Ekoloji
İnsanlığın Geleceğine Umut Taşıyanlar: ‘Besleme Gönüllüleri’
By
Barış Tınay4 Ekim Hayvanları Koruma Günü’nde sokaklarda yaşayan ya da boş arazilere atılan hayvanların yaşaması için çabalayan besleme gönüllüleri ile görüştük.
Onlar çoğu zaman binbir türlü zorluğun üstesinden geliyor. Maddi ve manevi imkansızlıklar ile boğuşuyorlar. Onlar için bırakmak, vazgeçmek söz konusu da değil. Çünkü vazgeçerlerse, ardında bırakacağı canları düşünüyorlar. Evet, onlar besleme gönüllüleri…
Çoğu zaman komşularından baskı ve şiddet gören, sürekli şikayet edilen, toplumun geneli tarafından asla görülmeyen, görülmek istenmeyen, her fırsatta da dalga geçilen insanlar… Bunca kötülüğün, şiddetin, istismarın arasında besleme gönüllüleri, insan türünün geleceğine karınca misali bir küçük umut taşıyorlar.
Nuriye Bektaş: “Mezarlığın çöplüğünde, ceset torbaları ve tabutları toplayarak kışın onlara yuva yapıyordum.”
Nuriye Bektaş uzun yıllardır, Ankara Karşıyaka Mezarlığı’ndaki sahipsiz hayvanların beslemesini üstleniyor.
- Kendinizden biraz bahseder misiniz? Gönüllük çalışmalarınız nasıl başladı?
2007 yılında kendi imkanlarımla, arazi beslemesine başladım. 2014 yılında eşimin ölümü ile Karşıyaka Mezarlığı’ndaki yaklaşık 250 canla tanıştım. Şikayetler üzerine bu canlar ya barınağı kapatılacaktı ya da biz bir besleme bölgesi oluşturup oraya taşıyacaktık. ‘Barınakta öleceklerine, benim yanımda ölsünler’ dedim ve şu an bir besleme bölgemiz var. Toplam 165 canı beslemeye çalışıyoruz.
- Bölgenizdeki hayvanların durumu nasıl? Yaklaşık kaç can besliyorsunuz? Bölgenizde başka gönüllüler de bulunuyor mu?
Alanı aldıklarımız şu an çok iyi durumda ve mutlular. Gelmesi gereken yaklaşık 120-130 civarı can daha var ve durumları bulundukları yerden dolayı çok kötü. Barınacak hiçbir yerleri yok. İlçe belediyelerinin köpekleri keyfi toplaması yüzünden, kayıplarımız çok fazla. Bir arkadaşım var, arazide birlikte besleme yapıyoruz ama tabi ki yeterli olamıyoruz.
- Yaptığınız çalışmalar yeterli oluyor mu? En büyük sıkıntınız nedir? Hangi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Benim desteğim yok ama bakmak zorunda olduğum gerçekten çok can var. En büyük sıkıntımız tabi ki mama. Besleme sorunum olmasa, geride kalan canları da rahatlıkla bu alana alıp, burada bakımlarını üstlenebilirim. Şu an kendimi onlara karşı çok suçlu hissediyorum çünkü onlar arazideler ve çaresizler…
Hayvanları Koruma Günü’nde 230 STK’dan Ortak Çağrı: Avcılık Yasaklansın
- Bu durumun ana sebepleri nelerdir? Nasıl engellenebilir bu durum?
Kısırlaştırma şart. Kaymakamlıklar, Valilikler, İlçe belediyeleri, biz gönüllülere mutlaka destek de bulunmaları gerekiyor. Çünkü bizim imkanlarımız kısıtlı. Bizler hep hayatımızdan fedakarlık yaparak, sadece günü kurtarıyoruz. Ama ya sonrası? Sonrası yok…
- Ekibinize katılmak isteyenler ya da size destek olmak isteyenler ne yapmalı?
Biz gönüllüyüz, bu işe yüreğimizi koyduk. Her şeyden önce o canları düşünüyoruz, yükümüz çok ağır. ‘Nasılsa birileri yardım ediyor’ diye geride kalmayın. Empati kurun. Sizin desteğiniz daha çok canın kurtulması demektir. Ben mezarlığın çöplüğünde, ceset torbaları ve tabutları toplayarak kışın onlara yuva yapıyordum. İnsanlar da bize kendi imkanları dahilinde mama desteğinde veya içlerinden ne geliyorsa yardımda bulunabilirler. Gerçekten hiç zor değil.
- 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü için mesajınız nedir?
Bu dünya sadece bize ait değil, onların da yaşama hakkı var. Bir lokma yiyecek için sallanan kuyruklarına, gülen gözlerine lütfen arkanızı dönmeyin.
Türkiye’deki Barınak Gerçeği: Barınak Mı? Toplama Kampı Mı?
Mine Kurt: “Bizim parkta 2 yaşını göremez kediler…”
Mine Kurt 7 yıldır Beşiktaş Abbasağa Parkı’nda sahipsiz hayvanların beslemesini üstleniyor.
- Kendinizden biraz bahseder misiniz? Gönüllük çalışmalarınız nasıl başladı?
Adım Mine Kurt. Trabzonluyum. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Edebiyatı bölümünü bitirdim. Dublaj yapıyorum. Kendimi bildim bileli, hep hayvanlar vardı çevremde. Annem ÇOK titiz biriydi, evde hayvan beslememi istemezdi. Dışarıda beslememe de karşı çıkmazdı. Aslında Hayvan sevgimde babaannemin payı çok büyüktür. Ben hayvan sevgisini ondan öğrendim diyebilirim. Ufak tefek beslemelerimden sonra, bir süre sonra baktım ki bütün harçlıklarımla hayvanları besler oldum. Ama yanlış yaparak tabi, süt, salam alarak… Sonra biraz büyüyüp, bilinçlenince öğrendim ki sütün onların sindirim sistemine zarar verdiğini, çiğ etin organlarına iyi gelmediğini… Eskiden tabi bugünkü gibi petshoplar da yoktu. Önceleri evde tavuk kaynatıp, içine pirinç, patates, havuç, bezelye koyup yemek yapardım onlara ama sayı arttıkça baş edemez oldum. Sonra kendi sokağım, arka sokak derken, Abbasağa parkına dahil oldum 7 yıl önce…
- Bölgenizdeki hayvanların durumu nasıl? Yaklaşık kaç can besliyorsunuz? Bölgenizde başka gönüllüler de bulunuyor mu?
Abbasağa parkı 16 dönümlük bir alan. Popülasyonu çok fazla. Özellikle gezi olaylarından sonra çok bilinen bir yer oldu. Aslında parkın kendi kedisi yok denebilecek kadar az. Fakat sürekli dışardan bırakılmalar var. İnsanlar sokaklarındakini, mahallerindeki, hatta evlerindeki canlarını parka atar oldu Doğurma dönemlerinde toplam sayı 150’yi geçiyor. Kutu içinde anne ve bebekleri öylece atıp gidiyorlar. Bu bölgede maalesef başka gönüllü de yok. Biz çekirdek bir grubuz ama sahada aktif kimse yok benden başka. Veteriner için yardımcı olan bir arkadaşım var. Maddi manevi hep yanımda olur. Bir de mama için az da olsa destek olmaya çalışan bir kaç güzel yürekli insan var. Fakat sorsanız herkes besliyor ve bakıyormuş. Ben daha kendimden başka mama veren, su veren, bir çocuğu veterinere götüren kimseyi görmedim. Ha alkol kullanırken, yanındaki cipsinden verip de onu besleme sayıyorlarsa bilemem tabi…
- Yaptığınız çalışmalar yeterli oluyor mu? En büyük sıkıntınız nedir? Hangi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Yaptığım çalışmalar yeterli olmuyor elbette ama hiç yapmamaktan daha iyidir. Ben yine şanslıyım. Beşiktaş Belediyesi elinden geldiğince destek veriyor. Veterinerlik ve Park ve Bahçeler Müdürlükleri hep yanımda. Onlar gönüllerle çalışmayı hedef alıyorlar. Çünkü en iyi biz biliyoruz oradaki canların durumunu. En büyük sıkıntımız ise kedilerin sürekli parka atılıyor olmaları… Benim için 10 kedi daha fazla bakmak sorun değil elbette ama toplu yaşadıkları zaman birbirlerinden hastalık kapmaya başlıyorlar. Köpek saldırılarına da maruz kalıyorlar. Hatta sahipli köpekler tarafından bile parçalanan kaç kedi oldu. Parkta tasmasız köpek gezdirmek yasak, fakat yasak olmasına rağmen, türcü bir sürü köpek sahibi var. Bu, doğanın kanunu diyorlar. Oysa ben, kedileri parçalayan sokak köpeklerini bile yerinden alınmasınlar diye şikayet etmiyorum. Ama emin olun, şehir içinde yaşamaya uygun olmayan pek çok köpek var parklarda. Ve parklar kediler için hiç güvenli değil. Tehlike anında bir araç altına saklayamıyorlar mesela. Bir apartman boşluğu da yok parkta. Şansları varsa bir ağaca tırmanırlar. Hele köpekler, onları yaptığımız evlerin içinde yakalarlarsa kurtulma şansları maalesef hiç yok. Can havliyle ağaca tırmanıyorlar fakat bu sefer de inmesi mümkün olmuyor. Çünkü ağaçlar çok yüksek. Bazen itfaiye yardım ediyor. Ama içerde bir yerdeyse, parka giremiyor itfaiye araçları. Bir kaç kez AKUT da yardım etti.
- Bu durumun ana sebepleri nelerdir? Nasıl engellenebilir bu durum?
İnsanlar bize bunları neden yaşatıyor anlamıyorum. Kendi sokağında yaşayan canı alıp, parka atıp vicdanlarını rahatlatıyor ve biz sonrasında, bu olayları yaşıyoruz. Bir de çocukların psikolojileri var. Yavrusunu diğer kedilerden korumaya çalışan anneler… Sokağa terk edilmenin acısını gözlerinde yaşayan o masumlar… Kaçını teselli edebilirim ki… Hastalıktan ya da köpek saldırısından ölmezse, duygusal olarak bunalıma giriyorlar. Annesiz bırakılan bebekler de var…Yaş mama yemeleri lazım… Maddi gücümüz yetmiyor.. Bazen diyorum ki; ‘Sadece bebeklere yaş mama vereceğim’, sonra büyükler de koşuyor hemen ve hemen o soru geliyor aklıma, ‘En büyüğü kaç yaşında ki?’ Bizim parkta 2 yaşını görmez kediler…
Bazen biri kendine bir köpeği anne seçer, bazen bir erkek kediyi annesi sanır ve sığınır. İstedikleri tek şey biraz sevgi ama karşılıksız… Resimlere bakıp aldanmayın, çoğu melek oldu bile…
- Ekibinize katılmak isteyenler ya da size destek olmak isteyenler ne yapmalı?
Gönüllü olmak isteyenlere tavsiyem şudur, heves olmasın bu yaptıkları. Çünkü sonu yok bu işin… ‘Sabah yemek vermiştim’ diyemezsiniz. Siz de sabah yediniz ama akşam yine açsınız. Başkaları bakıyordur demeyin sakın, herkes bunu diyor çünkü. Ve onlar bu düşüncelerin sonunda yine aç kalır. Sokak hayvanlarının yerini değirmeyin. Çamurda bile yaşasa, sarayı olan başka bir yere götürmeyin. Çamurlu yerdeki şartları düzeltmeye çalışın. 5199 sayılı kanunu öğrenin. İnanın yalnız değilsiniz. Bizler, size nerde olursanız olun yardım edeceğiz. Sokak canlarını beslerken, kıyıya köşeye, sığıntı gibi mama su koymayın. Aman kızmasınlar diye düşünmeyin. Kimse bize kızamaz. Herkesin bize, teşekkür etmesi gerekir. Çünkü yaşam alanlarını yok ettiğimiz canlara yardım ediyoruz. Bunda herkesin payı varken, kimse bize kızamaz. Sakın vazgeçmeyin ve unutmayın yalnız değilsiniz. Şiddetle değil, zorla değil. Sevgiyle, kanunla ve yüreği güzel insanlarla her şey güzel olacak. Ama önce kendiniz inanmalısınız. Ve Tanrı hep sizden yana olacaktır…
- 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü için mesajınız nedir?
Yaşam alanlarını mahvettiğimiz ve hepimizin payı olan bu olayda, lütfen onlara yardım edelim. Unutmayalım onlar bize emanettir. Onları yasalar değil, bizim vicdanımız korur. Arada bir sokaktaki canlara dokunun. Kafalarını okşayın. Size bu anlattıklarımı hissettireceklerdir. Sevgiyle kalın.
** Abbasağa Parkı’ndaki kedi evleri, Beşiktaş Belediyesi tarafından eylül ayında yenilendi.
Can dostlarımız yeni yuvalarında huzurlu ve mutlu. 😻 https://t.co/hjt0vvIzuw
— Beşiktaş Belediyesi (@BesiktasBel) September 18, 2020
Beşiktaş’ta Söz Tutuldu: Pet Shoplarda Evcil Hayvan Satışı Yasaklandı
Yasemin Açık: ‘İnsanlara güvenini, sevgisini kaybetmiş hayvanlara yanıldıklarını ispat etmeye çalışıyorum.’
- Kendinizden biraz bahseder misiniz? Gönüllük çalışmalarınız nasıl başladı?
Ben Yasemin Açık, 38 yaşındayım. Bilinçli ve aktif olarak 19 yıldır hayvanların hakları için mücadele ediyorum. İlk yıllarda ciddi büyük ve kalabalık alanlarda sokak beslemesi, sonraki yıllarda barınak etkinlik ve ziyaretlerinin eklenmesiyle devam etti. Daha sonra doğadaki en zayıf halka olan evcilleştirilip, sonra da istenmeyen hayvanların, en zor durumda olanlarına evimi açarak yoluma devam ediyorum. Yani engellilere. Büyük çoğunluğu insan şiddetine uğramış, çeşitli uzuvlarını kaybetmiş, vücutlarında ağır ve kalıcı hasarlar oluşmuş hayvanlara…
- Bölgenizdeki hayvanların durumu nasıl? Yaklaşık kaç can besliyorsunuz? Bölgenizde başka gönüllüler de bulunuyor mu?
Kenar semt tabir edilen bir bölgede yaşıyorum ve burada hayvanların durumu pek iç açıcı degil. Evimde 19 felçli, 33 kör, 7 ağır denge problemli, 5 tane 3 bacaklı, çeşitli kronik hastalıkları olan toplam 80 kedi, 1’i felc toplam 3 köpek, sokakta da 40 kedi besliyorum. Benim bölgemde başka gönüllü yok ama yakınlarımda var. Fakat kısırlaştırma ve tedavi yaptırmayıp, sadece besleme yaptıkları için pek sağlıklı degil hayvanlar.
- Yaptığınız çalışmalar yeterli oluyor mu? En büyük sıkıntınız nedir? Hangi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Hiçbir şekilde yaptığım çalışmalar yeterli olmuyor. Kısırlaştırma ve tedavi konusundaki zorluğa geçtim, henüz mama konusunda dahi tıkanıyorum. Büyük çoğunluğu engelli olan hayvanlara bakınca maddi manevi ve psikolojik yük, inanin en az 10 kat artıyor.
- Bu durumun ana sebepleri nelerdir? Nasıl engellenebilir bu durum?
Bizim en büyük sorunumuz sevgisizlik. Hayvan hakkı ihlallerinde ciddi yaptırımların uygulanması tabi ki çok önemli ama ben sevgisizliğin baş faktör olduğunu düşünüyorum. Artık sevgi de beklemiyorum insanlardan, hayvanlar adına… sadece merhamet, birazcık… Hayatın en büyük acılarını çekmiş, gözlerinde yaşama istegi kalmamış, insanlara güvenini, sevgisini kaybetmiş hayvanlara yanıldıklarını ispat etmeye çalışıyorum. O kadar utanıyorum ki ben bu durumdan, bu sessiz evlatlarım onurları zedelenmeden, itilip kakılmadan kısa ömürlerini tamamlamaları için savaş veriyorum. Zevk için bir kediye kurşun sıkıp, ömrünün sonuna kadar felç olarak yaşamasına sebep olan bir insanın kötü duygularını engellemenin bir yolu olabilir mi? Hiç sanmıyorum…
Hayvan Hakları Savunucuları Soruyor: Yasa Neden Bekletiliyor?
Barış Şengün: Hayvana Şiddet, Mevcut Yasalar İle Meşrulaştırılıyor
- Size destek olmak isteyenler ne yapmalı?
Günün 24 saati temizlik, genel bakım, pansuman, klinik gidiş gelişleri ile 7 günü tamamlayan bir insanım ben… Evimin kapıları herkese açıktır ve en büyük eksiğimiz biraz ilgi, biraz sevgidir. O yüzden herkesi bekleriz, çocuklarım da ben de… Bize ulaşmak isteyen olursa
*facebook :Tc Yasemin Açık
*Instagram : yasemin._.acik
*twitter : KediAnasi_
- 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü için mesajınız nedir?
4 Ekim dünya hayvanları koruma günü için bir mesajım yok. Çünkü biz onları koruyamadık.
Bilimin, Aklın ve Vicdanın Sesini Dinleyip Vegan Olun
Emine Acar: ‘Baskı ve stres içinde yapıyorum beslemelerimi…’
- Kendinizden biraz bahseder misiniz? Gönüllük çalışmalarınız nasıl başladı?
Mardin Midyat Şenköy’de yaşıyorum. Üniversite öğrencisiyim. Köyde şartlar daha zor, özellikle doğuda kışın eşeklerin salınma olayı var. Yazın çok ağır şartlar da çalıştırılan eşek ve atlar, kışın sokağa salınıyor.
- Bölgenizdeki hayvanların durumu nasıl? Yaklaşık kaç can besliyorsunuz? Bölgenizde başka gönüllüler de bulunuyor mu?
Ben 1 buçuk yıla yakın 14 eşşeğe baktım. Sonra mahallenin baskısı ve şikayeti üzerine, canlarımı İzmir’e göndermek zorunda kaldım. Şu anda 3 ay önce aldığım bir eşek var, yaşlı hali ile çalıştırılan. Satın aldım, kendim bakıyorum. Diğer hayvanların durumu ise kötü. Kedi, köpek gibi hayvanlara, burada insanlar pek sıcak bakmıyorlar. Özellikle köpek beslediğim için bütün mahalle bir olup beni şikayet ettiler. İnanılmaz bir baskı ve stres içinde yapıyorum beslemelerimi, zaten köy dışında yapmaya çalışıyorum. İnsanlar bu konuda bilinçli değil, bununla ilgili kurumlara çok iş düşüyor. Onlarca kedi ve köpek besliyorum, diğer gönüllüler ise bana uzak ilçelerde.
- Yaptığınız çalışmalar yeterli oluyor mu? En büyük sıkıntınız nedir? Hangi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Ben sadece besleme ve koruma yapabiliyorum. Buradaki hayvanlar çoğu zaman şiddete maruz kalıyor. Bu sadece köyümde değil, diğer ilçelerde de var. Kısırlaştırma yapmak istiyorum ama yeterli desteği alamıyorum. Olduğum yerde tek gönüllü benim ve her vakaya yetişmeye çalışıyorum. Bu yüzden her anlamda çok güçlük yaşıyorum.
- Bu durumun ana sebepleri nelerdir? Nasıl engellenebilir bu durum?
İnsanlar bilinçli değil kurumlar bilinçlendirme çalışması yapmalı, aynı zamanda ceza verme yetkisi olan kurumların da afiş vb. uyarıcı, caydırıcı çalışmalar yapmalı. Şimdi kışa doğru gidiyoruz, birkaç güne sokaklar eşek dolacak. Bu olmadan önce bunun önüne geçilmeli.
Bana ulaşmak isteyenler için sosyal medya hesaplarım:
twitter:emineacar2012
İnstagram:kirpikhhh
* Röportajlar için katkıda bulunan yazarımız ve PADER İstanbul Temsilcisi Ayşem Özleyiş Oğuz’a teşekkür ederiz.
İlginizi çekebilir
-
4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü Neden Kutlu OLMASIN?
-
Nusret Önünde Vegan Protesto: ‘Yaşam Hakkına Saygı Duy’
-
Bağımsız Hayvan Hakları Topluluğu: Türcü Sistemi Reddediyoruz
-
Neden Hayvanları Koruma Günü?
-
Hayvanları Koruma Günü’nde 230 STK’dan Ortak Çağrı: Avcılık Yasaklansın
-
İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği’nden Tepki: Bu Defalık #BizYokuz
Ekoloji
Ekoloji Örgütleri Meclis’te: Kömürden 2030 Yılına Kadar ‘Adil Çıkış’ İstiyoruz
9 ay önce
-
20 Şubat 2024By
Barış TınayTürkiye’nin farklı illerinden ekoloji örgütleri, yerel seçimler öncesinde, mevcut kömürlü termik santrallerin 2030 yılına kadar kademeli olarak kapatılmasını talep eden ‘‘Kömürden Adil Çıkış: Hedef 2030’’ bildirisini Meclis’te yaptıkları ziyaretlerde partilerle paylaştı.
Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi ve Saadet Partisi ile yapılan görüşmelerde kömür madenciliği ve kömürlü termik santraller nedeniyle bölgede yaşayanların ya köylerini terk ettiği ya madene inmek zorunda kaldığı, ya da kirli hava soluyup kirli gıda tüketerek kansere yakalandığı belirtildi.
Görüşmelerde, kömürün artık vadesinin dolduğuna dikkat çekilerek toplumun gerçek enerji ihtiyacına yönelik bir enerji dönüşümünün 2030’a kadar mümkün olduğu ifade edildi.
Karar alıcılardan, kimsenin işsiz, güvencesiz, sağlıksız, enerjisiz kalmadığı planlı ve kademeli bir kömürden çıkış planı hazırlanmasını talep eden örgütler, bu planın ekolojik, ekonomik ve sosyal açıdan adil bir geçişi temin etmesinin şart olduğunu vurguladı.
Geçtiğimiz sene Muğla, Kahramanmaraş, Çanakkale, Antalya, İzmir, Denizli, Sivas, Adana, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, Hatay ve Karaman’da yıllardır kömüre karşı mücadele eden 17 kurum bir araya gelerek ‘‘Kömürden Adil Çıkış: Hedef 2030’’ talebini içeren bir bildiri yayınlamıştı.
Meclis’te partilerle yapılan görüşmelerde bu bildiri ve Türkiye’deki kömürün mevcut durumu ve dünyadan adil geçiş örneklerinin yer aldığı bir bilgi notu, Muğla Çevre Platformu, Çanakkale-Çan Çevre Derneği, Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu, Ege Çevre Platformu, Çevre ve Tüketici Koruma Derneği, İklim İçin 350 Derneği, Temiz Hava Hakkı Platformu temsilcilerinden oluşan bir heyet tarafından parti temsilcileriyle paylaşıldı.
“Kömürden Adil Çıkış: Hedef 2030” ortak bildirisindeki talepler şöyle:
-
Mevcut kömürlü termik santraller bugünden başlayarak 2030 yılına kadar kademeli olarak kapatılsın.
-
Yeni kömür santralleri ve kömür madenleri için verilmiş izinler istisnasız iptal edilsin.
-
Kömür madeni genişletmeleri durdurulsun.
-
Kömür arama çalışmaları durdurulsun.
-
Kömür madenlerinde ve termik santrallerde çalışan tüm emekçiler özlük haklarını ve geleceklerini güvence altına alacak programlarla desteklensin.
-
Kömür bölgelerinde yaşanan ağır ekolojik yıkım ve buna bağlı insan sağlığındaki ve yerel ekonomideki çöküşün onarılması için etkilenen tüm ekosistemleri ve halkı kapsayan iyileştirme programları hayata geçirilsin.
-
Krizlere karşı dirençli bir toplumu inşa etmek için şirketlerin çıkarlarını değil, kamu yararını, bilimi önceleyen politikalar geliştirilsin.
Heyet, yarın da Demokrasi ve Atılım Partisi ve diğer partilerle görüşecek.
Ekoloji
İzmir’in Çernobil’i Gaziemir’de Hiçbir Temizleme Çalışması Yapılmamış
10 ay önce
-
20 Ocak 2024By
Barış TınayEnerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, İzmir’in Gaziemir ilçesindeki akü geri kazanım fabrika sahasındaki radyoaktif kirliliğin giderilmesi için geçen yılı ağustos ayında başlanacağını belirttiği çalışmaların 2024 yılı haziran ayında tamamlanacağını söyledi.
K2 HABER | İzmir’in Çernobil’i olarak bilinen Gaziemir’deki radyoaktif atıkların temizlenmesi için verilen mücadeleler devam ediyor. Konuyu daha önce de gündeme taşıyan CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın’ın, 13 yıl önce çevreye zarar verdiği için kapatılan fabrika sahasındaki radyoaktif atıkların temizlenmesine ilişkin soru önergesine yanıt veren Bakan Bayraktar, Radyoaktif Kirliliğe Maruz Kalmış alanların Çevresel İyileştirme Faaliyetlerinin Yetkilendirilmesine İlişkin Yönetmelik kapsamında söz konusu alanda radyoaktif kirliliğin giderilmesi işlemlerine 2023 yılının Ağustos ayında başlanacağı ve çalışmaların 2024 yılı Haziran ayında tamamlanacağını belirtti.
CHP’li Taşkın, konuyu 1 Ekim 2023’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşımış ve 70 dönümlük arazide bulunan ve 500 bin tondan fazla olduğu tahmin edilen radyoaktif atığın önemli bir çevre ve halk sağlığı sorunu yarattığını belirtmişti.
Özel şirket, sadece bariyer çekmiş
Taşkın, Enerji Bakanı’ndan gelen yanıta ilişkin değerlendirmesinde “Görülüyor ki ağustos ayından bugüne geçen zamanda kayda değer bir çalışma yapılmış değil. Halk sağlığını ilgilendiren böyle bir konunun ciddiye alınmıyor oluşu kaygı vericidir. Önümüzdeki aylarda gelişmeleri yakından takip edeceğiz” dedi.
Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda da atıkların temizlenmesi için ilgili kurumlara yaptığı çağrılarına defalarca yanıt alamayınca, “Nükleer atık alanı 14 yıldır temizlenmiyor. Artık söz bitti, eyleme geçiyoruz” diyerek bölgede ‘duran adam’ eylemleri başlatmıştı.
Ekoloji
Avrupa’nın Çöpünü Yine Türkiye Aldı: Bir Yılda 12,4 Ton!
10 ay önce
-
20 Ocak 2024By
Barış TınayTürkiye, AB ülkelerinin atık/çöp ihraç ettiği ülkeler sıralamasında 12,4 ton atık satın alarak 1’inci oldu.
K2 HABER | Merkezi Lüksemburg’da bulunan Avrupa Birliği İstatistik Ofisi Eurostat verilerine göre Avrupa Birliği (AB) ülkeleri 2022 yılında Birlik dışına toplam 32 milyon 100 bin ton atık ihraç etti. Bu miktar bir önceki yıla göre yüzde 3’lük bir düşüş göstermiştir. AB üyesi olmayan ülkelerden atık ithalatı ise 2021’den bu yana yüzde 5 azalarak 18.7 milyon tona geriledi.
AB dışına yollanan atıkların yarısından fazlasını 17,8 milyon tonla demir ve çelik oluşturdu. Bunların yaklaşık üçte ikisini işlemek için Türkiye satın aldı.
AB’DEN İHRAÇ EDİLEN ATIKLARIN EN BÜYÜK ALICISI TÜRKİYE
Türkiye, madeni olmayan geri dönüştürülebilir maddelerle birlikte Avrupa’dan toplam 12,4 milyon ton atık satın aldı. Bu rakam AB’nin toplam atık ihracının yüzde 39’unu oluşturuyor.
Alıcılar sıralamasında Türkiye 1’inci olurkan ardından 3,5 milyon ton atıkla Hindistan geldi. Hindistan tek başına Avrupa’daki atık kağıtların yüzde 30’unu satın alarak dönüştürüyor. Hindistan’ın ardından, Birleşik Krallık 2 milyon, İsviçre 1,6 milyon, Norveç 1,6 milyon, Mısır 1,6 milyon, Pakistan 1,2 milyon, Endonezya 1,1 milyon, Fas ve Amerika Birleşik Devletleri her ikisi de 0,8 milyon ton atık ile takip etti.
Mevzu Biraz ‘Pis’: Türkiye, Neden Avrupa’nın Çöpünü Topluyor?
AB’DE EN BÜYÜK ATIK İHRACATÇISI HOLLANDA
AB’nin en büyük atık ihracatçısı 6,4 milyon ton ile Hollanda oldu. Belçika 3,9 milyon ton ile ikinci sırada yer aldı. Üçüncü sıradaki Almanya ise 3,3 milyon ton ile AB atık ihracatının onda birini gerçekleştirdi. Almanya 2011 yılında 5,8 milyon ton atık ihraç ederek zirvede yer almıştı. Ancak Almanya ihracatındaki düşüş nedeniyle birinci sıradaki yerini koruyamadı.
TÜRKİYE 2022’DE DE 1. OLMUŞTU
2022’de birlik ülkeleri 1,1 milyon ton geri dönüştürülebilir plastiği AB dışındaki ülkelere ihraç etti.
Türkiye, AB dışına gönderilen tüm geri dönüştürülebilir plastiğin 319 bin tonunu ithal etti. Bu miktar, gönderilen toplam plastik atığın yaklaşık yüzde 29’una karşılık geliyor.
Boğaziçi Üniversitesi Elektroteknoloji Kulübü ve IEEE Öğrenci Kolu, çevre ve sürdürülebilirlik alanında gerçekleştirdikleri etkili çalışmalarla öne çıkan adayları kutlamak üzere 3. Boğaziçi Çevre Ödülleri etkinliğini düzenliyor.
K2 HABER | Çevre dostu uygulamalara katkıda bulunan ve başarılarıyla dikkat çeken adayları ödüllendirmeyi amaçlayan Boğaziçi Çevre Ödülleri, çevre ve sürdürülebilirliğe olan bakış açısını güçlendirmeyi miras olarak aktarmaktadır. Halk da oylamaya katılarak çevre ve sürdürülebilirlik konusunda söz sahibi olabilmekte, böylece etkinlik genel bilincin artması hakkında bir etkiye sahip olmaktadır.
Program Detayları
Bu yılki ödül töreni, geçirdiği yıllarda olduğu gibi, çevre ve sürdürülebilirlik konularında gösterilen çabaları kutlamak ve ödüllendirmek üzere tasarlandı.
Ödül için aday olan şirketler, kurumlar ve bireyler; çevresel etki, yenilik, ölçülebilir sonuçlar ve toplumsal katkı gibi kriterlere göre belirlendi. Adayların kim oldukları ve yaptıkları projeler, daha önce 1 Aralık tarihinde yapılan sosyal medya duyurusu ile kamuoyuna duyurulmuştu.
COP28 Sonrası İklim Uzmanlarından Tepkiler: Yetersiz
Ödül Töreni
Kazananlar, 22 Aralık tarihinde düzenlenecek olan Boğaziçi Çevre Ödülleri’nde etkinlik günü açıklanacak ve ödüller de aynı gün takdim edilecektir. Ödül töreni, Boğaziçi Üniversitesi’nin Güney Kampüsü’ndeki Albert Long Hall’de gerçekleştirilecek.
Oylamaya Katılmak İçin
Yılın çevrecilerini belirlemede söz sahibi olmak ve bilet almak için oylamaya katılabilirsiniz:
Oylama için: https://buec.com.tr/oylama/
Bilet linki: https://www.biletimgo.com/etkinlik/bogazici-cevre-odulleri-5338
Ekoloji
COP28 Sonrası İklim Uzmanlarından Tepkiler: Yetersiz
11 ay önce
-
13 Aralık 2023By
Barış TınayBirleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28), Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai kentinde bugün sona erdi. Konferansın sona ermesinden sonra ise iklim uzmanlarından tepkiler geldi.
İklim müzakerelerinin yaklaşık 30 yıllık tarihinde ilk kez “fosil yakıtlara” referans verilen final metninde, sıcaklık artışını sınırlandırmak için “fosil yakıtlardan uzaklaşma” çağrısı yer aldı. İklim uzmanları ise sonuç metninde fosil yakıtlara doğrudan atıf yapılmasını başarı ama metnin yetersiz olduğunu vurguluyor.
Ümit Şahin: Bizi En Aza Razı Ediyorlar
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin sosyal medya hesabından, “Dubai’de uzatmalar da bitti COP28 kararları kabul edildi. Taslaklarda olan fosil yakıtların terk edilmesi de yerini yenilenebilir enerjinin alacağı da çıkarılmış. Zayıf bir fosil yakıtlardan uzaklaşma ifadesinin karara girmiş olması zafer sayılmaz. Bizi en aza razı ediyorlar. Üstelik en kirli ve en tehlikeli enerji olan nükleer çözümler arasında sayılıyor. Geçiş yakıtı ifadesiyle fosil gaza referans veriliyor. CCS’e defalarca vurgu var. Bunlar büyük skandal. Şimdi enerji dönüşümüne akmayan finansmanın bunlara gitmesinin önü açılacak. Finansman yetersizliği vurgulandığı halde artırılmasına ilişkin dişe dokunur bir ifade yok. Batı iklim borcunu kabul etmemekte direniyor ve gelişmekte olan ülkelerin ve petrol devletlerinin ayak sürümesini kolaylaştırıyor. Çin, Hindistan vb savunma yapmaktan oynamıyor. + 1,5 derece hedefinden sonra 2021’de önce kömürün ve şimdi de bütün fosil yakıtların üstü kapalı da olsa sorunun kaynağı olarak COP kararına girmesi, Paris Anlaşması’nı genişlettiği için olumlu. Bu gelişme küresel iklim hareketinin başarısı. Ama çok yavaş ve yetersiz.” açıklamasını gerçekleştirdi.
Özgür Gürbüz: Tarihsiz Bir Çağrı Yetersiz
Gazeteci Özgür Gürbüz, COP28’de açıklanan Fosil Yakıtlardan Uzaklaşma metnini yetersiz olarak ifade etti: “BM İklim Konferansı COP28′den “fosil yakıtları kullanmayı bırakma çağrısı” çıktı . Başta AB ülkeleri olmak üzere bazı liderler bunu bir başarı gibi anlatıyor. Ne yazık ki bu doğru değil. Bilim bu kadar net, zaman bu kadar azken kesinlik içermeyen, tarihsiz bir çağrı yetersiz.”
Manuel Pulgar-Vidal: Yine De Fosil Yakıtlardan Uzaklaşma Kararı Önemli Bir Sonuç
WWF Küresel İklim ve Enerji Lideri ve COP20 Başkanı Manuel Pulgar-Vidal, müzakerelerin ardından yaptığı değerlendirmede, ülkelerin fosil yakıtlardan uzaklaşma konusunda anlaştığını söyleyerek şöyle dedi:
“Ülkeler bunu kabul ederken, COP28’de kömür, petrol ve gazın tamamen kullanımdan kaldırılması konusunda uzlaşmaya varılamadı. Ancak yine de fosil yakıtlardan uzaklaşma kararı önemli bir sonuç. 30 yıldır devam eden BM iklim müzakerelerinde ülkeler nihayet odak noktasını iklim krizine yol açan kirletici fosil yakıtlara kaydırdı. Bu sonuç fosil yakıt dönemi için sonun başlangıcına işaret etmelidir. Yaşanabilir bir gezegen için tüm fosil yakıtların tamamen ortadan kaldırılmasına ihtiyacımız var.”
Marcio Astrini: Kutlanmayacak Bir Sonuç
Brezilya merkezli İklim Gözlemevi Yönetici Sekreteri Marcio Astrini, COP28 sonucunun “sinyaller açısından güçlü ancak içerik bakımından zayıf” olduğunu dile getirerek, “Gerçek anlamda harekete geçilmediği takdirde Dubai’den çıkan sonuç, dünyanın dört bir yanında aşırı iklim olaylarından zarar gören topluluklar açısından kutlanmayacak bir sonuç,” dedi.
Türkiye, COP28’de 8 girişime imza attı
Türkiye Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı çerçevesinde çalışan İklim Değişikliği Başkanlığı, sekiz girişime katıldığını duyurdu. Girişimlerin listesi şu şekilde:
- İklim Kulübü,
- Kritik Ham Maddeler Kulübü,
- Dayanıklı Gıda Sistemleri, Sürdürülebilir Tarım ve İklim Eylemine ilişkin Emirlik Deklarasyonu,
- Buzul Dostları Grubu,
- Çimentoda Atılım,
- İklim İçin Mangrov İttifakı,
- COP28’de Eğitim ve İklim Değişikliği Ortak Gündemi Bildirgesi,
- İklim ve Sağlık Deklarasyonu,
- İklim Eylemi İçin Yüksek Hedefli Çok Düzeyli Ortaklıklar Koalisyonu’na (CHAMP) imzacı oldu.
Ekoloji
#COP28 ‘Fosil Yakıtlardan Uzaklaşma’ Çağrısının Yapıldığı Anlaşmayla Sona Erdi
11 ay önce
-
13 Aralık 2023By
Barış Tınay30 Kasım’da başlayan Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28), Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dubai kentinde bugün sona erdi.
Zirve, müzakerecilerin final metni üzerinde anlaşmaya varamaması nedeniyle resmî tarihinden bir gün sonra tamamlanabildi.
Anadolu Ajansı’nda yer alan habere göre, iklim müzakerelerinin yaklaşık 30 yıllık tarihinde ilk kez “fosil yakıtlara” referans verilen final metninde, sıcaklık artışını sınırlandırmak için “fosil yakıtlardan uzaklaşma” çağrısı yer aldı.
Atıflar ve boşluklar
BM nezdinde “çağrı”, tarafların “davet edilmesi veya taraflardan ricada bulunmak” anlamına geldiği için, müzakereleri takip eden uzmanlar fosil yakıtlardan uzaklaşma çağrısının zayıf bir sonuç olduğunu ve küresel ısıtmayı sınırlandırmak için emisyonları keskin şekilde düşürmenin sağlanamayacağını belirtiyor.
Taraflar küresel yenilenebilir enerji kapasitesinin 2030 itibarı ile üç katına ve enerji verimliliğindeki ilerleme hızının iki katına çıkarılması hedeflerini kabul ederken, Kayıp Zarar Fonu’nun etkin hale gelmesi de final metninde yer aldı.
Final metninde, gelişmekte olan ülkelerin iklim finansmanına ihtiyaç duyduğu ve iklim krizinin etkilerine uyum için gereken finansmana atıfta bulunulsa da, uyum finansmanının nasıl ölçeklendirileceği ve takvimine ilişkin boşluklar var.
COP28 Başkanı Al Jaber: Tarihi başarı
Final metninin kabul edilmesinin ardından kapanış oturumunda konuşan COP28 Başkanı Sultan Ahmed Al Jaber, müzakerelerin sonucunu “tarihi bir başarı” olarak nitelendirerek, şöyle dedi:
“Dünyanın yeni bir yol bulması gerekiyordu ve kuzey yıldızımızı takip ederek biz bu yeni yolu bulduk. Gerçeklerle yüzleştik ve dünyayı doğru yöne yönlendirdik. Bu doğrultuda, küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandırma hedefini ulaşılabilir kılmak için bir eylem planı hazırladık.
“Bunu ortak zemin üzerine inşa ettik, işbirliğiyle pekiştirdik. Bu, iklim eylemini hızlandırmak için hata yapmamak üzere geliştirilmiş dengeli, tarihi bir pakettir.”
- BAE’nin devlet petrol şirketi ADNOC’un CEO’su olan Sultan Ahmed Al Jaber’in COP 28’e başkanlık etmesi, kararlaştırıldığından bu yana tepki topluyordu. ADNOC’un, üretim kapasitesini 2027 yılında günde beş milyon varile çıkarmayı hedeflediği biliniyor.
İklim Uzmanlarından Tepkiler
WWF Küresel İklim ve Enerji Lideri ve COP20 Başkanı Manuel Pulgar-Vidal, müzakerelerin ardından yaptığı değerlendirmede, ülkelerin fosil yakıtlardan uzaklaşma konusunda anlaştığını söyleyerek şöyle dedi:
“Ülkeler bunu kabul ederken, COP28’de kömür, petrol ve gazın tamamen kullanımdan kaldırılması konusunda uzlaşmaya varılamadı. Ancak yine de fosil yakıtlardan uzaklaşma kararı önemli bir sonuç. 30 yıldır devam eden BM iklim müzakerelerinde ülkeler nihayet odak noktasını iklim krizine yol açan kirletici fosil yakıtlara kaydırdı. Bu sonuç fosil yakıt dönemi için sonun başlangıcına işaret etmelidir.
“Yaşanabilir bir gezegen için tüm fosil yakıtların tamamen ortadan kaldırılmasına ihtiyacımız var.”
Brezilya merkezli İklim Gözlemevi Yönetici Sekreteri Marcio Astrini, COP28 sonucunun “sinyaller açısından güçlü ancak içerik bakımından zayıf” olduğunu dile getirerek, “Gerçek anlamda harekete geçilmediği takdirde Dubai’den çıkan sonuç, dünyanın dört bir yanında aşırı iklim olaylarından zarar gören topluluklar açısından kutlanmayacak bir sonuç,” dedi.
Cengiz Holding’in Halilağa Bakır Madeni Projesi için 2. kez verilen “ÇED Olumlu” kararının iptali için Tema Vakfı, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Çan Çevre Derneği, Ayvalık Tabiat Derneği, Ege ve Marmara Çevreci Belediyeler Birliği ve yörede yaşayan 90 yurttaşın açtığı davanın bilirkişi keşfi gerçekleşti. Davacılar ve yaşam savunucuları, ‘Defol Cengiz, Köyümüzde Maden İstemiyoruz, Kazdağları’nın Üstü Altından Değerlidir’ yazılı pankartlarıyla keşifin başlangıç noktası Muratlar köyü girişinde toplandı.
K2 HABER | Şahin ATEŞOĞLU – @SahinAtesoglu / Ekoloji örgütlerinin ve bölge halkının, Halilağa Bakır Madeni projesine karşı açtıkları davanın bilirkişi keşfi gerçekleştirildi. Keşif, Muratlar Köyü’nde keşif hakiminin beyanları alması ile başladı. Maden yüksek mühendisi ve Kazdağı Derneği yönetim kurulu üyesi Esenay Hacıosmanoğlu, ÇED raporunun madencilik açısından eksik ve hatalı yönlerini anlattı. ÇED kapsamında çıkarılacak cevherin sadece bakır değil altın da içerdiği, başka bir projede altının da zenginleştirilmesinin planlandığı açıkladı. Dernek yetkililerinden yapılan açıklamada, keşif sırasında yapılan beyanların özeti şu şekilde yapıldı:
– Maden işletme projesinde bakır, altın, altın+bakır kompleks, feldispat ve kuvars madenciliği planlanırken, ÇED’in sadece bakır üretimine yönelik olduğu; ÇED projesinin maden işletme projesine uygun hazırlanması gerektiği halde iki projenin uyumlu olmadığı karşılaştırma yaparak açıklandı.
– ÇED’in aksine, maden işletme projesinde zenginleştirme ve atık depolamanın bulunmadığı belirtildi.
– Maden işletme projesine göre ÇED atık depolama tesisinin rezerv alanında kaldığı, dolayısıyla kaynak kaybına sebebiyet verebileceği açıklandı.
– İşletme projelerinin sadece görünür rezerve göre yapılması gerektiği ancak ÇED kapsamında tüm maden kaynağının işletilmesinin planlandığı gösterildi.
– Atık depolama tesisinin son derece geniş alana yayıldığı, olumsuz çevresel etkiyi azaltacak depolama alternatiflerinin ÇED kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.
– Atık depolama tesisinin açık ocak patlatması limit alanında kaldığı gösterildi.
– Rapor içinde 3 farklı atık depolama tasarımı bulunduğu gösterildi.
– Gerekli depolama kapasitesini sağlayabilmek için kazı yapılması gerektiği, bunun sonucunda atık depolama tabanının yeraltı suyu seviyesinin altına düşeceği açıklandı.
– Taban teşkili için gerekli kota alma çalışmasını ve kapasiteyi karşılamak için yapılacak kazıyı içermeyen etüt ve kesitlerden bahsedildi.
– Maden su ihtiyacının eski ocak göllerinden karşılanması alternatifinin ÇED kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.
– Duyarlılık analizlerinin kümülatif kesitler üzerinden yapılmadığı gösterildi.
– Yeraltı suyu seviyesi altında gerçekleşecek büyük boyutlu (derin açık ocak, geniş ADT) ve patlatmalı madencilik faaliyetlerinin, yüksek asit üretme potansiyeli ve kirletici etkisi olan malzemeden oluşan ocak ve pasa şevleri ile bu birimlerde oluşacak ocak gölünün, sahanın zaten hassas ve kırılgan olduğu görülen dengesini kontrol edilemez şekilde bozacağı, proje alanı ve çevresindeki su kaynaklarını olumsuz etkileyeceği, akış örüntülerine önemli ölçüde zarar vereceği açıklandı.
– Kümülatif değerlendirmede, gerek ruhsat sahası gerekse etki alanı içindeki diğer projelerin doğru ve eksiksiz bir şekilde ele alınmadığı gösterildi.
Kazdağları Ekoloji Platformu: ‘Cengiz’e Geçit Vermeyeceğiz!’
Halilağa Bakır Madeni Projesinde Kamu Yararı Yok
TEMA’dan Çevre Mühendisi Onur Küçük, bölgedeki aynı şirkete ait çok sayıda maden projesinin varlığından söz ederek, kümülatif etki konusuna vurgu yaptı. Davacıların avukatı Cem Altıparmak, şirketin ÇED süreci yürütmeden DSİ ile protokol kapsamında yapmaya başladıkları ve bölgenin su kaynaklarına el koyacak olan gölet projelerinden, Kocabaş Çayı’na yapılmak istenen derivasyon kanalından bahsetti ve ÇED raporundaki eksiklere dikkat çekti. ‘Onlarca köyün su kaynağına, tarım alanlarına el koyan bu projede kamu yararı yoktur’ dedi.
Çan İlçesi Tarım Yapılamaz Hale Gelecek
Ziraat Mühendisi Hicri Nalbant, projenin bölgenin tarımını yok edeceğini, tarım için gerekli olan suyun madene verileceğini söyledi. Orman mühendisi Hasan Basri Avcı, projenin kocaman bir orman ekosistemini yok edeceğini söyleyerek, idarenin ve ÇED raporunun ormana kereste gözü ile baktığını belirtti. Hacıbekirler köylülerinden Gülferit Güven, köylerinin proje alanının çok yakınında olduğunu ve madenden olumsuz etkileneceklerini, tarım ve hayvancılık yapamaz hale geleceklerini belirterek madeni istemediklerini söyledi. Çan Çevre Derneği avukatı Ümran Aydın, Çan’ın 55 köyünün tek su kaynağı Kocabaş çayının madene verildiğinde, yöre insanının susuzluğa terk edileceğini, artık Çan ilçesinde tarımın yapılamacağını anlattı.
Alamos’un Kirazlı Ruhsatı Tarihe Gömülmüştür’
Yöre İnsanı Kanser Riskiyle Yaşamak İstemiyor
Diğer avukatlar tarafından proje alanındaki ve yakınlarındaki arkeolojik buluntular ve sit alanları hakkında da bilgiler verildi. Daha sonra hakim davalı idare Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı avukatına ve müdahil şirket avukatına söz vererek beyanlarını aldı. Beyanların ardından keşif alanına geçildi, projede öngörülen açık ocak, atık havuzu alanları ve arkeolojik buluntular bilirkişilerle birlikte incelendi. Keşfin sonunda davacılardan bölgede yaşayan Emel Yalçın ve Ferzan Aktaş da söz alarak projenin tarım alanlarına ve yaşam alanlarına verecekleri zararları anlatarak, yöre insanının kanser riskiyle yaşamak istemediği belirterek projenin iptal edilmesini istediler.
Keşfe Kazdağları Ekoloji Platformu, Edremit, Altınoluk, Küçükkuyu, Çanakkale’den doğa koruma örgütleri ve emek ve demokrasi örgütleri de destek verdi.
Ekoloji
Uzmanlar, COP28 İklim Zirvesi’ndeki Son Gelişmeleri Değerlendirdi
12 ay önce
-
4 Aralık 2023By
Barış TınayCOP28 İklim Zirvesi’nin 3. günü olan 2 Aralık 2023’te Dr. Sultan Al Jaber tarafından açıklanan Küresel Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Taahhüdü ile, 1,5°C’yi ulaşılabilir kılmak için 2030 yılına kadar küresel kurulu yenilenebilir enerji üretim kapasitesinin 3 katına, enerji verimliliği hızının 3 katına çıkarılması hedeflendi.
K2 HABER | 2 Aralık itibarıyla 118 ülke, farklı başlangıç noktaları ve ulusal koşulları dikkate alarak, 2030 yılına kadar dünyanın mevcut yenilenebilir enerji üretim kapasitesini en az 11.000 GW’a çıkarmak için birlikte çalışma taahhüdünde bulundu. Ayrıca, 2030 yılına kadar her yıl, enerji verimliliğindeki küresel ortalama yıllık artış oranını iki katına çıkarmayı taahhüt etti. ABD, Avustralya, Brezilya, Polonya ve Meksika gibi fosil yakıta dayalı bir enerji sistemi olan ülkeler bildirgeye imza atarken Çin, Hindistan ve Türkiye’nin yokluğu dikkat çekti.
Türkiye’den uzmanlar, küresel çapta yenilenebilir enerji konusunda atılan bu adımı ve Türkiye’nin durumunu değerlendirdi.
Kömürün Politik Ekonomisi: Temiz Enerji Geçişinin Önündeki Engeller
Ümit Şahin: Türkiye’nin Bu Bildirgeyi İmzalaması Gerekirdi
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi İklim Değişikliği Koordinatörü Ümit Şahin ise alınan kararı şöyle yorumladı: “Türkiye’nin COP28’de iki pozisyonunu gördük. Birincisi, Küresel Durum Değerlendirmesi kapsamında fosil yakıtların azaltılmasına ve fosil yakıttan çıkışa karşı olduğunu bildirmesi ve ABD’nin de yer aldığını açıkladığı Kömürden Çıkış Koalisyonu’na katılmamasıydı. İkinci olarak, küresel yenilenebilir kapasitesinin üç katına çıkarılmasını taahhüt eden 118 ülke arasında Türkiye’yi göremedik. Halbuki, Azerbaycan ve bazı körfez ülkeleri bile bu taahhüdün altına imza attı. Kaldı ki, Türkiye’nin geçen yıl yayınladığı Ulusal Enerji Planı’nda güneş ve rüzgârı artırma hedefi zaten 3 kata yakın, dolayısıyla Türkiye’nin bu bildirgeyi imzalaması gerekirdi.”
Volkan Yiğit: Türkiye, Kömürlü Termik Santralleri Ekonomik Ömrü Bitene Kadar Açık Tutmak İstiyor
A Plus Enerji Kurucu Ortağı Volkan Yiğit ise küresel hedeflerin halihazırda Türkiye’nin Ulusal Enerji Planı’yla paralel olduğunu ve Türkiye’nin zaten bu hedeflere kolaylıkla ulaşabileceğinin altını çizdi ve “Ulusal Enerji Planı’nda şu an 11,2 GW olan güneş kapasitemizi 2035 sonunda 53 GW seviyesine yani neredeyse 5 katına çıkarmayı hedefliyoruz. Rüzgâr tarafında bu kadar yüksek olmasa da 11,6 GW kapasitemizi 2035’te 29 GW seviyesine çıkarmayı planlıyoruz. Bu da 2,5 kat bir artış anlamına geliyor. Her iki hedefin toplamına baktığımızda 2035’te güneş ve rüzgâr kurulu gücümüzü zaten 3,6 katına çıkarmayı planlıyoruz aslında.” dedi.
Yiğit, şöyle devam etti: “Türkiye’nin imzacı olmamasının sebebi, taahhüdün içinde geçen kömürlü termik santrallerin aşamalı olarak kapatılması ibaresi olmalı; çünkü Türkiye tüm kömürlü termik santralleri ekonomik ömrü bitene kadar açık tutmak istiyor. Burada aslında işi piyasaya bırakmak lazım; piyasa koşulları, karbon fiyatlaması, farklı taahhüt ve gereksinimler çerçevesinde bizim de yaptığımız projeksiyonlar kömür santrallerinin üretimdeki payının her yıl gittikçe azalacağını gösteriyor. Ekonomik ve teknolojik koşullar, Türkiye’de yerli kömürün bitmesi, yeni kömür alanlarına girmenin zorlaşması, kömür finansmanının azalması zaten bizi bu taahhüde götürecektir. Ben karamsar değilim; önümüzdeki yıllarda bu küresel taahhüdün daha geliştirilmiş hali ve belki hidroelektriğin kapsam dışı bırakıldığı bir versiyonuna, yani sadece güneş ve rüzgâr gibi yeni teknoloji yenilenebilir enerji hedeflerinin yer aldığı haline, imza atabileceğimizi düşünüyorum ve zaten Ulusal Enerji Planı’nın da buna paralel olduğunu görüyorum.”
Gençler, Karbonsuz Gelecek İçin ‘Kömürden Çıkış Planı’ İstiyor
Bengisu Özenç: Türkiye, İklim Diplomasisinde Daha Yapıcı Rol Oynamalı
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği Direktörü Bengisu Özenç, Türkiye’nin 2021’de açıkladığı 2053 net-sıfır hedefinin olumlu başlangıç olduğunu ancak kısa ve orta vadeli hedeflerin henüz söz konusu 2053 hedefiyle uyumlu olmadığına dikkat çekti: “Ne yazık ki, kısa vadeli hedeflerin eksikliği bu patikada önemli rol oynayabilecek yatırımcı gibi aktörlerin yanlış sinyal almasına sebep olabiliyor. Aslında Türkiye önümüzdeki 10-15 yıl boyunca süregelen durumu devam ettireceğini söylüyor. Halbuki, çok daha fazlasını yapacak kapasitemiz var. 2017’de açıklanan güneş enerjisi kurulum hedeflerini yalnızca beş yıl içinde 3 katına çıkarmış bir ülkeyiz. Türkiye, hem iklim diplomasisinde daha yapıcı bir rol oynamayı, hem de 2053 net-sıfır hedefine ulaşmada daha kolaylaştırıcı bir pozisyon almayı kendisi için hedeflemeli.”
Bahadır Turhan: COP28’deki Duruşumuz Hedefler İle Tam Tutarlılık Sergilemiyor
Solar 3GW Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Bahadır Turhan ise kararı şöyle yorumladı: “Kömürden çıkışımız hem 2053 Net Karbon sıfır hem enerjide bağımsızlık hem de sürekli ucuz elektrik hedeflerimiz açısından birinci şart. Bu çıkışın adil bir çerçevede olması için de somut adımlarla detaylıca planlanması ve planın bir an önce hayata geçirilmesi elzem. Ancak COP28’deki duruşumuz maalesef bu hedefler ile tam tutarlılık sergilemiyor. Bu durum bizim geleceğin gelişmiş ülkeleri arasındaki yerimizi riske atıyor, çünkü ucuz enerjinin sağlayacağı imkan ve verimlilikten mahrum kalıyoruz.”
Güncel gelişmeler ışığında, Türkiye’deki güneş ve rüzgar enerjisi potansiyelinin önemli bir avantaj sağladığını ifade eden Turhan şöyle devam etti: “Fosil yakıt açısından fakir ancak güneş açısından zengin bir ülkeyiz. Bu, diğer ülkelere kıyasla en kolaylıkla yararlanabileceğimiz kaldıraç, bize hem maliyet hem de zaman konusunda avantaj sunuyor. Dolayısıyla fosil yakıtlardan çıkışımızı geciktiren her hareket, güneşimizden yeterince faydalanamamıza ve de ekonomik açıdan geri düşmemize neden oluyor. Artık geçmiş yüzyılın teknolojilerini geride bırakıp, tamamen yeni teknolojilere yüzümüzü çevirme zamanı. Son teknolojik gelişmeler ile GES’lerin ve batarya depolamanın ilk yatırım maliyetleri sadece son bir yılda %40 ucuzladı. Batarya depolama ile desteklenen GES’ler ise bugün şebeke işletme güvenliği açısından termik santrallere olan ihtiyacı her gün azaltıyor. Tüm bunların üzerine bir de son bir yılda yaklaşık 30 GWh’lik batarya kapasiteli GES ve RES’lere önlisans da vermişken, artık fosil yakıtlardan çıkışımızı daha hızlı ve emin adımlarla gerçekleştirebiliriz.”
Türkiye’de Kömür Düşüşte Ancak Emisyonlar Azalmıyor
Ufuk Alparslan: Türkiye’nin İmzasının Olmamasının Nedenini Politik Buluyorum
Bu kararın emisyon azaltımı konusunda dünyanın iki kutbunu karşı karşıya getirdiğini söyleyen Ember Türkiye, Ukrayna ve Batı Balkanlar Bölge Lideri Ufuk Alparslan şöyle dedi:
“Bu karara imza atan 118 ülkenin dışında kalan ülkeler, küresel sera gazı emisyonunun yarısından fazlasından sorumlu. İmza atmayan ülkeler arasında Çin, Hindistan, Güney Afrika, Endonezya, Rusya ya da Orta Doğu ülkeleri gibi yenilenebilir enerjinin esas artış göstermesi gereken yerler bulunuyor. Bu nedenle kararın beni çok heyecanlandırdığını söyleyemeyeceğim. Türkiye açısından değerlendirdiğimizde ise, resmi planlarda dahi buna yakın hedefler açıklandığı için kararın altında Türkiye’nin imzasının olmamasının nedenini politik buluyorum. Nitekim, imzacı ve imzacı olmayan ülkelere bakıldığında -birkaç istisna dışında- dünyanın iki ayrı kutbunu yansıttığını görüyoruz.”
Konak ve Karşıyaka’da denizin 1 metreden fazla yükselmesi nedeniyle sahil kesimindeki birçok sokak deniz sularının altında kaldı.
K2 HABER | İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan hava basıncı, rüzgâr ve yağış verilerine göre şehirde deniz kabarması yaşanabileceği yönündeki uyarılar gerçekleşti. İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesi ve İZSU Genel Müdürlüğü ekipleri 24 saatten fazla süredir kesintisiz mesai yaparak vatandaşların yardımına koştu.
İzmir’de meteorolojik koşulların yarattığı etkiye bağlı olarak deniz taşkını yaşandı. İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü ve İtfaiye Dairesi Başkanlığı ekipleri, deniz seviyesinin 1 metre yükseldiği taşkına karşı, tüm personel ve ekipmanıyla halkın can ve mal güvenliğini sağlamak için özverili bir mücadele yürütüyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü, 25 Kasım Cumartesi günü, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nden aldığı verilere dayanarak, deniz kabarması ve aşır yağıştan kaynaklı deniz taşkını yaşanabileceğini belirterek vatandaşı uyarmıştı. Günün ilerleyen saatlerinde deniz seviyesi 1 metre yükseldi, Alsancak Kordon, Karşıyaka Yelken Kulübü ve Mavişehir’de deniz taşkını yaşandı. Taşkında zarar gören elektrik trafolarından kaynaklanan bölgesel elektrik kesintileri yaşandı.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün hava tahmin modellerine göre ikinci bir yükselme ihtimalinin düşük olduğu belirtildi. Alınan verilere göre, rüzgârın öğle saatlerinde etkisini kaybetmesiyle birlikte deniz çekilmeye başlayacak.
Tunç Soyer: Karbon 0 – Dünya 1 Kampanyasına Destek Veriyorum
Tsunami Etkisi Yarattı
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, deniz kabarması olarak adlandırılan durumun bir tsunami etkisi yarattığını ve denizin karadan yüzlerce metre içerilere ilerlediğini belirterek “1200 mesai arkadaşımız, 250 iş makinesi ile geceden beri su tahliyesi yapıyor. Vatandaşlarımızın bu durumdan en az etkilenmesi için İZSU, İtfaiye ve Fen İşleri ekiplerimizle canla başla çalışıyoruz” dedi.
Ekoloji
Alexandra Cousteau: Okyanusları Geri Kazanmak İçin 10 Yılımız Var
12 ay önce
-
27 Kasım 2023By
Barış TınayYılın en büyük inovasyon buluşması Türkiye Innovation Week, sürdürülebilirlik aktivisti Alexandra Cousteau ismini ağırladı. Dünya üzerindeki plastik atıkların korkutucu boyutlara ulaştığını hatırlatan Cousteau, “Okyanusları geri kazanmak için önümüzde 10 yılımız var” değerlendirmesinde bulundu.
K2 HABER | Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) koordinasyonunda düzenlenen ve bölgenin en büyük inovasyon buluşması olan Türkiye Innovation Week (TIW), İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde kapılarını açtı.
Etkinlik kapsamında değerlendirmelerde bulunan Fransız okyanus uzmanı ve kâşif Jacques-Yves Cousteau, bizim bildiğimiz adıyla Kaptan Cousteau’nun torunu Alexandra Cousteau, okyanusları geri kazanmak için dünya halklarının 10 yılı olduğunu belirtti.
Cousteau açıklamasında, “Önümüzdeki on yıl, tek küresel okyanusumuzun geleceğini belirleyecek. Artık farklılıklarımızın ötesine bakmamız ve iddialı ve yenilikçi çözümleri benimsememiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Mikroplastiklerin zararlarına da değinen Alexandra Cousteau, “Mikroplastikler artık yediğimiz balıklarda, hatta yemeğimize serptiğimiz deniz tuzunda bile mevcut. Mevcut eğilimler devam ederse 2050 yılında okyanuslar trajik derecede üzücü, kirli ve boş bir yer olacak” diye konuştu.
Araştırmalara göre dünyanın yaklaşık yüzde 70’ini kaplayan okyanuslarda tahmini 171 trilyondan fazla plastik parça bulunuyor. Bilim insanları, okyanuslardaki plastik yoğunluğuna ilişkin önlem alınmadığı takdirde 2040’a kadar atıkların neredeyse 3 kat artabileceği uyarısında bulunuyor.
Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay Mikroplastik Tehlikesini Yazdı