların umutları ve duaları her yerde bizimle birlikte yürüyor.” ifadelerini kullandı.

Aynı konuşmasının devamında Kılıçdaroğlu şu şekilde devam etti; “Özgürlük, doğruluk, adalete susamış halka kurtuluşu beraber getireceğiz ama şunu da artık bilme zorundayım. Gerçekten benimle birlikte misiniz? Bazılarınızın sesi çıkmıyor. Bazılarınızın da isteyerek ya da istemeyerek zarar verdiğini de görüyorum. Ama artık karar verin. Beraber yenecek miyiz, yenmeyecek miyiz? Benimleyseniz benimle olduğunuzu da artık hissetmek istiyorum. Sırtımı size yaslayacağımı bilmek istiyorum.” diyerek partili milletvekillerine çok net bir soru sordu.

Kılıçdaroğlu’nun bu konuşmasında “Kararlı ve cesaretli bir yol açtım ve sonucu ne olursa olsun, bu yolda yürümek istiyorum ancak bu yolda ben yürürken de siz de benimle misiniz?” demek istedi. Buradan bunu anlayabiliyoruz. Salondaki CHP’li vekiller de bunu böyle anladılar ki Kılıçdaroğlu’nu ayakta alkışlayarak “seninleyiz, yanınızdayız” diyerek destek verdi. Bu konuşmanın akabinde başta CHP’liler olmak üzere sosyal medyadan Kılıçdaroğlu’na destek mesajları yayınlandı. ‘Yanındayız Kılıçdaroğlu’ etiketi Twitter’da gündem oldu.

CHP’nin İktidar Manifestosu: İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi

Sorunları Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılına Taşımama Kararlılığı

Özetlemek gerekirse uzun yıllardır iktidar hasreti çeken CHP’liler, liderine açıkça destek verdi. Bu destek sonrasında Kılıçdaroğlu ‘başörtüsü’ konusunu gündeme taşıdı. Yani partisinin de desteğini arakasına alan Kılıçdaroğlu, bundan sonraki süreçte hangi konuyu gündeme taşırsa taşısın parti örgütünün desteğinin yanında olduğunu bilerek davranacaktır.

Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısı, CHP tarihinde olduğu gibi Türkiye siyasi tarihi açısından da önemli bir çağrı olarak kayıtlara geçti. Toplumu kucaklamak isteyen, bugüne kadar konuşulmamış hatta konuşulmaya cesaret dahi edilemeyen konuları dile getiren, CHP’yi ve Türkiye’yi Cumhuriyet’in ikinci yüz yılına sorunsuz bir şekilde ulaştırmayı hedefine koyan Kılıçdaroğlu açtığı yolda kararlılıkla yürüyor. Sonuçlarını zaman hepimize gösterecektir.

Okumak için tıklayın

Yazarlar

4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü Neden Kutlu OLMASIN?

-

ayşem özleyiş 4 ekim

Bugün 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü… Belirli günler ve haftalar, hiç düşündünüz mü neden kutlanır? Hatırlanması gerekli konuların unutulmaması, bu konuların yeni uygulamalar ile daha iyi bir duruma getirilmesi, farkındalık oluşturulmasıdır esas amaç…

AYŞEM ÖZLEYİŞ OĞUZ | Yüzyıllardır insan yaban hayvanlarını evcilleştirerek kendi çıkarı için kullanmış, yemek, binek ve örtünme ihtiyacını hayvan bedeni üzerinden sağlamıştır.

Teknolojik gelişmeler, yaşam standartlarının genişlemesi ile bu kullanım alanı daralsada asla son bulmamış, devamlı artan insan nüfusu endüstriyel hayvancılık ve bunun yan kollarıyla yeni kullanım alanları ortaya çıkarmıştır.

Bu demek oluyor ki insan denen varlık duygu ve bilinç dünyası insandan farksız olduğu bilimsel olarak kanıtlanan bir canlıyı halen sömürmeye devam etmektedir. Kendini teknolojik olarak yenileyen insan, teknolojiyi hayvanları daha kolay yok etmek, çoğaltmak için kullanmaya başlamış, sömürü genel anlamda hız kesmeden devam etmiştir. Anlaşılıyor ki hayvanın insana en yakın canlı olduğu gerçekliği gelişme göstermemiş, bakış değişmemiş, onların yaşamları insanın elinde oyuncak olmaya devam etmiştir.

Tüm bu ana başlıklar üzerinden devam ettiğimizde laboratuvarlarda üretilen ırklardan, vücuduna delik açılarak beslenmesi kontrol altına alınan hayvanlara kadar çok geniş bir yelpaze insanların kullanımına sunulmuştur. Peki, buna ne zaman dur denilecek? Dünyada alıp başını gitmiş bu sınırsız çoğalım ve tüketim, küresel ısınmanın en etkili nedeni olurken; insan değişmiyor çünkü insan alışkanlıklarından, aç gözlülüğünden vazgeçmiyor!

Ülkemize dönüp baktığımızda da tablo oldukça kötü… Genel olarak sıraladığımızda; birinci sırada son zamanlarda siyasi olarak da köpürtülen sokak hayvanlarının varlığı yer almakta, diğer alanlar tıpkı dünyadaki karşılıkları gibi hız kesmeden sömürü devam etmektedir.

Ülkemizde iyi yönde bir gelişme olarak tanımlanan ve Avrupa Birliği Uyum Süreci kapsamında hayata geçirilen 5199 sayılı HKK ile ilk adım atılmış, belediyelerin hayvan itlafı için bütçe ayırdığı bir ortamdan, döneminde oldukça kapsamlı düşünülmüş bu yasa ile ciddi bir geçiş sağlanmış ve bu yasa 2004 yılında yürürlüğe girmiştir.

Birçok başlığı içinde barındıran yasayı hayvanların kullanıldığı alanlar üzerinden değerlendirdiğimizde çok eksik kaldığı açıktır ve bunun sonuçlarını da en acı şekilde yaşayarak görmekteyiz.

Hayvanların yaşam haklarında dünyadaki ilk büyük adım Cambrige Bilinç Deklarasyonu, ikinci büyük adım da henüz yeni açıklanan Hayvanların İstismarına ilişkin Montreal Deklarasyonu’dur. Montreal Deklarasyonu aralarında Türkiye’nin de olduğu 39 ülkeden 400’den fazla ahlak ve siyaset felsefesinde uzmanlaşmış akademisyenin, kendi alanlarındaki mevcut bilgilere dayanarak hayvan sömürüsünün adaletsizliğini ilan ettiği bir açıklamadır. Bu iki çok değerli ve önemli açıklama hayvana bakışımızın ne kadar ilkel ve geri kaldığının da bir kanıtıdır.

Ülkemizde hayvanların yaşam hakkı konusunda bir ilerleme kaydedilmiş gibi görünse de bu gerçekte kesinlikle var olmamıştır. En basit açıklamayla yasa uygulanmamış, yasada yeni düzenlemeler yapılarak hayvanların mal değil can üzerinden değerlendirilmesi de hiçbir işe yaramamıştır. Bugün sokak hayvanları sorunu, köpek sorunu diyerek ortalıkta yaygara koparanlar güçler ayrılığı ilkesini alenen çiğnemiş siyasiler ve onların çirkin uzantılarıdır.

Mış gibi yapılarak, bir ileri iki geri yönetim anlayışıyla bizler hiçbir canlının yaşam hakkını koruyamayız. Her konuda olduğu gibi bu konuda da çözüm hukuğun üstünlüğü, uygulamadaki düzen, kurumların etik yapılanması, kontrol mekanizması, yaptırım gücünün varlığıyla mümkündür.

En yakın gelecekte aklın, bilginin ve bilimselliğin üstün geldiği bir düzen içinde sorunların çözümünü sağlayıp gerçekten kutlanacak bir 4 Ekim yaşamak dileğiyle…

Okumak için tıklayın

Politika

Cumhuriyetin İkinci Yüzyılını Hangi Fikirlerle İnşa Edeceğiz?

-

murat büyükyılmaz

Alacakaranlık günlerden geçiyoruz. Hem ülkemiz hem de dünyada durum böyle; her bölümü merak ve heyecanla başlayan, endişeyle sona eren ama her dakikasında tedirginlik hakim olan uzun soluklu bir televizyon dizisinde yaşar gibiyiz. Salgın, deprem, savaş, ekonomik kriz, ekolojik kriz, gıda krizi; kriz, kriz, kriz… Ama bir yandan da her fırsatta her dik duruşta tazelenen umut.

Murat Büyükyılmaz | Türkiye açısından ise 20 yıldır süren dizi herkesi sıktı, kabak tadı verdi, başrol oyuncusu tek adam ve sülalesi dışında herkes artık bitmesi gerektiğinde hemfikir. Yerine neyin gösterime gireceği ise henüz belli değil…

Gittikçe daha da ısınan Türkiye siyasetinde 6’lı masanın ne kadar sağlam olduğu, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının içeriden mi dışarıdan mı olacağı, Türkiye’nin üçüncü ittifakı olarak ilan edilen Emek ve Özgürlük ittifakının oy oranının ne ve Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı gibi pek çok konu her geçen gün daha da hararetle tartışılıyor.

Elbette uzun süredir beklenen ve artık zirveye ulaşan değişim isteğinin sık sık erkenden yapılması dillendirilen seçimlerin nihayet yaklaşması ile bu başlıkların ilgi çekmesi ve tartışılması normal. Ama sadece bunların tartışılması, işte o bence çok anormal.

Diyelim ki masa sapasağlam, diyelim ki masadan biri aday gösterildi, diyelim ki Emek ve Özgürlük İttifakı da yüzde 15 oy alıyor ve ilk turdan Millet İttifakı’nın adayını destekliyor ve bir cumhurbaşkanı seçiyoruz-seçtik. Herkese hayırlı olsun…

Peki bu Cumhurbaşkanı girişte saydığımız içkin ya da içselleşen yapısal sorunlara ve çelişkilere nasıl müdahale edecek? Yahu tek başına istediğini yapabilme yetkisini teslim edeceğimiz bu insan bu kadar çelişkili ve derinleşmiş sorunları hangi fikirleri yaşama geçirerek çözüme kavuşturacak?

Kazım İsyandır: Hepsinden Önemlisi Bir Devrimciydi

Önce memleketin temel sorunlarını tespit etmek gerekiyor…

Erdoğan’ın istemeye istemeye veda edeceği koltuğu sırtlayıp Çankaya’ya taşıyacak muhtemel isimlerin en önde geleni olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Lideri ve İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun 25 Temmuz 2020 tarihinde Partisinin “İktidar Kurultayı”nda kamuoyu ile paylaştığı İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde yer alan Tek Kişilik Saray Hükümeti yönetiminde Türkiye’nin karşı karşıya bırakıldığı 5 temel sorun tarifi, temel sorunlarımız tartışmasına makul bir başlangıç zemini sağlıyor.

– Demokrasi sadece kâğıt üstünde kalmıştır. Yasama, yargı ve medya bir kişinin vesayeti altındadır.

– Ekonomik bağımsızlığımız tehlike altındadır.

– Vatandaştan toplanan vergilerin ve yapılan borçlanmaların büyük bir kısmı içeride ve dışarıda bir avuç çıkarcıya aktarılırken, milletimiz korkunç bir işsizliğe mahkûm edilmektedir.

– Dış politikada, egemen güçlerin taleplerine boyun eğen bir Türkiye profili ortaya çıkmıştır.

– Sürekli değişen eğitim politikalarıyla, Türkiye bilgi çağından koparılmıştır. Çocuklarımız eğitimde adeta denek olarak kullanılmaktadır.

– Etnik kimlik, yaşam tarzı ve inanç eksenli siyasetle toplumsal barışımız derin yara almıştır. “Tek Kişilik Saray Hükümeti”, iktidarını sürdürmek için kamplaşmayı, kutuplaşmayı ve ayrışmayı çözüm olarak sürdürmektedir.

Elbette bu başlıklar genişletilmeye ve derinleştirilmeye muhtaç; fakat sadece isim tartışmasının ötesine geçen bir çözüm paradigmasının başlangıç zeminini oluşturması açısından bile değerli.

Kısacası; gerçek sorunlarımızı masaya yatırıp gerçek çözümler önerecek fikirlerimizi tartışmamız gerekiyor.

Erdoğan’ın ardından Türkiye’nin Cumhurbaşkanının kim olacağını tartışırken aday arayışının 6’lı masanın dışına taşması gerektiğini ifade eden Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş’ın, “Yurttaşı özne kılalım. Aday belirleme sürecinde kadın örgütlerini, gençlik örgütlerini, kitle örgütlerini çağırın ve dinleyin. Aday belirleme süreci 6’lı Masa’nın dışına taşmak zorunda.” önerisi, aday isim arayışının ötesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılına girerken karşı karşıya bırakıldığımız sorunlara nasıl bir iktidar fikri ile müdahale edeceğimizin, toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla belirlenmesi açısından son derece önemli.

İkinci yüzyılı kiminle açacağımızın ötesinde, hangi sorunlara hangi fikirlerle çözüm bulacağımız en önemli soru olarak ortada duruyor: Cumhuriyetin ikinci yüzyılını hangi fikirlerle inşa edeceğiz?

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açtığı İkinci Yüzyıl arayışının gerçek sorunlara gerçek çözümler bulabilmek üzere tüm başlıklarda ve tüm toplumsal kesimlerle sürdürmeye ihtiyacımız var ve bu hatta tartışmaya devam edeceğiz.

Okumak için tıklayın

Öne Çıkan Haberler