Politika
Sedef Kabaş’ın Tarihi Savunması: ‘İktidarın Tüm İmkanlarıyla Saldırdılar’
By
Barış Tınay
Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla hukuksuzca tutuklanan ve 49 gün hapis yattıktan sonra tahliye edilen gazeteci Sedef Kabaş’ın duruşmada yaptığı tarihi savunmanın tam metni yayımlandı.
Gazeteci Sedef Kabaş, TELE1’de katıldığı bir televizyon programında yaptığı konuşmanın ardından 21 Ocak gecesi evinden gece 02.00’de gözaltına alınarak, “cumhurbaşkanına hakaret” ve “kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret” suçlarından toplam 12 yıl 10 aya kadar hapis istemiyle yargılanmıştı. 49 gün hapis tutulan Kabaş, yapılan duruşma sonrası 2 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Tutuklu kaldığı süreyi dikkate alan mahkeme, Kabaş’ın tahliyesine karar vermişti.
Cezaevinden tahliye olurken basın mensuplarına süreci değerlendiren Kabaş, duruşmadaki savunmasına da atıfta bulunarak “Haklıysak korkmayacağız, haksızlık varsa da susmayacağız…” ifadelerini kullanmıştı.
Duruşma sırasında basına yansıyan savunmasında “Terör örgütü PKK’nın başı Öcalan ile görüşüp, mektubunu devlet televizyonunda okuyarak siyasi mesajını topluma iletme “misyonunu” üstlenmiş olsaydım, görüşleri referans alınan bir “akademisyen” olacaktım.” diyen Kabaş, duruşma hakimine de “Sizce zamanında bir şiirden dolayı 3 ay hapis yatmış ve siyasi yaşamı boyunca bunu bir “mağduriyet” kartı olarak kullanmış birinin şimdi bir atasözünden dolayı bir başkasını 13 yıla yakın hapis yatırma gayreti, tarihin bir cilvesi değil mi?” sorusunu yöneltmişti.
Sedef Kabaş: ‘Sözü ve Kalemi Dışında Hiçbir Gücü Olmayan Bir Kadına İktidarın Tüm İmkanlarıyla Saldırdılar’
İşte Sedef Kabaş’ın tarihi savunmasının tam metni:
Babasının tahsili nedeniyle Londra’da dünyaya gelmiş, bundan ötürü T.C. vatandaşlığının yanı sıra Birleşik Krallık vatandaşı olan, yani başta İngiltere olmak üzere dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde yaşama veya çalışma imkânı bulunan ancak kendi isteği ve özgür iradesi ile yürekten bağlı olduğu vatanında yani Türkiye’de yaşamayı tercih etmiş biriyim. Ve bu mevcut iktidarın bize ve bana yaşattıklarına rağmen bu ülkede kalarak, bu cennet vatanın özgür, adil ve müreffeh günlere kavuşması için elimden geldiğince bir gazeteci sorumluluğu çerçevesinde gerçekleri yazmaya ve konuşmaya devam edeceğim. Öncelikle gıyabında “kaçma şüphesi var” diyenlere peşinen beyan ederim.
Boğaziçi Üniversitesi’nden Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi üzerine lisans, Boston Üniversitesi’nden TV Haberciliği ve Yayıncılığı üzerine yüksek lisans, Marmara Üniversitesi Yüksek Gazetecilik bölümünden alınmış doktora derecem var. Yurtdışında burslu okumuş, dünyanın en büyük haber kanalı CNN International’ın Atlanta’daki haber merkezinde çalışmış yine kendi isteği ile ülkesine dönmüş bir TV habercisiyim. Uzun yıllar ülkemizdeki çeşitli ulusal kanallarda yayınlanmış binlerce haber/röportaj programına imza attım. Özellikle son yıllarda yine pek çok haber kanalında konuk konuşmacı olarak sayısız canlı yayına katıldım. Bugüne kadar ne yaptığım programlar ne de katıldığım yayınlar ile ilgili olarak hakaret dâhil hakkımda açılmış tek bir dava yoktur. Bu gerçek, şahsım ile ilgili olarak ortaya atılan “provokatör” iddiasını temelden çürütmektedir.
Gazeteci ve TV habercisi olmanın yanı sıra çeşitli üniversitelerde öğretim görevlisi olarak binlerce öğrenci yetiştirmiş; bir eğitmen olarak iletişim, liderlik ve medya üzerine sayısız eğitim, seminer, konferans vermiş; ülkemizin önde gelen şirketlerinin üst düzey yöneticilerine danışmanlık yapmış biriyim. Tüm bu nedenlerden ötürü davet edildiğim bir eğitim konferansında, kamuya açık 2000 kişinin dinleyici olarak bulunduğu bir salonda yaptığım ve sonrasında da Youtube’da yüzbinlerce kişinin izlediği bir konuşmanın videosunu, geçen sene bu zamanlarda AK Parti yetkilileri kasıtlı biçimde montajlayarak gıyabımda korkunç bir iftira kampanyası başlatmışlardır. 2021 Nisan ayında AK Parti grup toplantısında bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan canlı yayında milyonlara beni aleni şekilde hedef göstererek “128 Milyar Dolar Nerede sorusu koca bir yalan ve bu büyük yalanı CHP lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’na söyleyin emrini veren işte bu bayan” demiştir. Ardından da Topraklar Değil, Beyinler İşgal Ediliyor isimli TEDx konuşmamın içeriği kasıtlı biçimde çarpıtılarak, yani Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’e ait sözler sanki bana aitmiş, sanki ben söylemişim gibi montajlanarak kamuoyuna izletilmiştir. İronik biçimde Goebbelsvari kara propaganda tekniklerini eleştirdiğim bir eğitim seminerim Goebbelsvari bir kara propagandanın malzemesi yapılmıştır. Hem “topluma büyük yalanlar söyleyin” tavsiyesini veren bir eğitmen olduğum iftirası hem de aleni biçimde halkın kandırılmaya çalışması nedeniyle konuyu yargıya taşıdım. Recep T. Erdoğan aleyhine 128 kuruşluk tazminat davası açtım. Merak ediyorum acaba hukuk karşısında hakkımı aramak şahsıma yönelik husumetin sebeplerinden biri olabilir mi? Mahkemenin dikkatine sunmak istediğim bir başka husus da şu; daha önce “topluma büyük yalanlar söyleyin” dediğim iftirasında bulunanlar ile şimdi “Cumhurbaşkanına hakaret etti” iddiasında bulunanlar AYNI KİŞİLER!
‘O Bayan’ Sedef Kabaş’tan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Yanıt
‘Bugün Bu Ülkede En Ağır “Suç” Cumhurbaşkanı’na Hakaret’
İşte bu aynı kişiler şimdi bir atasözünden zorlama biçimde hakaret suçu çıkarmaya çalışıp, benim 13 yıla yakın hapisle cezalandırılmamı talep ediyorlar!
Oysa…
IŞİD terör örgütü üyesi olup, Suriye’de örgütsel eğitimler alıp, emniyetin “canlı bomba” listesinde bulunsaydım, cezasız serbest bırakılacaktım.
Uluslararası uyuşturucu ticareti yapıp, Mersin Limanı’na 4.9 ton kokain getirmiş olsaydım, bırakın soruşturma açılmasını ismim dahi gizli tutulduğu için dışarıda rahat rahat dolaşacaktım.
Terör örgütü PKK’nın başı Öcalan ile görüşüp, mektubunu devlet televizyonunda okuyarak siyasi mesajını topluma iletme “misyonunu” üstlenmiş olsaydım, görüşleri referans alınan bir “akademisyen” olacaktım.
Bugün FETÖ dedikleri “Hoca Efendi”leri için övgüler düzüp, Pensilvanya’da birlikte fotoğraf çektirmiş olsaydım, muhtemelen mevcut iktidarın gözde bakanlarından biri olacaktım.
Kamunun mallarına, arazilerine, madenlerine, limanlarına, marinalarına, fabrikalarına “çöküp”; yolcu, hasta, müşteri garantili usulsüz nice devlet ihalesini kapıp, halkı milyarlarca dolar zarara uğratsaydım, bir de millete ana avrat hitap etmiş olsaydım, bulunmaz hint kumaşı olacaktım!
Ya da bir muhalefet liderinin suratına yumruk atsaydım tutuksuz yargılanacak ve hakkında en fazla 3 yıl hapis istenen biri olacaktım.
Ne var ki, bugünün Türkiye’sinde birilerine göre en büyük “suçu” işledim. Ne terör, ne cinayet, ne uyuşturucu ticareti, ne nitelikli dolandırıcılık, ne vatana ihanet… Bugün bu ülkede en ağır “suç” Cumhurbaşkanına hakaret!
Peki, hakaret suç mudur? Elbette suçtur. Kanaatimce suç olmasının ötesinde ahlaki bir sorundur. Ancak bu suç HERKES için geçerlidir, zira hukuk karşısında herkes EŞİTTİR! Örneğin Cumhurbaşkanına hakaret etmek nasıl bir suç ise Cumhurbaşkanı da bir başkasına hakaret ettiğinde benzer suçu işlemektedir. Yani bu suçu işleyen herkes için eşit ceza ya da bu suçun mağduru için eşit koruma temin etmek, hukuk devleti olmanın bir gereğidir.
Oysa mevcut durumda Cumhurbaşkanına özel bir koruma kalkanı yaratılmaya çalışılmaktadır. Daha önce tarafsız Cumhurbaşkanı için çıkartılmış olan TCK’nın 299. Maddesi, Anayasamızın 90. Maddesi açısından artık yok hükmündedir.
Zira Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler “hukuk karşısında herkes eşittir” ilkesinden hareketle devlet başkanlarına özel, ayrıcalıklı, istisnai bir statü tanınamayacağını belirtiyor. En son AİHM tarafından verilmiş 19 Ekim 2021 tarihli Vedat Şorli kararı bunu bir kez daha teyit ediyor. Karar hem Devlet Başkanlarına ayrıcalık ve özel koruma sağlanamaz diyor hem TCK’nın 299. Maddesinin kaldırılmasını “hukuki zorunluluk” olarak nitelendiriyor. Anayasamızın 90. maddesi de uluslararası sözleşmeler ile iç hukuk çelişiyorsa, ilki geçerlidir diyor. Yani aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret edildi iddiası ile 160 binden fazla vatandaşımız hakkında açılan soruşturma ve 33 binden fazla vatandaşımıza verilmiş mahkûmiyet kararları yok hükmünde olan bir yasaya dayandırılıyor. Bir bakıma hukuk hiçe sayılarak fiili bir durum oluşturulmaya çalışılıyor.
‘Ben Cumhurbaşkanı’na Hakaret Etmedim, Etmem’
Gelelim “Gazeteci Sedef Kabaş Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret etti” iddiasına… Bir koruma kalkanı olsa da olmasa da ben Cumhurbaşkanı’na hakaret etmedim, etmem. Çünkü herhangi başka birine de hakaret etmem, edilmesini de tasvip etmem. Ancak ülkeyi ekonomik, siyasi, hukuki ve neredeyse her alanda tarihteki en ağır şartlara mahkûm etmiş bir iktidarı ve onun başat temsilcilerini gerekirse en ağır şekilde eleştiririm. Takdir edersiniz ki, bu eleştiriler ifade özgürlüğü kapsamında olup, hem TC vatandaşı olarak en temel Anayasal hakkım hem bir gazeteci olarak en asli görevimdir.
Peki, ne oldu? 14 Ocak 2022 tarihinde TELE1’de Demokrasi Arenası programında Sayın Uğur Dündar’ın “siz siyasete son dönemde hâkim olan kırıcı, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı hatta tehditvari üslubu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna yanıt olarak 1980 öncesi bu toplumun nasıl “sağcı mısın, solcu musun” diye bölündüğünü, şimdi de “AKP’li misin, değil misin” diye yine acımasızca adeta tarihten hiç ders alınmamışçasına bölündüğünü söyledim. Bu halk Erdoğan’a çok şans verdi, çok destek, çok paye verdi, çok iyi makamlara getirdi ama karşılığında kendisi birleştirici bir üslup yerine bizi ısrarla, sistemli olarak kutuplaştırdı dedim.
Siyasette kavgalar, çatışmalar, fikir ayrılıkları olabilir ancak tartışmalar belli bir düzeyde olmalıdır, gerektiğinde hiciv sanatından yararlanılabilir, ironi yapılabilir, ya da atasözleri kullanılabilir. Ama düşük üslup ya da küfür kabul edilemez dedim.
Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk Milleti’nin birliğini temsil eden birinin bu milleti; benden olmayan herkes “düşman”, bana oy vermeyen herkes “hain”, bana muhalefet yapan herkes “terörist” diyerek bölmek ne demektir? Bu söylemler ile hem toplumun birlik ve beraberlik ruhu yok ediliyor hem gerçekten düşman, hain terörist olanları ılımlaştırıyor, onlara adeta meşru bir zemin oluşturuluyor, farkında mısınız? Boğaziçi Üniversitesi’nin pırıl pırıl gençlerine “terörist” derseniz ya da İBB’de çalışan herkesi toptan “terörist” torbası içine atarsanız, gerçekte terörist olanlara ne diyeceksiniz? diye sordum. Bir balkon konuşması vardı tarihe geçmiş olan. Bu konuşmayı yapan ile bugün “terbiyesiz herif”, “cibilliyetsiz”, “Cumhur ittifakı olarak hepinizi önümüze katarız”, “daha bunlar iyi günleriniz”, “anırsalar da anırmasalar da” diyen aynı kişi mi? Aynaya baktığı zaman kendisiyle gurur duyuyor mu Recep Tayyip Erdoğan? Sokak röportajlarında vatandaşların konuşmalarına bakın, hiç kimse hiç kimseye küfretmiyor, dertlerini anlatarak argümanlar ortaya koyarak tartışıyorlar yani halkın sağduyusu sarayda oturanlardan çok daha fazla dedim. İçeriği bu olan konuşmamı güçlendirmek için de “Taçlanan baş akıllanır” derler, bir de bunun tersini söylerler deyip, malum atasözünü (biraz da değiştirerek, yumuşatarak “öküz” yerine “büyükbaş” diyerek) örnek verdim. Zaten iddia edildiği gibi hakaret kastım olsa sözün orijinalini kullanırdım.
Ne program sırasında (ki elli yıllık duayen gazeteci Uğur Dündar, herhangi bir hakaret kastı olduğunu düşünse tereddütsüz anında müdahale ederdi.) ne sonrasında söylemimden “Cumhurbaşkanına hakaret etti” çıkarımında bulunan olmadı. Daha önemlisi izleyicilerden de bu yönde yorum, ikaz, eleştiri, yapan çıkmadı. Zaten 6 gün boyunca RTÜK dâhil hiç kimse böyle bir kanaate varmadı.
Sedef Kabaş’tan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya 10 Kritik Soru
Hüküm Çoktan Verilmişti
Bu canlı yayından bir hafta sonra 21.01.2022 tarihinde sanatçı Sezen Aksu’nun 2017 yılında yazdığı bir şarkının sözlerine ilişkin olarak iktidar yandaşları tarafından başlatılan karalama kampanyası devam ederken, sanatçının evinin önüne giden bir grup, tehditkar basın açıklamaları yaparken, Cumhurbaşkanı katıldığı Cuma namazında mikrofonu eline alarak “Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak da bizim görevimizdir.” dedi. Erdoğan’ın bu sözleri sosyal medyada yoğun bir eleştiri furyasına neden oldu. Aynı günün akşam saatlerinde Takvim gazetesi bana aleni şekilde hakaret eden, beni açıkça hedef alan, savcıları göreve çağıran “Hoşt… Sedef Kabaş Cumhurbaşkanı’na hakaret etti savcıları göreve çağırıyoruz. Sedef Kabaş hesap verecek!” başlıklı haberi yayınladı. İlk kurşun atılmıştı. Ardından sosyal medyada troller, yaylım ateşi misali linç, küfür, hedef gösterme kampanyası başlattılar. Adeta bir sanatçının dilini koparmayı kendine görev bilen Erdoğan’ı, “mağdur” kişiye dönüştürme planını devreye soktular.
O gece saat 2’de 6 polis tarafından gözaltına alındım. Oysa çağırsalar giderdim. Yıllardır hakkımda sayısız suç duyurusu yapıldı, dolayısıyla sayısız kez polis tarafından ifadeye çağırıldım. Değerli emniyet mensupları gayet iyi bilir, bir kez olsun gitmezlik yapmadım.
İronik olarak bir başka husus da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı çerçevesinde “Artık gece yarısı insanlar evlerinden alınmayacak” demiş olmasıydı. Bırakın AİHM’i ya da Anayasa’yı kendi koydukları yasalara bile uyma ihtiyacı hissetmiyorlardı. Özetle söylenen başka, uygulama bambaşkaydı.
Ertesi gün daha polisler tarafından alınan ifadem bile tamamlanmamıştı ki o tarihte Adalet Bakanı olan Abdulhamit Gül: “Bu hadsiz beyanlar karşısında yargı cezasını verecektir.” dedi. Bir başka ironi de aynı Bakanın daha önce defalarca “Yargı bağımsızdır, bağımsız olmalıdır” şeklinde açıklamalar yapmış olmasıydı. Akabinde koro halinde Bakanlar, AK Parti’nin önde gelen isimleri, RTÜK Başkanı beni “suçlu” ilan ettiler. Masumiyet karinesine saygı duymaya ya da mahkeme kararını beklemeye gerek yoktu. Yani hüküm çoktan verilmişti.
Nitekim polise verdiğim ifade için bile saatler süren (sorulan sorulara ve verdiğim yanıtlara dair) kontroller, yoğun telefon trafiği, ortamdaki tedirginlik çok şey anlatıyordu. Benzerini gencecik bir savcıya verdiğim ifade sürecinde de yaşadık. Hem ifademin öncesinde saatlerce bekletildik, hem ifade sonrasında savcının kararını açıklaması epey sürdü. İnsan ister istemez düşünüyordu, acaba tüm süreci “göklerden gelen bir karar” mı yönetiyordu?
Tutuklanma talebiyle sevk edildiğim nöbetçi mahkemede sayın hakim tereddütsüz “Delil karartma ve kaçma şüphesi var” diyerek hakkımda tutuklu yargılanma kararı verdi. Oysa ortada karartılabilecek, yok edilebilecek ya da değiştirilebilecek bir delil yoktu. Bir hafta önce bir canlı yayında yaptığım konuşmayı nasıl karartabilir, yok edebilir ya da değiştirebilirdim ki? Ortada kaçacak bir kadın da yoktu. Yerim yurdum belli, adresim sabitti. Polis her çağırdığında ifadeye gitmiş, yıllardır Ağır Ceza Mahkemesi dahil defalarca iktidarın önde gelenleri tarafından hakkımda açılmış davalarda yargılanmış yine de bırakın kaçmayı tek bir geri adım atmamıştım!
‘Savunma Hakkını Bile Çok Gördüler’
Sonuçta infazı söz konusu olsa bir saat yatarı olmayan bir sözde suçtan ötürü beni hapsettiler.
Yani önce “suçlu” ilan ettiler, sonra hapis yatırarak kendilerince ceza verdiler, 49 gün sonra da 11 Mart’ta sizin karşınıza çıktım. Yani bugünün Türkiye’sinde önce hüküm veriyorlar, sonra ceza kesiyorlar, en sonunda da yargılıyor gibi hukukun adeta tersten işletildiği bir tablo var ortada.
İddianamede hakkımda 12 yıl 10 aya kadar hapis istiyorlar. Atasözünden zorlama suç icat ettikleri yetmemiş gibi bir de “kamu görevlilerine de hakaret etti” diyerek ek suçlamaları ilave edip, tutuklanmama adeta kendilerince gerekçe ürettiler ancak bunu yaparken yine gayri hukuki davrandıklarını fark etmediler ya da “Kim takar hukuku” diyerek hareket ettiler. Zira kişilerin bir suç isnadı karşısında en temel hakkı olan savunma hakkını bile bana çok gördüler. Bir nevi “Burası hukuk devleti mi kardeşim, ne savunması” dediler!
13 yıla yakın hapis yatmamı talep etmelerini gerektirecek hangi suçları işlemiş olabilirim, gerçekten merak ediyorum.
- Anonim bir atasözü kullandım ama içinde “saray” sözcüğü geçtiği için Cumhurbaşkanı’nın üstüne alınacağını hesap edemedim. Bu anonim atasözünü kullanırken hiçbir surette Recep Tayyip Erdoğan’ın ismini kullanmadım, şahsını hedef almadım.
- Hakkımda yandaş medya ve troller tarafından “Cumhurbaşkanı’na hakaret etti” diye bir linç kampanyası başlatılınca, ben de hiçbir yorum yapmaksızın hakaret iddiasına sebebiyet veren sözün bir atasözü olduğunu, hatta Çerkes atasözü olduğunu yani anonim olduğunu ortaya koymak için bir tweet attım. Hepsi bu.
- Ulaştırma Bakanı için usulsüz olduğu iddia edilen ihaleler hakkında “İddiaların karşılığında bir veri üretmeden trollerin yalan haberlerinden medet umarcasına bir zavallılık sergilemek yakışıyor mu” dedim.
- İçişleri Bakanı için “Sayın Soylu’nun soyadına ihanet edercesine takındığı üslup, herkesi terörist ilan etmek, herkesi hain ilan etmek doğru mu” diye sordum.
Bunların hepsi eleştiri, asla hakaret kabul edilemez. Gazetecilerin yaptıkları eleştirilere hakaret deyip haklarında hapis cezası istemek; basını susturma ve ifade özgürlüğünü sınırlama çabasının bariz bir göstergesidir. Otoriter veya totaliter rejimlerde gördüğümüz bu tür anti demokratik girişimler hem adil yargının yetkisini ve gücünü ele geçirme hem halkın gerçekleri öğrenme ve haber alma hakkını gasp etme anlamına gelmektedir. Üstelik hem AİHM hem Anayasamız şuna vurgu yapmaktadır. “Sahip olduğunuz siyasi güç oranında eleştirilere katlanma mecburiyetiniz vardır. Hatta bu eleştiriler kırıcı, şok edici ve rahatsız edici olsa bile…”
Anayasa Mahkemesi kararlarında da “Normalde başkalarına söylendiğinde hakaret kabul edilebilecek ifadeler üst düzey siyasi ve kamu görevlilerine söylendiğinde ELEŞTİRİ olarak sınıflandırılacaktır” denmektedir. (Ergin Poyraz 2015, Önder Balıkçı 2017)
‘Yüce Türk Adaletine Hakaret Değil Mi?’
Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde ya da dünyanın hiçbir hukuk devletinde yaşanmayacak şeyleri yaşattılar bana… Sözü ve kalemi dışında başka hiçbir gücü olmayan bir kadına devletin ve iktidarın tüm imkanlarını kullanarak saldırdılar. Medyada hedef gösterdiler, sosyal medyada linç ettiler, tehdit ettiler, küfrettiler, gece yarısı gözaltına aldılar, koro halinde “suçlu” ilan ettiler, hapsettiler… Bunca saldırının, öfkenin, hışmın karşısında Yüce Türk Adaleti’ne sığınıyorum ve bu davanın en adil şekilde sonuçlanmasını diliyorum, hem şahsım hem ülkem adına…
Ve yüksek müsaadenizle şu soruları soruyorum;
- Sizce bir atasözünden zorlama şekilde hakaret suçu çıkaranların hakaret sicilinin epey kabarık olması manidar değil mi? Hakaret ettiğimi iddia ettikleri açıklamalarda bile hakaret ediyor olmaları kendilerini yasalardan muaf tuttuklarının bir göstergesi değil mi?
- Sizce ağza alınmayacak küfürlerin edildiği, aleni tehditlerin savrulduğu sosyal medyadaki linç kampanyalarını “Aferin, iyi bir ivme yakaladık, devam edin” diye teşvik etmek, suça azmettirmek değil mi?
- Sizce ekranda “Şahsım önemli değil, makamıma hakaret edildi” diyen kişinin açtığı manevi tazminat davasında “Şahsıma hakaret ettin, bana 250 bin TL ödeyeceksin” demesi, bir çelişki değil mi?
- Sizce “Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret edildi” diyen kişinin daha sonra AK Parti’nin 81 ildeki teşkilatına seslenip hakkımda suç duyuruları yapılmasını istemesi davanın muhatabının aslında Cumhurbaşkanı değil AK Parti Genel Başkanı olduğunun bir ispatı, bir itirafı değil mi?
- Sizce bir atasözü, bir tweet, bir yorum ya da bir eğitim semineri üzerinden bir gazetecinin sürekli hedef gösterilmesi, hakkında davalar açılması, yargılanması, hapsedilmesi gerçeklerin kamuoyu ile buluşmasını engelleme telaşının bir göstergesi değil mi?
- Sizce masumiyet karinesini hiçe sayarak kişilerin hüküm giymeden, hatta yargı karşısına çıkmadan ve hatta henüz ifadesi dahi alınmamışken “suçlu” ilan edilmesi ve bunun siyasi erki elinde bulunduranlar tarafından bilinçli, organize ve sistemli şekilde yapılması hukuka aykırı olmasının ötesinde, Yüce Türk Adaleti’ne hakaret değil mi?
- Öğrendiğim kadarıyla iddia edilen suç, katalog suçlardan biri değil yani infazı söz konusu olsa yatarı yok. Böylesi bir suç iddiası yüzünden delil karartma imkanı ve kaçma şüphesine dair tek bir kanıt olmadığı halde bir gazeteciyi tutuklu yargılamak, 49 gün hapsetmek, sadece o gazetecinin özgürlüğünü hukuksuzca kısıtlamanın ötesinde topluma bir gözdağı verme, toplumda korku iklimi yaratma gayreti değil mi?
- Sizce zamanında bir şiirden dolayı 3 ay hapis yatmış ve siyasi yaşamı boyunca bunu bir “mağduriyet” kartı olarak kullanmış birinin şimdi bir atasözünden dolayı bir başkasını 13 yıla yakın hapis yatırma gayreti, tarihin bir cilvesi değil mi?
- Sizce Cumhurbaşkanlığı makamına saygıdan bahseden kişinin, o makamın ilk ve ebedi sahibine “ayyaş” demiş olması, bu ülkenin utancı değil mi?
- Sizce bu ülkenin özgür, adil, müreffeh günlere kavuşabilmesi için toplumun sesi olan gazetecilerin korkusuzca yazabilmesi, konuşabilmesi, soru sorabilmesi ve eleştiri yapabilmesi, demokratik hukuk devleti için bir zaruret ve haklı bir mücadele değil mi?
- Ve sizce böylesi bir mücadeleyi her türlü bedeli ödemeyi göze alarak ortaya koymak evlatlarımıza, gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miras ve onun da ötesinde bir vatan borcu değil mi?
İddia edilen suçları kesinlikle kabul etmiyorum; beraatime karar verilmesini ve tahliye edilmemi talep ediyorum…”
İlginizi çekebilir
-
CHP’li Gökan Zeybek: Çevreyi, Çevre Bakanlığı’ndan Koruyoruz!
-
Marmaris’in Sesi İstanbul’da: Sinpaş, Kızılbük’te Doğa Katliamını Bırak!
-
Yaşam Mücadelesine Devam: Kazdağları’nda Uranyum Araması Yargıya Taşındı
-
YK Enerji’nin ‘İzin Verin, Akbelen Ormanı’nı Keselim’ Talebine Mahkemeden Ret
-
Vegan Aktivist Zülal Kalkandelen’e ‘Tecavüz’ Tehdidine Beraat Verildi
-
Vegan Derneği Öğrencilerin Sağlıklı Beslenme Hakkını Yok Sayan YÖK’e Dava Açtı
Ekoloji
CHP’li Gökan Zeybek: Çevreyi, Çevre Bakanlığı’ndan Koruyoruz!
3 gün önce
-
5 Aralık 2022By
Barış Tınay
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İstanbul’un Beykoz ilçesindeki doğal sit alanını plan değişikliğiyle imara açtı. İmar kararına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin itiraz etmesinin ardından mahkeme, imar planı değişikliğini nesnellikten uzak ve hukuka aykırı bularak iptal edilmesine karar verdi.
K2 HABER | Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İstanbul Beykoz’da doğal sit alanını plan değişikliğiyle imara açmasına İstanbul Büyükşehir Belediyesi itiraz etti. İtirazın ardından mahkeme, değişikliği hukuka aykırı bularak iptal etti. CHP İstanbul Milletvekili Gökan Zeybek mahkemenin iptal kararını sosyal medya hesabından duyurarak, çok değerli bir yeşil alanın rant odaklarının elinden kurtulduğunu açıkladı.
Zeybek’in açıklamaları şu şekilde:
“Çevreyi ve doğayı, temel görevi çevreyi ve doğayı korumak olan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan koruyoruz! Beykoz Dereseki Mahallesi’ndeki yemyeşil ‘doğal sit alanı’ Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılaşmaya açıldı.
Yaşanılabilir bir İstanbul için var gücüyle çalışmalarını sürdüren İstanbul Büyükşehir Belediyemiz yeşili, doğayı, yaşamı korumak için konuyu mahkemeye taşıdı, haklı davasını açtı ve kazandı. Böylece çok değerli bir yeşil alan rant odaklarının elinden kurtuldu.
Mahkeme tarafından yapılan inceleme sonucunda Bakanlık tarafından yapılan değişikliğin nesnellikten uzak olduğu ve bölgenin doğal dokusu ve topografik koşullarını yansıtmadığı tespit edildi. Mahkeme bu nedenle hukuka aykırı plan değişikliğinin iptaline karar verdi.
Başta Sn. Başkan Ekrem İmamoğlu olmak üzere; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin değerli yöneticilerini kutluyor, bu kararın 16 milyon İstanbullunun zaferi olarak nitelendiriyorum.”
2️⃣ Yaşanılabilir bir İstanbul için var gücüyle çalışmalarını sürdüren İstanbul Büyükşehir Belediyemiz yeşili, doğayı, yaşamı korumak için konuyu mahkemeye taşıdı, haklı davasını açtı ve kazandı.
Böylece çok değerli bir yeşil alan rant odaklarının elinden kurtuldu.⤵️
— Gökan ZEYBEK (@gokanzeybekCHP) December 5, 2022
CHP’li Zeybek’ten Meclis’e Kanun Teklifi: ‘Su Hakkı, İnsan Hakkıdır’
Ne Olmuştu?
Beykoz Dereseki mahallesinde doğal sit alanı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan plan değişikliği ile yapılaşmaya konu edilerek, ticari olarak değerlendirilmişti. Bunun üzerine karar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından mahkemeye taşınmıştı.
Politika
Barış Terkoğlu: İmamoğlu’nu Ortadan Kaldırmaya Hazırlanıyorlar
1 ay önce
-
7 Kasım 2022By
Barış Tınay
Gazeteci Barış Terkoğlu Cumhuriyet’teki köşesinde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yargı eliyle ‘siyasi yasaklı’ hale getirilmeye çalışıldığını yazdı.
K2 HABER | Gazeteci Barış Terkoğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu arasındaki ‘ahmak’ tartışmasını ve ardından YSK’ya yönelik hakaret edildiği iddiasıyla açılan davayı hatırlatarak yaşananların perde arkasını anlattı. Terkoğlu, “İmamoğlu’nu ortadan kaldırmaya hazırlanıyorlar” başlıklı yazısında, şunları aktardı:
“Ben de hükümete destek veriyorum. Hatta eşim, hükümetin desteklediği 2 No’lu Baro’da çalışıyor. Ancak ben hâkimim. Tarafsızlığımı korumak zorundayım. Buna rağmen bazı savcılar aracılığıyla, İmamoğlu’na iki yıldan fazla ceza vererek, onu siyasi yasaklı hale getirmem telkin edildi. Bu suçlara ilişkin daha önce verilmiş kararları inceledim. Vicdani olarak, böyle bir cezanın adaletsiz olacağını gördüm. İmamoğlu hakkında, asgari sınırdan ceza verip, hükmün açıklamasını ertelemenin en doğrusu olacağına karar verdim. Bunu birkaç kişiye de söyledim. Durumdan haberdar olan ve adliyeyi yöneten bir isim, hükümetle görüşerek atamamı yaptırdı.”
Terkoğlu, “Zengin’in adını verdiği ismi, hukuki nedenlerle yazmıyorum” notunu düştü. Terkoğlu, “Yeni göreve getirilen hâkim, Hüseyin Zengin’in kabul etmediği şartları kabul ederek mi göreve geldi, bilmiyorum. Ancak hâkimlerin siyasi cinayet işlediği bu senaryoda, muhalefetin rıza göstermekten daha fazla yapabilecekleri var. En basiti, HSK’de Millet İttifakı’nın üç üyesi var. Bu yazı bile, konu üzerine müfettiş görevlendirilmesi için gerekçe yapılabilir. İddiaları inceleyen müfettişler, sürecin tüm aktörleri ile görüşebilir. Belki de Hâkim Zengin, her şeyi yalanlayan bir açıklama yapar! Yine de yaşananlar kamuoyu ile paylaşılarak, hazırlanan kumpas bozulmaya çalışılabilir” diye yazdı.
‘Bu Saatten Sonra İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Millete Emanettir’
Ne olmuştu?
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, seçimlerden sonra Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nde konuştu. Konuşmasına Türkiye Cumhuriyeti hükûmetine teşekkür ederek başlayan İmamoğlu, belediyelere kayyum atamalarını ve İstanbul seçimlerinin iptal edilmesini eleştirdi. Seçim iptaline ilişkin “Sadece üç ayda, 13 bin oydan 806 bin oya çıkan bir farkla bedel ödeten bir halk var” diyen İmamoğlu’na yanıt İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan, 3 gün sonra geldi. Soylu, “Avrupa Parlamentosu’na gidip, Türkiye’yi şikâyet eden ahmağa söylüyorum, bunun bedelini bu millet sana ödetecek” dedi. İmamoğlu ise buna, “31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır” diye yanıt verdi. Bunun üzerine, sözlerin muhatabı Soylu olmasına rağmen “Seçimi YSK üyeleri iptal etti, öyleyse bu hakaret yargı mensuplarına” denilerek İmamoğlu’na hapis cezası talebiyle dava açıldı. Davanın duruşması 11 Kasım’da. Bu duruşmadan karar çıkabileceği konuşuluyor.
Politika
İlker Öztürk Kimdir? Eğitimi, Hayatı ve Kamudaki Görevleri
1 ay önce
-
4 Kasım 2022By
Barış Tınay
İlker Öztürk kimdir? İBB Gençlik ve Spor Müdürü İlker Öztürk’ün ‘Spor Yöneticiliği’ ve ‘Beden Eğitimi’ bölümlerinden diploması bulunmaktadır.
K2 HABER | İstanbul Üsküdar doğumlu olan İlker Öztürk, Türkiye Güreş Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeliğinin yanı sıra Türkiye Muay-Thai Federasyonu Üniversite Kurulu üyeliği görevlerinde bulunmuştur. Şu an İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gençlik ve Spor Müdürü olan Öztürk’ün Milli Eğitim Bakanlığı’ndan birçok kez ödüllendirilmiştir.
‘Bu Saatten Sonra İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Millete Emanettir’
İlker Öztürk Kimdir?
İlker Öztürk, İstanbul Üsküdar doğumludur. Lisans öğrenimini Marmara Üniversitesi’nde “Spor Yöneticiliği” ve “Beden Eğitimi” bölümlerinde çift anadal yaparak bitirmiştir. Öztürk, 2009 yılında “Osmanlı’dan Günümüze Ulaşım Sistemleri ve Demiryolları” konusunda verdiği tezle İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Tarihi Bölümünde lisansüstü eğitimini tamamlamıştır.
1997 yılında Milli Eğitim Vakfı İlköğretim Okulu’nda başladığı kariyerine Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda eğitimci ve yönetici olarak devam etmiştir. Çalışmalarından dolayı bağlı olduğu Kaymakamlık, Valilik ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından birçok kez ödüllendirilmiştir.
İlker Öztürk, uzun bir dönem; karate, thai-boks gibi, bireysel spor dalları ilgilenmiştir. Futbol’da amatör ve profesyonel liglerde forma giyen Öztürk, Türkiye Güreş Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeliği’nin yanı sıra Türkiye Muay-Thai Federasyonu Üniversite Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunmuştur. Öztürk, Çengelköy Şehit Okan Altıparmak Anadolu Lisesi’ndeki yöneticilik görevine devam ederken, 25 Mart 2020 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından Gençlik ve Spor Müdürü olarak atanmıştır.
Çeşitli dergilerde ve internet sitelerinde makaleleri yayımlanan Öztürk’ün deneme türünde kaleme aldığı “Aralıktan Sızanlar” ve roman olarak yazdığı “Sessizce” isimli kitapları bulunmaktadır.
Politika
Helalleşme Sürüyor: Kılıçdaroğlu Açtığı Yoldan Yürümeye Devam Ediyor

2 ay önce
-
16 Ekim 2022By
Deniz Kılıç
Cumhuriyetimizin ilk yüz yılında en çok tartışılan siyasi konuların başında gelen “başörtüsü” konusu, Cumhuriyet’in ikinci yüz yılına adım atmaya hazırlandığımız bu dönemde yeniden gündem oldu. Bu sefer konuyu gündeme CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu taşıdı.
DENİZ KILIÇ | Son kurultayında kabul edilen “İkinci Yüz Yıla Çağrı Beyannamesi” ile CHP, Cumhuriyet’in ikinci yüz yılına yaklaştığımız bu dönemde Türkiye’nin 5 temel sorununa karşı 13 çözüm önerisi sunuyordu. Aslında CHP, Cumhuriyetin ilk yüz yılında yaşanan sorunları ikinci yüz yılına taşımama kararlılığı sergiliyor. Dolayısıyla burada siyaseten tutarlılık olduğunu, Kılıçdaroğlu’nun son iki yıldaki politikasını takip edenler biliyor.
Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşme” başlığı altında attığı adımlar bugüne kadar CHP tarafından konuşulmayan hatta yaklaşılmayan konulardı. Başörtüsü konusu da bu helalleşme programının kapsamında değerlendirmek gerekiyor.
Başörtüsü teklifiyle, CHP iktidarında muhafazakar kesimin endişelenmemesi gerektiğini gösterilmek istendi. Üstelik bunu yaparken de siyasi bir vaatte bulunulmadı. Bir siyasetçi olarak çözüme kavuşturulması için samimi bir adım atıldı. Ana muhalefet partisi olarak konunun yasal güvenceye alınması ve bir daha siyasetin gündeminde olmaması gerektiğini vurguladı.
Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü çıkışı tabi bazı kesimler tarafından da eleştirildi. Bu eleştirilerin de mutlaka dikkate alınması gerekiyor. Ancak şu da bir gerçektir ki, teklif muhafazakar kesimlerce de destek gördü.
Yürüyüş: Kılıçdaroğlu Ne Söyledi, Ne Yaptı ve Şimdi Ne Yapmak İstiyor?
Kılıçdaroğlu Parti Örgütünün Desteğiyle Yürüyor
Konuyu CHP’liler açısından ele almak gerekirse; 23 Eylül’de CHP’nin TBMM grubunun İzmir Seferihisar’da gerçekleşen yeni yasama yılı toplantısı öncesinde konuşan Kemal Kılıçdaroğlu: “Bazen çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Sokaktaki vatandaşımız da biliyor. Ezen sisteme beraber direnmek zorundayız ki bizden sonra geleceklere güzel bir Türkiye bırakabilelim. Biz cesaretle çalışmaya devam edeceğiz. Bu tabloyu değiştirmek zorundayız. Sürekli yürümeye ilerlemeye kararlıyım. Hiçbir şey inandığım yoldan geri çeviremez. Bu ülkeyi seven insanların umutları ve duaları her yerde bizimle birlikte yürüyor.” ifadelerini kullandı.
Aynı konuşmasının devamında Kılıçdaroğlu şu şekilde devam etti; “Özgürlük, doğruluk, adalete susamış halka kurtuluşu beraber getireceğiz ama şunu da artık bilme zorundayım. Gerçekten benimle birlikte misiniz? Bazılarınızın sesi çıkmıyor. Bazılarınızın da isteyerek ya da istemeyerek zarar verdiğini de görüyorum. Ama artık karar verin. Beraber yenecek miyiz, yenmeyecek miyiz? Benimleyseniz benimle olduğunuzu da artık hissetmek istiyorum. Sırtımı size yaslayacağımı bilmek istiyorum.” diyerek partili milletvekillerine çok net bir soru sordu.
Kılıçdaroğlu’nun bu konuşmasında “Kararlı ve cesaretli bir yol açtım ve sonucu ne olursa olsun, bu yolda yürümek istiyorum ancak bu yolda ben yürürken de siz de benimle misiniz?” demek istedi. Buradan bunu anlayabiliyoruz. Salondaki CHP’li vekiller de bunu böyle anladılar ki Kılıçdaroğlu’nu ayakta alkışlayarak “seninleyiz, yanınızdayız” diyerek destek verdi. Bu konuşmanın akabinde başta CHP’liler olmak üzere sosyal medyadan Kılıçdaroğlu’na destek mesajları yayınlandı. ‘Yanındayız Kılıçdaroğlu’ etiketi Twitter’da gündem oldu.
CHP’nin İktidar Manifestosu: İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi
Sorunları Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılına Taşımama Kararlılığı
Özetlemek gerekirse uzun yıllardır iktidar hasreti çeken CHP’liler, liderine açıkça destek verdi. Bu destek sonrasında Kılıçdaroğlu ‘başörtüsü’ konusunu gündeme taşıdı. Yani partisinin de desteğini arakasına alan Kılıçdaroğlu, bundan sonraki süreçte hangi konuyu gündeme taşırsa taşısın parti örgütünün desteğinin yanında olduğunu bilerek davranacaktır.
Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısı, CHP tarihinde olduğu gibi Türkiye siyasi tarihi açısından da önemli bir çağrı olarak kayıtlara geçti. Toplumu kucaklamak isteyen, bugüne kadar konuşulmamış hatta konuşulmaya cesaret dahi edilemeyen konuları dile getiren, CHP’yi ve Türkiye’yi Cumhuriyet’in ikinci yüz yılına sorunsuz bir şekilde ulaştırmayı hedefine koyan Kılıçdaroğlu açtığı yolda kararlılıkla yürüyor. Sonuçlarını zaman hepimize gösterecektir.
Ekoloji
Tütün Hasadı Beklentiyi Karşılamadı: Çiftçi Zor Durumda
2 ay önce
-
10 Ekim 2022By
Nesrin Özbay
Türkiye’nin en önemli tütün çeşidinin yetiştirildiği Adıyaman’ın Çelikhan ilçesinde hasat yapıldı. Tek geçim kaynağı tütün üreticiliği olan ilçede hasat yapan çiftçiler artan maliyetler karşısında ürünlerinin hak ettiği değeri görmediğini ifade ediyor.
K2 HABER | Her yıl ortalama 10 bin ton tütün üretilen ilçede bu yıl yaşanan tarımsal hastalıktan dolayı rekolte yüzde 40 düştü. Üretimde kullanılan mazot, gübre ve ilaç fiyatlarının büyük oranda zamlanması nedeniyle bu yılki hasattan umduğunu bulamayan tütün üreticileri, mevcut şartların bu şekilde devam etmesi durumunda üretimi bırakmak zorunda kalacaklarını söylüyor.
VOA Türkçe’ye konuşan tütün üreticileri, “Dünyanın en iyi tütününü işliyoruz ama yine de geçinemiyoruz. Yetkililerin bir an önce tütün üretimini yasal bir çerçevede desteklemesi gerekiyor“ dedi.
Ata mesleği olan tütün üreticiliğinin zor dönemlerden geçtiğini belirten Adıyamanlı çiftçi Hasan Şişman, “Atalarımızdan, dedelerimizden bu yana günlük yaşamda bütün ihtiyaçlarımızı bu tütün üreticiliğinden kazandığımız parayla karşılıyoruz. İlçemizin coğrafi şartları tütün tarımına çok uygun. Dünyanın en iyi tütün çeşitlerinden birini Çelikhan’da üretiyoruz ama geçmişten bugüne tütün ekonomik dengeler karşısında değerini çok fazla yitirdi. Artık evimizin ihtiyaçlarına bile cevap veremez hale geldi’’ diye konuştu.
Çiftçi-Sen: ‘Tütün Üreticilerinin Tutuklanması Kabul Edilemez!’
Ekonomik Depremler Altında Ezildik, Üretim Yapamaz Hale Geldik
Tütün fiyatlarını resmi bir kurum yerine birçok tarım ürününde olduğu gibi tüccarların belirlemesi nedeniyle emeklerinin ucuza satıldığını ifade eden Hasan Şişman, şu ifadeleri kullandı: “Bizim tütün fiyatlarını maalesef tüccarlar belirliyor. Üreticinin fikri sorulmadan devre dışı bırakılıyor. Biz de tüccarın insafına kalmışız. Tüccar emeğimize ne kadar fiyat verirse satmak zorundayız. Durumumuz o kadar kötü ki biz üreticiler şu anda üretip üretmeme fikri arasında gidip geliyoruz. Ülkemizdeki son zamanlarda artan mazot, gübre ve ilaç fiyatları da üzerimizdeki yükü daha da arttırdı. Biz geçtiğimiz yıllarda 1 kilogram tütün karşılığında 75 kilogramlık 2 çuval un alabiliyorduk. Ama şu anda 1 kilogram tütün karşılığında 25 kilogramlık bir çuval un bile alamıyoruz. Ekonomik depremler karşısında bu kadar çok ezildik ve artık bitme noktasına geldik. Biz tütün üretiminin artık gerçek manada uygulanabilir bir yasal çerçeveye alınmasını istiyoruz. Ayrıca vergisinin de düşürülmesini istiyoruz. Yoksa burada üretim tütün adına ölmüş olur.”
Dünyanın En İyi Tütünü Bizde Ama Değeri Yok
“Çelikhan tütününü dünyaya tanıtmak ve piyasada hak ettiği değeri bulmasını sağlamaktır“ diyen Çelikhan Tütün Üretim ve Pazarlama Kooperatifi Başkanı Abdurrahman Kaya, “Çünkü piyasadaki her şey 3-5 kat zamlandı ama tütünümüz hiç yükselmedi. Biz Almanya’ya tütün fuarına katılmıştık. Orada dünyanın birçok yerinden tütün gelmişti ama hiçbir tütün bizimki kadar iyi değildi. Ama onlar 1 kilogram tütünü 2 bin 500 liraya kadar satabilirken bizim burada tütünümüze biçilen fiyat 100 ila 150 lira arası. Bu çiftçinin emeği açısından çok ayıp bir durum’’ dedi.
Okul harçlığını kazanmak için tütün tarlasında çalışmaya geldiğini belirten işçilerinden Remziye Kurt ise, 1 günlük çalışma karşılığında kazandıkları 230 TL ile bir şeyler almanın artık çok zor olduğunu ifade etti.

Alacakaranlık günlerden geçiyoruz. Hem ülkemiz hem de dünyada durum böyle; her bölümü merak ve heyecanla başlayan, endişeyle sona eren ama her dakikasında tedirginlik hakim olan uzun soluklu bir televizyon dizisinde yaşar gibiyiz. Salgın, deprem, savaş, ekonomik kriz, ekolojik kriz, gıda krizi; kriz, kriz, kriz… Ama bir yandan da her fırsatta her dik duruşta tazelenen umut.
Murat Büyükyılmaz | Türkiye açısından ise 20 yıldır süren dizi herkesi sıktı, kabak tadı verdi, başrol oyuncusu tek adam ve sülalesi dışında herkes artık bitmesi gerektiğinde hemfikir. Yerine neyin gösterime gireceği ise henüz belli değil…
Gittikçe daha da ısınan Türkiye siyasetinde 6’lı masanın ne kadar sağlam olduğu, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının içeriden mi dışarıdan mı olacağı, Türkiye’nin üçüncü ittifakı olarak ilan edilen Emek ve Özgürlük ittifakının oy oranının ne ve Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı gibi pek çok konu her geçen gün daha da hararetle tartışılıyor.
Elbette uzun süredir beklenen ve artık zirveye ulaşan değişim isteğinin sık sık erkenden yapılması dillendirilen seçimlerin nihayet yaklaşması ile bu başlıkların ilgi çekmesi ve tartışılması normal. Ama sadece bunların tartışılması, işte o bence çok anormal.
Diyelim ki masa sapasağlam, diyelim ki masadan biri aday gösterildi, diyelim ki Emek ve Özgürlük İttifakı da yüzde 15 oy alıyor ve ilk turdan Millet İttifakı’nın adayını destekliyor ve bir cumhurbaşkanı seçiyoruz-seçtik. Herkese hayırlı olsun…
Peki bu Cumhurbaşkanı girişte saydığımız içkin ya da içselleşen yapısal sorunlara ve çelişkilere nasıl müdahale edecek? Yahu tek başına istediğini yapabilme yetkisini teslim edeceğimiz bu insan bu kadar çelişkili ve derinleşmiş sorunları hangi fikirleri yaşama geçirerek çözüme kavuşturacak?
Kazım İsyandır: Hepsinden Önemlisi Bir Devrimciydi
Önce memleketin temel sorunlarını tespit etmek gerekiyor…
Erdoğan’ın istemeye istemeye veda edeceği koltuğu sırtlayıp Çankaya’ya taşıyacak muhtemel isimlerin en önde geleni olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Lideri ve İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun 25 Temmuz 2020 tarihinde Partisinin “İktidar Kurultayı”nda kamuoyu ile paylaştığı İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde yer alan Tek Kişilik Saray Hükümeti yönetiminde Türkiye’nin karşı karşıya bırakıldığı 5 temel sorun tarifi, temel sorunlarımız tartışmasına makul bir başlangıç zemini sağlıyor.
– Demokrasi sadece kâğıt üstünde kalmıştır. Yasama, yargı ve medya bir kişinin vesayeti altındadır.
– Ekonomik bağımsızlığımız tehlike altındadır.
– Vatandaştan toplanan vergilerin ve yapılan borçlanmaların büyük bir kısmı içeride ve dışarıda bir avuç çıkarcıya aktarılırken, milletimiz korkunç bir işsizliğe mahkûm edilmektedir.
– Dış politikada, egemen güçlerin taleplerine boyun eğen bir Türkiye profili ortaya çıkmıştır.
– Sürekli değişen eğitim politikalarıyla, Türkiye bilgi çağından koparılmıştır. Çocuklarımız eğitimde adeta denek olarak kullanılmaktadır.
– Etnik kimlik, yaşam tarzı ve inanç eksenli siyasetle toplumsal barışımız derin yara almıştır. “Tek Kişilik Saray Hükümeti”, iktidarını sürdürmek için kamplaşmayı, kutuplaşmayı ve ayrışmayı çözüm olarak sürdürmektedir.
Elbette bu başlıklar genişletilmeye ve derinleştirilmeye muhtaç; fakat sadece isim tartışmasının ötesine geçen bir çözüm paradigmasının başlangıç zeminini oluşturması açısından bile değerli.
Kısacası; gerçek sorunlarımızı masaya yatırıp gerçek çözümler önerecek fikirlerimizi tartışmamız gerekiyor.
Erdoğan’ın ardından Türkiye’nin Cumhurbaşkanının kim olacağını tartışırken aday arayışının 6’lı masanın dışına taşması gerektiğini ifade eden Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş’ın, “Yurttaşı özne kılalım. Aday belirleme sürecinde kadın örgütlerini, gençlik örgütlerini, kitle örgütlerini çağırın ve dinleyin. Aday belirleme süreci 6’lı Masa’nın dışına taşmak zorunda.” önerisi, aday isim arayışının ötesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılına girerken karşı karşıya bırakıldığımız sorunlara nasıl bir iktidar fikri ile müdahale edeceğimizin, toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla belirlenmesi açısından son derece önemli.
İkinci yüzyılı kiminle açacağımızın ötesinde, hangi sorunlara hangi fikirlerle çözüm bulacağımız en önemli soru olarak ortada duruyor: Cumhuriyetin ikinci yüzyılını hangi fikirlerle inşa edeceğiz?
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açtığı İkinci Yüzyıl arayışının gerçek sorunlara gerçek çözümler bulabilmek üzere tüm başlıklarda ve tüm toplumsal kesimlerle sürdürmeye ihtiyacımız var ve bu hatta tartışmaya devam edeceğiz.
Gündem
Kılıçdaroğlu’ndan Partililerine Daha Fazla Destek Çağrısı
3 ay önce
-
23 Eylül 2022By
Nesrin Özbay
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Benimleyseniz, benimle olduğunuzu artık hissetmek istiyorum. Sırtımı size yaslayacağımı bilmek istiyorum” şeklindeki çıkışı sonrası salonda alkış tufanı koptu. Partililer, bu sözler üzerine destek mesajları yayınladı.
K2 HABER|CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İzmir’de partisinin 27. Dönem 5. Çalışma ve Değerlendirme Toplantısı’nın açılışında konuştu.
Burada demokrasi yolunda yürümeye ve ilerlemeye kararlı olduğunu, kimsenin kendisini geri çeviremeyeceğini dile getiren ana muhalefet partisi lideri, “Bu ülkeyi seven insanların, gerçek vatanseverlerin umutları ve duaları her yerde bizimle birlikte yürüyor buna inanın. Ve yine buna inanın bu mücadelede halk düşmanlarını birlikte yeneceğiz ve özgürlük, doğruluk, adalete susamış halkımıza kurtuluşu beraber getireceğiz” ifadesini kullandı.
‘Siz Gerçekten Benimle Birlikte Misiniz?’
Kılıçdaroğlu, bu çıkışının ardından partililere şöyle seslendi:
“Şunu da artık bilmek zorundayım, siz gerçekten benimle birlikte misiniz? Bazılarınızın sesi çıkmıyor, bazılarınızın da isteyerek veya istemeyerek zarar verdiğini de görüyorum. Artık karar verin. Bu halk düşmanlarını beraber yenecek miyiz, yenmeyecek miyiz? Benimleyseniz, benimle olduğunuzu artık hissetmek istiyorum. Sırtımı size yaslayacağımı bilmek istiyorum.”
Kılıçdaroğlu’nun sözleri üzerine partililer, CHP liderini uzun süre ayakta alkışladı.
Kılıçdaroğlu’ndan Gençlere Mektup: ‘İklim Bakanlığı Kuracağız’
İlk Destek İmamoğlu’ndan
Ana muhalefet liderine ilk destek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan geldi. Kişisel Twitter hesabında paylaşımda bulunan İmamoğlu, “Her koşulda Sayın Genel Başkanımızın yanındayım” dedi.
Ekoloji
CHP’li Orhan Sarıbal: Bilal Oğlan İçin İznik Gölü Yağmalanıyor
3 ay önce
-
18 Eylül 2022By
Nesrin Özbay
CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, 29 Eylül-2 Ekim arasında Bursa’nın İznik ilçesinde düzenlenecek olan 4. Dünya Göçebe Oyunları için İznik Gölü çevresindeki 600 dönümlük alanın yeniden düzenlenerek sabit yapılar inşa edilmesine tepki gösterdi.
K2 HABER |Bursa’nın İznik ilçesinde 29 Eylül-2 Ekim arasında yapılacak olan 4. Dünya Göçebe Oyunları için İznik Gölü çevresinde çalışmalar devam ediyor. Türkiye Geleneksel Spor Dalları Federasyonu Başkanı Hakan Kazancı’nın yaptığı açıklamaya göre; etkinlik için Çarkıca-İznik hattı boyunca 600 dönümlük bir arazi yeniden düzenlenerek 5 bin kişilik tribün inşa edildi, balçık yerleri düzeltildi, 20 tane oba çadırı için alan oluşturuldu.
CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, bugün avukatları Eralp Atabek ve Erol Çiçek ile İznik Gölü’ne giderek incelemelerde bulundu ve burada bir açıklama yaptı.
Hakan Kazancı’nın belirttiği alanın İznik Gölü Sulak Alan Yönetim Planı Koruma Bölgeleri Haritasına göre Hassas Koruma Bölgesi’nde kaldığını ifade eden Eralp Atabek, yönetim planına göre bu alanda mera ıslahı yapılmasının bile yasaklandığını söyledi.
İznik Gölü Geri Dönülemez Şekilde Tahrip Ediliyor
Atabek, şöyle konuştu:
“Paylaşılacak fotoğraf ve görüntülerden, sazların kesilmesi, bataklık alanların doldurulması ve alanın iş makinalarıyla tesviye edilerek, kalıcı yapılar yapılarak alanın doğal ve ekolojik yapısının geriye dönülmez şekilde tahrip edildiği görülmektedir.
Yapılan faaliyetin sorumluları, başta Gençlik ve Spor Bakanlığı olmak üzere, Bursa Valiliği, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı, İznik Belediyesi, Doğa Koruma ve Milli Parklar 2. Bölge Müdürlüğü, İl Tarım ve Orman Müdürlüğü yetkilileridir.
Bu kurum ve kişiler, 2872 sayılı Çevre Kanunu’na, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na muhalefet etmişlerdir. CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, avukat Eralp Atabek ve avukat Erol Çiçek tarafından, kanunlara ve diğer mevzuata aykırı faaliyetin durdurulması için 26.08.2022 tarihinde Bursa Valiliği’ne bir dilekçe verilmiştir. Dilekçeye verilecek yanıt beklenmektedir. Ayrı faaliyetten dolayı, 2 Eylül 2022 tarihinde İznik Cumhuriyet Başsavcılığı’na ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.
İznik Gölü Orhangazi kıyısında su çekilmesi sonucu oluşan kara alanındaki sazlar dahil bitki örtüsünün iş makinalarıyla (greyder) tahrip edildiğinin ve alanın doğal yapısına ve ekolojisine müdahale edildiğinin ve sulak alan tampon bölgesinde, biri göle 300, diğeri 315 metre uzaklıkta Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne ait iki adet şantiye kurulduğunun tespit edilmesi üzerine, 2 Eylül 2022 tarihinde Orhangazi Cumhuriyet Başsavcılığı’na ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.”
Buğday Tarlaları Neden Yanıyor? CHP’li Orhan Sarıbal’dan Bakanlığa Çağrı
‘İşin İçinde Bilal Erdoğan Olunca Açlık, Tarım, Yoksulluk, Parasızlık Konuşulmaz’
Dünya Etnospor Konfederasyonu, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından oyunların oynanacağı alanın yağmalandığını öne süren Orhan Sarıbal ise bu tür etkinliklerin hem Bursa hem de Türkiye’de birçok farklı noktada yapılabileceğini söyledi. Sarıbal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ama ne yazık ki işin içinde hükümetten birileri varsa, yani bakanlık varsa ve bu Etnospor Federasyon Başkanı Cumhurbaşkanı’nın oğlu Bilal Erdoğan olunca açlık, tarım, yoksulluk, parasızlık, bunların hiçbiri konuşulmaz. Buraya adeta büyük bir para akıyor. Bir tarafta BUSKİ’nin araçları, bir tarafta İznik Belediyesi’nin araçları, bir tarafta bütün kamunun araçları buraya seferber olmuş. Oysa şu anda birçok yoksullukla uğraşan, açlıkla uğraşan bir toplumla karşı karşıyayız. Ukrayna ve Rusya’dan gemiler gelecek diye tören yapıp alkışlayan bir yapıya geldik.
Bugün de burada 600 dönüm gibi çok önemli bir alan, önce mera vasfından çıkarılıp, sonra da bu şekilde Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından yağmalanmakta. Bursa Valiliği’ne avukat arkadaşlarımla birlikte müracaat ettik, daha sonra İznik Cumhuriyet Savcılığı’na ve Orhangazi Cumhuriyet Savcılığı’na müracaat ettik, derhal buranın durdurulmasına dair. Burası hassas bölge, tampon bölgesi, canlı yaşam bölgesi ve göl ilişkisinin olduğu bir bölge. Burada bu tür sabit yapıların yapılması yanlıştır. Bütün toprak zemin kaldırıldı, üzerine inşaat mıcırları döküldü. Daha da yetmedi, sabit platformlar yapılarak burada aslında hiç olmaması gereken işler yapıldı. Yani yapılan iş, hukuka ve her türlü çevre ilişkilerine aykırı, alınmış bütün kanun ve kurallara aykırı.
‘Bilal Oğlan İçin İznik Yağmalanıyor’
Ama ne yazık ki eğer işin başında Cumhurbaşkanı varsa, onun oğlu varsa bu ülke böyle yağmalanabiliyor. Keyfi olsun diye dört günlüğüne; tarihi, turistik, canlı ekolojisi olan İznik ve İznik Gölü yağmalanıyor. Reddediyoruz, karşı olduğumuzu bir kez daha çok net bir şekilde ifade ediyoruz. Suç duyurusunda bulunduğumuz alanlarda hukukun üstünlüğüne inanan savcıların derhal görevlerini yapmalarını istiyoruz. Bursa Valiliği’ne gönderdiğimiz yazının derhal karşılık oluşturmasını istiyoruz. Bu ülke bunları hak etmiyor. Biz de bunların karşısındayız. Bilal oğlan için İznik Gölü yağmalanıyor. Bütün Türkiye’yi göreve çağırıyoruz. Bir tarafta açlık, yoksulluk, tarımda çöküş; öbür tarafta saltanat, dört günlük keyif için koca Bursa’nın binlerce yıllık sulama, su havzası olan İznik Gölü yağmalanıyor.” (ANKA)
Politika
Eşitlik ve Özgürlük İçin 2023 Yeniden Diyenler Bostancı’da Buluştu!
3 ay önce
-
11 Eylül 2022By
Barış Tınay
Türkiye Komünist Partisi’nin 102. kuruluş yıldönümünde “2023 Yeniden” çağrısıyla İstanbul, Ankara ve İzmir’de düzenlediği büyük buluşmaların ilki İstanbul’da gerçekleşti.
K2 HABER | Binlerce kişinin bir araya geldiği etkinliğe hakları için direnişte olan ETF işçileri “Zafer direnen emekçinin olacak” sloganlarıyla salona girdi. İşçiler “ETF işçisi yalnız değildir” sloganlarıyla ve salondaki binlerin alkışlarıyla karşılandı.
Direnişteki işçiler ve mahalleliler salonda
Etkinliğin açılışında konuşan TKP İstanbul İl Başkanı Senem Doruk İnam etkinliğe birçok siyasi parti temsilcisi, sendika temsilcileri, köy ve mahalle dernekleri, muhtarların katıldığını belirtti.
Doruk İnam, buluşmaya gelen Pulver Kimya, ETF işçilerini, İstanbul’da barınma hakları için ayağa kalkan Fetihtepelileri, Tokatköylüleri selamladı ve “Biz bu ülkeyi hep beraber yeniden kurabileceğimizi biliyoruz. Bu memleketin sahipleri bu ülkeyi yönetebilir, yönetecek de.” ifadelerini kullandı.
Etkinlikte ayrıca Nihat Behram, Orhan Aydın, An Vokal müzik grubu, Ercan & Gökhan Çağıran ve Gülcan Altan da şiirleri ve şarkılarıyla sahne aldılar.
İzmir’in Kurtuluşunun 100. Yılında Tarihe Geçen Kutlama Yapıldı
Kemal Okuyan: Biz ülkemizi çok seviyoruz
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan da etkinlikte konuşma yaptı. Okuyan “Değiştirme iradesi olmadan ülkenizi sevemezsiniz. Ama aynı zamanda ülkenizi sevmezseniz, ülkenizi değiştiremezsiniz. Üreten, çalışan, birbiriyle dayanışan insanları sevmek. Bizim ülkemiz Türkiye ve biz ülkemizi çok seviyoruz” dedi.
TKP’nin iktidarında gazetelerde “Ülkede işsiz kalmadı”, “Son evsize anahtarı verildi”, “Külliye, Bilimler Akademisi’ne dönüştürüldü” gibi haberler çıkacağını dile getiren Okuyan “Bu haberleri yaratmak o kadar zor mu? Ülkemize, ekmeğimize, geleceğimize sahip çıkarsak biz bunların hepsini yaparız” dedi.
Okuyan, Sosyalist Güç Birliği’ne ilişkin “Bir taahhütte bulunduk hep birlikte, kamuculuk, laiklik, bağımsızlık ya da yurtseverlik. Sadece bunun bile değeri çok büyük. Sosyal demokrasi ve liberalizmden kopan bir sol önünü açar. Bize güvenin. Biz madem bu belgenin altında imzamızı attık, sonuna kadar onun arkasında olacağız” dedi.
Bu Ülke, Bu Devlet Gasp Edilmiş Durumda!
‘TKP tarihinin en etkili seçim dönemine hazırlanıyor’
“Artık bu seçimler Türkiye’nin üzerinde bir yüktür.” diyen Okuyan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Muhalefetin de hiç aşağı kalır tarafı yok. Hangi kaynakla yerine getirecekleri belli olmayan vaatleri bol keseden sıralıyorlar. Biz parti olarak hazırız. Anketlerde gözükmüyoruz. Biz anket şirketlerine para verip oy oranımızı yüksektecek değiliz. Ama TKP’den düşük profilli iddiasız bir seçim dönemi beklenmesin. TKP tarihinin en etkili seçim dönemine hazırlanıyor. Kenarda durulacak, iddiasız olunacak bir dönem değil bu dönem. Örgütleniyoruz. Bir sözümüz var Türkiye’nin her noktasında eşitlik ve özgürlük bayrağını dalgalandıracağız. TKP artık bugünün yakıcı meselesi haline gelen düzen değişikliğini temel meselelerde ne yapacağını önümüzdeki haftadan itibaren söylemeye başlıyor. TKP iktidara geldiğinde hemen ne yapacağımızı söyleyeceğiz. TKP gönüllüsü olma çağrısı yapan Okuyan “Bir yüz yıl daha beklemeyelim, 2123’ü beklemeyelim gelin aydınlık bir ülke yaratalım.”
Politika
Av. Salim Şen: Bu Ülke, Bu Devlet Gasp Edilmiş Durumda!
3 ay önce
-
7 Eylül 2022By
Barış Tınay
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan’la ilgili “Bir gece ansızın geliriz.” açıklamasını eleştiren hukukçu Salim Şen, “Kumpas davalarıyla TSK’nın kahraman kadroları tasfiye edilirken, Yunanistan adalarımızı işgal ediyordu.” ifadelerini kullandı.
K2 HABER | Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinde gerginlik artarak devam ediyor. Türk uçağına radar kilidi atan Yunanistan’a Cumhurbaşkanı Erdoğan sert sözler söylemiş ve “Bir gece ansızın gelebiliriz. İzmir’i unutma” açıklaması yapmıştı.
Aydın, Muğla ve İzmir il sınırları içindeki Türkiye’ye ait 20 ada ve iki kayalığın Yunanistan tarafından işgali uzun zamandır kamuoyunun gündemiydi. Ancak AKP iktidarı yıllarca bu konuda sessiz kalmış, yaşanan işgalleri kamuoyundan saklamıştı.
Salim Şen: ‘Biz Deniz Kuvvetleri Subaylarımızı Hapsederken, Yunanistan Adaları İşgal Ediyordu’
Gazeteci Tuba Emlek’in Youtube kanalında hazırlayıp sunduğu ‘Ne Oluyor’ programına konuk olan hukukçu Salim Şen, Erdoğan’ın Yunanistan ile ilgili sözlerini yorumladı. Şen, “Yunanistan işgal ettiği adaları artırırken, Genelkurmay Başkanlığı buna şiddetle karşı çıktı. Bunun için iktidara sürekli itiraz ve talepte bulundu. Ama ne oldu? Bu itirazlar yerine getirilmesi gerekirken, o dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kahraman kadroları kumpas davalarla tasfiye edildi. Biz Deniz Kuvvetleri Subaylarını hapsederken, Yunanistan adalar işgal ediyordu. Adalar tek tek elden gitti. Buna yıllarca sessiz kalındı. 26 Mart 2015’te dönemi Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, ‘Adı geçen adaları Yunanistan fiilen işgal etmiştir.’ dedi. 7 sene önce. Bizim 18 yılda 20 adamız işgal edilmiş. İş bitmiş şimdi çıkıp bir gece ansızın gelebiliriz… 7 bin 200 gece geçti… Bunların hepsi hamaset, içi boş, hiçbir gerçekliği olmayan, seçim yatırımı sözler…” ifadelerini kullandı.
Gazeteci Erk Acarer: Sedat Peker, Tayyip Erdoğan İle Helalleşiyor
🎙️ Av. Salim Şen (@Saliimsen): "Bu ülke, bu devlet gasp edilmiş durumda. Bu ülkenin ekonomik kaynaklarına organize çeteler üzerinden çökülmüş…" #DeliÇavuş #SedatPeker
Videonun devamı 👇https://t.co/9tiLPXalgc pic.twitter.com/mt7lhnGjQF
— Tuba Emlek (@tubaemlek) September 5, 2022
Bu Devlet, Bu Ülke Gasp Edilmiş Durumda
Şen, Sedat Peker’in açıklamalarına savcıların sessiz kalmasını da eleştirdi: “Bu iddialardan ülkenin yönetildiği en büyük yer olan Saray’ın içerisinde örgütlü rüşvet çetelerinin olduğunu görüyoruz. Bunlar artık iddiayı da geçti, önümüze artık kanıtlar var, ifadeler var, ikrarlar var, birbirlerini ihbarlar var. Whatsapp yazışmalarına kadar fütursuz bir şekilde rüşvet talep edebilecek hale gelmiş danışmanlar var Saray’da. Bu tek adam rejimi sistemi, bunların soruşturulmaması üzerine kurulmuş. Yani bu ülke, bu devlet gasp edilmiş durumda. Bu ülkenin ekonomik kaynaklarına organize çeteler üzerinden çökülmüş.” şeklinde konuştu.
Mehmet Ali Çelebi’ye Sert Tepki: Atatürk’e Kimin Ayyaş Dediği Belliyken…

Bakan Bilgin’den EYT Açıklaması: Yaş Şartı Olacak Mı?

CHP’li Gökan Zeybek: Çevreyi, Çevre Bakanlığı’ndan Koruyoruz!

Bu Ülke Nereye Gidiyor?

Seferihisar’da ‘Turuncu Mucize’ Mandalina Şenliği Başladı

Zülal Kalkandelen: Sokak Köpeklerine Yasa Dışı Operasyon Hazırlığı Yapılıyor

Dünya Kupası Bugün Katar’da Başlıyor: İşte Kupa’nın En’leri

Beşiktaş Belediyesi’nden Kadına Yönelik Şiddete Karşı Yeni Kampanya

ODTÜ’lülerden Kılıçdaroğlu’na ‘Rant Yolu’ Mektubu: Doğaya Sahip Çıkın!

BM Genel Sekreteri Guterres’ten İklim Krizinde Güveni Yeniden İnşa Etme Çağrısı

Türkiye’nin Yeni İklim Hedefi Emisyonları Azaltmak Yerine Artırıyor

İklim Krizine Karşı 5 Büyük Sektörü İçeren Uluslararası Eylem Planı

‘İklim Krizi Değil İklim Felaketi’
Öne Çıkan Haberler
-
Hayvan Hakları3 hafta önce
Zülal Kalkandelen: Sokak Köpeklerine Yasa Dışı Operasyon Hazırlığı Yapılıyor
-
Spor3 hafta önce
Dünya Kupası Bugün Katar’da Başlıyor: İşte Kupa’nın En’leri
-
Ekoloji3 hafta önce
ODTÜ’lülerden Kılıçdaroğlu’na ‘Rant Yolu’ Mektubu: Doğaya Sahip Çıkın!
-
Hayvan Hakları2 hafta önce
Bu Ülke Nereye Gidiyor?
-
Yerel3 hafta önce
Beşiktaş Belediyesi’nden Kadına Yönelik Şiddete Karşı Yeni Kampanya
-
Yerel3 hafta önce
Seferihisar’da ‘Turuncu Mucize’ Mandalina Şenliği Başladı
-
İklim Krizi4 hafta önce
İklim Krizine Karşı 5 Büyük Sektörü İçeren Uluslararası Eylem Planı
-
Ekoloji3 gün önce
CHP’li Gökan Zeybek: Çevreyi, Çevre Bakanlığı’ndan Koruyoruz!