Connect with us

Yeşil Kültür

Pınar Çağlar Gençtürk: Disiplin İnsanı Özgürleştirir

pınar çağlar gençtürk

K2 HABER – Oyuncu/Yönetmen Pınar Çağlar Gençtürk ile ‘Tiyatro’ üzerine genel olarak konuşmalarından oluşan röportajı sizlere sunuyoruz. Keyifli okumalar.

Geçtiğimiz sezon Oyun Atölyesi’nin “Daha İyi Günlerimiz Olmuştu” adlı oyununda seyrettiğimiz, başarılı ve güzel oyuncu/yönetmen Pınar Çağlar Gençtürk ile gerçekleştirdiğimiz röportaj, bundan yaklaşık iki sene öncesine ait, fakat hala güncelliğini koruyor.

Röportaj: Polat Yıldız

  • Son yıllarda tiyatrodaki uyarlama eserlerin artışını, bunun yanında özgün/yeni yazılmış tiyatro oyunlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yeni nesil yazarlar, yeni yeni çıkıyorlar aslında. Kafası çalışanlar, o hikâyeyi doğru-düzgün bir zemine oturtabilenler, anlatabilenler tabii ki var. Bununla birlikte uyarlama tercih edenler de var. Burada hazırda böyle bir hikâye olması daha kolay geliyor olabilir. Genel olarak bunu biraz yapanlara sormak lâzım, çok da bilmiyorum. Ama bir (oyuncu olarak da) okuduğun bir metinden çok etkileniyor olabilirsin. Bu dikkatini çeker. Sana güzel bir metin gelmiyorsa, -oyuncu açtır çünkü onu bunu araştırıyordur, bakıyordur- ve kendisi böyle bir metin görüyorsa da ‘‘bunu oyunlaştırabilir miyim?’’ diye düşünüyordur. Yani oyuncunun isteği bu sebepledir, onu söyleyeyim.

Pınar Çağlar Gençtürk: Ben Oyunlarıma Hep Erken Gelen Bir Oyuncuyumdur

  • Tiyatrodaki ekonomiklik ile birlikte büyük büyük dekorlar yerine daha sade/minimal ölçüde sahnelenen oyunları nasıl karşılıyorsunuz?

 Ben dekor olsa da olmasa da basitten, sadeden yanayım her zaman. Mesela oyunda öyle bir ışık yaparsın ki, -ışıkla diğerleri hep bir bütündür zaten- başka bir şeye ihtiyaç duyulmaz. Bu bizim oynadığımız “Işıltılı Haşereler” oyununda da böyleydi. Neredeyse hiçbir şey kullanmıyoruz, sahnede sadece biz olacağız.  Ama bazen de metin gerektiriyor; o atmosferi yaratabilmen için gerekiyordur, buna da “hayır” diyemem. Mesela “Aşk Delisi” oyunumuzda köhne bir otel odası için öyle bir dekor gerekiyordu. O yüzden kesinlikle de dekor olmasın diyemem.

  • Oyun öncesi, oyuna hazırlık sürecini nasıl geçiriyorsunuz? Oyuna çıkmadan önce uzaktan nasıl görürüz sizi?

Bu röportajı saat 18:00’dan sonra yapmam mesela. Artık o kafaya girmek istemiyorum, oyuna odaklanıyorum. Ben oyunlarıma hep erken gelen bir oyuncuyumdur. Oyunum saat 20:30’da başlıyorsa saat 16:00’da, 16:30 gibi sahnede olurum. Öyle bir tipim. O yüzden sinir de oluyorlar bana. ‘‘Ne işin var, niye gittin’’ diye. 20:30’daki oyunuma 19:00’da gitmemişimdir asla. -Çok elzem bir durum yoksa.- Erken gelip tiyatrodaki atmosferi yaşamaya başlarım. Rol içine girip de o karakterde takılmam ama sahnenin atmosferini yaşamaya başlarım, o kafaya gireyim diye.  Ve mutlaka her oyun öncesi ısınmamı gerçekleştiririm. (Vücut, ses, nefes, makyaj vs.)

  • Kendi oyunlarınız haricinde diğer ekipleri/başka tiyatro oyunlarını ne derecede takip edebiliyorsunuz? O zaman boşlukları mevcut mudur?

Rejisini, oyuncularını vb. merak ettiğim oyunlara gidiyorum. Genelde şu oyuncu nasıl oynamış şeklinde merakla olabiliyor. Ya da bir arkadaşımınsa evet, onun oyununa gidiyorum. Bittiğinde de oyuncu arkadaşlarımı görüyorum.  Genel olarak da sadece kendim oynuyorum ve hiçbir oyuna gitmiyorum gibi bir algı olduğunu düşünmüyorum. Ben sadece bunun esprisini yapıyorum: ‘‘Benim oyunuma gelmeyenlerin oyunlarına gitmiyorum’’ gibi. Bir de zaman da önemli bu noktada. Mesela benim şu an bir boşluğum var diyelim. Daha rahat oluyor, ama bir dizim olsa, birkaç tane oyunda oynuyor olsam o durumda böyle rahat gidemeyebilirdim. Zamansal olarak rahat olduğum zaman oyunları daha sıkı takip edebiliyorum. Öyle bir durum diyelim. Ama olmadığı da oluyor.

Röportaj / Burcu Halaçoğlu: Kendimde ‘Otosansür Mekanizmasını’ Hissediyorum

pınar çağlar Şentürk

Oyuncunun İç Disiplini Olmalı, Konservatuarda Oyuncu O Disiplini Alır

  • Konservatuvarlara, atölyelere, oyunculuk kurslarına vd. bakınca, öğrencilerde gördüğünüz durum nedir? Yetişmekte yeni nesilde tiyatroya ehemmiyet veren bir yapı görüyor musunuz? Yoksa artık popüler kültür ile birlikte ünlü olmak ve salt para kazanmak mı öne çıkıyor?

Popüler olmak, para kazanmak isteyen bir kitle var, evet. Ama konservatuvarlara girenler, genelde o kafayla girmiyorlar, onu söyleyeyim. Onlar gerçekten tiyatro okumak istedikleri için konservatuara giriyorlar, diye düşünüyorum. Popülizm kafasında olanlar ise genelde gündemi takip ediyor, ‘bir yerde tiyatro kursu varmış vs.’ diyorlar. Buna da çok nadir gidiyorlar. Onlar genellikle ajansa yazılarak yapıyorlar bu işi. Konservatuara girenler ise dediğim gibi tiyatro yapmak amacıyla orada zaten. Bunun ayrımının, neyin ne olduğunun çoğu insan farkında. Ama sadece dizi sektörü farkında değil. En azından o kadar farkında olduklarını düşünmüyorum. Onlar direkt görsele bakıyorlar tabii.  Görsel iyiyse, “a bir de iyi oyuncuymuş” denilip seçimler yapılıyor. Yani oyunculuk görselin yanında onun artısı gibi görülüyor. Hâlbuki esas oyunculuğun iyi olması gerekiyor ki, görseli de güzelse tadından yenmesin.

Bir de şunu ekleyeyim: konservatuvarda okunması gerektiğini düşünüyorum. Şu sebeple: Oyuncunun iç disiplini olması gerekiyor. Konservatuarda oyuncu o disiplini alır. Yani sende bir yetenek vardır ama onu nasıl kullanacağını bilmiyorsundur mesela, konservatuarda onu öğrenirsin ve disiplin o kadar önemlidir ki, sen disiplinli olduğun sürece kimse sana bir şey diyemez. Çünkü disiplin insanı özgürleştirir. 

  • Bir oyuncunun bir sezonda birden fazla oyunda rol almasını ve aynı zamanda dizide rol almasını nasıl karşılıyorsunuz? Oyuncu üzerinde fiziksel ve psikolojik olarak da değerlendirirsek…

Eğer ki, hepsi birbirinden ayrışıyorsa, oyuncu ‘aynı şeyi’ oynamıyorsa birden fazla oyunda oynayabilir. Ben üç oyun oynuyordum ve geçen seneye kadar her sezon üç oyunda oynadım. Aynı zamanda dizide de oynuyordum. Yani oyuncu performans olarak buna yetebiliyorsa/yetişebiliyorsa tabii ki yapmalı. Diziyi de evet, çünkü para da önemli bir taraftan. Maalesef tiyatrodan o kadar kazanamıyoruz. Bir de hiç sevmediğin bir işi de yapamazsın. Bir taraftan da seviyoruz aslında, yani o sektörde olmak da bir hoş oluyor, eğlenceli oluyor ama bu her kişi için de farklıdır. Biri daha çok gözükmek isteyebilir ekranda, diğeri daha az. Ben ise o üç oyunda rol alıp para kazanıyorsam diziye çok da ihtiyaç duymuyorum. Öyle bir sezon geçirmişliğim var: Üç oyunda oynadığım için iyi de kazanmıştım, diziye de ihtiyaç duymamıştım.

Röportaj / İpek Erdem: Zengin Kültürümüzü Uzun Zamandır Kimse Kullanmıyor

Tek Kişilik Oyunların Zor Olduğunu Düşünüyorum

  • Psikolojik ve fiziksel duruma gelirsek? Mesela ayda 19 oyuna çıkanlar var?

Ben 25 oyuna çıkıyor(d)um. ‘Ayda 25 oyun oynuyordum.’ Psikolojik olarak hiç kötü etkilenmedim, tam tersi çok mutluydum, çok rahattım. Sadece biraz yetişeyim problemim vardı. Yani birinin provası varken diğer oyunun da provası oluyordu. Oradan çık oraya yetiş falan. Bazen de “Hangi oyuna gidiyordum ben bugün?” gibi espriler de oluyordu. Ben eğleniyordum ama herkes için böyle olabilir mi, bilemem. Ben, kaldıramıyorlarsa yapmasınlar derim.  Ben o dönem kaldırıyordum. Şu an belki ben de kaldıramayabilirim.

  • Tek kişilik oyunları, kalabalık oyunlara göre nasıl buluyorsunuz?

Ben ayrım yapmıyorum. Heyecan olarak tek kişi de yaşayabilirsin oyun heyecanını. Ama kulis ortamı denen bir şey vardır, o da çok eğlencelidir. Gözlerinden alırsın arkadaşlarının o enerjiyi; o seni yükselten bir şeydir. Tek kişilik oyunların kendi zorluğu var. Şu açıdan zor: 1 saat boyunca ya da 1,5 saat boyunca bütün yük senin üstünde ve oyunu ayakta tutmak zorundasın; o yüzden zordur. Diğer türlü rol arkadaşın var ise o heyecanı vs. de paylaşabilirsin arkadaşınla. Yani paslaşırsınız senin düştüğün anda o yükseltir, o düştüğü zaman sen yükseltirsin, böyle gider. Bu şekilde daha tercih edilebilir bir şey olabilir. Tek kişilik oyunlara karşı değilim. Sadece daha zor olduğunu düşünüyorum.

Röportaj / Cansu Gültekin: Sanatçının İşsiz Kalması Göze Dokunmuyor

Ödenek Alınamadığı İçin Herkes Kendi İmkanlarıyla Yapıyor

  • Oyunun ilk temsilinin ardından gelişme evresini nasıl değerlendiriyorsunuz? Zamanla neler oluyor, sizde ne gibi örnekler yaşandı?

Her oyun aslında zamanla oturuyor. Benim, 3 sezon oynadığım bir oyunun, son temsilinde yeni keşfettiğim bir şey olabiliyor mesela. ‘‘Nasıl ya?’’ dedim, ‘‘ben 3 sezon boyunca bunu fark etmedim mi?’’ dedim. Hem kendime kızarak hem de ne kadar güzel bir şey buldum diyerek oynadım. Ama bu beni pişman eden bir şey değil. Ben serüvenime devam etmişim yine, bir şey keşfetmişim. Keşfetme süreci bitmiyor. Sadece ilk oyunda çok heyecanlı oluyorsun ama o performans alanında olduğun için senin sürecin devam ediyor.

  • Tiyatro çevresinde gördüğünüz ‘kemikleşmiş kitle’ için neler söylersiniz?

Tiyatroda bir kemik kitle var, evet. İkincikat’ın kendi kemik kitlesi, Craft’ın kitlesi… Mesela Oyun Atölyesi’ne gelen kişilerin hiçbirini burada göremedim. Semte göre de değişiyor olabilir. O çevrede yaşayan insanların, yaşı, birikimleri, dünya görüşleri vs. hepsi etkilidir. Bununla birlikte kemik kitlesinin yanında genel olarak da bir kitle var. Şehir tiyatrosuna giden ama buradaki tiyatronun hiç farkında olmayan da bir kitle var.  Yeter ki olsunlar, hepsinin kitlesi farklı olsun ama yeter ki öyle bir seyirci kitlesi olsun.

  • Özellikle İstanbul’da birçok özel sahne var. Gördüğünüz mevcut durumda sahneler için neler söylersiniz?

Neredeyse ev olan sahneler var. Maalesef ödenek alınamadığı için herkes kendi imkânlarıyla yapıyor ya da ortaklaşa yürüyor. Onların zorlukları çok fazla ve her biriyle uğraşmak zorundalar. Keşke şartlar daha iyi olsa. Ödenek olsa, para olsa ve yapsalar ama mümkün değil, olmuyor. O yüzden oyuncular da ufak tefek paralar alıyor. Biraz da gerçekten gönül işiyle yapılan şeyler oluyor.

Polat Yıldız Yazdı / Canım Nezim: ‘Nezihe Meriç’e Mektup’

Ödül Olayını Kaçırırız Diyenler Oyunculuk Yapmasın

  • Tiyatro içinde hak eden, hak ettiği değeri alabiliyor mu sizce (ödül olarak olsun, yapılan haberler olsun)?

Hak eden hak ettiğini alıyordur ama hak eden hâlâ var. Onlar da bazen gözükmüyor. Buna da içerliyor insan, neden olmadı diye. Kendi adıma söylemiyorum ama çok hak ettiğini düşündüğüm biri var mesela ‘nasıl yani’ diyorum.  O yüzden bu ödül sistemi olsun, başka şeyler olsun çok takılmamak gerekiyor. Ben mutlu hissettiğim ve sevdiğim için yapıyorum bu işi. Ama ‘Şubat’ta çıkartırsak ödül olayını kaçırırız seneye yapalım bu oyunu’ diyenler de var. Onlar hiç oyunculuk yapmasınlar bence. Net konuşuyorum.

  • “Ben bunu mutlak yazmalı, oynamalı ya da yönetmeliyim…’’ dediğiniz bir olay, eser ya da durum oldu mu?

Hepsi gerçekten çok güzeldi ama ilk oynadığım oyun en önemlidir benim için: Disosya Harikalar Dünyası. Çünkü o çoklu kişilikli bir karakterin oyunuydu ve çok zor bir roldü. Disosya’da birçok şeyi ilk defa keşfetmişimdir ve ilk olduğu için acayip bir etkisi vardır üzerimde.  Genelde beni bir durum falan etkilemiyor da bir insan etkiliyor; insanın içinde bulunduğu durum bazen çekiyor. Bunun hikâyesi yazılsa nasıl olurdu, keşke oynasam dediğim oluyordur. Ama onun dışında bir şey için özellikle ben olsaydım demiyorum. Bir kadının bakışını görmüşümdür, yakalamışımdır ona ne hikâye yazılır gibisinden düşünmüşümdür.

Dilek Türker: Türkiye’nin En Zengin ve En Fakir Patroniçesiyim

Yeter Ki İzlesinler ve Doğru Düzgün Eleştiri Yapsınlar

  • Sizin oyuncu/yönetmen olarak tiyatroda yakındığınız; şikâyetçi olduğunuz durumlardan bir tanesini söyler misiniz?

 Seyirci eksikliği diyorum, nerede bu seyirciler…

  • Tiyatro dergiciliğini ve özellikle tiyatro eleştirmenliğini ne ölçüde takip edebiliyor ve nasıl buluyorsunuz?

Belli başlı tiyatro eleştirileri yazan bir kitle var. Çok aşırı değiller ama varlar. İyi ki de varlar çünkü en azından bir gazetede çıkıyorsun, dergide çıkıyorsun. Bu oyunun(un) tanıtılması açısından önemli. Çoğunun da aslında iyi eleştirmen olduğunu, eleştirilerinin yerli yerinde olduğunu düşünüyorum. Eski olanlar da var, biraz daha popüler gibi olanlar da var. Olsun, hiç olmamasından iyidir. Yeter ki, izlesinler ve doğru düzgün eleştiri yapsınlar.

(10 Mayıs 2018)

Pınar Çağlar Gençtürk Kimdir?

pınar çağlar gençtürk

Pınar Çağlar Gençtürk

Pınar Çağlar Gençtürk, İzmit’te dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini İzmit’te tamamladı. 2002 yılında İstanbul’a geldi. Sırasıyla Akademi İstanbul Tiyatro Bölümü, Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü ve Kadir Has Üniversitesi Film ve Drama Yüksek Lisans Bölümü’nden mezun oldu.

İlk oyunu “Disosya” ile profesyonel kariyerine başladı. Oyunları: Disosya, Yalnızlar Kulübü, Kurabiye Ev, Kar Küresinde Bir Tavşan, Aşk Delisi, Hepimizin Öyküsü Aynı, Işıltılı Haşereler, Daha İyi Günlerimiz Olmuştu.

Oynadığı Filmler: 7 Kocalı Hürmüz, Siccin, Hayat (kısa film).

Oynadığı Diziler: Muhteşem Yüzyıl, Çalıkuşu, Arkadaşlar İyidir, Evlat Kokusu, Bizim Hikâye, Arıza.

Aldığı Ödüller: Afife Tiyatro Ödülleri – En iyi yardımcı kadın oyuncu (Yalnızlar Kulübü), Sadri Alışık Ödülleri – En iyi yardımcı kadın oyuncu (Yalnızlar Kulübü), Sadri Alışık Ödülleri – Seçici kurul özel ödülü (Hepimizin Öyküsü Aynı), Direklerarası Seyirci Ödülleri – Küçük salon en iyi kadın oyuncu (Disosya) Adaylıklar: Afife Tiyatro Ödülleri – En iyi kadın oyuncu (Kar Küresinde Bir Tavşan), Sadri Alışık Ödülleri- En iyi kadın oyuncu (Işıltılı Haşereler)

Yeşil Kültür

Sürdürülebilirliğin Sanat Hali, Sanatseverler İle Buluştu

-

türkiye innovation week deniz sağdıç

Sürdürülebilir sanat eserleri Türkiye Innovation Week kapsamında sanatseverlerle buluştu. Etkinlikte elektronik ve deri parçalarından oluşturulan eserler büyük ilgi gördü.

K2 HABER | Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) koordinasyonunda düzenlenen ve bölgenin en büyük inovasyon buluşması olan Türkiye Innovation Week (TIW), İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde kapılarını açtı.

Etkinlik kapsamında teknoloji liderleri, girişimciler ve gençler bir araya gelirken inovatif sanat çalışmaları da yerini aldı.

Bu çerçevede sürdürülebilir sanat temsilcisi Deniz Sağdıç’ın “0 Sıfır Noktası” projesi eserler TIW etkinliğinde ziyaretçilerle buluştu.

Elektronik ve deri parçalarından yapılan sanat eserleri etkinliğin ilgi odağı olurken, eserleri oluşturan detaylar dikkat çekti.

Atık malzemelerden oluşturularak yapılan eserler, geri dönüşümün önemi ve sürdürülebilirlik için farkındalık oluşturuyor.

Alexandra Cousteau: Okyanusları Geri Kazanmak İçin 10 Yılımız Var

Okumak için tıklayın

Yeşil Kültür

Yenilenen Kadrosuyla İstibdat Kumpanyası İzleyicisiyle Buluşuyor

-

İstibdat Kumpanyası

Son iki sezondur Ankara”da kapalı gişe oynayan İstibdat Kumpanyası oyunu, yenilenen rejisi ve kadrosu ile tiyatroseverlerle buluşmaya yeni sezonda da devam ediyor.

K2 HABER | Perde Sanat Tiyatrosu – PST tarafından iki sezondur sahnelenen İstibdat Kumpanyası oyunu, gösterimlerine Ankara ve Eskişehir’de devam ediyor.

Uğur Saatçi’nin yazdığı, Caner Karadağ’ın yönetmenliğini üstlendiği oyunda, Osmanlı döneminde yaşanan istibdatın tiyatro yoluyla nasıl aşıldığı komedi türünde ele alınıyor.

İstibdat Kumpanyası

Osmanlı döneminde geçen oyunda Padişahı tahttan indirme planı yapan Şeref Paşa, halkı galeyana getirmek için tiyatroyu kullanmak ister bu yüzden Fransa’dan yarı Fransız yarı Türk Samuel Efendi’yi getirterek, Edmond Rostand’ın Cyrano de Bergerac adlı oyununun sahnelenmesini ister. Tabii bu oyunun sahnelenmesi için oyunculara da ihtiyaç vardır. Tiyatroların yakıldığı, oyuncuların sürgün edildiği bir dönemde oyuncu bulmak da pek tabii çok zordur. Şeref Paşa bunun için yardımcısı Sefer Bey’i görevlendirir. Sefer Bey ise ancak Recai Efendi’nin topluluğunu bulabilir. Provalar başladıktan sonra, artık seyirci için sürprizler de başlamış olur.

Tür: Komedi / Yaş Sınırı: 16+

2 Perde Komedi-  130 dk

Teaser

Prodüksiyon

Yazan: Uğur SAATÇİ
Yönetmen: Caner KARADAĞ
Yönetmen Yardımcısı: İbrahim SEVİNÇ
Sahne Amiri: Volkan ÖZBAY
Asistan: Bircan ARDIÇ
Ses – Işık: Yağız COŞKUN, Buse KARAKUŞ
Sahne arkası: Hazal AYALP, Esra SÜT
Kostüm: Hatice YİĞİT
Dekor: Yahya AYALP, Nejat AYALP
Afiş Tasarım: Tamer AKÇAY
Sahne Fotoğrafları: Berke TOPUZ
Fotoğraf – Video: Tahir ERKEN – Altai STUDIOS
Müzik – Ses düzenleme: Fatih GÜMÜŞ
Oyuncular: Ayşe ÜNLÜ, Caner KARADAĞ, Emre AYALP, Eren ATASEVEN, Erdeniz ALTIN, İbrahim SEVİNÇ, Merve PARLAK, Mehmet Ali ÇETİNTAŞ, Özcan ÖZDEMİR, Tolga Furkan GÜLER, Umut Görkem DEMİR, Volkan ÖZBAY

Temsil Tarihleri

18 Mart Cumartesi Saat 20.00
Cermodern sahnesi Ankara

29 Mart Çarşamba Saat 20.00
Yaşar Kemal Kültür Merkezi

PST’den RULET Oyunu: 2.Dünya Savaşı’na Tiyatral Bir Yolculuk

İstibdat Kumpanyası

Perde Sanat Tiyatrosu – PST

Perde Sanat Tiyatrosu İbrahim Sevinç ve Caner Karadağ tarafından 18 Kasım 2016 tarihinde kurulmuştur. Perde Sanat Tiyatrosu PST oyuncuları olarak Ankara’da yer almaktadır.

Asıl hedefi, tiyatro yapmak isteyen oyuncuları, oyuncu adaylarını ve sahne arkasında görev yapmak isteyen gönüllü arkadaşları buluşturan bir ekiptir.

2022 yılının Ocak ayı itibari ile artık Perde Sanat Tiyatrosu ve Prodüksiyon olarak tiyatro ve kısa film dünyasında yer almaya devam etmektedir.

Okumak için tıklayın

Ekoloji

Karşıyaka’da Vegan Piknik Dayanışması

-

vegan piknik karşıyaka

Karşıyaka Belediyesi; İzmir Animal Save, The Vegan Society ve Yaşamdan Yana Derneği işbirliği ile Vegan Piknik düzenlendi. Gondol Kafe’nin arkasında bulunan yeşil alanda düzenlenen piknikte, katılımcılar vegan yemekler getirerek paylaşımcı yemek alanı oluşturdu.

K2 HABER | Hiçbir hayvansal ürün içermeyen yemeklerden oluşan, barış ve mutluluğun öneminin vurgulandığı piknikte Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay gelen insanlara yemek servisi yaptı. Gibi Vegan; vegan sucuk, vegan tavuk pilav, vegan ayran ve vegan yumurta pişirerek alanda dağıttı. Ziyaretçiler voleybol, GO, satranç, tabu, KULE gibi oyunlar oynarken bir yandan da müziğin keyfini çıkardı.

Animal Save Turkey tarafından Bitki Temelli Antlaşma olarak adlandırılan, hayvancılık nedeniyle zarar gören ekosistemlerin bozulmasının durdurulması ve daha sağlıklı, sürdürülebilir bitki temelli beslenmeye geçişi teşvik etmek amacıyla oluşturulan Plant Based Treaty İmza Formuna gelen vatandaşlar imza attı. Piknik alanında çöplerin geri dönüşülmesi adına belediye tarafından dönüşüm kutuları konuldu. Bazı vatandaşlar ise evcil hayvanları ile alanda yer aldı.

Başkan Cemil Tugay: ‘Karşıyaka’da İlk Vegan Piknik Düzenlendi’

Etkinliği sosyal medya hesabından paylaşan Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, “Bu hafta sonu Karşıyaka’da İzmir Animal Save, Vegan Society ve Yaşamdan Yana Derneği işbirliği ve belediyemizin desteği ile ilk vegan piknik düzenlendi. Gönüllü katılımcıların hazırlayıp getirdiği veya alanda pişirdikleri yemekler paylaşıldı. Çok çeşitli ve nitelikli pek çok yemeği hep birlikte tattık, deneyimledik. Birlikte oynanan oyunların yanı sıra, sıcak sohbetlerle herkesin keyifli vakit geçirdiğine inandığımız bu pikniğin organizasyonunda emeği geçen herkese ve katılımcı yurttaşlarımıza teşekkür ediyoruz.” ifadelerini kullandı.

Karşıyaka Belediyesi ‘Zehirsiz Kent’ Olma Sözü Verdi

Belediye’nin Desteklemesi Çok Önemli

İzmir Animal Save ekibinden Fatih Boztemur pikniğin farkındalık yaratmak amacıyla düzenlendiğini belirterek şunları ifade etti: “İzmir Animal Save ekibi olarak Karşıyaka Belediyesi ile birlikte başlattığımız ve onların desteği ile yürüttüğümüz bir Vegan Piknik düzenledik. Piknikte arkadaşlarımızın getirdiği vegan ürünleri hep birlikte tadacağız. Müzik etkinliği, oyunlar ve çeşitli etkinlikler olacak. Birçok etkinliği hep beraber yapacağız. Amacımız; vegan yemeklerinin, içeceklerinin farkındalığını yaratmak. Özellikle bir belediye tarafından desteklenerek insanların buluşması çok önemli, bu farkındalığı da olabildiğince organize etmeye çalıştık.”

Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay Mikroplastik Tehlikesini Yazdı

Okumak için tıklayın

Yeşil Kültür

Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları Devam Ediyor: Konuk Melissa Leach

-

melissa leach

Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi, Bahar 2022 döneminde Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları başlıklı etkinlik serisiyle okurlarıyla buluşmaya devam ediyor. Serinin 11 Nisan Pazartesi günü gerçekleşecek olan ikinci etkinliğinin konuğu “Feminist Politik Ekoloji ve Tarihsel Anlatılar: Sürdürülebilirlik ve Toplumsal Cinsiyet Adaleti Üzerine Çıkarımlar” başlıklı konuşmasıyla Melissa Leach.

K2 HABER | 2006 yılında online olarak yayın hayatına başlayan Feminist Yaklaşımlar, toplumsal cinsiyet hiyerarşilerini eleştirel feminist bir bakış açısından inceleyerek cinsiyet eşitliğine katkı sunmayı ve feminist aktivizm ile feminist kuramın buluşabileceği, birbirini besleyebileceği bir zemin oluşturmayı amaçlıyor.

Dergi, Bahar 2022 sayısında artık hayatımızı doğrudan etkileyen ekoloji krizini gündemine alıyor. Karar alıcıların krizin boyutları ile ilgili bilimsel verileri ve krizden çıkışa dair önerileri görmezden gelerek insanlığı ve gezegenimizdeki birçok canlının yaşamını felakete doğru hızla sürüklediği bu dönemde, ekolojik kriz karşısında önerilen önlemlere, geliştirilen mücadele biçimlerine feminist bir perspektifle katkı sunmayı hedefliyor.

Melissa Leach, Feminist Politik Ekoloji ve Tarihin Kesişim Alanlarına Odaklanacak

Feminist Yaklaşımlar’ın bu sayısındaki feminist politik ekoloji dosyasında çevre tarihi alanını feminist ekolojik bir bakış açısından yeniden değerlendiren, güncel ekolojik kavramlara feminist eleştirel bir perspektif geliştiren ve bu kavramlar bağlamında alternatif toplumsal pratiklere odaklanan, feminist politik ekoloji alanında referans niteliği taşıyan makalelerin Türkçe çevirileri ve değerlendirme yazıları yer alıyor.

Dergi, bu metinlerden hareketle Bahar 2022 döneminde “Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları” başlığıyla bir webinar serisi düzenliyor. Christine Bauhardt “Yeşil Yeni Düzen, Küçülme ve Dayanışma Ekonomilerine Feminist Yaklaşımlar” başlıklı konuşmasıyla serinin ilk konuğuydu. Serinin ikinci konuğu ise “Feminist Politik Ekoloji ve Tarihsel Anlatılar: Sürdürülebilirlik ve Toplumsal Cinsiyet Adaleti Üzerine Çıkarımlar” başlıklı konuşmasıyla Melissa Leach.

Melissa Leach konuşmasında feminist politik ekoloji ve tarihin kesişim alanlarına ve bu kesişim alanlarının, sürdürülebilirliğe ve toplumsal cinsiyet adaletine yönelik bugün ve gelecekteki dönüşümler için ne tür çıkarımlar barındırdığına odaklanacak. Leach, 1996 yılında yayımlanan ‘Gender and Environmental History: From Representation of Women and Nature to Gender Analysis of Ecology and Politics’ (Toplumsal Cinsiyet ve Çevre Tarihi: Kadınların ve Doğanın Temsilinden Ekoloji ve Politikanın Toplumsal Cinsiyet Perspektifiyle Analizine) başlıklı makalesinden hareketle ve bu makaledeki argümanları güncelleyerek, tarihsel anlatıların seçiciliğinden bahsedecek ve bu anlatıların farklı siyasi ve politika pozisyonlarını desteklemek için nasıl kullanılabileceğini açıklayacak. Özellikle ‘kadınları’ ‘doğaya’ yakın olarak sunan tarihsel anlatılar, kadınların bakım rolünü evrenselleştiren, özselleştiren ve araçsallaştıran ‘kadınlar ve çevre’ politikalarını desteklemek üzere harekete geçirildiler. Bu eğilim son dönemdeki sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliğine dönük kaygıların eşliğinde yeniden yükseliyor. Diğer tarihsel anlatılarsa aksine, çatışmalı, iktidara dayalı toplumsal cinsiyet ilişkileri ile emek, kaynaklara erişim ve kaynakların kontrolü alanlarında kesişen eşitsizlikleri açığa çıkarıyor. Bu anlatılar ayrıca feminist politik ekoloji alanının uzun zamandır gündeminde olan ve şimdilerde hem tarihsel analizlerde hem de toplumsal cinsiyet-çevre politikaları tartışmalarında cinsiyetlendirilmiş ‘patikalar’ gibi yaklaşımlar aracılığıyla daha da önemsenen kadınlara ait bilginin ve kadınların öznelliğinin önemine de dikkat çekiyor. Yine de, bu anlatılar dahi ‘yeni’ feminist politik ekolojinin odaklandığı beden, deneyim ve insan dünyasını aşan içiçe geçmiş doğa-kültür ilişkilerini; bizleri bakım hakkındaki temel ekofeminist kaygılarla ve bakış açılarıyla yeniden yanyana getiren ve yeni kuşak bir feminist politik-tarihsel-ekolojik analiz gerektiren soruları es geçiyor. Leach konuşmasında bu farklı bakış açılarını Batı Afrika’daki toplumsal cinsiyet, orman ve toprak ekolojisi ile ilişkili bir biçimde ele alacak.

Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları Başlıyor

Buluşmalar Bahar Dönemi Boyunca Devam Edecek

Bahar dönemi boyunca devam edecek olan Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları, Friedrich Ebert Stiftung’un desteğiyle gerçekleşiyor. Etkinliklerin dili İngilizcedir, Türkçe simultane çeviri olacaktır.

11 Nisan Pazartesi günü saat 19:30’da çevrimiçi olarak gerçekleşecek olan Melissa Leach’in “Feminist Politik Ekoloji ve Tarihsel Anlatılar: Sürdürülebilirlik ve Toplumsal Cinsiyet Adaleti Üzerine Çıkarımlar” başlıklı konuşmasına bu link üzerinden kayıt yaptırarak katılabilirsiniz:

https://us02web.zoom.us/webinar/register/WN_Voo4rfDiQZCRl_qZaGGqHw

Melissa Leach hakkında

Sosyal antropolog olan Melissa Leach Sussex Üniversitesi Gelişme Araştırmaları Enstitüsü (IDS) direktörü olarak görev yapmaktadır. Sürdürülebilirlik için Toplumsal, Teknolojik ve Çevresel Yollar Merkezi’nin (ESRC STEPS, Social, Technological and Environmental Pathways to Sustainability, www.steps-centre.org) kurucuları arasında yer almaktadır ve 2006-2014 yılları arasında merkezin yönetiminde yer almıştır. Batı Afrika’da uzun dönemli etnografik saha araştırması yürütttüğü dönemde, bilim ve ekoloji alanlarında feminist perspektifler geliştirmeye yönelik çalışmalar yaptı ve toplumsal cinsiyet, sürdürülebilirlik, sağlık ve kalkınma konuları etrafındaki kamusal söylemler ve tartışmalara odaklandı. Toplumsal cinsiyet ve çevre konularındaki kitaplarından bazıları şunlardır: Rainforest Relations: Gender and Resource Use Amongst the Mende of Gola, Sierra Leone (Yağmur Ormanları İlişkileri: Toplumsal Cinsiyet ve Gola’daki Mende Halkı Arasında Kaynak Kullanımı) (1994) ve Gender Relations and Sustainable Development (Toplumsal Cinsiyet İlişkileri ve Sürdürülebilir Kalkınma) (2015). Diğer pozisyonlarının yanısıra 2012-2017 yılları arasında Gelecek Dünyanın Bilim Komitesi’nin (Science Committee of Future Earth) eş başkanlığını yaptı. 2014 yılı Birleşmiş Milletler Dünya Kadın Araştırma Raporu’nun (2014 UN Women World Survey Report) ve Zorlu Eşitsizlikler hakkındaki 2016 yılı Dünya Sosyal Bilim Raporu’nun (2016 World Social Science Report on Challenging Inequalities) başyazarlığını yaptı. Aynı zamanda Sürdürülebilir Gıda Sistemleri Uzmanları Uluslararası Heyeti’nin (International Panel of Experts on Sustainable Food Systems (IPES-Food)) ve Uluslararası Bilim Kurulu’nun Bilim Planlama Komitesi’nin (International Science Council’s Committee on Science Planning) üyesidir. Şu anda İnsani Eylem Platformu’nda Sosyal Bilim alanındaki yürütücülerden biri olarak (Social Science in Humanitarian Action Platform) ve Wellcome Trust tarafından desteklenen ve Sierra Leone, Uganda, Senegal ve İngiltere’den bir grup antropolog ile birlikte yürütülen, Pandemi Hazırlıklılığı Projesi’nde (Pandemic Preparedness Project) eş-yürütücü olarak sağlık ve epideminin toplumsal boyutları hakkında çalışıyor. Leach, British Academy üyesidir ve 2017’de Sosyal Bilime Hizmet kapsamında Kraliyet Nişanı almıştır.

Burcu Meltem Arık: ‘Doğayla Birlikte Öğrenme Mümkün’

Okumak için tıklayın

Yeşil Kültür

KTSM’den Küresel İklim Değişikliğine Dikkat Çeken Sergi

-

murat germen

Sanatçı Murat Germen, iklim değişikliği, küresel ısınma, su hakları gibi konulara dair birbirine eklemli sergilerinin en son safhası olan ‘Küresel İkaz’ fotoğraf sergisini, 29 Mart- 30 Nisan tarihleri arasında KTSM’de sanatseverlere açıyor.

K2 HABER | Disiplinler arası paylaşımlara imkân veren, üretim ve buluşma platformu olma yolunda hızla ilerleyen Karaköy merkezli Kale Tasarım ve Sanat Merkezi (KTSM), küresel iklim değişikliğine dikkat çekmek için yepyeni bir sergiye imza atıyor.

Kale Grubu’nun başlattığı ‘İyi Bak Dünyana’ hareketi kapsamında daha sürdürülebilir bir dünya için sosyal fayda yaratan fikirlerin savunuculuğunu üstlenen KTSM, küresel sorunların başında gelen iklim krizi konusunda farkındalık oluşturmak ve harekete çağırmak amacıyla yeni bir sergiye ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.

Sanatçı Murat Germen’in iklim değişikliği, küresel ısınma, su hakları gibi konulara dair birbirine eklemli sergilerinin en son safhası olan ‘Küresel İkaz’ fotoğraf sergisi 29 Mart- 30 Nisan tarihleri arasında KTSM’de ziyaret edilebilecek.

Küresel Isınma Sorununa Dikkat Çekiliyor

Çalışmalarında aşırı kentleşmenin etkileri, insanın doğada yarattığı tahribat, küresel ısınma, iklim değişikliği ve su hakları konularına öncelik veren Murat Germen, buzlarla kaplı kuzey coğrafyalarında belgesel fotoğraf çalışmalarına imza atarak küresel ısınma sorununun ciddiyetini gözler önüne sermeyi amaçlıyor.

Norveç, Svalbard Adası ve Grönland’da çekilen toplam 17 fotoğrafın yer aldığı ve ilk defa sergilenecek olan ‘Küresel İkaz’ (Global Warning) belgeleme, arşivleme ve delil toplama üzerinden bellek oluşturuyor.

Murat Germen: ‘Yettiği Kadar Kavramını İyice Benimsedim’

Küresel ısınmanın etkilerini deneyimlemek üzere kuzey coğrafyalarına 2010’ların başından beri seyahat ettiğini belirten Murat Germen; “SvalbardAdası-Norveç, Grönland-Danimarka, Tromsö-Norveç, Laponya-Finlandiya ve İzlanda’da uzun süredir küresel ısınmanın etkilerini gözlemliyorum. Buralarda deneyimlediklerim, yerellerden duyduklarım, fotoğrafladıklarım sonrasında yaşamımda zaten merkeze oturan ‘yettiği kadar’ kavramını iyice benimsedim. Mimari, giyim, beslenme, nüfus, günlük yaşam, vb.boyutlarda her şeyin gereken asgari miktarda üretildiğini ve tüketildiğini görmek ‘demek ki mümkün!’ dedirtti. Dünyanın en gelişmiş bazı ülkeleri tarafından yönetilen bu coğrafyalarda iklimin üstünlüğünden dolayı tevazu, yetinme, sadelik, tasarruf, iş birliğinin benimsenmesi ve israf, ifrat, gösteriş,  fuzulî büyüme, hırs, egodan uzak durulması örnek alınması gereken tavırlar.”dedi.

Prof. Dr. Erdoğan Atmış’ın Yeni Kitabı Yayımlandı: ‘Rahatı Kaçan Orman’

murat germen

‘İklimle Başa Çıkmanın Yolu Tevazu, Sadelik ve Tasarruftan Geçiyor’

Kalebodur desteğiyle, 29 Mart- 30 Nisan tarihleri arasında ziyaretçileriyle buluşacak olan sergi, insan türünün sonunu getirecek gibi görünen beşeri gaflet, ihmalkarlık, lakaytlık ve kayıtsızlığa dikkat çekiyor. Diğer taraftan, küresel iklimle başa çıkmanın yolunun tevazu, sadelik ve tasarruftan geçtiğini vurguluyor.

Zeynep Özler: ‘Sanat, Yüzleşme İçin Bir Araç’

Kale Grubu Kurumsal İletişim Müdürü Zeynep Özler, KTSM tarafından dünyasına iyi bakan sanatçıların “derdi olan” sergilerine ev sahipliği yaptıklarını vurgulayarak; “Her zaman öze değen, özgün ve özgür projelere öncelik veriyoruz. Dünyanın sanatladaha iyi bir yer olacağına inanıyoruz. Sürdürülebilir kalkınmanın önceliklerinden olan sorumlu üretim ve tüketime davet eden sanatçılara alan açmaya devam ediyoruz. Murat Germen de bu sanatçılardan biri. Kendisine sergifikrini götürdüğümüzde hepimiz çok heyecanlandık. Bu fotoğraflar, üç yıldır KTSM’de sergilenmeyi bekliyordu. Doğru zamanda bu sergiyi hayata geçirmekten mutluluk duyuyoruz. Sanat, yüzleşme için bir araç ve biz de ziyaretçilerimizi iklim krizi ile yüzleşirken aynı zamanda atalete kapılmadan bugünden harekete geçmeye davet ediyoruz.” dedi.

Murat Germen Kimdir?

 Murat Germen fotoğrafı bir ifade / araştırma aracı olarak kullanan 1965 doğumlu bir sanatçı, eğitimci ve arşivci. Fulbright burslusu olarak gittiği Massachusetts Institute of Technology’den (MIT) mimarlık yüksek lisans derecesini Amerikan Mimarlar Birliği (AIA) Altın Madalyası ile aldı. Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde fotoğraf, sanat ve yeni medya dersleri vermekte. Fotoğraf, mimarlık, planlama, yeni medya ve sanat konularında birçok basılı / çevrimiçi yayını olan Germen, uluslararası platformda onlarca konferansa davet aldı. Sanatçının eser külliyatı; aşırı kentleşme ve soylulaştırmanın etkileri, mülkiyet / mülksüzleştirme, kent hakları, insanın doğada neden olduğu tahribat, iklim değişikliği, küresel ısınma, su hakları gibi konulara odaklanıyor.

 Skira (İtalya) ve MASA’dan (Türkiye) iki adet monografik kitabı yayımlandı. Yüze yakın ulusal ve uluslararası kişisel / karma sergiye katkıda bulundu. Sanatçının farklı eserlerine ait çok sayıda edisyon, yurtiçi / yurtdışındaki kişisel koleksiyonlara ve Istanbul Modern, Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi, Toruń Çağdaş Sanatlar Merkezi (Polonya), Benetton Vakfı’nın Imago Mundi – Istanbul Codex, Yapı Kredi Kültür Sanat, Odunpazarı Modern Müze, Müze Evliyagil koleksiyonlarına dahil edildi.

 Kale Tasarım ve Sanat Merkezi
Adres: Azapkapı Mahallesi, Hediye Sok. No:6, 34421 Beyoğlu/İstanbul

Okumak için tıklayın

Yeşil Kültür

Prof. Dr. Erdoğan Atmış’ın Yeni Kitabı Yayımlandı: ‘Rahatı Kaçan Orman’

-

Rahatı Kaçan Orman Erdoğan Atmış

Prof. Dr. Erdoğan Atmış’ın Yeni İnsan Yayınevi’nden çıkan “Rahatı Kaçan Orman – Ormansızlaşma Hakkında Yazı ve Söyleşiler” adlı yeni kitabı yayımlandı.

K2 HABER | Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Erdoğan Atmış, “Rahatı Kaçan Orman – Ormansızlaşma Hakkında Yazı ve Söyleşiler” isimli yeni kitabının çıktığını duyurdu.

Türkiye’de ormancılık denince akla gelen ilk uzmanlardan olan ve verdiği bilimsel bilgilerle birçok ekoloji örgütünün doğru yönde politika belirlemesine yardımcı olan Prof. Dr. Atmış’ın yeni kitabın için birçok tebrik mesajı paylaşıldı.

Rahatı Kaçan Orman: ‘Gerçek Doğa Düşmanlığının Nedenlerini Bu Kitapta Okuyuculara Sunuyorum’

Kitabını sosyal medya hesabından duyuran Prof. Dr. Erdoğan Atmış, “Yeni İnsan Yayınevinden çıkan “Rahatı Kaçan Orman-Ormansızlaşma Hakkında Yazı ve Söyleşiler” adlı kitabım elime şimdi ulaştı. İktidarın son günlerde İBBnin kestiği çınar ağaçlarına gösterdiği sahte sevgiyi ve gerçek doğa düşmanlığının nedenlerini bu kitapta okuyuculara sunuyorum.” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Erdoğan Atmış: ‘Ormanlar, İnşaat Sektörüne Feda Ediliyor’

Kitabın Tanıtım Bölümünden…

“Önce rahatı kaçan bir ağaç vardı, sonra orman oldu. Şimdi halk da eklendi rahatı kaçanların arasına… Asıl mesele şu, sıra yönetenlere gelecek mi?

Politikacılar, uzun yıllar boyunca ormanlarımızı rant uğruna kurban etti. Ormanların ölümü ekonomiye can, iktidara nefes verdi. Ülkenin doğası ve kültürü “kalkınma” bahaneleriyle günden güne yok oluyor. Bu eko-kıyımın önüne geçmek içinse “ağaçlandırma seferberlikleri” ilan ediliyor.

Ormancılık yönetiminin başarısızlığı ormanlarımızın rahatını kaçırdı. İktidar; bir ağaç kesmişse on ağaç diktiğini ve ağaçlandırmada dünyada ilk üçe girdiğimizi anlatıp durdu. Bu ifadeyi sarf edenler belli ki ormanların yalnızca ağaçtan ibaret olmadığını anlamadı. İçerisinde canlı cansız birçok varlık barındıran ormanların da binlerce yılda hayat bulmuş doğal bir ekosistem olduğunu göz ardı ettiler.

“Erdoğan Atmış’ın seçme yazı ve söyleşilerinden oluşan Rahatı Kaçan Orman kitabını ‘ormancılığımızın 2000’li yıllarda çekilmiş bir fotoğrafı’ olarak nitelendirmek haksızlık olur doğrusu. Dolayısıyla ben gönül rahatlığıyla ‘ormancılığımızın dönem tarihi’ yakıştırmasını yapacağım. Bu tarih öyle ya da böyle yazılmalıydı. Yazılmakla kalmadı, yayınlanmış da oldu işte…”

Prof. Dr. Erdoğan Atmış’ın ‘Rahatı Kaçan Orman’ kitabını buradan satın alabilirsiniz.

Erdoğan Atmış Kimdir?

1970 yılında Trabzon’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini aynı kentte 1987 yılında tamamladı. 1988 yılında KTÜ Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü’nde üniversite öğrenimine başladı. Bir yıl sonra İstanbul Üniversitesi Orman Mühendisliği Bölümü’ne yatay geçiş yaptı. Bu fakülteyi 1992 yılında tamamladı. Ara vermeden yüksek lisans eğitimine başladı. İstanbul Üniversitesi Fen bilimleri Enstitüsü Orman Mühendisliği Ana Bilim Dalı Orman Ekonomisi Programı’nda hazırladığı yüksek lisans tezinin konusu ‘Yayla Turizminin Altyapı Sorunları’dır.

Dr. Atmış, İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Orman Mühendisliği Ana Bilim Dalı Ormancılık Politikası Programı’nda 1995 yılında başladığı doktora çalışmasını 1998 yılında tamamlamıştır. Doktora tezinin konusu; ‘Bartın’da Ormancılık ve Toplumun Ormandan Beklentilerinin Karşılanma Düzeyi’dir. Dr. Atmış meslek hayatına 1994 yılında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Orman Fakültesi Ormancılık Politikası Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak başlamıştır.

Dr. Atmış 1999 yılında aynı ana bilim dalında yardımcı doçent ve 2007 yılında doçent olmuştur. Orman Fakültesi’nin 2008 yılında kurulan Bartın Üniversitesine bağlanmasından sonra bu üniversitenin kadrosuna katılmıştır. Görevini bu üniversitede 2013 yılından beri Profesör olarak sürdürmektedir.

Dr. Erdoğan Atmış, Türkiye Çevre Platformu (TÜRÇEP) kurucusu ve delegesi, Batı Karadeniz Çevre Platformu (BAKÇEP) kurucusu ve delegesi, Türkiye Ormancılar Derneği temsilcisi, Orman Mühendisleri Odası üyesi ve Bartın Eğitim ve Kültür Derneği (BEKDER) başkan yardımcısı ve Bartın İl Toprak Koruma Kurulu üyesidir.

Ayrıca Avrupa Birliği Cost FP 1204Green Infrastructure and Urban Forestry Aksiyonunun yönetim kurulu üyesi ve FAO Silva Mediterranea Working Group on Urban and peri-urban forestry (WG7) üyesidir.

Okumak için tıklayın

Yeşil Ekonomi

Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları Başlıyor

-

Feminist Yaklaşımlar Dergisi

Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi, Bahar 2022 döneminde Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları başlıklı etkinlik serisiyle okurlarıyla buluşmayı hedefliyor.

Serinin 10 Mart Perşembe günü gerçekleşecek olan ilk etkinliğinin konuğu “Yeşil Yeni Düzen, Küçülme ve Dayanışma Ekonomilerine Feminist Yaklaşımlar” (Feminist Approaches to Green New Deal, Degrowth and the Solidarity Economies) başlıklı konuşmasıyla Christine Bauhardt.

2006 yılında online olarak yayın hayatına başlayan Feminist Yaklaşımlar, toplumsal cinsiyet hiyerarşilerini eleştirel feminist bir bakış açısından inceleyerek cinsiyet eşitliğine katkı sunmayı ve feminist aktivizm ile feminist kuramın buluşabileceği, birbirini besleyebileceği bir zemin oluşturmayı amaçlıyor.

Dergi, Bahar 2022 sayısında artık hayatımızı doğrudan etkileyen ekoloji krizini gündemine alıyor. Karar alıcıların krizin boyutları ile ilgili bilimsel verileri ve krizden çıkışa dair önerileri görmezden gelerek insanlığı ve gezegenimizdeki birçok canlının yaşamını felakete doğru hızla sürüklediği bu dönemde, ekolojik kriz karşısında önerilen önlemlere, geliştirilen mücadele biçimlerine feminist bir perspektifle katkı sunmayı hedefliyor.

‘Kalkınmanın Ana Yörüngesi Yeşil Büyüme Olmalı’

Feminist Yaklaşımlar Dergisi: ‘Ekofeminist Ekonomi Persfektiyle Ele Alınacak’

Feminist Yaklaşımlar’ın bu sayısındaki feminist politik ekoloji dosyasında çevre tarihi alanını feminist ekolojik bir bakış açısından yeniden değerlendiren, güncel ekolojik kavramlara feminist eleştirel bir perspektif geliştiren ve bu kavramlar bağlamında alternatif toplumsal pratiklere odaklanan, feminist politik ekoloji alanında referans niteliği taşıyan makalelerin Türkçe çevirileri ve değerlendirme yazıları yer alıyor. Dergi, bu makaleleri okurlarına ulaştırmanın yanı sıra, makalelerin yazarlarını da okurlarıyla buluşturmayı planlıyor. Bu çerçevede Bahar 2022 döneminde “Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları” başlığıyla bir webinar serisi düzenliyor.

Serinin ilk konuğu “Yeşil Yeni Düzen, Küçülme ve Dayanışma Ekonomilerine Feminist Yaklaşımlar” başlıklı konuşmasıyla Christine Bauhardt. Bauhardt konuşmasında kapitalist büyümeye alternatif olan Yeşil Yeni Düzen, küçülme ve dayanışma ekonomileri modellerini ekofeminist ekonomi perspektifiyle ele alacak. Yeşil Yeni Düzen, ekonomik başarıyı endüstriyel üretimin ekolojik bir perspektifle yeniden yapılandırılması üzerinden tanımlarken, küçülme, maddi refahla bireysel ve toplumsal refah arasındaki ilişkiye dair sorular soruyor. Dayanışma ekonomisi ise öz-yönetim ve kooperatifleşme gibi pratiklere dayanıyor. Bauhardt, bu yaklaşımların ekofeminist ekonominin iddialarını dikkate almadığına, ekonomik ve toplumsal dönüşümün hedeflerinden biri olarak toplumsal cinsiyet eşitliğine işaret etmediğine dikkat çekiyor. Bununla birlikte bu üç yaklaşımın da, toplumsal yeniden üretim alanındaki kadınların emeğine dair birtakım varsayımlara dayandığı için fazlasıyla cinsiyetlendirilmiş yaklaşımlar olduğunu savunuyor. Bauhardt konuşmasında bu yaklaşımların ekofeminist ekonomik ilkeleri içerecek şekilde nasıl geliştirilebileceğini, böylece toplumsal cinsiyet eşitliği taleplerini de karşılayacak bir ekonomik değişikliğin nasıl hayata geçirilebileceğini tartışmaya açacak.

Burcu Meltem Arık: ‘Doğayla Birlikte Öğrenme Mümkün’

Christine Bauhardt Kimdir?

Prof. Dr. Christine Bauhardt, Berlin Humbolt Üniversitesi (Humboldt-Universität Berlin) Tarımsal Ekonomiler Bölümü’nde öğretim üyesi. Çevre bilimlerinde toplumsal cinsiyet, küresel çevre politikaları, alternatif ekonomik yaklaşımlar ve ekofeminist politik ekoloji konularında araştırma yürüten Bauhardt’ın Wendy Harcourt ile birlikte yayına hazırlığı Feminist Political Ecology and the Economics of Care: In Search of Economic Alternatives (Feminist Politik Ekoloji ve Bakım Ekonomisi: Ekonomik Alternatif Arayışı) başlıklı kitap 2019 yılında yayınlandı.

***

Bahar dönemi boyunca devam edecek olan Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları, Friedrich Ebert Stiftung’un desteğiyle gerçekleşiyor. Etkinliklerin dili İngilizcedir, Türkçe simultane çeviri olacaktır.

10 Mart Perşembe günü saat 19:30’da çevrimiçi olarak gerçekleşecek olan Christine Bauhardt’ın “Yeşil Yeni Düzen, Küçülme ve Dayanışma Ekonomilerine Feminist Yaklaşımlar” başlıklı konuşmasına bu link üzerinden kayıt yaptırarak katılabilirsiniz:

https://us02web.zoom.us/webinar/register/WN_Ba31zRpGT5SPrTy_0YqViw

 

Okumak için tıklayın

K2 TV

Burcu Meltem Arık: ‘Doğayla Birlikte Öğrenme Mümkün’

-

Burcu Meltem Arık

Eğitim Reformu Girişimi’nden Burcu Meltem Arık, K2 TV’nin konuğu oldu. İnsanın ve doğanın birbirinin karşıtı olarak değil de insanın doğa olduğunu görmesi gerektiğini belirten Arık, doğayla birlikte öğrenmenin mümkün olduğunu ifade etti.

K2 HABER | İnsanın doğayla kurduğu çarpık ilişki, her geçen gün dünyayı çok daha büyük krizlere sürüklüyor. İnsan türü olarak doğanın bir parçası olduğunu ne yazık ki unutmuş durumdayız. Yetişkinler için farkındalık yaratmak zor olsa da, geleceğimiz için çocuklarımıza doğa ile sağlıklı, eşitlikçi bir ilişki kuracak eğitimi verebiliriz.

Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık *, insanın doğa ile ilişkisinin nasıl olması gerektiğini, doğakültür kavramını ve iklim değişikliği eğitimini K2 TV’den Barış Tınay’a yorumladı. 

Buket Uzuner: ‘Tabiatın Efendisi Değiliz’

Burcu Meltem Arık: ‘İnsan, Kültür, Doğa Ayrımına Direnmek Gerekiyor’

İnsanın doğayla savaş halinde olduğunu işleyen bir sistem olduğunu söyleyen Arık, doğakültür kavramının insanın ekolojik bir canlı olduğunu farketmesine davet eden bir yaklaşım olduğunu belirterek; Doğa ve insan arasında kasten üretilen ayrımı bırakan, insanın ve doğanın birbirinin karşıtı olarak değil de insanın doğa olduğunu gören bir yaklaşım, doğakültür. Bu kavramı ortaya atıp tartışanlardan bir tanesi olan Donna Haraway’den örnek veriyorum. O da çok net olarak diyor ki fiziksel ve sosyal ilişkiler birbirinden ayrılamaz, birliktedir. İnsanın istisnai bir canlı olduğu anlayışını temel alarak kurgulanan bütün sistemler kırılgandır. İnsan, kültür, doğa ayrımına direnmek gerektiğini söylüyor. O yüzden de doğakültür karşıtlık yerine bütünsellik önerisi getiriyor. Mesela kentsel alanları sadece toplumsal bir alan olarak görmememeliyiz, aynı zamanda ekolojik bir alan olduğunu farkedip buna göre kentsel alanları tasarlamalıyız. İnsanın da sadece toplumsal bir canlı değil, ekolojik bir canlı olduğunu farketmeyi teşvik eden, davet eden bir kavram. Bunun daha çok tartışılması gerektiğini düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.

* Burcu Meltem Arık | Amanos Dağları’nın yamacı, Asi Nehri’nin kollarında doğup büyüdü. Kimya eğitimi aldı. Kuş gözlemcisi, haiku ve doğa delisi. Eğitim politikaları, çevre/doğa eğitimi, sürdürülebilirlik eğitimi, iklim değişikliği eğitimi, doğa oyunları, ekolojik okuryazarlık ve biyomimikri konularında çalışıyor. 2017’den bu yana Sabancı Üniversitesi Eğitim Reformu Girişimi’nde üniversite öncesi örgün eğitim politikalarına yönelik veriye dayalı izleme çalışmaları yürütüyor. Öncesinde Doğal Hayatı Koruma Derneği, Doğa Derneği, UNEP, TEMA Vakfı, ÇEKÜL Vakfı ile çalıştı. 2015–2020 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Ekolojik Okuryazarlık ve Sürdürülebilirlik ile Biyomimikri dersleri verdi. Doğa Oyunları Evi kurucu ortağı ve aynı zamanda Doğa Arkadaşımın Kutusu oyununun kurucusu. IUCN Commission on Education and Communication ve Common Worlds Research Collective üyesi. Network of Education Policy Centers (NEPC) ve Roots and Shoots Türkiye yönetim kurulu üyesi.

21. Yüzyılın Uygarlık Gündemi: Türcülük

Okumak için tıklayın

Yeşil Kültür

Konuşma Zamanı Başlıyor: ‘Beyaz Atlı Prens Boşuna Gelme’

-

Konuşma Zamanı EŞİK

Feminist hareketin sesini sanatsal üretim yoluyla duyurmayı amaçlayan “Konuşma Zamanı: Kenti Kadın+’ların Sözü ve Sanatıyla Donatmak” çalışması başlıyor! 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında, Konuşma Zamanı: Kenti Kadın+’ların Sözü ve Sanatıyla Donatmak başlığıyla gerçekleştirilen billboard aksiyonu, sanal sergi ve kitap çalışması kamuoyuyla buluşuyor.

Çalışmada, feminist hareketin sloganları temelinde İstanbul Sözleşmesi’nin ‘yaşatan’ önemini vurgulamak amacıyla, 57 amatör ve profesyonel sanatçının, feminist sloganlar için ürettiği eserlere yer veriliyor.

EŞİK Platformu’ndan yapılan açıklamada, “İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzca bir gece yarısı kararı ile çıkılmasını, tüm Türkiye’deki milyonlarca kadın+’yla birlikte kabul etmiyoruz. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’ni ve taleplerimizi gündemde tutmak amacıyla 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında billboard eylemi, sanal sergi ve kitap gibi farklı görünürlük ve kullanım alanları açan bir çalışma gerçekleştirdik. 25 Kasım’da billboard’ları kullanarak Türkiye’nin birçok kentini feminist slogan ve taleplerle donattık, yaşamsal önemi olan haklı taleplerimizi sürekli görünür yapacak bir sanal sergi açtık ve bir kitap hazırladık.” ifadeleri kullanıldı.

Son 10 Yılda En Az 2 Bin 534 Kadın Erkekler Tarafından Öldürüldü

Sanatın Dönüştürücü Gücü ve Kapsayıcılık Vurgulanıyor

Çalışmanın ilk aşamasında, feminist hareketin sloganlarından oluşan bir slogan havuzu oluşturuldu. Amatör ya da profesyonel kadın+ sanatçıların, bu havuzdan seçecekleri sloganı sanatsal yöntemle yorumlama daveti, açık çağrıyla duyuruldu. Çağrıya yanıt veren sanatçılar tarafından seçilen sloganın Türkiye’de konuşulan anadilleri arasından seçilen bir dil eşliğinde kullanılması için katılımcılar teşvik edildi. Böylece feminist sloganların sanatsal yorumlarının ve Türkçe ile birlikte Türkiye’de konuşulan anadillerinden 18’inin yer aldığı tasarımlar oluştu.

Türkiye feminist hareketinin sloganları temelinde, sözleşmenin ‘yaşatan’ öneminin ve feminist hareketin taleplerinin, kadın+ sanatçıların eserleriyle yorumlandığı bu çalışmada, sanatın dönüştürücü gücü ve kapsayıcılık vurgulanıyor.

İstanbul ve Tunceli’de gerçekleşen billboard aksiyonu ile sanal sergi ve kitapta çalışmalarına yer verilen sanatçılar ise şöyle:

Arya Emek, Ayaz Yıldız, Alara Başar, Almila Kuş, Arzu Bulut, Berivan Doğan, Betül Handan Dallı, Büşra Bozdemir, Ceyda Ilgaz, Çiğdem Üçüncü, Derya Ülker, Diana Page, Didem Dayı, Dilara Açıkgöz, Dilara Kızıldağ, Ekin Levent, Elif Gamze Bozo, Elifnaz Ulusoy, Esra Baydar, Gülcan Eslek, Güliz Sağlam, Gülnaz Yılmaz, Gülşin Ketenci, Günseli Baki, Güzide Gündüz, Hatice Kapusuz, Hülya Bakkal, Irmak Dönmez, İpek Kamacı, Melek Süreyya Tok, Melis Berk, Bidanuk Meral Fidan, Meryem Güldurdak, Nur Aytaman,  Nilüfer Nurgül Özdemir,  Okyanus Çağrı Çamcı, Ödül Kazan Zanbak, Özge Özgün, Özlem Şimşek, Pelin Topçu, Raziye Kubat, Saadet Sorgunlu, Seda Elhan, Sema Tahincioğlu, Serra Akcan, Sevgi Atan, Sıdıka Çivi Vangöl,  Sultan Güner, Şafak Şule Kemancı, Şeli Abut Benhabib, Şenay Martinova, Tipim Kayık, Tuğçe Aydın, Vildan Dülgeroğlu, Yeşim Mutlu, Zeynep Atasoy.

Okumak için tıklayın

Yeşil Kültür

21. Yüzyılın Uygarlık Gündemi: Türcülük

-

Felsefe Kültür Sanat Derneği

Felsefe Kültür Sanat Derneği 2016’dan itibaren düzenli olarak sürdürdüğü Çankaya Felsefe Söyleşileri’nde, pandemi koşulları nedeniyle verilen zorunlu ara sonrasında Türkiye gündeminde hak ettiği yeri bir türlü alamayan bir konuya odaklanıyor: Türcülük ve veganizm.

Felsefe Kültür Sanat Derneği (FKSD), Özel Varlık Anadolu Lisesi ve Çankaya Kent Konseyi ile işbirliği içinde düzenlediği Çankaya Felsefe Söyleşilerinin üçüncü bölümünde bu yıl ‘21. Yüzyılın Uygarlık Gündemi: Türcülük’ teması ele alınacak.

Hayvan Özgürlüğü aktivisti, gazeteci ve yazar Zülâl Kalkandelen ile vegan aktivist ve Vegan Gazete yazarı Funda Uğraş’ın konuk olacağı Türcülüğün Argüman Dilenciliği başlıklı ilk oturum bu Pazar saat 14.00’de Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi Sabahattin Ali Konferans Salonunda gerçekleştirilecek.

İnsanlar Neden Vegan Oluyorlar?

Felsefe Kültür Sanat Derneği Türcülüğe Odaklanıyor

Söyleşi dizisi hakkında açıklama yapan FKSD Yönetim Kurulu Üyesi H. Bilge Coşkun-Apaydın, “Günümüz düşünce dünyası, felsefeden başlayan yolculuklar yerine felsefeye doğru yol almaya çalışan yolculuklar içinde düşünmenin sürekli olarak tıkandığı çıkmaz sokaklarla kuşatılmaktadır. Bu durum çağdaş yaşamlarımızın hemen her alanını ivedilikle işgal eden özgürlük, yasa, hukuk, demokrasi, cinsiyet, bilgi, bilim, teknoloji, türcülük vb gibi kavramların çoklukla eksik, temelsiz ve hatta yanlış bir gramerin içine yerleşmesine sebebiyet vermekte ve bu şekilde bu kavramların içerimlerinin pek çok kısmı ısrarla ve hatta kararlılıkla ıskalanmaktadır. FKSD olarak bu noktada nihayetinde bizzat felsefenin konusu olan bu kavramları, bizzat bu kavramlarla meşgul olanlara sorarak yürüttüğümüz Çankaya Felsefe Söyleşilerinde her sezon ana bir temaya odaklanıyor ve başka bir yerden değil bizzat felsefeden başlayarak yol almaya çabalıyoruz.” diye konuştu.

Çankaya Felsefe Söyleşilerinin ilk iki bölümünde Felsefenin Yaşamı & Yaşamın Felsefesi ve Felsefenin Bir Ürünü Olarak Eğitim temalarına odaklandıklarını belirten Coşkun-Apaydın, dizinin üçüncü bölümünde tümüyle vegan ve vejetaryenlerden oluşan yönetim kurulunun önerisiyle veganizm ve türcülük konusuna eğilmeye karar verdiklerini bildirdi.

Dünyada Vegan Yaşayan İnsan Sayısı Kaçtır?

‘Fikirlerimizi Sorgulamak İçin Herkesi Söyleşi Dizimize Davet Ediyoruz’

Söyleşi dizisinin ilk oturumunda Türkiye’de veganizmin tanınması ve yaygınlaşması noktasında yoğun emek sarf eden Zülâl Kalkandelen ve Funda Uğraş’la birlikte olacaklarını ve ilerleyen oturumlarda da Türkiye’de veganizm ve hayvan hakları üzerine bilgi, birikim ve duyarlılıklarıyla çaba sarf eden isimlerle yan yana olmaya devam edeceklerini bildiren Coşkun-Apaydın, “Felsefi iletişimin modaliteleri herhangi bir konudaki tartışmanın düzenlenmesi açısından büyük önem taşır. Bir tartışma ise, bireysel çalışmalarda öne sürülen düşünce ve fikirlerin birbirleriyle karşılaşmasını sağlayarak, kolektif bir kompozisyonun oluşturulmasına katkı sunar. Bu noktada felsefe söyleşileri yalnızca bir arada yaşama kültürünün tesisine katkı sunmakla kalmayıp, aynı zamanda felsefî duyarlılıkların toplumsallaşması noktasında da büyük bir rol üstlenir. Düşüncelerimizi ve düşünme biçimlerimizi genişletmek, fikirlerimizi sorgulamak ve değiştirmek için bu yıl türcülük, hayvan hakları ve veganizmle ilgili soruları olan herkesi söyleşi dizimize katılmaya davet ediyoruz.” diye konuşmasını tamamladı.

21 Kasım Pazar günü saat 14.00’de Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi, Sabahattin Ali Konferans Salonunda gerçekleştirilecek olan etkinlik ücretsiz olup ilgili herkesin katılımına açıktır.

‘Veganlık Vicdan Hürriyeti Kapsamına Alınmalı’

Söyleşi Dizisinde Ele Alınacak Başlıklar

Türcülüğün Argüman Dilenciliği

İnsan Dışı Hayvanlar ve Haklar

Etiğin Anatomisi

Şefkatin Ekonomi-Politiği

Eziyetin Lezzetleri

Evi Sokak Olan Hayvanlar

Öznelerin Yaşamı

Vegan Bir Dünya: Ütopya mı, Zorunluluk mu?

Okumak için tıklayın

Öne Çıkan Haberler

K2 HABER, CCNow Covering Climate Now ve #İklimAdaleti Koalisyonu Bileşenidir. K2 HABER, İhlas Haber Ajansı (İHA) abonesidir.